22 Nisan 1937 — AKŞAM SİYASİ İCMAL Silâhların tahdidi meselesi İngilteredeki son umumi intihapta amele partisinin ekseriyeti kazanma- masında başlıca âmil silâhların azal- tılmasını ve tahdid edilmesini siyasi programına esas tutan bu parti Hder- lerinin bu işteki muvaffakıyetsizliği- dir. Amele partisinin büyük lideri mi- teveffa Henderson cihan terki teşli- hat konferansının riyasetini deruhte edip bu konferansın neticelendirilme- sine sonuna kadar çalışmış olması sebepsiz değildi, İki senedenberi silâhların azalbıl- mast işi suya düştükten büyük ve küçük milletlerin süâhlanmak yarışına çıkmış olmaları ve bahusus İngiltere- nin milyarlarca İngiliz Hralık mun- zam lahsisat ile denizde ve havada fevkalâde harp hazırlığına başlaması İngiliz amele partisini çok sarsmıştır. Bir laraftan parti en mühim da- vasını kaybederek İngiliz milleti na- zarında nüfuz ve itibarının azalmak- ta olduğundan müteessirdir. Diğer ta- raftan silâhlanmak yarışın sulh için çok büyük bir tehlike ve dünya ikti- sadiyatı için bir yıkım saymaktadır. Bunun için İngiliz amele partisi da- Bizde kalabalığı dağıtmak icap ettiği zaman, hemen itfaiyeden ara- zöz getirtip halkın üzerine su sıkarız. Fransada, kargaşalıkları bastır mak için büyük tanklar yapılıyor- muş. Bu tanklar halkın üzerine kum Püskürtecek, topla sellülold atacak- Miş. İhtiyar ikizler Yer yüzünün en ihtiyar ikiz kad- deşleri Filâdelfiyada Bert ve Emma Kardeşlerdir. Bu hafta 91 inci yıl dönümlerini kutladılar. Bu kardeşler Amerikada 22 reisi- Cumhur görmüşlerdir. Her ikisi de 1870 de evlenmişlerdi. İkisinin de birer çocukları oldü ve her ikisinin de kocası 1888 de öldü... Beşizlerin talihi Biliyorsunuz, Kanadada fakir bir kadın beş çöcuk birden dğurdu. Bu doğum hadisesi yalnız Kana- dayı değil, dünyanın dört bucağını alâkadar etti. ve çocuklara, dünya- nın dört bucağında yardım edildi. Öylesine bir yardım ki, çocuklar bugün milyoner. Şimdi de muazzam bir şatoda otu- Tâcaklar, Toronto belediyesi, 44 milyonluk bir şatoyu vergisi verilmediği için heczetmişti. Bu şatoyu beşizlere tahsis edecekmiş! .. hilde muhafazakârlara dayanan ka- bineyi silâhlanmak yarışından o me- netmeğe çok çalışmıştı. Buna muvaffak olamadığını görün-, ce silâhlanma yarışının harici âmil” ve sebeplerini ortadan kaldırmak su- retile gayesine erişmeği tasmim etmiş- tir. Yarışın zahirde âmili Almanyanın fevkâlâde silâhlanmakla | olmasıdır. Acaba Almanya silâhların tahdidine ve yarışın önü alınmasına ikna edile- mez mi?. | < Bu sualin cevabını almak için parti İ en mühim Hderi Lansbury'yi Berline göndermiştir. Mumaileyh Berlinde B. Hitler le uzun uzadıya görüşmüş ve silâhların tahdidine ve top- lanacak könferansa Almanyanın işti- rak eylemesine muvafakat cevabı al- muştır. B. Hitlerin İngiliz efkâri umu- miyesine çok iyi tesir yapan bu hare- keti Pransada çok fena karşılandı. Bu hareket İngiltere ile Pransayı bi- ribirinden ayırmak için bir manevra olarak karşılandı. Bu suretle Avrupa politikası yeni hareketle çalkanmak- tadır. Feyzullah Kazan — Kumarda gömleğini bile verdi! Bu tabir Çinden gelmedir. Yer yüzünde Çinliler kadar kumarbaz insan yoktur. Onlar sahiden de, pa- ralarını kaybettikten sonra elbisele- rini, gömleklerine kadar kumara ko- yarlar. Geçen kış, bir kumaxhanenin kâ- pısı önünde soğuktan donmuş, çi- | ril çıplak iki Çinli bulunmuştu. Beyaz at Vindsor Dükü Avusturyada iken, İngiltereden beyaz atının getirilme- sini istemişti. Londradan Avustur- yaya Dükün beyaz atının getirilece- ği gazetelerde uzun uzun yazıldı. Meğer bu halis kan beyaz at, Dü- kün her zaman içtiği viskisi imiş, Avusturyada «beyaz at» firmasını ta- şıyan viski bulamayınca, İngiltere- ye baş vurmüuşlar!... Terakki Paristen 80 kilometre ötede küçük bir istasyon vardır: Bröypon istas- yonu. Bröyponda elekrtik vardır, hattâ kilisesinde bile mum yerine elek- trik yanar. Ancak istasyona cere- yan verilmemiştir. Yaşlı bir memur, elinde Nuh zamanından kalma bir petrol lâmbasile sırasile gişeyi, bek- leme odasını, eşya yerini aydınla- tır... K e m nannç$çc©oopobçm Kaçakçılığa karşı İktisadi tedbirler hakkında karar verildi Ankara 21 (Telefonla) — Cenup ve Şark vilâyetlerimizde kaçakçılığın meni için alınacak iktisadi tedbileri tesbit etmek üzere İktisad, Gümrük ve- Kâletleri ile Gümrük umum müha- faza kumandanlığı ve Sümer Bank - Mmümessillerinden mürekkep olarak teşkil edilen komisyon çalışmalarını e eş ve mühim kararlar vermiş- r. Bu kararlar arasında cenup ve $ark vilâyetlerinde bazı fabrikaların Açılması ve bu fabrikalar açılıncaya kadar Sümer Bankın ora halkının Zevk ve ihtiyaçlarına uygun bir $e- kilde kumaş ve saire imal ederek ucuz bir fistle satması gibi tedbirler Yardır. Komisyon, verilen kararları bir ra- Por halinde tesbit ederek Başvekâle- te verecektir, TürkMacar ticaret anlaşması - müzakeresine pazartesiye başlanı; Ankara 21 ray Beş kişilik bir Macar heyeti bu ayın 26 sında An- Karaya gelecek ve Ayni gün Macarlar- ia aramızda sktedilecek yeni ticaret ii müzakeresine başlanacak- ar, Eyüpte belediye Halk yeni teşkilât için * rey verdi Eyüpte kaza teşkilâtı yapıldıktan sonra belediye teşkilâtı kurulması için de reylâma müracaat edilme. si lâzım gelmekte idi. Bir müddetten beri yapılan reyiâm muameleleri ikmal edilmiş ve halk Eyüpte müstakil bir belediye şube- $İ tesis edilmesi hakkında ittifakla rey vermiştir. Reyler bu suretle teğahür edince önümüzdeki hazirandan (itibaren Eyüpte fen, sıhhiye, tahrirat, temiz- lik teşekküllerinden mürekkep bir belediye teşkil edilecek ve faaliyete geçecektir. Şimdiye kadar Fatih bele- diye şubesince idare edilen Eyüp ve civarının belediye işleri yeni şubece görülecektir. Türkiye-Suriye hudud komisyonu bu sene Adanada Ankara 21 (Telefonla) — Her sene bu mevsimde toplanması mutad olan "Türkiye - Suriye hudud komisyonu- nun bu sene Adanada toplanacağı anlaşılmaktadır. Komisyon geçen s6- ne Şamda toplanmıştı. Bu seneki top- Jantının ne zaman yapılacağı henüz kati surette belli olmamış ise de ma- yıs içinde akdedilmesi kuvvetle müh- temeldir, Hâmid. gecesi Dün bütün Halkevlerinde büyük şairin eserleri, hayatı, hakkındâi konfe- ranslar verildi Büyük Şairin evrakı arasında bulunan eski bir tezkereye göre Hâmid 88 yaşında ölmüş Bütün Halkevlerinde dün akşam «Hâmid gecesi» tertip edilmiş, bü- yük şairin hayatı, eserleri ve ede- biyatımızdaki - yenilikleri hakkında konferanslar verilmiş, eserlerinden parçalar okunmuştur. Beyoğlu Halkevi. salonu çok ka” Tabalıktı: Büyük şairin hemşiresi bayan Mihrinnisa, zevcesi bayan Lüs- yen salonda hazır bulunuyorlardı. Siyah giyinen iki genç kız, etrafı siyah tüllerle çevrilmiş bir çerçeve içinde Hâmidin fotografını sahneye getirmişlerdir. İlk sözü Beyoğlu Halkevi başkanı 'B, Ekrem almış ve büyük şairin ölü- münden - bahsederek nutkunu «Hâ- mid ölmedi, kalblerimizde yaşıyor» diyerek bitirmiştir. B. Semih Mümtaz, Hâmidin tercü- mel halini anlatmıştır. B. Mitat Ce- mal, büyük şairin Türk edebiyatına getirdiği yenilikleri izah etmiş, Hâ- mide kadar edebiyatımızda mAânasiz ve soğuk olan, (ölüm) ün, Hâmid tarafından edebiyata konulduğunu söylemiştir. Bundan sonra bayan Şüküfe Ni- hal, Hâmidin ölümü münasebetile yazdığı bir şiiri okumuştur. B. Refik Ahmed, büyük şairin edebiyattaki hareketlerinden bahsetmiştir. Hâmid kaç yaşında öldü? B. İsmali Hâmi de Hâmidin son günlerinden ve son eserlerinden bah- serek ezcümle demiştir ki; — Evrakı arasında bir (Tezkerei Osmaniye) buldum. Bu eski tezke- reye göre Hâmid, iddia edildiği gibi 86 yaşında değil, 88 yaşında ölmüş- tür. En son söz alan B. İsmali Habip, büyük şairin hemşiresi bayan Mih- rinnisanın dün, Hâmidin mezarını ziyaret ettikten sonra yazdığı bir şilrini okumuştur. Eminönü Halkevinde Eminönü. Halkevinde (Hâmid ge- cesi) ne, Halkevi reisi B. Agâh Sırı Levendin bir nutkile başlanmış, hatib, Hâmidin hayatımı, sırasile eserlerini, bunları yazdığı devirleri ve eserleri- ni yazarken içinde-bulunduğu haleti ruhiyeyi, onun Türk edebiyatındaki yüksek mevkiini çok güzel anlattı, eserlerinden parçalar okudu. B. Agâh Sırrı Levendden sonra Üni- versite doçentlerinden doktor Sadi kürsüye gelerek Hâmidin bir dâhi ol- duğunu, fakat bütün hatiblerin bir ağızdan söyledikleri gibi, onun mesud bir adam değil, büyük muztariblerden biri olduğunu, bugün bizim için bir muamma olarak kalan eserlerinin ha- kiki manası gelecek devirlerde anlaşi- lacağını söyledi. Muharrir Nizameddin Nazif te Hâ- mid hakkında söz söyliyenler arasında bulunuyordu. Çok şayanı dikkat olan nulkunda Nizameddin Nazif, Hâ- midin yüksek şahsiyetini, onun haki- ki bir halk adamı olduğunu tebarüz ettirdikten sonra Halid Bayrı kürsü- ye gelerek Hâmide hayranlığını an- lattı, Bu sözlerden sonra gençler, Hâmi- Eşberden bir perde temsil edilerek ni- hayet verildi. Belediye muhasebecisi Ankaraya gitti Her sene şehir meclisi tarafından kabul eğilen vilâyet ve belediye büt- çeleri, Dahiliye Vekâletince ancak ağustos başlangıcında tasdik edile- Tek iade edilmekte idi. Bu sene gerek belediyenin, gerek vilâyetin beşer senelik çalışma prog- ramları da (tatbik edilmeğe başla- nacağından bütçelerin hazirandan itibaren tatbiki için tasdiki işile meş- | gul olmak üzere belediye muhasebe- cisi B, Kemal Ankaraya gitmiştir. nkara Mektuplar | Hacıbayram camisi ve hoş bir masal Ankara 20 Nisan 937 Çocukluğumda, memuriyetle An- karaya gitmekte olan akrabadan bir zatın ağzından İşitmiştim:; Ankaraya bir defa gelen, dokuz defa daha gelir- miş! Zamanla bu hassası mı ertmiş? Yoksa ben, eslâfın da borçlarını mi ödüyorum? Herhalde, bu beldeye gi- Jenler, boşalan bir evi kiralamak için rekabete düşerlerdi. O zamanlar, Hacıbayram hatiresi- ne ölü gömmek henüz caizdi. Halen, kamutay üyelerinden bulunan gene- Tal Ali Fuadin babasi, mili hüküme- tin ilk Nafıa vekili General Fazılı bu- Taya defnetmiştik. Türbesi elin ca- minin bitişiğinde durur. Bu Hacıbayram camisi halis Türk eseridir. Ankaranın ananesine tevfi- kan, kerpiçten yapılmıştır. Üzerinde tirşe çinilerden, yazılarla süslü zarif bir friz vardır. Karşısındaki küçük mezaristanda gelmiş geçmiş Ankara valilerinin, defterdarlarının, mektup- çularının gurbette tekmili enfas et- miş mensupları yeter. Aralarında eşraf ve Ayanı beldeden, cami hade- mesinden de medfun olanlar bulu- nur. Camiin arkasında Roma imparato- Tu Adriyanusun forumu, eskiliğinin bütün ihtişamile mahfuz durur, Ve bu mimari âbidesinin beri yanında, ondan, dar bir geçitle ayrılmış, etra- fı parmaklıklı bir sahanın içerisinde daha eski medeniyetlerin, toprak al- tandan çıkarılan bir kaç parça şahe- serini görürsünüz, O cami, o mezarlar, 6 forum ve o eserler, benim gibi bir insanın haya- lini saatlerce oyalıyacak, gitgide, ka- Tibden balde doğru uzaklaşan ve bir türlü intihası gelmiyen düşüncelere sevkedecek birer kudreti haizdirler. Siz, tam bu düşünceye, bu hayalâ- ta dalmış iken, hal birdenbire canla- nır ve hücum eder. Ankaranın bugün yaşamakta olduğu şanlı, şaşaalrtarih, o maziyi, olarıca azameti ile ezer, ve siz hayalden hakikate rücu edersiniz. O anda duyduğunuz şey bir kurtu- luş hâzzıdır. Mazi, gözlerinizin önün- den. tamamile silinmiştir. Ve onun sisli perdesinin içerisinden, öteyanda istikbali görürsünüz. Mazinin mate- mi duyguları, halin ve istikbalin sü- ruruna terki mevki eder.. ... İnsan, zindeliğini, mezar ziyareti esnasında daha iyi anlıyor, Dünyanın inkılâb ve tekâmülünü, - maziye ait eserler önünde takdir etmek daha mümkün. Eslâfın huzuru, refahı her ne olmuş olursa olsün, bugünün ve yarının daha mütekâmil yaşayış es- bab ve vasıtalarına agâh olmıyan o zavallılara acımamak elden gelmiyor. Küçücük kabristandaki taşların ki- tabelerine şöyle bir göz gezdiriyorum: Dün gece çıktığım İstanbuldan beni bu sabah karanlıkta buraya getiren ve meram edersem gene bu akşam bu- radan alıp İstanbula yarın erkenden isal etmesi mümkün olan ekspresi, bir de şü taşın altında yatan kadının sakat bir araba içinde, günlerce süren çöl seferini mukayese sdiyorum. Sıs- ka beygirlerin sırtında şaklıyan kam- çı sesleri, muhafız zaptiyenin altın daki atın nal şakırtıları, arabacının yolun uzunluğunu unutmak için tuf- Ankarada Hacıbayram camisi turduğu yanık türkü kulaklarımda derinden derine aksediyor. Ah, mede- niyet.. ne büyük nimet! Bu nimetin tadını, biraz o yolculuğun meşakkat- lerine yetişmiş olan ben, ne iyi tadı- yorum. Atalarımız: «Gurbette ölen iki de- fa ölüris derlermiş. O eski şartlar içe- risinde, insan daha gurbete çıkarken ölürdü. Esasen, terakki, gurbet, sözü- nü ancak şairane bir tabir olarak İp- ka etmededir. İşte ben, bu gurbetzedeğin me- zarlarının önünde, kendimi asla ga- Hacıbayram temiz ruhlu, temiz yü- rekli bir Türkmüş. Ömrünü, 'Tanrısı- na ibadet, hemcinslerine iyilik etmek- le tüketmiş. Velâyet, efkârı umumiye- nin «iyi insanlara lâyık gördüğü ma nevi bir rütbedir, Hacı Bayramın «ve Mis liği bundandır. Uzun zaman yaşadığı ve içinde öl- düğü bu muhitte ona dair menakib toplıyamadım. Yalniz, fazıl bir âşina- dan, dolayısile ona taallük eden şu hoş masalı dinledim: «Hacı Bayram, Bağdadda Abdülka- dir Geylâni ile manen yakınlık tesis etmiş. Âlemi mânada biribirlerile bu- re görüşürler, istişare ederler- Bir gün, Hacı Bayram candaşına bir armağan göndermek murad et- miş. Sureti mahsusada bir çift secca- de dokutmuş ve müridlerinden birini çağırıp emretmiş: farkında değil. çıkmış yola. Az git- miş, uz gitmiş. dere, tepe düz gitmiş... yakıcı güneşin alnında, kızgın kum- Tarın üstünde, aç, susuz, imanı gevri- yerek, üç ay taban tentikten sonra, yarmış Bağdada, Lâkin, sehrin kapısından girerken, birden aklı başına gelmiş. Kendi ken- dine: > — Yahu! demiş; bu benimkisi iyi- den İyiye enailik, Pir aşkına üç ay Göllerde süründüm. Bundan istifa dem ne ola? Bari şu bir çift a nin tekini kendime alıkoyayım hiç değilse satar, parasile de dönüşte bir kervana katılırım. Ve bunun üzerine, seceadelerden Yirini oracıkta bir dükkânciya ernA net ederek, Abdülkadir. Geylâninin zaviyesine varıp, karşısına çıkmış; ve zamanın âdeti veçhile eşik öpüp, tek seccadeyi takdim etmiş.