Bigaramı ağzıma götürdüm. Bir kibrit çaklım. Fakal vakiisiz davran- dım. Pencereden gelen rüzgârı hesap- lamadığım için sigaramı yakamadan kibriti söndürdüm. Bir ikincisini ça- karken arkadaşım Ahmed Şahin eli- mi tuttu — Dur... Kibritlerini israf etme... Bazan bir tek kibritin insanın haya- tında ne büyük bir rol oynadığını bi- liyor musun.. bir tek kibritin insanın hayatını baştan başa değiştirdiğini tahmin eder misin... Evet.. sana fan- tezl bir hikâye anlatmıyorum. işte ben bir kibrit çöpü yüzünden hayatı tamamile değişmiş bir adamım. ev- velâ şu sigaranı benimkinden yak... Kibritine dokunma ve dinle... İşlerimin tamamile bozulduğu 7â- manı bilirsin... Evvelki sene... Bir sayfiyede oturuyorum... Param yok.. hayalimde bir kadın yok.. aşkım yok.. âdeta niçin yaşadığımı bile bilmiyo- rum. İşte böyle ümidsiz, avara günle- rimin birinde idi, Münevverle tanış- um. İnsanı zivaneden çıkaracak gü- zel bir dul. Münevverle gayet kaça- mak buluşuyorduk. Neden? Diyecek- 8in.. sebebi var. Münevver son dere- ce zengindi. Ölen kocasından hadsiz hesapsız mal kalmıştı. Babası da mil- yoner.. fakat bu baba kafasına birşey koymuş, dul kızını akrabasından bir çocuğa vermeği tasarlamış.. biraz, bir- az değil birçok eski kafâlı, sert, aksi, güçlü kuvvetli ve silâhta gayet nişan- €ı bir adam,. Münevvere ültimatomu vermiş — Eğer Cevadla evlenmezsen seni öldürürüm Münevver... Bunun için aksi babadan zırt ali- yorduk. Bir gün Münevver gözleri ağ“ lamaktan şişmiş bir halde geldi: — Babam.. dedi, seninle seviştiği- mizden şüphelenmiş.. galiba birşeyler Guymuş.. senin için «o adamı bir da- hâ bizim evin etrafında görürsem vu- Türüm>.. diyor.. hem de biran evvel Cevadla evlenmem için israr ediyor... Buna beraber çareler aramağa ladık. Münevveri hakikaten seviyor- dum. Onunla evlenirsem çok mesud olacaktım. Sonra Münevverin hadsiz 'psız parası da ayrıca saadetimi- zi katmerleştirecekti. Zira benim İş- lerim berbad olmuştu. İş Münevve- rin babasını kandırmakta idi. — Münevver, dedim, babana seviş- iylesek.. onar içimizi açsak. acaba kandıramayız muı?. Münevver boynunu büktü: — Bilmem ki... O günü böyle derdli bir iki saatten sonra ayrıldık. Ertesi günü randevu- muz olduğu halde Münevver gelme- di. Merak ettim, Uzaktan köşklerinin önünden geçtim, Münevverin odasi- nın bütün pancurları kapal.. acaba evden mi çıktılar? diye düşündüm... Fakat evin perdeleri, merdeleri yerin- de... O zaman aklıma geldi. Muhakkak babası artık Münevveri Siki bir inzi- bat altına almış olacaktı... Çünkü o adam evlenme meselelerinde daima €ski kafalı idi.. babanın istediğ adam damad olabilir: Ertesi günü, daha ertesi günü, bir hafta Münevverden eser yoktu. Me- raktan çıldıracaktım... Sevgilimin du- dağına bir kere olsun dudağım değ- meden onu kaybetmek Deli ola- caktım. Dokuzuncu günü bir çotuk bana bir mektup getirdi. Açtım.. aman. Münevverden: «Sevgilim, Dokuz gündenberi bir mahpus ha- yatı yaşıyorum.. babam herşeyi bili- Yor. Ve beni mümkün olduğu kadar sabuk Cevadla evlendirmek istiyor. Dokuz gündür odama kapalıyım, Fa- kat bu gece seni yatak odamda bekli- yeceğim. Vaziyet müsaittir, Ancak ar- kadaki zifiri karanlık yola gece saat 11 de gel... Bir kibrit yak.. sakın kib- Tit yakmağı ihmal etme... Anlıyor mu- #un?... Unutma, kibriti çakacaksın., ondan sonrasını bana bırak.. kibriti çaktığından beş dakika sonra kendi- ni benim yatak odamda bulacaksın. Bak ne Küdar zamandır israr ettiğin başbaşa gece buluşmasına razı olu- Yorum... Hem bu buluşmâdan sonra artık belki de babamı kandırabiliriz. Seni geceye mahsuben ateşli ateşli öperim. Münevver» Haşiye: Eğer gelmezsen babam- dan korktuğuna sahip olacağım. O zaman çok israr edilen Cevadla ev- lenmeğe karar vereceğim. Seni 11 den 11 buçuğa kadar bekliyeceğim... Mektubun beni ne derecelerde se- vindirdiğini tahmin edersin.. o günün nasıl geçtiğini bilmiyorum. Saat 10 buçuk olunca hemen fırladım, Tam 11 de karanlık yoldayım.. dehşetli bir telâş içindeyim ...Korkuyorum da... Babası öyle belâlı bir adam ki. Cebimden kibrit kutusunu çıkar- dım. Açtım. Elimi daldırdım., eyvah... Tek kibrit yok.. oturup ağlıyacağım.. ceplerimi karıştırdım. Yok. meğer kibrit kutusu cebimde boş duruyor- muş.. ben aptal, ben eşek de bu boş kutuyu görüp cebimde kibrit var sa- nıyormuşum.. gece için herşeyi hazır- byayım.. traş olayım.. güzel kokular süreyim.. çamaşırlarımı değiştireyim. Vücudümü kolonyalarla oğayım da.. en mühim şeyi bir tek kibriti düşün- miyeyim ha.. Şimdi ne yapacaktım?. Kitsem evin önüne yaklaşsam. Kapısmı çalsam muhakkak hiddetli baba çeker vurur- du. tzm.. kapalı.. öyle ya sanat kaç.. kendi evime koştum.. ara ara kibrit yok. komşulardan da kimseyi tanımam. sonra saat 11 den sonra çat çat kapı çalınıp herkesi sıcak yatağından kal- dırıp kibrit istenir mi ya?.. Halbuki şu anda benim için bir kib- ritin, bir tek kibritin ne büyük bir kıymeti, ne büyük bir ehemmiyeti vardı. Bu bir tek ciliz kibrit çöpü bana ne büyük saadetler temin etmi- yecekti ki?... Tekrar yola fırladım. Şimdi gelip geçenleri bekliyorum. Aksi gibi o kadar da tenha ki... Sa- at da geç. nihayet biri sökün etti. yanına yaklaştım... Herif benden korktu uzaklaştı. ben aldırmadım yaklaştım: — Bir kibrit Tütfeder misiniz. siga- ramı yakacağım.. — Al yak Diye herif elindeki sigarayı uzat- maz mı? Meğer adamın elinde sigara varmış da ben o telâşta görmemişim., — Siz bana Kibrit veriniz rica ede- rim.. dedim, — Bundan yaksana be adam siga- ranı.. — Kibrite alıştım da. — Bırak beni.. şimdi ha.. hırlı m- sın? Hırsız mısın? Nesin?. diye küfre- de ede uzaklaştı Nerede ise herifin üstüne atılacak zoriz kibritini çalacaktım.. nihayet tam bir saat sonra baktım yoldan bir seyyar satıcı geçiyor.. sonradan öğren- dim. Adam Musevi imiş. Yanına yak- Jaştım: — Kibritini bana satar mısın? di- ye sordum. — Kaç para verirsin?. dedi.. — Kaç para istersen.. Acaba deli mi? Gibi yüzüme baktı.. — Bir papel verir misin?, —AL İçinde iki çöp bulunan kutusunu bana uzattı. Uzaklaştı. Vay canma!, Kibritin çöpü yarım iirays geliyordu. Masmafih bu da nimetti. fakat birde | saate baktım.. vay.. 1 olmuş.. halbu- ki Münevver beni azami 11 buçuğa kâdar bekliyecekti. Deli gibi karanlık yola koştum. Kutuyu açtım. Bir kibri- ti aldm. Kutunun yanına sürttüm. Yanmaz!, Bir daha sürttüm. Çat or- tadan kırıldı. ikincisi büyük bir dik- | kat ve heyecanla çıkardım. Kutunun kenarına sürmeden Onu şöyle bir yokladım. Elimde ufalandı. Parmak- larımın arasında onun kibrit çöpü kömürü olduğunu hissettim, Bu da yanmış bir kibritti. Artık deli olacak- tım. Karanlık sokakta oturdum. Sa- atlerce bekledim. Gün ağarınca eve döndüm. Bir kibrit yüzünden dünya- nın en güzel gecesinden mahrum kalmıştım. Ertesi gece saat tam 11 de gene karanlık sokağa dönüyorum. Bir de baktım. Bir sıra Musevi satici... hepsinin önünde kutu kutu kibritler bağırıyorlar: — Bir liraya almayınız.. 26 kuruşa bir kutu.. O gece karanlık sokakta 8 kutu kib- rit yaktım amma Münevverlerin köş- künden bir eser çıkmadı. Üstelik bek- çi: — Ne yapıyorsun orada.. deli misin? . O halde? Hemen büyük caddeye | 'koştum.. köyün dükkünlarına bak- | 2ZUA4yYO 22 Nisan 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk musikisi, 1250 Havadis, 13,05, Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil, 14: Son. Akşam ne: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19 Çocuk Esirgeme kurumu namına konferans. Doktor İhsan Hil- mi tarafından. 19,30 Konferans: Dok- tor İbrahim Zati: (Mekteb hıfzıssıh- hası). 20 Sadi ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve Halk şarkıları. 20,30 Ömer Rıza tarafından Arabca söylev. 20,40 Safiye ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve Halk şarki- ları: Saat âyan. 21,15 Orkestra: 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve öperet parçaları, 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki Müntehap Programı Roma (421) seat 22 «Lucia di Lam- mermoor» opera, (Dönizetti) nin. Kı- Tali operadan nakil, Strasburg (349) 21,30 «Les Petites Michus opera komik Nis (253) 22,30 Üç operetten muhtelif parçalar «Maskeli aşk», «Sire de Ver- gy» ve «Chonchette» Soettens (443) 21,20 «Bizet» nin do majör senfonisi, Lüksemburg (1293) 2230 Senfonik konser. Monako (405) 24 Yaylı sazlar orkestrası, Berlin (357) 20,15 Piyano konseri. Oslo (1154) 23,15 Oda musi- kisi. Prag (470) 23,20 Keman, sopra- İ no ve piyano. Peşte (549) 0.25 Tzigan orkestrası. Dans Musikisi Hamburg (332) saat 21,10 - Frank- furt (251) 23,35 - Marsilya (400) 0,15 Londra (kısa dalga) 18,30 - 22,05 23 Nisan 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı; 12,30 Plâkla Türk musikisi. 12,50 Havadis. 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı. 14,00 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19 Çocuk Esirgeme kurumu namma konferans: Doktor Fethi ta- rafından, 19,30 Spor müsahebeleri: Eşref Şefik tarafından, 20 Türk musi- ki heyeti,'20,30 Ömer Riza tarafın- dan arapça söylev, 20,45 Vedia Riza ve arkadaşları tarafından Türk musi- kisi ve halk şarkıları: Saat ayarı, 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâkla sololar, Opera ve operet par- çalan, 23 Son. Bu akşam Nöbetçi eczaneler . Şişli: Kurtuluş caddesinde Nec- det, Taksim: Nizameddin, Beyoğ- lu: Kanzuk, Yenişehirde Baronak- yan, Bostanbaşında İtimad, Gala- ta; İsmet, Kasımpaşa: Vasıf, Has- köy: Halıcıoğlunda Barbut, Emin- önü: Salih Necati, Heybeliada: To- madis, Büyükada: Merkez, Fatih: Şehzadebaşında Asaf, Karagüm- rilk' Ali Kemal Gündoğdu, Bükır- köy: Merkez, Sarıyer: Nuri, Tarab- ya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihi- sarındaki eczaneler, Aksaray: Cer- rahpaşada Şeref, Beşiktaş: Na Kadıköy: Söğüdlüçeşmede Hul: Osman, İskele caddesinde Saadet, Üsküdar: İttihad, Fener; Balatta Hüsameddin, Beyazıd: Asadotyan, Küçükpazar: Necati, Samatya: Çula, Alemdar: Ankara caddesi de Eşref Neşet, Şehremini: Top- kapıda Nâzm. İŞ YURDU Faik Baharoğlu Galatada Havyar banındaki yazıhanesini gene Gala tada Melek banmda 11 numaraya nakil ile alım ve salım ve intikal muamelelerini ve vergi ve vakıf ica- resi ve taviz bedelleri ödeme işleri- ni deruhde ve takip eder. Telefon: 49069 İ ritle oynanır mı? diye yakalayıp kara- kola getirdi. Sonra öğrendim ki, Münevver beni beklediğinin ertesi günü Cevadla çv- lenmeğe söz vermiş.. bir hafta sonra ondan şu mektubu aldım: «Herşey bitti. O gece evde yapa yal- nızdım.. babamdan korktuğun için gelmedin.. bu kadar korkak bir adam- Ja hayatımı birleştirmem.. ebediyen Allaha ısmarladık.» Münevver Cevadla evlendi. şimdi kocası milyoner. görüyorsun ya bir kibrit yüzünden bir aşkı ve koca bir Yangın çıkaracaksın., çocuk gibi kib- | serveti kaybettim. (Bir yıldız) la ek ee like İ hadır henüz Pekinden ayrılmamıştı. KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Kora prensi, Koradaki Moğol valisinin boynunu vurdurmuştu. Kubilây bunu işitince ordunun başına geçmek istedi. Kubilây sözünde durarâk, kendi «— Bizi ve Pekini yüzüstü bırakıp sayfiyesi yanında Semgâ bahadır için | gitmeyin! de yazlık bir köşk yapılmasını emiret- Kubilây bu zevcesinin hatırını sa- miş. buna karşılık olmak üzere ihti- | yardı. Gökçinin sözünü dinledi. yo- yar vezir de vandettiği «güzel Korah> | la çıkmadı. O gün bütün Pekin ve ha- cariyesini saraya getirerek hakanâ | valisinde şöyle bir buyruğ ilân ettir- takdim etmişti. a. Kubilây han (Kora) adını taşıyan «Hakan buyruğu> çok ağır, çok bu genç kızı çok beğenmişti. O gece | düşündürücü bir tarzda yazılmıştı: saatlerce onunla başbaşa kaldı. şarap «Kora prensi başkaldırıp ül... içti.. eğlendi. kemize saldırmağa (başladı. Fakat, ertesi sabah Kora prensli- Kendisini yola getirmek için ğinden bir haber geldi: Prens, haka- hağtrlanan orduya ölümden | na baş kaldırmış... kaçan değil, ölümü kaçıran in- Prenses Salina rahibe anlatıyordu: sanları çağırıyorum. Ateşe göğ- — İşte bu haber üzerine hakan sünü gerecek ve ölümle Yoğu- harb hazırlığı yaptırıyor. Lâkin canı şacak bahadırlar Koraya gide- çok sıkılmıştır. Semga Bahadıra: cek orduya koşsunlar!» (Keşki bu cariyeyi bana getirmesey- «Hakan buyruğu; her tarafa yayıl- din!) demiş. Güya Kora isyanı, cariye | mıştı. Ve orduya iltihak etmek üzere saraya gelmeseymiş, olmıyacakmış. kol kol birçok insanlar silâhlanıp kö- — Hakanın çok garib inanışları | şüyorlardi. vardır. Fakat doğrusunu söylemek Kubilüyın tecrübeli veziri, hakânı lâzumgelirse, bütün yeryüzündeki in- | bu isabetli görüşünden ötürü tebrik sanların böyle garib inanışları vardır. | ediyordu. Bazı hâdiseler vardır ki, insan bünla- Kubilây bu suretle Koraya gidecek rı vukuundan önce hissedebilir. Kora | orduya imparatorluğun en cesur, en adlı cariye gelmeseydi, Kora isyanı | seçme muhariplerini toplamağa mu- olmıyacak mıydı? Şüphesiz olacaktı. | vaffak olmuştu. fakat, insan bu tesadüflere kendince Koraya cesur, ülümden yılmaz bir bir takım mânalar vermeğe mecbur- | ordu gidiyordu. dur. İşte hakanın zayıf tarafı budur. Kora, ölümden kaçmıyanlarıN, ölü — Ne ise, bu Jâfları bırakalım şim- | mü kaçıranların yoluydu. di sinyor! Hakan işini bilir. Kora is- 'Bu yoleuluk biraz güç, biraz çetin yanını bastırmak, eline konan bir | olacaktı. sineği koğmak kadar kolay bir iştir. Tiyen-Fodan başka imparatoriçeler Biz gelelim kendi vaziyetimize. Ay- | gözdeler, cariyeler ve bütün saray hals şenin ölümünden sonra imparatoriçe | Kı ordunun muzaffer dönmesine dua Tiyen-Fo benimle görüşmez oldu. Es- | ediyorlardı. kiden -zahiren de olsa- beni çok s€- 'Tiyen-Fo bu savaşta neden yala ver, sık sık benimle konuşurdu, Şim- | kalmıştı?. di ne çağırtıyor, ne de ziyaretimi ka- bul ediyor. Artık bu vaziyet karşısın». da burada kalmak tehlikeli olacak. Yolunu bulup gitmeğe bakalım, sin- yori. — Haklısın, Salina! Gitmek ihtiya- cı bende de var. Fakat, hiç bir iş gör- meden dönmenin benim için ne bü- yük, ne feci bir muvaffakıyetsizlik ol- duğunu düşünüyor musun? Hakana hiç olmazsa bir iyilik yapmak istiyo- rum: Kendisine, Tiyen-Fo tarafından tedricen nasıl gehirlendiğini söyle- mek niyetindeyim. € — Çok tehlikeli bir işe girişmiş ola- caksın, sinyor! İmparatoriçe Tiyen- Fo tehlikeli bir kadındır. — Seni boğdurmak istediği için, on- dan ne kadar korksan yeridir. Fakat, ben bu işi imparatora açarsam, Tiyen- Fonun saraydaki nüfuzu birdenbire kınlacak ve elini hiç kimseye uzat- mak cesaretini gösteremiyecektir. ... Kubilâyın bir buyruğu.. 7 «Kora seferine, ölümden kaçan değil, ölümü kaçır Tan insanları çağırıyorum!» Kubilây Han Kubilây han, Koraya gidecek ordu- nun ağırlığını muhariplerden önce yola çıkarmıştı. Ordunun başına geçen Tangut Ba- Niçin hakanın muvaffakıyetini dis lemiyordu?. Sarayda bu sırrı bilenler pek azdı, a Şi-Yamâ ile prenses Salina bu sırrı bilenler arasında bulunuyordu. Prenses Selina bir gün iki Çinlinin, gözle bir konuşmasına şahid olmuş” Dai «— Kora prensi, imparatoriçe Ti- yen-Fonun akrabası imiş.» «— Olur ya.. ne çıkar bundan?.2 «— Ne mi çıkar?! Prens, hakanın tahtına oturmak niyetinde imiş.» «— Bu da mümkün, Tiyen-Fo, pren- sin bu niyetini bozamaz ya!...» «— Fakat, prensi kışkırtan Tiyen- Fo imiş!» «— İşte bu mümkün değil. Çünkü, 'Tiyen-Fo henüz aklını oynatmanış- tr.» «— Elimde vesika var. Buna ne der- sin?» «— Tiyen-Fo çıldırmıştır derim. Bir kadın için, Kubilâyın karısı olmak- tan daha büyük bir şeref tasavvur 0* lunur mu?» Şi-Yamaya gelince... Bu sirri o da şöyle öğrenmişti: Kubilâyın baş cücesi 'Tuman bir akşam Şi-Yama ile görüşürken, nasıl. sa ağzından bir lâf kaçırmıştı: «Kubi- lây, Tunaya kadar uzamış olan Moğo- Ustan sınırları içinde ancak Kora prensliğinden zarar görebilir. Herkesi sindirip kendine bağlamıştır. Fakat, Kora prensinin saraydaki eli çok kuv- vetli olduğu için, günün birinde ha- kana başkaldırırsa, onun başını eğ- mek çok güç olacaktır!» Şi-Yama, cücenin bu sözlerini dik- katle dinliyen Japon dilberi, sarayda» ki gizli elin kimin eli olduğunu an- lamakta gecikmemişti. İşte Koraya giden ordu böyle bir günde yola çıkıyordu. Seçme muharipler hazırlıklarını ta- mamlamışlardı. Kubilây yeni orduyu gözden Vi dikten sonra: — Boynu vurulan Moğol valisinin öcünü almadan dönmeyiniz! Diyerek askeri selâmlamış ve teşci etmişti. Yeni Kora ordusu hazin boru se$- leri arasında atlarını sürerek Pekin- Kubilây ordunun hareketini bir iki gün daha geciktirdi. Bu gecikmenin sebebi şu idi: Kubilây, Koralıların çok sert, inad- cı insanlar olduğunu biliyordu. Ora- ya gidecek muhariplerin ölümden yıl- maması gerekti. Gerçi Moğol askerle- rinin hiç bir harpte ölümden yıldığı görülmemişti. Fakat, Koraya giden orduyu yalnız Moğollar teşkil - etmi- yordu. Orduda Çinliler de vardı, Ku- bilây bir sabah saray önündeki mey- dandan geçen Moğol ordusunu teftiş ederken, Koradan yeni bir haber gel- di; «Kora prenesi, Koradaki Moğol va» lisinin boynunu vurdurmuş.$ Kubilây bu haberi alınca sersemle- di.. eğer sıhhati müsaid olsaydı Kora seferini bizzat, kendisi yapacaktı. Hat- tâ bu sefer hazırlanmayı bile düşün- müştü. Fakat, hakan ayaklarından rahatsızdı. ve imparatoriçe Gökçin, | den ayrıldılar. hakana yalvarmıştı R ER yi? e Si İ vi ni ç ti 6