— Bu ziyafette çok tanım sıkıldı, haydi gidelim. — Ne yazık ki ben gidemiyeceğim ev sahibiyim, ESRAR Meşhur Oo muharrirlerimizden Esad Mahmud geçen sene Ada- naya gidiyordu. Vagonda dört beş güzel bayan vardı. Bayanlar kendini tanıyınca yümları, ro- manlarını medhetmeğe başladı- lar. Bu aralık tren 'Toros tüneli- ne girdi. Esad Mahmud şapur- dâtarak kendi elini öptü ve tren tünelden çıkınca: — Bâyanlar, dedi, beni han giniz öptü, bu esrarı çözemiye- ceğim!.. Yıl dönümü Karısı evlendiklerinin elinci yıldö- nümünde kocasına parmağındaki pir- lanta yüzüğü gösterdi: — Bunu bana takalı tam elli yl gldu, dedi, Kocası güldü: — Evet karıcığım, güle güle kullan bü yüzük ancak bugün senin oldu. Bon taksitini bugün verdim!., Tahammül k Balıkta sonra çorba gelince bay — Ayol, dedi, neye çorbayı evvelâ getirmedin?., — Balığın beklemeğe tahammülü yoktu da ondani!.. ur Bir Şart Bayan köpeğine çok düşkündü, bu- nun için bilet memuruna dedi ki; ime de birinci mevki bilet #lsam, vagonda herkes gibi oturamaz mı? , — Oturur, amma bir şartla, ayak- larile kanapelere basmasın! Fena — Kocamın uykusuzluğu beni çok Bzüyor, — Neden? — Ceplerini artık rahat rahat ka- Rştıramıyorum, Cevap ç Baynanası deniz kenarında gezer İerken damadına sordu: | o— Denize düşsem beni kurtarır m- sın?.. — 8iz bana her zaman: Sen her münesebetsizliği yaprsn! Dersiniz, kurtarırım!., —Eğer karım sağ olsaydi ben böyle — Karın ne yapardı? — Dilenirdi. ALKOL Azizim Şadi, Yeşilay menfaatine, Fransiz Tiyat- rosunda Sekizinci piyesini temsil ede- ceğinizi gazetelerde okudum. Sizin de Yeşilaycılardan olduğunuz, ve içki iç- mediğinizi bilirim, Ancak aklıma dok- tor bay Fahreddin Kerimin başına gelen bir hadise geldi. Bu münase- betle size yazıyorum, müsamere gece- si bir aralık bay Fahreddin Kerime nakledersiniz. Yeşilay kurumunun en eski âzala- rından biri seksen yaşında vefat etti, Cenaze merasiminde Fahreddin Ke- rim bulundu ve ihtiyarın mezarı ba- şında heyecanlı bir nutuk söyledi, içki içmemek muhassenatından bah- setti: — Bu muhterem ihtiyar, ağzına bir kairâ içki koymadığı için sek$tn ya- şina kâdar yaşadı, dedi. Merasimden sonya sordu: i — İyi amma merhum < atkadâşın akrabası yök mu? «— Var, dediler, var amme gelemez, çünkü gece gündüz sarhoştur, mey- hane meyhane gezer. — Kaç yaşında bu kardeşi? — Doksan!.. İşte böyle azizim Şadi... Bu fıkrayı bay Fahreddin Kerime hatırlatıver. Gözlerinden öperim. Aksi sada Marsilyalı Maryüs, aksi södadan bahsedilen bir mecliste; — Siz dedi, aksi sedayı gelip Marsil- yada dinleyiniz... Biz sesleniriz: «Hey aksi seda, naşıldır?.» Derhal ses ge Ur: «Teşekkür ederim, çok iyiyim, siz nasılsınız?» Aksi seda diye buna derler!.. 223 alen, Lokantada Müşteri bir lokma eti ağzına attık- tan sonra çatalı vurdu: — Garson, bu eti yiyemiyorum, ba» na patronu çağırınız. — Zahmet etmeyiniz efendim, o da yiyemez! ... Teminat Söz kesildikten sonra kızın içine kurd düştü. Bir akşam nişanlısına: — Beni elli bin lira servetim oldu- ğu için almadığın ne malüm, dedi, — Emin ol sevgilim, eğer yüz bin li- ran olsaydı gene alırdım... Ziyafet Efendisine sabah çayını götürmüş- tü, Bay sordu; — Banyo hazır mı? — Maatteessüf bugün banyo yapa- mıyacaksınız!., Bayan emretti kırmi- zı balığın doğum. yıldönümü olduğu için ona banyoda bir ziyafet çekiyo- Tuz. Mikrop Anketçi, ihtiyara sordu: — Sıhhatle geçen ömrünüzü neye borçlusunuz? — Mikrobun keşfinden evvel doğ- * dum. Gençliğimi mikrob korkusun- dan azade olarak geçirdim... — Sana yardım edeyim mi? —E. — Ne yapayım? — Sesini kes konuşma! KÜÇÜK PARMAK Bayan elinden gazeteyi atti: — Olur şey değil, dedi, bir adama bir parmağı kesildi diye on bin lira zarar ve ziyan ver- mişler... Bu nasıl parmak böyle... Bay gülümsedi: — Karısını ucunda oynattığı küçük parmak olacak... — Nişanlım tersisine ayda beş Yüz lira veriyormuş. — Bunu duyunca ne yaptın? — Terzisile evlendim. SESİ İaive vermekten “Konuşuluyor” dü: Bit bây dedi ki: -< Başıma geleni sormayınız. Geçen ukşam bir bayan para is- tedi, vermedim, bütün gece gö- züme uyku girmedi, — Neden? — Bayanın sesi dan gitmiyordu. — Kimdi bu bayan? Karım. kulaklarım- Mezar taşı Mezarlığın yanından geçiyor ve mezar taşlarını okuyordu. Bir taş gö- züne ilişti ve okudu: «Ben ölmedim, uzun bir uykuya daldım» Bir iki adım daha yürüdükten £on- Ta durdu ve geri dönerek: Zavallı, dedi, bu sözünle kimse- yi kandıramazsılı, yalnız kendi ken- dini âldatirsin!.. yat :* Tekerrür On sönedenberi görüşmediği bir ar- kadâşına * tesadüf etmişti. Beraber gezdiler, biraz da çakıştırdılar. Geç kalmışlı; Akşam eve geldiği zaman karısını kapıda buldu; kadın hiddet- le çikişti: — Birinci defa olsa idi seni affede- cek idim, Fakat ikinci defa oluyor. 8 nisan 1927 de de tıpkı bu vaziyette eve gelmiştin... Aramıyan Bir yapıda çalışıyorlardı. Karşıda da bir meyhane vardı, İşçinin biri, ustabaşı görmeden meyhaneye gidip bir tek yuvarlamak istedi, Duvarın kenarından başını uzattı ve İki tara- fa baklı. Ustabaşı duvarın arkasında idi, Onu gördü VE sordu: — Ne var beni mi aradın? — Evet, seni aradım amma bulmak istemiyordum. Talisizliğimden karşi- ma çıktın. Sebebi Afacan sobanın başında - kedisini okşıyordu, Kedinin de keyfi geldi mır- lamağa başladı. Afacan Kediyi kuy- ruğundan tutub uzağa atlı, Bunu gö- ren annesi Afacanı azarladı: — Niçin böyle yaptın? Kedilere böy- le eziyyet etmezler. — Anneciğim ateşin yanında kay- namağa başladı, taşmasın diye ateş- ten uzaklaşlırdım. yecek misiniz? — Hayır, ben de onun gibi her haf- ta İğne Çuvaldız okuyorum!,, | mesi iktiza eden nokta İngilizlerin İngiliz muhafaz İngilizler için muh anelerine çok bağlı bir millettir. der- ler. Bu doğrudur, yalnız İngilizlerin muhafazakârlığının ve ananeperesi- liğinin bir hususiyeti vardır. Bugünkü müsahabemde onu tahlile çalışaca- ğım. Evvelâ muhafazakâr kimdir? Bu- nun lügat mânası saklıyan, sakla- makla korumakla mükellef olandır. Bir sisteme bağlı olan ve onun her ne şekilde olursa olsun değişmesini İste- miyon ferde veya grupa muhafazakâr diyorlar. Halbuki O hüriyetperverlik bu akidenin taban tabana zıddıdır. Terakki etmek, ilerlemek için değiş- mek şarttır. Tekâmül kanunu bunu icap ettiriyor, İşte asıl bizi düşündür- muhafazakârlıkiz o bürriyetperverliği telif etmesidir. Bakalım nası)?. Hep biliriz ki, İngilizler yemek-yes melerinde, gezip eğlenmelerinde, tah- sil ve terbiye sistemlerinde, para ve ölçülerinde, yazı şekillerinde göze çar pan bir anâneperestlik bir muhafa- zakârlık vardır. Bir merasim yapıldığı vakit üniver. sitelerde profesörler ve etüdyanlar bundan üç asır evvelki kıyafetleri ile ortaya çıkarlar. Avukatlar, hâkimler böyle merasim günlerinde on sekizin- ci asırda olduğu gibi pudralı peruka takarlar. Ve bunları bir alay, bir eğ- lence şeklinde değil dini ve milli bir vazife gibi yaparlar. Yalnız İngilizleri iyi tanmıyanlar bir taassupla bağlı oldukları bu mu- hafazakârlığı ve ananeperestliği çok kere yanlış tefsir ederler. Bir İngiliz için muhafazakârlık yüzünü geriye çevirmek veya ananeyi olduğu gibi kı- ına dokunmadan ona dört el ile sarıl- mak daha doğrusu yerinde demek değildir. Bir İngiliz bütün ananelerine bağlı olmakla beraber yürümek, ilerlemek, geçmek fikrine'de çok hürmetkârdir. Her İngiliz değişmedikçe ilerlemenin imkânsız olduğunu bilir. Yalnız bu değişme onlarda ani değil, devamlı ve bellisiz bir yürüyüş şeklinde vuku bu- Jur. Bu o kadar hissolunmaz ki, insan onları hep ayni noktada duruyor sa- nır, Bir Büyük Fransız muharririnin dediği gibi: «L'fdöal Anglais est ia continuit& dans le changement et le ehangement dans la continuitö; saymak 8 Nisan 1937 akârlığı nedir ? Yazan: Selim Sırrı Tarcan İngiliz ideali değişiklik temadisi ve temadinin değişikliğindedi Zaten zaman herşeyi değiştirmiyor mu? Sabit ve müstakar olan hayatta ne vardır ki?.. 'Tabiatte herşey değişi- yor, yalnız dikkat edilecek olursa bu değişikliklerin hiç birinin farkına var- mak mümkün değildir. Gecenin gün- düze geçmesi, güneşin doğup batması, ağaçların yeşermesi, çiçek açması, k dökmesi, saç izan uzaması asıl farkına varılmadan bir intizam ve ahenkle vukua geliyorsa, işte İngi- lizler de tabiatın 28manla bu tedrici tahavvülünü kendilerine örnek almış» lardır. ,Öyle ise bilmek lâzımdır ki, bir İn- giliz için bu devamlı ve müstakar de- Eişiklik büyük bir sabır ve teenni işi- dir, Bu tapka bilgili mahir bir bahçıva- nın veya dirayetli bir terbiyecinin me- saisine-benzer. Sabırla fakat sebatla, azımla, cesa- Tetle, ümidle hattâ neşe ile berabez giden bir sâyl, Tabiatın bütün tezahürlerinde ; gör rülen: bir devamlı ve bellisiz değişikli. gi taklid. edebilmek elbetteki büyük bir meharettir ve herkesin harcı değil. âir. Yalnız zekâ yetişmez, inad ve is rar ve çok kuvvetli bir irade isler; Dikkat edilirse İngilterede bu son yüz yıl içinde her sahada vuku bulan değişikliklerin hemen hiç biri kuvvet- le, şiddetle, cebirle hattâ süratle ol- mamıştır. (Oxford) üniversitesinde anane halinde ağızdan ağıza, nesilden nesle nakledilen bir fıkra vardır: «İns gilterede kollejlerden birinin bahçe sinde Amerikalının biri gayet zarif, mükemmel işlenmiş bir halı gibi yeşil bir çimen görmüş ve * behçıvandan bunun bu hale nasıl geldiğini sormuş, O da cevaben: «Bakım sayesinde, top- rTağı güzel terbiye ediniz, tohumu gü- zel ekiniz, sonra hergün muntaza- man Sulaymız. Vakti gelince kırpınız bu mesaiye bir iki asır devam ediniz, #izin de çimenleriniz günün birinde bu şekli alır; demiş. İşte İngiltere medeniyet sahasında bugünkü kemale erişmek için bu bahs çıvan gibi hareket etmiştir. Birgün o çimenlerin sararıp solmasma müsa- maha etmemiştir. Zeminini hazırla, mış, tohumunu ekmiş ve muntazaman sulamıştır. Selim Sir Tarcan Dışârdan seyyah beklerken memleket içinde seyahat zevkini uyandırmalıyız (Baş tarafı 6 nci sahifede) Diğer taraftan seyahat işlerile alâ» kadar bir zat da bilhassa reklâm ve propaganda işine ehemmiyet ver- mek lâzım olduğunu Kâydederek di- yor ki: 5 4— Güzel şehirlerimiz çoktur, Fa- kat Jâyıkile tanınmamıştır. Memleket içinde seyahat arzusunu tahrik için şehirlerimizin güzel mahallerini, kap- healarının evsafını, manzaralarını, müesseselerini gösteren afişlerin mem- leketin her tarafına dağıtılması, is- tasyon ve İskelelerde ve umumi yer- lerde bunların halk tarafından görü- lebilecek yerlere bol mikdarda asıl- ması lâzımdır. Otel ihtiyacı Bundan başka her şehirde yerli seyyahlar için hiç. olmazsa bir otel, lâzımdır. Bu ya Halkevlerine bağlı | bir müessese yahüd vilâyetin yardı mile kurulan bir misafirhane Olal lir, Şehri görmeğe giden seyyah yala» | cak temiz bir yer bulmalıdır. Diğer ta- raftan İstanbulda festivallarde oldu- . | ğu gibi her şehirde senede bir defa 4Bir bayram günüş ilân ederek bir 2i- | yaret vesilesi ihdas edilmesi de fay- dahdır, Bu suretle o şehrin hem ikti- sadi vaziyetinde bir kalkınma temin edilir, hem de memleketi tanitmak gâyesi tahakkuk eder.» Memleket içinde etmek ve bunu kolaylaştırmak için daha birçok tedbirler bulmak müm- kündür. Yeter ki bu iş esaslı bir me- gele olarak ele ahnmış olsun, ahatler tertib A a Dışarıdan yabancı seyyah getir. mek meselesine gelince; hiç şüpbe yok ki memleketimiz birçok seyyalım iştihasını Kabartacak tarihi eserlerle doludur. Şehirlerimizin çoğu tabi gü- zelliklerle süstüdürler, Bütün bir me- deniyetin olgun eserlerini osaklıyan beldelerimiz pek fazladır. Dünyada €şi bulunmıyan Âbidelerimiz görül meğe değer. Bu şerait altında şehi Jerimize seyyah celbi için sarfettiği miz gayret istediğimiz neticeyi vers miyorsa bunda esasen bütün dünya da seyyah denilen adamın çok azal muş olmasının da tesiri vardır. Onun için biz bir taraftan yabancı seyyah getirmeğe çalışırken diğer tas raftan da kendi yurddaşlarımıza mem leketimizin güzelliklerini göstermeğe, ' memleket içinde (Seyâhat zevkini uyandırmaya Çalışmak mecburiye- tindeyiz. Ev, apartıman, köşk, sayfiye kiralama mevsiminde AKŞAM'ın KÜÇÜK İLÂNLARI kiracılar ve bina sahipleri için En emin, en süratli ve en ucuz vasıtadır. 3 defası 100 kuruş