ai 1 Mart 1937 Romalı kadın: — Keşki korku duyarak eğilselerdi, Kroen! Romadaki fenalıkların belki yarıyarıya önüne göçmek mümkün olurdu. Yeni Pekin şehrindeki halk Romalıların on misli fazla olduğu halde, koskoca şehirde göze çarpacak bir fenaliğa halkın temayül ettiği gö- rülmüyor, — Bu, acaba devlerin korkusundan mı, yoksa o(Kubilây kanunlar) nın çok şiddetli oluşundan mı ileri yor? Bana kalırsa halk, devlerden ? yade Kubilâydan korkuyor! Mabedden çıktıkları zaman, ikisi de garib bir duygu ve inanış içinde bir müddet konuşmadan yürüdüler. Prenses Salina yavaşça gülümsedi: —Buda acaba bizi kendine mi çe ti! Eroen de gülmemek tutuyordu: — Biz Kubilâyı kendimize çekmek isterken, Budanın cazibesine tutulur- sak, cehennem devlerinin işkencesin- den kurtulamayız. — Niçin?. — Çünkü biz şarkı söyleriz. şarap içeriz.. güzelleri severiz.. hasımlarımı- zı ezmekten zevk duyarız. intikam duygularımız kuvvetlidir. düşmanla harbetmekten kaçmayız. Halbuki Bu- da insanları bütün bunlardan mene- diyor ve miskinliğe alıştırıyor. Biz bu- dist olursak - bunlara alışmıyacağı- miz için - her gün bin günah işlemek- ten nefsimizi menedemeyiz. Rahiple- ri Budanmn gittiği yoldan gitseler bile, Romalıların böyle bir yoldan yürü- melerine imkân var mıdır? ... Kubilâyın sarayında bir ateş gecesi Her yıl birinci kânunun birinci ge- cesi sarayda bir (ateş gecesi) eğlence- si yapılırdı. Kubilây bu âdeti kısmen Çinlilerden biraz da Hintlilerden al- Yonşta. Hindistanda yılda bir kere, ailelere uğur ve dirlik, hazinelere bereket gel- sin diye bütün evlerin taraçalarında ateş yakarlardı. iler de bu ateşi her mahallenin veya semtin meydanında yakarlar ve evlenmek istiyen kadınlar ve genç kızlar gece yarısı bu ateş üzerinden ç defa atlarlardı. Kubilây iki ulusun âdetlerini birleş- tirerek, yılda bir kere birinci kânun gecesi sarayın taraçalarında ve penco- relerde, bahçenin müteaddid yerlerin- de ve büyük havuz başında bir çok meşaleler yaktırır ve eğlenceler tertib ederi. Kubilây 0 gece yirmi dört kişilik bir ziyafet masasının başında oturmuş- tu. Bu masaya en çok sevdiği bir kaç büyük rütbeli zabitle, generaller, va- Yiler, prensler davetli olarak oturmuş- Jardı, Salonun bir kaç yerinde ayrıca yere kurulmuş uzun sofralarda da ikinei derecede mevkii olanlar oturu yordu. Hakanın sofrasına iki genç zabitle diğer sofracılar hizmet ediyordu. Bu iki zabitle sofracıların ağızlarını - s0- okları imparatorun ve misafirlerinin yiyeceği ve içeceği şeylere temas et- mesin diye - birer dülbendie bağlamış- Jardı. Kubilây sofrada kadehini her de- fa eline alıp kaldırdıkça, salonun bir için, kendini KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F, Sertelli No. 5 Prenses Salina başka köşesinde bulunan müzik heye- ti yeni bir parça çalıyordu. Kubilây kırmızı şarabı çok severdi. Şarab ka- dehini ağzına götürdüğü zaman ma- sa başındakiler oturdukları koltuklar- dan derhal kalkarak dize gelirler ve başlarını önlerine iğerek imparatora «afiyetler» dilerler, sonra tekrar yer- lerine otururlardı. Misafirlerin, impafator şarap içer- ken bakmaları ayıp sayılırdı. 'Hakanın sağında ihtiyar general Semga bahadır, solunda o sırada İran- dan Pekine gelmiş olan İran (valfi umumi) si Ergn, ondan sonrada sıra ile Romalı rahip, prenses Salina, bir diğer Hintli mecusi prens ve karr- sı oturmuşlardı. Salonun ortasında altın yaldızlı ve hayvanat resimlerile kabartmalı dört köşe bir içki büfesi vardı. Bu büfenin ortasında içi tahminen yüz litre şarap dolu büyük ve muhteşem bir vazo duruyordu, sâkiler bu vazodan ikişer litrelik küçük sürahilere şarap dol- | durup her iki misafirin arasına bir | tane bırakırlardı. İkt kişi bir sürahi- den şarap içerdi. Şaraplar kadehle değil, içi derin kaşıklarla. içilitdi, — Bu tarzda şarap içmek bütün ecne- bilerin hoşuna gitmekle beraber, Ro- malı prensesin de pek ziyade zevkini okşamıştı. Şarap sürahilerinin ağızları geniş- ti ve dört ayaklı birer “küçük sehpa üzerinde dururdu. İçki ve yemek arasında Kubilây fazla konuşmaz, mütemadiyen müzik dinlemekten zevk alırdı. Salonun on sekiz büyük penceresi- nin her birinde bir başka renkli du- manlar çıkaran meşaleler yanıyordu. Bu meşelelerden çıkan dumanların imparatoru ve misafirlerini rahatsız etmemesi için, her pencerede bir yel- pazeci vardı. Bunların vazifesi du- manları dışarıyâ savurmaktı Yirmi dört kişilik hakan sofrasın- dan başka, o gece yere kurulan sof- ralardaki davetlilerin sayısı sekiz yüz kişiden çoktu. (11 . Romalı rahip bir aralık prensesin kulağına iğilerek — Kendimi eski Romada Neronun sarayında ssnıyorum. Bu ne ihtişam., bu ne debdebe! Diye murıldanmıştı. Gece yarısını haber veren bir boru sesi bütün misafirleri harekete getir. mişti. Kubilây ayağa kalkıyordu. (Arkası var) (0 eKubilyin sarayı dört köşeli bü- yük bir bahçenin içinde idi. Bahçenin dört köşesinde birer yüksek kuleli bina vardı.. bunlarda harp aletleri durur ve kulelerin üstünde nöbetçiler dolaşırdı. Bahçede ikinci bir murabbam bir iç du varı daha vardı ki, bunun içinde impara torun hazinelerine mahsus sekiz bina gö. ze çarpardı. Sarayın bu iki çevreme du- varları ortasında da hakanın ikametine ayrılan bina vardı. Bu binanın içinde ve tam ortasında dört büyük salo. mu bir kapıdan birbirine © geçen ve birleşen muazzam bir ziyafet salonu (O bulunurdu, Bu ziyalet sa- lonunda çok defa altı bin kişinin birden yemek yediği ve ağırlandığı görülmüştü. Saraya altı bin davetli geldiği zaman, sa- ray müstahdimininden bir o kadarı da davetlilere hizmet eder ve bu kalabalık ekseriya bir ziyafet salonundan ziyade bir ordu Karargâbim andınrdı.» 31 Mart 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: Sast 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşri- yatı, 14: Son : Bast 17,00 İnki- eri, Üniversiteden naklen suf Kemal 'Tengirşek, 18,30 Plâkla 19,30: Konferans: Tay- ti namına Nuri Kızılke- 00: Neziha ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20,30: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45: Bimen Şen ve arkadaşları tarafından Türk musiki- si ve halk şarkıları, Saat ayarı, 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet parça- ları, 23,00: Son Ecnebi istasyonların bu akşamki en Müntehap Programı Milano (368,6) saat 23,15 Oda mu- sikisi. Viyolonsel ve piyano. Sottens (443,1) 21,20 Askeri bando, Strasburg (349,2) 22,30 Senfonik konser. Gre noble (514,6) 22,30 «Massenet> festi- vali. Berlin (356,7) 20,15 (Haydn) den parçalar, Prag (470,2) 23,20 Piyano konseri, Frankfurt (251) 23,30 Viyo- lonsel ve piyano. Peşte (549,5) 0,10 Tzigan orkestrası Yuan Les Pins (235,1) 0,15 Monte Karloda «Spor- ting Club> ten nakil. Dans Musikisi Peşte (549,5) saat 23,40 - Monako (405,4) 24 - Londra (kısa dalga) 18,50, 21,15. 1 Nisan 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 12:30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Ha- vadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son, Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi. 19,30 Konferans: Doktor Fahreddin Kerim İrade zafı. 20 Sadi ve arkadaşları tarafmdan Türk mü- sikisi ve Halk şarkıları. 20,30 Ömer Rıza tarafından Arabca söylev. 20,4$ Safiye ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve Halk şafkıları: Saat âya- rı. 21,16 Orkestra: 22,15 Ajans ve bos- sa haberleri ve ertesi günün progra- m. 22,30 Plâkla Ssololar, opera ve operet parçaları. 23 Son Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim: İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Kurtu- Tuş caddesinde A. Galapulo, Be- yoğlu: Galatasaray, Posta soka- ğında Garih, Galata: Topçular caddesinde Hidayet, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Aseo, Eminö- nü: Beşir Kemal, Heybeliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih Sa- raçhanede İbrahim Halil, Kara- gümrük: Ahmed Suad, Bakırköy: Hilâl, Sarıyer: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisa- rındaki eczaneler, Aksaray: Etem Perlev, Beşiktaş: Süleyman Re- ceb, Kadıköy: Pasaryolunda Ri- fat Muhtar, Modada Alâeddin, Üsküdar: İmrahor, Fener: Emil- yadi, Beyazd: Belkis, Küçükpa- #ar: Hasan Hulüsi, Samatya: Rıd- vân, Alemdar: Abdülkadir, Şeh- remini: Topkapıda Nazım, Ev, apartıman, köşk, sayfiye kiralama mevsiminde AKŞAM'n KÜÇÜK İLÂNLARI kiracılar ve bina sahipleri için En emin, en süratli ve en ucuz Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ga zeki, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesseselerinde bu- labilirsiniz. Her dilde kitap, mec- gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377, H ik Bi N bir hikâye, Para kaçırırkeri | "zik Toronto treni & küçük detaaybnlik — Peki, hepinizi memnun edece» biraz durduktan sonra, tekrar hudu- da doğru süratle ilerilemeğe başladı. Albany'i tüccar kocaman sigarasını yakarak: — Bir kaç dakika sönra Kanadaya geliyoruz, dedi, Sonra derin derin içini çekti, Üçü erkek biri kadın, dört yol arakadaşı da onunla beraber içle- rini çektiler, Birdenbire, bir bahar rüzgâr gibi kompartımandan içeriye güzel bir kumral kadın girdi. Son istasyonda trene binmişti. Elinde kırmızı bir de- met kamelya vardı. Sinirli, düşünceli görünüyordu. Pencerenin önüne otur- du. Bostonlu bir komisyoncu: — Son istasyonda aşka veda etmiş, diye mırıldandı Nevyorklu şişman kadın: — Yemin ederim ki bir artisttir, dedi. Albany'li tüccar: — Bana kalırsa bu güzel kız güm- rükten bir şey kaçıracak, dedi, Hali- ne baksanıza... Bu kadar sinirli gö- rünmesi ondan olacaklır. Güzel kumral kadın yol arkadaş” larını gözden geçiriyordu. Lâkırdıla- rını duymuşa benziyordu. Nihayet, ahenkli ve tatlı sesile: — Size hakikati itiraf edebilirim, dedi. Yanımda bin dolar var. Bunla- rı hududdan gizlice geçirmek istiyo- Tum. Nevyorklu kadın gayet safderün gibi görünerek sordu: — Hududda o kadar sıkı muayene var mı? Albany”li tüccar cevap verdi: — Gayet sıkı bu işler, Yüz dolar- dan fazal bir para buldular mı he- men müsüdere ediyorlar. Ortalığı bir süküt kapladı, Hepsi ayakkabılarının, şapkalarının, ke- 'merlerinin içine saklamış oldukları dolarları hududdan nasıl geçirecekle- rini endişe ile düşünüyorlardı. Komisyoncu: — On gün evvel, dedi, beni çırçıp- Jak soydular ve aradılar. Hepsi korkudan titrediler. Fakat güzel kadın bir kahkaha attı” > — Benim Paralârimi bülâmazlar, dedi. Şu kamelya demetini görüyor musunuz? İşte para saklanacak yeri Çiçekleri aldı, diplerindeki kâğıdı Açtı, sıkışık parmakları arasında tut- tuğu banknotları tomar halinde orâ- da hazırlanmış bir deliğe taktı, 'Tren- dekiler hayret içinde kaldılar. İptida Albany'li tüdcar; — Matmazel, dedi, benim de iki bin dolarım var. Bunu sizin parala- rın yanına koymanızı rica edebilir miyim? Nevyorklu şişman kadın: — Benim de beş yüz dolarım var, dedi, Komisyoncu mırıldandı: — Benim az, üç yüz dolar. Şimdiye kadar hiç ağzını açmamış olan köşedeki adam; — Rica ederim, benim, paralarımı | da saklayınız, dedi zap şey yerleşimi man — im bin dolar! dedi. Genç kadın biraz düşündü, Niha- yet fedakârlığa katlanan bir tavırla cevap verdi: ie yalak nan dirler et tükenen Gel ve İstenilen salih gelmez, her gün artan sinirlilikten gittikçe kuvvet azalır, e be teliieiten Murtulmak çin kultamılacik İlke; Asla sira yoktur, dinim leri yatıştırır ve sâkin ve sâlim bir uyku davet eder, 3 00 ve 20 komçeimeyi Bank tüp e ğim, Paralar gizli yerlerinden çıktı. Banknotlar çiçek demetinin gizli yes rine hep saklandı. Kumral kadın: — Şimdi, dedi, soğuk kanlılık ve ihtiyat lâzım. 'Tren hududda durun- ca kamelya demetini pencereden di- $arı atacağım. Beşi birden haykırdılar: — Ey? — Merak etmeyiniz. Onu ince bir sicime bağlıyacağım. Gümrük mun yenesi bittikten sonra demeti tekrar içeri alacağız. Hep birden tasvib ettiler: — Âlâ! Harikulâdet Kumral kız derhal icraata geçti. Çantasından bir sicim çıkararak çi- çek demetine bağladı. Tren tam hu- dud istasyonunda durduğu zaman © da işini bitirmiş bulunuyordu. Hafif- çe mırıldandı: — Şimdi, dikkat! dedi. Hiç bir hes dışarı attı. Başını çıkararak demetin, nereye gittiğine baktı. Memnun bir halde içeri çekildi. Sicimin ucunu ku- maşın kıvrımları arasmda mahirane gizledi. Sonra beş yolcuya döndü: — Her şey mükemmel! dedi, Hay. di, şen dürunuz. Canh canlı konuşu. nuz. Kumra) kadın neşeli bir kelebek gis bi koridora çıktı. Gümrük memurlâ- nı içeri girdiler. Her tarafı aradılar. Ceplere, valizlere baktılar. İskarpin- lerin içini karıştırdılar. Tabii, perde- man beşi de rahat bir nefes aldılar.” 'Tren hareket edince, Albany'li tüç- car: — Çiçeği içeri alınız, dedi. Pencerenin yanında oturan Nev- yorklu kadın gayet ihtimam ile sici- rini © kadar açtı ki hepsi dehşet için- de kaldılâr. Kadın boğuk bir sesle mırıldandı: © — Sicimi koparmışlar, demet yok! hudud istasyonundan çıkıyor ve ge cenin karanlığına dalıyordu. Yürür ken hesab yapıyordu: — İki bin, hin daha, üç bin; sekiz Yüz, beş yüz, üç yüz daha dört bin ai- tı yüz dolar eder, Yarın Jöe hem bu paralara kavuşacak hem bana! Şa- kirdinin marifetile kimbilir ne kadar Mtihar edecek! Hikâyeci Kullanılmış bir şömine aranıyor Eski konaklardan çıkmış veya orada mevcut sağlam ve iyi bir şö- mine aranıyor. (Akşam) ilân me- murluğuna müracaat. Tel, 24240 Bale İpe ae be A lem a akmmee pA i | g vi