“ AKŞAM Büyük bir aşkın hikâyesi Yazıları derin bir zevk ve heyecanla okunan kıymetli arkadaşı- mız Esad Mahmud Karakurdun geçen senedenbeti AKŞAM *çin hazırladığı bu edebi roman hiç şüphesiz, edebiyat sahasında senenin en büyük hareketini yapacaktır. SON GECE, muharririn diğer romanları gibi baştan başa sevgi ve heyecanlarla doludur. Yakında AKŞAM sütunlarında zevk ile okuyacaksınız! ın yeni tarihi tefrikası Mart Cumartesi günü başlıyor Bu Tefrikada: Büyük Türk imparatoru KUBİLÂY Hanın baştan | başa heyecan ve esrar dolu hayatını ve bilnassa Avrupalıları hayretler için- de bırakan muhteşem Moğol saraylarında ge- çen çok meraklı aşk sahnelerini derin bir zevk ve merakla takib ede- ceksiniz! Kubilây Hah AKŞAM sütunlarında okuyacağınız bu güzel ve heyecanlı romanda yepyeni bir âleme girecek ve yepyeni zevkler duyacaksınız. Hayatı, Aşkı ve İstilâları Kubilây Han Kubilây, Cengiz hanın torunudur. Oktay hanın ölü münden sonra Moğol imparatorluğunun merkezini (Kara- kurum) dan (Pekin) e naklederek, imparatorluk © sınır- larını yeryüzünde biç bir hükümdara nasip olmıyan şe refli akinlarla genişlet. Kubilây hanın hayatına, aşkına, ve istilâlarına ait Almanya vs İngilterede bir çok eserler yazılmıştır. Türk tarihinde çok büyük bir mevki tutan Ku- bilây hanı ve bilhassa ecnebileri hayretten hayrete düşü- ren Meğel saraylarını tetkik edeceğiz. Yeni tefrikamız- da Akşam okuyucuları, bu tefrikayı okumağa başlıyacak- ları ilk günden itibaren yepyeni bir zevk ve beyecan âle- mine gireceklerdir. a Kubilâyın sarayında Avrupah kadınlarla mücadele eden ve. Kubilâyın Hıristiyan olmasına mâni olan bir Moğol prensesi Kubilâyı dine davet eden Rahipler, budistler, hocalar e... Moğol sarayında Romalı prensesler — Kubilâyın ö- nünde eğilen hükümdarlar — On dört bin kişilik saray halkı! — Çin ihtilâlleri — (Hambalık) şehrinde şarap âlemleri — Pillerin Pekini muhasarası — Kubilâyın &â- rayındaki masrafa Hind altınları yetmiyor mu?.. ilâh. Yeni zevkler? Mi ema Yeni dekorlar? Heyecanlı sahneler? 27 Mart Cumartesi günü Tahsil ve terbiye görmüş yaşlı baş- | H çok kimseler tanırım ki bütün bil- gilerine ve görgülerine rağmen der- bederdirler, Odalı a masaları karmakarışıktır. şeyin yeri belli değildir. Bir n olduğu 2: man aramaktan canları çıkar. Para çantalarını, çakılarını, gözlüklerini, mendillerini, vapur biletlerini hangi ceplerine Kı larmın farkında ol madıkları için telâşla aranıp durur- lar. Bu gibilere ekseriya dalgın Fakat bunun dosdoğrusu derbe dir. Ve bu derbsderlik pek k çorapları kat- yerde her | nik bırakmal nı acı duymuyan ço cuklar, elbette ki büyüdükleri vakit derbeder olurlar. Onun için her ana çocuğuna daha küçükken hem ini zam dersi vermeli, hem keridi evin | İçinde bir intizam örneği olmahdır. Çocuk kitaplarımı, defterlerini temiz tutmağa, çantasıne veya dolabına tertipli yerleştirmeğe, mendilini kat- Jayıp dalma ayni cebe koymağa, ya- tarken elbiselerini düzkün katlama- ğa, her aldığı şeyi mutlaka yerine koymağa alışmalıdır. İntizâma alış mıyan ve her aldığını yerine koymi- yan çocuklar aradıkları şeyleri bul makta güçlük çektikleri gibi, be de yere de bir çok zeman kay ler, Sokakta yolun sağından gitmiyen, vapurda, tramvayda sırasını beklemi- | yen, bir şenlik günü biribirini çiğni- İ yenler hep çocuk iken aldıkları fenâ bir itiyadın zebunudurlar. Her şeyde intizam esastır. İntizamsız yapılan) hiç bir işten hayır gelme annelerin birinci vazif intizama alıştırmaktır. Pariste, Londrada, Berlinde Avrupanın bütün büyük şehirler herkes intizama riayet eder. Araba- Jar, otomobiller, kamyonlar, bisiklet- ler, süvariler, yayalar mâmleketin ka- bul ettiği âdete göre yolun sağından veya solundan giderler. Onun için göğüs göğüse kimse çarpmaz. Sokak- Jarda, caddelerde salma sala kimse yürümez. Hele sokak ortasinda hal- kın yürümesire. mahsus-olan yaya kaldırımının ortasında durup üç beş arkadaş yarenlik etmez. İ Bir gün Berlinin büyük öaddelerin- | den birinde refikamla yürüyorduk, | bizden bir kaç adım ileride beş altı | genç kolkola girmişler, trotuvarın he- | men yarısını kaplıyarak güle haykıra | gidiyorlardı. Bir Alman polisi önleri ne çıktı. Bir keskin asker selâm verdi, bir şeyler söyledi ve bu gençler gru- punu ortasından ikiye böldü. İki sira yaptı. Gene ayni keskin selâmını ve- rerek «böyle gidebilirsin'?!»> dedi. Bu gençler Alman değillerdi. Polis çekil- dikten biraz sonra baylar gene bir sı- ra oldülar. Fakat nasıl oldu bilmem, polis yıldırım gibi yetişti, gene selâ- mını verdi. Bu sefer sesinin tonunu | biraz daha yükselti: «Baylar sokak sizin değidir! Başkalarını rahatsız etmeğe hakkınız yoktur!» diye âdeta çıkıştı ve tekrar gençleri ikiye böl- dükten sonra «şimdi buyrunuz!» de- di. Kendi de arkalarından elli adım kadar takib etti, O gençlerin böyle edi Sarayköy (Akşani) — Denizlinin yköy kazasındaki bütün köy mii tarlarına kaymakam bay Hadinin teşebbüsile muntazam ve yeknesak elbise yaptırılmıştır, Türkiyede köylünün kıyafeti bakımından bunu bir Mmuvafie kıyet saymak lâmmdır, Resmimizde kaymakam, jandarma, komutanı ve yekne sak elbiselerile köy muhtarları görünüyorlar, (Perşembe müsahâbeleri | Çocuklarımızı intizama alıştıralım! bir azar işitmesinden biz utanı la (K duk, Kontrol lara k kı biletini yokladı, be dan kalma bir alışkınlıki dük gibi bükmüştüm. dan bana: «Lütfen bi il yazıyı okuyunuz!» dedi ve n kontrolü bitirdikten son- Ta tekrar yanıma geldi ve okudunuz mu? dedi. Tabil hayır! dedim. Bu se- fer ısrar etti, okuyunuz! dedi, Yârurt- zım okudu ve bakınız biletin üs- tünde ne yazıl idi «bili izi bükme- yiniz, katlamayınız, kontrolörün Y 2'fecini güçleştirmiş olursunuz.» Hen utandım ve memura özür diledim. Öys le ya, kontrolör böyle bükülen, katlanan bileli açmak için vakit kay- bedecek, onun için herkes biletini ne katlıyor, ne de buruşturuyor, Avrupada trotuarlar üstünden yale | nız yayalargider. Oradan bisikletli ve atlı biri gidecek olsa derhal! polis örgü para cozasına çarptarır. Tiyatro kapılarında gişelerden bi- let alanların hali de görüleck bir şey- dir. İkişer, #kişer bazan, üçer, üçer yolun bir kenazında asker gibi dizi- lirler, Kadın erkek, zengin fakir, mev- ki sahibi, Kumandan, hattâ isterse in emini olsun mutlak sırasını üz kişi hattâ bir kaç şi birbirinin peşinde yanım #ü- at sır& bekler, İyi havalarda bu oka dar güç değil, takat yağmurda soka- ğı bir kara bulut gibi şemsiyeler kap- lar. İnsan bu sabra hayran oluyor, Çünkü hepsi küçük yaşta disipline alış- mışlardır. o Tramvaylara o binerken; inerken, vapurlara trenlere girerken, arkanızdan gelen bir insanın - aş gailusa - sizin önünüze goçmesine İm in yoktur. Çünkü onun gibi sizim de; işinizin acele olmak. ihtimalini n2za# rı dikkate alır ve sırasını bekler. Sokakta yürüyen iki arkadaş mul- Jaka adımlarını biribirine uydurur» lar, Yalnız erkekler değil genç Kızlar, da ayni tempo ile yürürler. Bilhassa. Almanyada bu'intizam o merakı çok göze çarpar: Her şeyde inlizam! Bir yüksek apartımanın yanında küçük bir ev göremezsiniz, Evler, balkonlar; gokaklar, parklar, insanlar arasında, büyük bik ahenk vardır. Zaten bir şehirde binaların, sokekların, Parkiğe rın hali orada oturanların intizema, meraklı olup olmadıklarını haber ve- Tir, Perişan bir ev, kirli bir sokak, bar kımsız bir park o şehirde yaşıyan sanlarm medeniyet seviyesini lisapı hal ile ifade eder. Onu bildikleri için- dir ki medeniyette yükselmiş milet ler için intizam esastır. Bu merak ev« lerde; sonra mekteplerde, ondan son- ra cemiyette büyük küçük herkeşi için bir vazife şekline girmiştir. Medeniyetin bir - tarifi de bayatı kolaylaştırmaktır. Hayatı kolaylaştır- mak kuvvetten ve zşmandan tasar, ruf etmek demektir. Bunun için de yürümek, gezmek, yiyip içmek, ya- tıp kalkmak, okuyup yazınak, gülüp eğlenmek hulüsa cemi ve ferdi haya- tamızda bütün fill ve hareketlerimizi intizama koymak lâzımdır. Bu vazife önce annelerin, sonra öğretmenlerin-/ dir, Selim Sırrı Tarcari