25 Mart 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

25 Mart 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— ——ğ——ğ—— mm KİNİN ük önüme yakl 25 Mart 1937 AKŞAM BU SENE ÇİÇEK ÇOK... Bu günlerde Çiçekpazarı görülmemiş derecede kalabalık oluyor “Evlâdiyelik Şekayık gülleri... Adanın Yediveren sinirlidir sn 2 Çiçek pazarında çiçek alış verişinden birkaç görünüş Iş bankasının arkasındaki sokağın manzarasi görülecek haldi.. bu kala. | ucuzmuş. — Kaça bunlar?.. balığın yanında Galatasaray « Fener- Adalı ihtiyar bir çiçekçi: Kadının yanındaki arkadaşı karşı- bahçe maçlarında stadyom bile belki — Tabii ucuz olacak, diyor, biz bu- | sında bir yılan görmüş gibi irkildi: 'daha tenha kalırdı. Sokağın bir ucunr | nu keyfimizden pahalılandırmıyor- — Aman kardeşim bu çiçekten mi dan öteki ucuna geçmek için yarım | duk ya... Havalara baksana bir kere... | alacaksın?.. Yaz mübarek.. çiçekler çabuk uyan- — Öyle ya, dı bu sene, Fideler fidanlar çabuk ye- tişti maşallah, Hem çabuk, hem de çok. Havalar böyle giderse bu sene çiçek te çok, meyva da.. Kalabalık âresinda etine dolgun, tombul tombul orta yaşlı bir kadın geçiyor... Sanki güneş ışığı cildine değmemiş gibi.. o deroce beyaz... PlAj- larda yanan asri kadınların aksine. Yandan bir ses yükseliyor: — Hey gidi kar topu hey... Kar to- | sen malını satmak için öyle söyliye- puna bak... Çiçek dediğin böyle olur | ceksin... Ama sen gel de bir kere bize işte, sor.. bu çiçek yüzünden yanlız bizim Fakat baktım da insanlar gibi çi- | mahallede üç ev yıkıldı ayol... Kulâk- çeklerin de talihsizleri, iftiraya uğrar | sızın Ayşe bir saksı almış. Hay almaz mışları.. hiç yoktan adı kötüye çıkan- | olaydı... Haftasına evde karı koca ları, sefihleri, züppeleri, edepsizleri, | biribirine girdiler... Kocası 25 sene- hafif meştepleri, ağır başlıları, elddi- | lik karısının üstüne bir garson kızı leri, yılışıkları var... sevdi... Saime bu çiçekten aldı. ayı Meselâ işte adı kötüye çıkmış bir | çıkmadan üstüne selâmünkavle gel- hafif meşrep: Hercai menekşe... İşte | di. daha sayayım mı? bütün gün uyuyup, akşam üzeri uya- Zavallı güzel kuşkonmaz çiçeği... nan ve bütün geceyi zevk içinde geçi- | İşte-o güzel endamı, o incecik zarif ren bir çiçek: Akşam safası... Bunla- | yeşil yaprakları ile çiçeklerin en ta rın hayatı ne kadar sefih bir bekâr | lihsizi... Biçarenin hiç yoktan ismi andırır. İşte her gördüğü yere sarılan | çıkmış, iftiraya uğramış. talihsizlik bir yılışık: Hanımeli. işte ismi bile | yalnız insanlara vergi değildir ya. edepsiz, yaygaracı ola: «Anaya ba- Köşeyi döneceğimiz esnada gözü- Karanfilleri bir kere kokladım mı? Ne | baya pay veren». İşte ciddi ciddi gak- | me ilişti.. ihtiyar bir mütekaid gene- yorgunluğum kalır, ne bir şey... di- | sılarında duran etır» lar... İşte şık, | ral... Plevne muharebesine İştirak yor. züppe bir kadını andıran mine çiçek- | etmiş General Sabit... Meşhur çiçek Bir başka avukat ilâve ediyor! leri.. meraklılarındandır.. hele tekald ol- —— Mahkeme salonlarına bir kaç işe talihsiz ve iftiraya uğrı- | duktan sonra e limen karan- iL yan Z0 incecik yapraklı kuşkon- | fillerinin karşısında Osman pa Ml Mele ge men gl b gk kn çe e gi Fim mbar i mii ve yoktan uğursuz diye tanı- | düşünür durur. mütekaid ar- i Topraklı kökleri ile yerlere serilmiş | yan bu zavallı çiçeğin sakmılarından | kadaştle çiçek satın alıyor. hercai menekşeler, fulyalar, gabboy- | yirinin önünde iki kadın durmuş, bi- H.E, Es Jar, lâleler, sümbüller arasında İATAr | semmsansanumannansan1as00usanasassnnanaaannas1an1051a00104060448ABAM48410404040400000044848 retli pazarlıklar... ? 7 ” -— Genç bir bayan, ihtiyar bir çiçekçi: | ye soruyor: | — Hacı baba,. cins şebboyların var mı? j — Bu sene şabboy ekmedik evlâd... ) © İstanbulda muhakkek ki kadınlar erkeklerden çok daha fazla çiçek me- | © > raklısı... Çiçekpazarındaki müşteri kalabalığının yüzde sekseni kadın. Anlaşılıyor ki buhrana, dünyanın her tarafından yükselen muharebe dedikodularına rağmen kadın ruhu hâlâ şiirden, çiçekten, renkten, güzel SÜ kokudan kendisini alamıyor, İki gü- İk gel taze hayran hayran uzaktaki çi- çeklerden birini gösteriyorlar; f — Aman bayıldım ortancalara... Bayıldım doğrusu... Hem de, ne Ucu za veriyor. Dayanamayıp alacağım ama eve nasıl götürürüm? Hakikaten bu sene çiçek ve fide fi- saatlik bir zaman, yüzlerce kişi ile iti- $ip kakışmak lâzım.. arkadaşıma: — Çiçekpazarını şimdiye kadar hiç böyle kalabalık görmemiştim.. dedim, ©: — 'Tabil.. dedi. çiçek mevsimine giriyoruz. bühassa bugünler çiçek alıp dikme zamanı. onun için Çiçek Pazarı bu yakınlarda mahşer gibi olu- yor... Bu itişip kakışan kalabalığa biz de karıştık... Etraftan ne sesler yükseli- yor: — Evlâdiyelik Şakayık gülleri. ev- Ifdiyelik Şakayık gülleri... Al beş gül. dik bahçene... Soyuna sopuna kalsın.. evlâdiyelik bunlar... — Hell parası olan yanıma gek sin.. adanın karanfilleri bunlar. kat- merli karanfiller. adanın... — Mecidiyeköyünün Yedivereni... — Funda verelim funda... Kilosu beş kuruşa.. funda... Güllere funda, Karanfil fideleri başında bir grup avukat. başta avukat Hayri. hepsi de karanfil meraklısı... Avukat bay Hayri: — En yorgun devamdan çıkınca Şu rp evini barkını mı yıktırmak isti. yorsun.. hiç bu çiçek eve sokulur mu ayol? Çiçekçi bu ukalâlığı eden kadına ters ters hakta: — Bayan, bayan. bu çiçekle bu ba- Konya (Akşam) — Şehrimizdeki Akşam kız sanat mektebi büyük bir rağ- bet görmüş, bir çok bayanlar verilen dersleri muntazam bir surette takib et- mekte bulunmuşlardır. Yukarıki klişemiz talebe bayanlardan bir kısmile okul direktörünü iş başında gösteriyor. “ “İttihad ve Terakki, Sahife 7 nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Telrika No, 51, Mustafa Ragıb Naşidin yanına hatırlı birini getirdiler bu zat ektörle ahbaplığı kızıştırmağa çalışıyordu Yazan: Kendisinin sağında ve solundaki minderlerde hafif, ağır birçok hastar lar vardı. Ölgün bir ışıkla aydınlanan bu kasvetli yer, Naşide (Bekirağa bö- lüğü) ndeki koğuşu arattıracak ka- dar soğuk ve ıztıraplı geldi. Fakat ça- resi yoktu; tahammül edecekti. O, henüz mindere uzanmıştı ki hastane- nin hasta bakıcıları, emirber neferle- ri ellerinde birer fitilli idare kandilile onun yatağına doğru geliyorlardı. Bunlar, sahnede gördükleri sanatkâ- rı tanımışlar, onun nasıl olup da has- taneye düştüğünü merak etmişlerdi. Bunun sebebini kendisinden soruyor- lardı. Naşld, tevkif edilmesindeki hakiki sebebi anlatmağı doğru bulmadı. Şöy- 1e bir sebep icad etmeğe mecbur oldu: — Askerliğe çağırmışlardı, günümü geçirmişim. Bunun için beni hapset- tiler. Naşidin yanı başında uzun yüzlü bir adam ölüyordu.. Hastanedeki bu âşina çehreler, ken- dilerini saatlerce kahkahadan kırıp geçiren sanatkâra yardım eylemek, 0- , nun mümkün olduğu kadar istiraha- tini temin ederek biran evvel İyileş- mesini istiyorlardı. Naşid, gördüğü bu alâkadan biraz teselli bulmuştu. Fa- kat biraz sonra koğuştaki hastalarla başbaşa kalmıştı. O, gözlerini bir tür lü kapayamıyor, uykuya dalamıyor- du. Yanıbaşmda keçi sakallı, uzun yüzlü, Rusyalı bir Türk olduğu anla- şilan bir adam, gözlerini tavana dik- miş ölmek üzere idi. Bu hastanın can çekişmesi, Naşidin büsbütün sinirle- rini bozmuş, onu örkütmüştü.. taki diğer bütün hastalarda birer suçla buraya getirilmişlerdi. O hal- de aktörün yanında, ölümle pençele- şen bu adam da herhalde iyi bir vazi- yette buraya getirilmemişti. Kimbilir ne kabahati, ne cürmü vardı? Belki de bir yanlışlığa ve yahud bir iftiraya uğ- TAMIŞİI... O, sabahı nasıl bulacağını düşünürken., Bu adam ister günahkâr, ister ma- sum olsun, herhalde şimdi hayalının son dakikalarını yaşıyordu. Naşiğ, git- tikçe feci ve korkunç ihtimallerle dü- le elim şerait içinde, bir akşam, tıpkı bu adam gibi, bu ot minder üstünde hayata gözlerini yumabileceğini dü- şündü ve bu düşünmenin muhayyi- lesinde yarattığı meş'üm akibet İle ir- kildi. Naşid, gâzleri önünde can çeki- şen bir adama baka baka dimağını ve Fakat aradan çok geçmedi, hasta- neye gelirken karşılaştığı biri uzun, diğeri kısa boylu doktorlardan ikisi de koğuşa girdiler, Hekimler, artık çene atmağa başlıyan sakallı hastaya hiç aldırış etmediler. Anlaşılan ondan Ü- midlerini kesmişlerdi.. Doktorlardan herikiside Naşidi muayene ettiler, Kısa boylusunun ve diğerinden daha gencinin bir Muse- wi doktoru olduğu şivesinden belli 0 Tuyordu. Hekimler onu nasıl tedavi edecek- lerini ve hastalığının neden ibaret ol- 'B, Hüseyin Hakkıyı biran evvel gör- mekti. Doktor B, Hakki aktörün en yakın dostlarındandı. Senelerden bö- ri aralarında ailevi hukuk vardı. Fa- kat Naşid, bütün arzusuna rağmen O gece B. Hakkıya tesadüf etmedi, Bel- Xi de doktor o gece haslanede değil- taneye geldiğinden haberdar olan B. şünmeğe başladı: O kendisinin de böy- dı. Ailesi öldüğünü sanmışlardı fakat... Maamafih ertesi gün, Naşidin has- madı ve hemen koğuşunu değiştirdi. Şimdi Naşid, biraz daha ferahlı bir yere getirilmiş ve nisbeten daha te- miz bir yatağa yatırılmıştı. Aktöre ve- rilen ilâçların, yapılan tedavilerin fa- idesi görüldü. Haradun isminde Er- meni bir sıhhiye neferi, aktöre karşı derin bir sevgi ve rabıta beslediğinden sahnede sık sık alkışladığı sanatkâ- rın üzülmemesi, onun iyi bakılması için elinden gelen hizmeti yapmaktan çekinmiyordu. Naşid artık ölümden kurtulduğunu görerek seviniyordu. Fakat ailesinden, yakınlarından hiç kimsenin ziyareti- ne gelen yoktu. O, bundan çok üzü- lüyordu. Fühakika ailesi Naşidin (Be- kirağa bölüğü)nden Maltepe askeri hastanesine sevkedildiğini haber ak dıkları zaman derhal hastaneye koş- muşlar, fakat kendilerine hastanede böyle bir adam olmadığını süyledik- leri an, Naşidin birdenbire ölüp git- tiğini sanmışlar ve büyük bir kedere uğramışlardı. Bu esnada doktor Hak- kıyı görmüşler, bu aile dostu kendile- rine Naşidin sıhhatte olduğunu teb- şir etmiş, fakat allesile hastayı görüş- türememişti. Naşidin yanına getirilen bir hasta onunla derdleşmeğe başladı.. 'Naşid bu yeni koğuşa getirildiğinin ertesi günü, Trabzonlu Eşref isminde biri, aktörün yanıbaşındaki boş bir karyolaya gelip yattı. Neresinden has- ta olduğu anlaşılamıyan bu adamın, koğuşta hususi bir itina ile muamele- ye tâbi olduğu görülüyordu: Onun Eşref, kendisine hazırlanan yatağa yattığı andan itibaren, Naşide, ah- baplık etmeğe, onunla samimi bir dostluk tesisine çalışır bir. vaziyette, halile, derdile alâka gösterir bir tarz- da - sanatkâra nasıl olupda buraya düştüğünü sordu. Naşid, koğuş arkadaşının bu tarzda Suallerine, büyük bir safvetle cevap verdi, Ve bütün macerayı olduğu gibi hikâye etti. Artık aktör, Tekke kara- kolunda, polis müdürlüğünde, (Be kirağa bölüğü)ndeki arkadaşlarından sakladığı tevkif edilmesindeki - sebe- bi, bu candan dost görünen arknda- şından gizlemek istemedi!. Bu adam, Merkez kumandanlığı tarafından gönderilmişti Fakat onun anlattığı gayet basit ve alelâde bir hâdiseden ibaretti: Şişhar ne yokuşunda arkadaşı Refiğin attığı sllâh, sırf sarhoşluğun eseri İdi, Bun- da esrarengiz bir mahiyet, gizli bir maksad olmadığı için Trabzonlu Eş- refin binbir dereden su getirerek sor- duğu sualler karşısında Naşid, başka ne söylüyebilirdi? Aktör, muhatabının bu tarzdaki sözlerini pek İpsiz, sapsız telâkki etmiş, onu akli bir sebepten dolayı hâsta sanmıştı! Öyle ya göze ici bi İl Ee Cevad bey tarafından sureti mahsusa- da ve sırf aktöriçin buraya gönde rilmişti, Ne aklından, ne de başka bir? yerinden bir zoru vardı. Cevad bey, Neşidin Beyoğlunda silâh atmasını ve bir isyan ve bir ihtilâl hareketini (da- re edenlerin bir vasıtası olarak telâkki Hakkı, derhal hasta dostunu bulun- duğu koğuşta ziyaret etti. Doktor, Na- şidin burada bulunmasını doğru bul. MA A v

Bu sayıdan diğer sayfalar: