25 Mart 1937 e İYASİ İCMAL Kont Cianonun seyahati B. Mussolini İngiltereye karşı Ak- Henizin cenubunda ve ortasında ve Afrikanın şimalinde ve bütün şark Üleminde İtalyanın askeri, bahri ve 3iyasi ve manevi kudret ve nüfuzunu Döslermek için bir nümayiş teşkil eden seyahatinden Romaya avdet ederken damadı ve Hariciye nazın Kont Ciano Belgrada gitmiştir. Bu se- yahat İtalyanın orta Avrupadaki ve Balkanlardaki mevkit ve düşünceleri ie sıkı alâkadardır. İlalya Roma protokolları ile Avus- Turyayı ve Macaristan: iktisad ve po- Htika cihetinden kendisine bir dere- ce bağlıyarak orta Avrupada mühim bir mevki edinmişti. Arnavudluk hü- kümeti ile akdettiği ittifak ve para yardımı mukaveleleri ite de Balkan- larda kendisine Adiryatik şark sahi- linde mühim bir köprü başı temin et- mişti, Fakat her iki sahadaki mevkti Fran- ağdan sonra hemhudud en mühim komşusu Yugoslavya ile kendi arasın- da mddiyet ve ilimadsızlık doğurmuş- tu. Meselâ Avusturyanın istiklâlini hi- maye için İtalyanın bir zaman Bre- mer geçidinde yaplığı tahşidata “ Yu- Öbür dünyada Resme iyi dikkat ediniz; bu zenci kadın öyle bir sır bilyor, ki bu. Sirri canlı başka hiç bir mahlükun bilme- sine irakân yoktur. Amma ne yazık ki, sirrmi kimselere söylemiyor. Asırlar- danberi bütün beşeriyetin çözmeğe uğraştığı bir muammayi halletti: Bu kadın öldü, öbür dünyaya gitti ve tek- rar geri geldi. Dirildi, yaşıyor. Rosie Braun ni iki yaşında Kap- İi bir zenci kadınıdır, Kalu kangren du; hastaneye götürüyorlar, kolüs Pu kesiyorlar... Fakat kadın ameliyat masasında ölüyor. 17 dakika vücu- dünde hayat eseri kalmıyor. Kalbi ta- mamilâ duruyor. Doktorlar on yedi dakika hastayı diriltmeğe çalışıyorlar, nihayet kaldırtıyorlar. Ölü, morgun kapısından girerken diriliyor. Hemen tedaviye başlıyorlar. İyi oluyor, kur- tuluyor. Gelgelelim, zenci kadını öbür dün“ yaya dair söyletmeğe imkân yokmuş. goslavya da İtalya hududuna asker yığmak suretile mukabelede bulun- muşlu; İtalyanın Arnavudluktaki mevkiini sağlamlaştırmak için aldığı her ted- bir Belgradda mukabil tedbir ile kar- şılanmıştı. Orta Avrupadaki ve Bak Kanlardaki bu eıddiyet ve rekabet gü- nün birinde bir harp o doğurabilirdi. Habeşistan seferi üzerine İtalya Ak- denizde İngiltere gibi bir cihan devle- H ile karşı karşıya geldiği günden iti- baren Yugoslavyaya karşı politikasını değiştirmiş ve kendisinin şark hu- dudundaki bu mühim askeri devlet ile hem orta Avrupa hem de Balkan işleri üzerine anlaşmağı kararlaştır- maşlır. ; Bunun için Akdeniz hakkında İtal- ya İngiltere ile yaptığı malüm anlaş- mada Yugoslavyanın hududlarındakt mevcud vaziyetin değiştirilmesine te- şebbüs edilmiyeceğini sarih olarak ta- ahhüd etmiştir. İtalya şimdi de iki devlet arasındaki Hırrat mültecileri ve ticari işler ve Arnavudluktaki va- ziyet gibi bütün hususi meseleleri hal- iletmek istiyor. Bu maksadla kont Ci- ano Belgrada gitmiştir. Feyzullah Kazan — E, söyle bakalım, öbür dünyada ne var ne yok?. Dedikleri zaman titreyip ağlamağa başlıyor, dudaklarmı ısırarak ağzını kapıyor, tek kelime söylemiyormuş. Galiba 17 dakika cehenneme gitmiş olacak!.., “ Casusluğa karsı.. Son senelerde yeryüzünde bir de sa- nayi casusluğu baş gösterdi. Mühim keşifler yapan fabrikalarda yeni keş- fedilen makinenin gizlice fotoğrafını alıyorlar. Şimdi siz: Hiç gizlice fotoğrat alınır mı? Diyeceksiniz. Almyor, çünkü bü- gün ancak bir düğme büyüklüğünde, föloğreflar var. Bir gözlük çerçevesine gizlenmiş bir foloğraf da meydana çi- karıldı. Büyük sanayi mahafili, bu fotoğraf tehlikesine karşı gelecek mühim bir keşif meydana, geldiğini haber alınca sevindi. Bu keşif rontgen şuaıdır, Ye- ni icad edilmiş makineler imal eden fabrikaları gezen yabancılar, foebri- kadan çıkarlarken, hırsızza rontgen tafbik edilecek, Rontgen şunları ma- deni eşyalardan geçtiği için, gizli fo- toğrafların cam ve pelibüllerini aydın- latıp bozacaktır. Geçen cüma günü Büyükada açık- larında tutulan canavar, iki günden. beri Balıkhanede Kımlay menfaatine olarak beş kuruş mukabilinde halka gösterilmiştir. İki bin kilodan büyük olan cana- farın etine yenilmeğe müsaid olmadığından Canavar halka gösteriliyor hariçten de hiç bir talip çıkmamıştır. Resmimizde canavar ve teşhir edildiği yer görülüyor AKŞAM Şeker şirketi aleyhindeki dâva Şirket müruru zamanı isbat edecek Avans ve reslğhden mütevellit ver- gi borcu verilmediği iddiasile hazine tarafından Alpullu şeker şirketi aley- hine açılan 850 bin liralık davaya dün ikinci ticaret mahkemesine baş- lanmıştır. : Hazine avukai şirketin bu pa- rayı vermediğini ve bu yüzden dava açtıklarını göyliğerek davalarını teş- rih ettikten sonra şirket vekili bu idlayı reddetmiş ve; — Şirketimiz itasfiye yapacağı Za“ man defterlerimizde meliyeye borç- lu bulunduğumuza dair bir kayit yoktu. Bu itibarla hazineye ayrıca tebliğat yapmadık. Fakat umumi şe- kilde yaptığımız tebliğattan sonra kanuni müddet'zarfında hazineye de müracaat edilmiştir. Hazinenin re- sim ve avanstan mütevellit vergi hissesi olan bu para da mürürü Za- mana uğramıştır... demiştir. Buna karşı bazine avukatı cevap vererek; — Bu alacak vergiye #üstenit de- gil, mukeyeleye müstenit bir paradır, Şirket tasfiye edildiği zaman bir ih- bar yapılmamıştır. Binaenaleyh id- dia edildiği şekilde mürürü zaman da cereyan etmemiş olması lâzımdır. demiş ve ayni mahkemede evvelce cereyan eden :bir muhakemeyi de buna misal olarak göstermiştir. Şir- ket vekili buna da itiraz etmiş ve: — Hazine vekilleri kendi ifadeleri- le de bu paranın vergiye müstenit değil, mukaveleye müstenit bir ala- cak olduğunu İtiraf etmişlerdir. Bu vaziyette mürürü zamanın kabulü lâzımgelir. Şimdi biz, bunun mürü- rü zamana uğradığını isbat edeceğiz. Diyerek müdafaa için mühlet iste- miştir, Mahköme bu yüzden muha- kemeyi başka güne bırakmıştır. Sivasta bir cinayet Bir genç sustalı çakı ile öldürüldü Sivas 23 (Akşam) Pazar günü burada bir cinayet olmuş” bir genç öldürülmüştür. Hilmi adındaki bu genç Bahri ve Nusret isminde iki ar- kadaşile Örtülüpmar mahallesinde bir! sokakla piyasa etmeğe başlamışlır. Bunların mütemadiyen o sokakta do- laşmaları mahalle halkından Kema- lin nazarı dikkatini celbetmiş, Kemal bunlara: — Dokuz on defadır gidip geliyor- sunuz. Ne istiyorsunuz? diye sormuş- tur. Bunlar da: — Burası sokak değil mi, istersek doksan defa geçeriz... cevabını ver- mişlerdir. Bu yüzden münakaşa çıkmış, fakat bazı kimseler araya girerek kavganın büyümesine mâni olmuşlardır. Maa- mafih biraz sonra gene kavga başla” mış ve kavgacılar mezarlığa gitmişler- dir, Burada üç genç sustalı çakı İle Kemali yaralayıp öldürmüşlerdir. Fa- iller kaçmışlarsa da bir müddet son- ra yakalanmışlardır. Bir yankesici yakalandı Zabıta, yankesicilerin sıkı surette takibine devam etmektedir. Dün de köprü üzerinde dalgın dalgın denizi seyretmekte olan Mehmed isminde birinin ceplerine musallat olan yan- kesici Abdullah cürmümeşhud ha linde yakalanmıştır. Spor şenlikleri hazırlığı Her sene olduğu gibi, bu sene de mayısta yapılacak olan spor şenlikle- ri progiamını hazırlamak üzere dün lise ve orta mektep müdürü, Hal- kevleri müymessillerinden mürekkep bir heyet maarif müdürü B. Tevfiğin relaliği altında bir toplantı yap- muştar. Dünkü toplantıda şenliklerin bazı esasları tesbit edilmiştir. Heyet tek- rar toplanacak ve programı ikmal edecektir. İdman şenliklerine iştirik eden ta- lebenin kendi mektep üniformalari- le mi, yoksâ hususi bir üniforma ile mi iştirik edecekleri henüz belli de- ğildir. Bu nokta gelecek toplantıda kararlaştırılacaktır, Sahife 5 (ankara Mektupları | Eski ve yeni Ankara Bir zamanlar maydanoz bile yetiştiremiyen Ankara bir Ingiliz bâhçesinden farksız olmuştur Ankarada Yenişehire ağaçlar arasından bir bakış Ankara 23 Mar& Min mücadele senelerinde idL. An- karanın o vakitki belediye reisi Ali be- yi bir gün Atatürk huzuruna çağırttı, ve dedi ki; — Kuzum Ali beyi Şu şehri ağaç- landırmanın, yeşillendirmenin bir yo- Tunu bul, Biz burada her şeyden önce, senden bunu diliyoruz. — Başüstüne, paşaml. 'Ali bey düşündü, taşındı, ötekine berikine akıl danıştı.. ve nihayet, ken- disine en ameli görünen şu çareyi bul- du: Her ev, her dükkân, kapısının hi- zasına bir ağaç dikecek ve onu yetiş- tirmekle mükellef olacaktı!. Belediyenin bu emrine itaat etmi- yeceklerin vay halinel.. En sıkı taki- batta bulunmak üzere her tarafa sal- | dırılan memurlar derhal zabıt tuta- caklar, ceza keseceklerdi. Münadiler, meydanlarda, halka bunu ilân ettiler; — Duyduk, duymadık, bildik, bil medik dimen, haaa! ... davulla O vakitler, hemen hepsi de memur olan «yabanslar, akşamları, devair paydos olduktan sonra, vakit geçir- mek için ya «Merkez kırashanesisn- de, ve yahud ki «Kuyülukahvesde top- lanırlardı. Her nedense, biz, birkaç ar» kadaş bu iki mahfilden bir müddet uzaklaşmak istemiş, Karaoğlan çarşi- sında, daha mütevazı, daha samimi bir kahveciğiz bulmuştuk. Bunu Hüseyin ağa adında bir adam tutuyordu. Bütün başit insanlar gibi temiz ve gani bir gönlü vardı. Öteki- lerin -fırsattan bilistifade- çeyreğe ver- dikleri kahvenin ve çayın filcanını üç kuruştan ziyadeye çıkarmamıştı. Ve dükkânı dolduğu zaman, azami otuz müşteriden toplıyabildiği doksan ku- ruşu, daima güler yüzü İle çekmece- sine atıp, © günkü rızkini temin eden Tanrısına hulüsu kalb ile hamdediyor- du. Belediyenin emrine ıttila kesbeder et- mez, Hüseyin ağa bir lira verip, «Çu- buk» nahiyesinden bir ağaç getirtti ve dükkânın kapısının önüne dikti. Fakat, o vakitki Ankara topraği- nın ne olduğunu, bilmem, siz bitir mi- siniz? Balçıktı mübarek! Değil on- da ağaç tutturmak, ballıbaba ye- tiştirmek bile hemen hemen imkân- sızdı. Ve bittabi, bizim Hüseyin ağanın ağacı da o sâat kuruyuverdi; kamçı sapına döndü. Sabahları, civar köyler- den şehre öteberi taşıyan kağnılar, şe- fakla beraber gıcırda gıcır Karaoğlan- dan göçer, Samanpazarına, Koyunpa- zarına giderlerdi. Bu kağnı sahiple- rinden biri, sokakta dikili bu değneği gördüğü gibi söküp aldı ve öküzlerine üvendire yaptı. Yarım saat sonra, belediye memü- ru Hüseyin ağanın karşısına dikili yör ve ağaç dikme emrine itaat etme» diği için, 125 kuruş ceza kesiyordu. Zavallı kahveci şahid gösterdi, ye- min etti, memuru inandıramadı: 1251 bayıldı. ... Bu facla birkaç defa tekerrür etil Kamutay bahçesi iyor, dikiyor, ağaç tutmayıp kuruyor, kağnıcılar söküp götürüyorlar, ve ar- kasından da belediye gelip ceza alı yordu. Gündelik cirosu bir lirayı doldurmu- yan zavalı adam bu 225 kuruşluk yevmi ve fuzuli masraftan ötürü derd- li olacaktı. Neşesi kaçmış, gözlerinin feri sönmüş, sinirleri bozulmuştu. Derken, düşüne düşüne şöyle bir kuttuluş yol buldu:"Son olarak bi Ağaç daba getirtti. ve bunu her sabah dükkânı açarken, kapının önüne dik- ti, ve her gece, son müşteri çekilip gi- dince, yerden sökerek içeriye aldı?. Böylece, belediyenin emri yerine gelmiş, ve ayni zamanda zarar kapi Sı da artık kapanmış oluyordu. K ... Şimdi, ılık bir baharın ilk hizıile, her tarafta yeşeren çimenlerle, tomur- cuklanan ve çiçek açan ağaçların can okşayıcı manzarası karşısında eski ve yeni Ankaranın zihnen mukayesesini yapıyorum. Zavallı Ali bey! Sağ olsaydı da gör- seydi: İnsan iradesi, azmi, gayreti ne- lere kadir ölüyor?. Bugün, o senelerce evvel maydanoz bile yetiştiremiyen Ankara, baştan ba- şa bir parktan, bir İngiliz bahçesin- den farksız olmuştur. Çankayadan Keçiörene, Dikmenden Etlik bağları- na kadar, cumhuriyet - hükümetinin merkezi, ağaçlar, fidanlar ve çiçek- lerle bezenmiş huyabanlarla kuşa. talmıştar.. Geçenlerde, buraya misafir gelen Romanyalı bir arkadaş Ankarayı bir hayal şehri -cit6 de röve- diye tavsif ediyordu. Onun bu tavsifi ne bir mü- balâğa, ne de bir dost cemilesidir. Da- rısı cümlenin başına, Mevzad Tando- gan gibi canı ile, başı ile şehrin ima- rına vakfolmuş bir belediye reisinin (Devamı 10 uncu sahifede) Ercümend Ekrem Tala (AKŞAM)ın Çocuklara mahsus müsabaka reşmi: 6 Hüseyin ağa lirayı veriyor, ağaç getir. | © (Bu Tesmi kesip saklayınız)