İ SAADETİN TADI | — Nerede idin? Kocası cevap vermedi. İçinde hid- det parlıyan gözlerle bakıyordu: — Haydi git, dedi. Benim yanımda çektiğin azab yetişir, Canının İstediği yere git Genç kadın yaşlı gözlerle yal sör Salih Azmi, küçük köşkün e, evin duvarınm dibinde ki koltuğa oturmuş, ılık güneşte kita- bini okuyordu. Zemin katından kadın sesleri (geliyordu. Bunlar hararetli hararetli konuşuyorlardı. Biri soru- yordu. — İnanmıyorsun demek? Bu ka- rısı Şükranın kalım, yumuşak ve ok- dı: — Azmi, dinle beni. Söylediğime inan. Seni muazzeb etmek istemiyo- Şayıcı sesi idi. Daha ince bir kadın sesi cevap ve- | rum. Hayatını, hayatımızı böyle mah- riyordu: vetme .. — Artık bu sözlerin hiç bir faydası yök, Şükran. Sevdiğin adamın kim olduğunu, ne vakit seviştiğinizi bil mek istemem. Seni fedakârlığa mec- bur etmektenise kendi saadetimi mahvetmeği tercih ederim. Yanımda benim yütümden azab çeken bir ka- dın bulundurmağa tahammül ede- Söylediklerini biraz mübalâgalı ve garib buluyorum. Karısı mukabele etti — Hiç mübaliğa yok. O kadarcık kısa bir zaman içinde ben bütün ha- yatımı dolduracak kadar bir saadet duydum. Şimdi bile biran o sarhoş MZ YE YE EZEN tuğu hissetmek için istikbalin en gü- zel sandetlerini feda edebilirim. Profesör Salih Azmi elindeki Kita- bı kapadı. Nefesini tuttu. İçeriki mu- havereden bir kelime bile kaybetme- mek için tepeden tırnağa kadar dik- kat kesilmişti. Şükran devam ediyordu: — Onu gördüğüm zaman hayalim- deki bütün erkek simaları eriyip git- ti, Dünyada erkek olarak yalnız O kaldı. Vapurun kenarına dayanmış- tım. Beni selâmlıyan bir çocuğa elim- le buse yolluyordum, O yanımda du- rüyordu. Biribirimize hayret ve mem- nuniyet içinde, uzun uzun baktık: — Bu busenin benim olmasını İs- terdim! dedi. Tanımadık biri için bu kadari çok fazla! diye mukabele ettim. Fa- kat kızardım. Çünkü yalan söylüyor- dum, O benim için tanımadık biri değildi, aşktı, On beş gün süren bir çılgınlık, bir aşk hayati, ihtiras ve saadet dakikaları ilelebed unutulmı- yacak bir macera... Salih Azmi hiç kıpırdamadan bu sözleri dinliyordu. Yüzü bembeyaz ke- silmişti. İçeriden bir kadın sesi, içini çeke- rek, ce i: — Sa kadar bi mez? — Hayır, Fatma, imrenecek bir şey yok. Sana yemin ederim ki bir daha hiç btlamıyacağım bu saadetten hiç tatmamış olmayı tercih ederdim. Şimdi başka bir erkeğin Karısı olmak azabını çekiyorum. Çünkü o tamdı- Zım aşka bir hiyanet ediyorum de- mektir. Hep o eski hatırayı düşü- nerek işkence içinde kalıyorum. Boğuk bir gürültü Şükranın sözü- nü kesti, Genç kadın şaşırdı, Alnma düşmüş saçları asabi bir el ile düzelt- ti. Salih Azmi bir fırtına gibi salondan içeri girmişti. Rengi o kadar uçmuş, hali o kadar perişandı ki kadınlar korktular, Ağzmı açmasına hacet yoktu. Şükran isi anlamıştı. Sıkıla sıkıla sordu: Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ — Seni yabancı ellerde bırakıp gi- diyoruz, Rüstem! Senin mezarın kal- bimizin içindedir. seni unutmıyaca- ğız. Diye bağırıyor ve beyaz sakalının üstüne dökülen göz yaşları, boncuk taneleri gibi, sakalının her telinde parıldıyordu. Receb reisin ağlayışı çok hazindi.. bütün gemiciler onu gördükten son- xa coşmuşlardı. Direkte çalışan yel- Jer, okçular, nişancılar.. hasılı bütün 'Türk denizcileri: — Rüstem., Rüstem., Diye ağlaşıyorlardı, 'Türk donanması genç kaptanı Ma- yorka sahilinde toprağa gömerek İs- panya sularından dönüyordu. DENİZ ÜSTÜNDE BİR. YANGIN Aradan iki gün geçmişti. 'Türk donanması İspanya suların- dan ayrıldığı gündenberi deniz üs- tünde durmadan ileriliyordu. KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ mem, Zayıf vücudü titriyordu. yaşla dolmuştu. Devam etti; — Haydi git buradan! Şükran sendeliyerek yürüdü. Ko- casının bu insafsızca şiddeti, içinde isyan uyandırıyor, boğazına hıçkırık- lar tıkanıyordu. Bir seyler söylemek istedi, Fakaf kocasının bakışı o kadar sert ve haşin olmuştu ki cesareti ki- rıldı. Müdafaa beyhude idi, çıktı. Profesör ile Fatma yalnız kalmış- lardı. Uzun saatler geçmiş gibi görü- nen bir iki dakikahk bir Süküttan sonra Fatma: . — Size bir şey söylemek isterim, dedi. — Şükrandan bahsedecekseniz na- die... — Şükrandan bahsedeceğim, fakat henüz sizin karınız olmadığı zaman- daki Şükrandan, Evet, o sizi tanıma- dan evvel bir aşk çılgınlığı yaşardı. Onun hatırasını hâlâ muhafaza edi- yor. Fakat dün, siz yokken, o sevdiği adamın teklifini reddetti. O adam Şükranı hâlâ seviyordu ve beraber yaşamayı ona teklif etmeğe gelmişti, Dinliyor musunuz, profesör? Salih Azmi başını ellerinin içine Gözleri | atmış, hiç bir şey duymüyor gibiydi. Sonra başını kaldırdı. Gözlerinde nevmidare bir yot ifadesi var- dı. Şükrana: Haydi git! demişti. Ha- şin ve insafsız dayrafımıştı. Şükran şüphesiz şimdi kendisinden nefret ediyor ve kavuşacağı aşkı düşünerek seviniyordu. Kendisi yapayalnız kalı- yordu. Artık her şey ebediyyen bit- mişti. — Şükranı çağırayım mı, profe- sör?. Daha gitmemiş olacaktır?. — İstemem. Yalnızlığı zelilâne bir anlaşmanın bayalığına tercih ede- rim. Hem mesud olmak Şükranın hakkıdır. Sevdiği #damla yaşamak hakkıdır. Yerinden kalktı. Hummalı bir ha- reket içinde pencereye gitti. Boğula- cak gibi olduğu için, pancurları açtı, Dalgın gözlerle dışarıya bakıyordu. No 139 Enginlerde hafif dalgaları yara ya- Ta gidiyorlardı. Paşa, gemisi merkezde, Receb ve | Salih relsler önde, Hüsrev, Mahmud relsler biraz arkada... Sırasını kaybet- meden ileriliyen 'Türk akıncıları bir- denbire uzakta, deniz üstünde müt- hiş bir alev sütununun göklere doğ- ru yükseldiğini gördüler. Receb reis amiral gemisine yaklaş- mıştı. Kemal reis güverteden sordu: — Nedir bu alev acaba?., Receb reis: — Herhalde bir cephane gemisi ya- nıyor.. arada çıkan kara dumanlar 23 Mart Salı İstanbul — Öğle neşriyatı; 1230: Piâkia Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 17 Konferans: Üniversiteden naklen inkılâb dersle- ri Mahmut Esat Bozkurt, 18,30 Plâk- la dans musikisi, 19,30 Eminönü Halk- evi sosyal yardım şubesi namına ba- yan Şüküfe Nihal (Cemiyetcilik baki- mından sosyal yardım), 20. Belma ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Riza ta- rafından arapça söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve hajk şarkıları: Saat ayarı, 21,15 Şehir tiyatrosu operet kismi (Lüküs hayatın 2 ci perdesi), 2215 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 2230 Plâkia sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en Müntehap Programı Roma (420,8) Saat 22 (Lodoletta). Musikili dram. Peşte (549,55) 21,50 «Parsifal> Wagnerin, operadan nakil, Monako (4054) 2110 orkestra ve koro. Varşova (1339) 21,15 orkestra ve koro. Sottens (443,1) 21,30 Rus mu- sikisi, Oslo (1153) 21,40 orkestra ve piyano. Rabat (499,2) 23,15 Senfonik konser. Paris-Radyo Pari (1648) 20,30 Keman. Melodile», Dans Musikisi Breslav (315,8) Saat 23,30 Juan Les Pins (253,1) 0,15 - Londra (kısa dal- ga) 18,50 - 21,30. 24 Mart 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 1230 Piâkla 'Türk musikisi, 12,50 Ha- vadis, 135 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans: “Tayyare | cemiyeti namma Naciye Toros, 20 Ne- | zihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45 Bimen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları: Sa- at ayarı, 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22.30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son. Bir kadın bahçenin yolundan geçti, Parmaklığın kapısını açtı, yorgun adımlarla şostye doğru yürüdü. Köşe- ye geldiği zaman durdu, başını çevirip arkaya baktı. Ni O zaman, Salih Azmi hiç bir şey düşünemedi. Ebediyyen kaybolmak üzere bulunan bu soluk kadın çehre- sinden başka hiç bir şey göremedi. Haykırdı: — Şükran! Şükran! İçinden bir ses istihzasını duydu: — Ne zayıf adamsın! Evet, zayıfı, Fakat ne zararı var- dı? Şimdi Şükran geri dönmüştü, 'bızlı adımlarla gelmiş, göz yaşlarile ıslak yüzünü onun göğsüne dayamış- tı. Hikâyeci mak lüzumunu duymuştu, Heceb re- ise emir verdi. donanma yolunu kes- ti. Receb reis altı gemi ile yelkenleri şişirip ilerilemeğe başladı. Kürekçi- ler de tam forsa kuvvetile güreklere sarılmışlardı. İki gündenberi deniz üstünde hiç bir düşman gemisine raslamıyan 'Türk akıncıları merak ve heyecan içinde biribirlerine; — Bu ateş, bir düşman tuzağı ol- masın?! Diye soruyordu, Kemal reisin de içine böyle bir şüp- he girmişti, Fakat, enginlerde Türk donanması karşısına hangi düşman çıkacaktı? İspanyol sularında böyle bir yan- gına raslasalardı, bunu belki de bir düşman tuzağı sanmak ve ona güre tedbir almak mümkün olacaktı, Hal- buki buralara kadar İspanyol gemile- barut dumanına benziyor. acik par rinin inmesine imkân yoktu. e reis hayretler içinde kalmış- İki saat sonra, yangın muam halledilmişti. Receb rels geri döndü: Deniz ortasından yükselen böyle — Bir Portekiz gemisi cephane yük- müthiş biralev sütununa fik defa Receb reis: — Biz önden ileriliyelim. siz biraz yolunuzu kesiniz! Dedi. Kemal reis tedbirli davran» Yü olduğu halde deniz ortasında ya- nıyor. Bütün Portekiz gemicileri ken- dilerini denize atmışlar. dedi, Kemal rels bir Portekiz gemisinin ateşler içinde yandığını anlayınca do- Receb reis: nanmaya şu emri verdi; Ticaret ve zahire borsası 22 Mart fiat ve muameleleri 1 — İthali: Buğday 665, çavdat 135, arpa 195, bulgur 15, beyaz peynji 2, kaşar |, yulaf 30, razmol 4, ker pek 15, nohut 2 ,un 106, yapak 7, m. sr 45, keten tohumu 28, fasulye 4, #fük 1, iç ceviz 1 ton. İhracat: Razmol 132, tiftik 1, yapak 13, iç ceviz 5 ton. z 2 — Satışlar: Buğday yumuşak kilosu © kuruştan 6 kuruş 14 paraya kadar, arpa Anadol kilo« #4 4 kuruş 10 paradan 4 kuruş 26 paraya kadar, çüvdür Anadol kilosu 4 kuruş 35 paradan 4 kuruş 37 1/2 paraya kas MUHASIB ARANIYOR Zonguldakta bir müessesenin mu” hasebe işlerini tedvir edebilecek yaşı 35 ten fazla olmamak şartile bir Türk gencine ihtiyac vardır. Gaiatada Aslan Han 5 inci kat 1-4 Mumaralara müracaat. uykusuz Bi gece takip eder. Her şey dena görünür. İnsan buysuzlanı, nderleni ve biç bi şeyden memnun olmaz. Met muvallakiyetin ilk şart tar, dinlenmiş bir vücut ve dinlenmiş sinirlerdir. Ege sinirli İseniz, ye Bromural «&non. komprimeleri > sizi kurtarır. ç ğ Misekhindir ye uykuyu temin eder ve hiç bir zarar yoktur, bütüm dünya tanır, 10 v0.) haaprimeyi Besi tüp, erdu eczameserde reyese le sıla, G& Kpoll A-G. kimyevi maddele: tabriİkâları, Ludwigshafen #iRhin z Kemal reis böyle bir gemide tanin- muş Portekiz şövalyelerinin buluna- cağını umuyordu. Gemiler tekrar yangin yerine doğ- rü dümen kırarak yelkenleri sişirdi- Jer., Receb Teis eskisi gibi ön hatta gidi- 'Türk denizcilerine iş çıkmıştı. Mahmud reis; — Belki gemiden biraz cephane kurtarabiliriz. ve o da Receb reisin gemisi peşinden | süne kara'dumanlar ilerilemeğe başlamıştı. Deniz üstünde yaralanıp ölen Porte- DALGALARIN ARASINDAN BİR (| 5; #97üölerinin cesedleri yüzüyor. SES YÜKSELDİ: İMDAT! oni yeli eml Türk donanması, deniz ortasında | olmak için, su üstünde imdat diye ba- yanan Portekiz gemisinin etrafını | gıren Portekizlileri birer birer topla- sarmıştı. başladılar. , Receb ve Mahmud relsler gemiden | & İki saatten fazla süren bu toplama cephane kurtarmak maksadile küçük | işi arasında gemi iyice yanmış ve çektirmelere levendleri bindirip gemi- | teknesi sular altında kalarak kaybol- ye gönderdiler. Bu sırada dalgaların arasından bo- Huk bir ses yükseldi, İmdad.. imdat. Sakalli bir adam dalgalar arasm. da çırpımıyordu. — Çocuklar, dedi, bu adam Romalı