20 Şubat 1937 AKŞAM Viyanadaki öpüşme düşmanları klübü kapılarını kapadı Bu klü ne için, kimin tarafından kurulmuştu? Neden battı? İki sene evvel Viyanada «Öpüşme düşmanları; namı altında bir klüp teşkil edilmişti, Bu klüp bir kaç haf- ta içinde birdenbire büyümüş, beş bin Azası olmuştu. Gösterilen rağbet o de- recede idi ki klübün tahmin edilemi- yecek derecede büyüyeceği ve bütün dünya şubeleri bulunacağı tahmin edil meğe başlanmıştı. Halbuki çok zaman geçmeden rağ- bat azaldı, özalar birer ikişer çekilmö- ğö başladılar. Nihayet âza olarak klübün müessisi matmazel An Mari Kleber ile dört kişi kaldı. Matmazel An bu suretle klübü deyam ettireme- yince nihayet dört âzanın da sözlerini geri verdi ve klübü kapadı. NEDEN ÖPÜŞMEYE DÜŞMAN? Öpüşme aleyhdarlari klübü haberi ortaya çıkınca bir çok kimseler bu klübü çirkin ve geçkin bir kızın kur- duğunu zannettiler. Halbuki bu zan hiç doğru değildi. Matmazel An Mari 22 yaşında, sarışın ve çok güzel bir kızdır. Bunu öğrenenler bu defa da bu kadar genç ve güzel bir kızın'ne- den öpüşmeye düşman olduğunu öğ- rTenmeyi merak ettiler. Çok geçmeden bunun sebebi anlaşıldı. Matmazel An Mari çok sevdiği bir arkadaşının ölümü üzerine öpllşmeye düşman olmuştu. Bu genç kızın ölü- müne sebep te bir öpüşme idi, EN ZİYADE ÖPÜLMEĞE LÂYIK KIZ Bir kaç sene evvel bir baloda Viya- nanın «En ziyade öpülmeğe lâyık» kı- anı seçmek için bir müsabaka yapıl mıştı. Bu müsabakada Olivia Frid | adında hakikaten çok güzel bir kız | birinciliği kazanmıştı. Olivia çalışkan, namuslu bir kızdı. Resmini gören bir genç kendisile ev- lenmeğe talip oldu, nişanlandılar, İki genç birbirini derin bir aşkla sev- meğe başlamıştı. Önümüzdeki ilkba- harda evlenmek için hazırlık yapıyor- Jardı. Delikanlı büyük bir ticarethanede yüksek bir memurdu. İş için sık sık 86- yahat ediyordu. Geçende gene bir iş için İtalyaya gitmişti. Bir gün İtalya- dan Oliviaya bir telgraf geldi. Ni- şanlısı Fritzin gripe tutulduğu ve ağır hasta olduğu bildiriliyordu. ROMAYA KOŞUYOR Genç kız bu telgrafı alınca yerin- de duramadı. Bir ân evvel nişanlısının ya nına varabilmek için tayyareye atla» dı. Bir kaç saat sonra Romada bulu- nuyordu. Öpüşme âüşmanları klübü relsi An Mari Klober Hemen Fritzin yanına koştu. Deli- kanlı şiddetli bir hararet içinde, ken- dinden geçmiş bir halde yatıyordu. Genç kız bu manzâra karşısında şa- şirdı. O şaşkınlıkla delikanlının üze rine atıldı. Fritz'in hastalık hararetile yanan dudaklarından delicesine öptü. FRİTZ İYİLEŞİYOR, FAKAT. O gün çok sıkıntılı geçti. Doktorlar ümidi kesmişlerdi. Fakat geceleyin has- ta terlemeğe başladı, hararet yavaş ya- vaş düştü. Fritz tehlikeyi atlatmıştı. Fakat bu defa Olivia kendisinde bir kı- rıklık duymağa başladı. Doktorlar grip teşhisini koydular ve hemen kendisini yatırdılar, Aradan bir iki gün geçti, Fritz tama- mile iyileşti. Fakat bu sefer genç kızın hastalığı ağırlaştı. Nişanlısının dudak- larından gripi kapan dünyanın en çok sevilmeğe lâyık kızı, hastalığın zatür- reeye çevirmesi üzerine birkaç gün içinde öldü. Delikanlı sokağa Ilk çıktığı gün genç kızın cenaze merasimine İş- tirak ediyordu, AN MARİNİN TEESSÜRÜ Olivlanın candan arkadaşı olan An Mari bu haber karşısında âdeta sersem- ledi. Sonra arkadaşına gripin geçmesi- ne sebep olan öpüşmeye karşı müthiş bir düşmanlık duydu ve bunun Üzeri- ne öpüşme aleyhtarları klübünü kur- du. ELÜBÜN AZASI AZALIYOR Öpüşme belki sıhhi bir şey değildir, fakat insanların yaşamağa başladıklar rı günden beri şairlere, ediplere o kar dar ilhamlar veren öpüşmenin kökünü kazımak kabil midir? Sevdiğinin bir bu- sesi için hayatını feda eden âşıklar gö- rTülmemiş midir? İşte bu mülâhazalar yüzünden klübe girenler de birer ikişer çekiliyorlardı. Bunun üzerine An Mari propagandaya başladı. Öpüşme aleyhinde birçok ma» Yümat topladı. Bu malümata göre öpüş- me klab atmasını cabuklaştırıyor, mi- deye fazla kan gitmesine sebep oluyor- muş. Ayni zamanda sinirleri bozuyor, yüzün erken buruşmasına sebebiyet ve-| riyormuş. Erkeklerde çok öpüşme ener Jiyi zayıflatıyormuş. JAPONLARIN MİSALİ Japonyada Amerikan filimleri gös- teriimeğe başlanmadan evvel öpüşme» nin ne olduğunu kimse bilmiyormuş. Japonlar öpüşmeden o kadar nefret e- diyorlarmış ki, iptidaları kumpanyalar filimlerden öpüşme sahnelerini çıkar- mağa mecbur olmuşlardır, Demek büsesiz aşk, busesiz izdivaç olabiliyordu. Japonların tatbik ettikleri bu usulü Avrupalılar tatbik edemezler miydi?, An Mari ve sadık birkaç arkadaşı bü-| tün gayretlerile çalışıyorlardı. İptida- | ları klübe aza yanılmak için hücum var- ken şimdi onler aza arıyorlardı. #AKAT NAFİLE.. Fakat bütün bu çalışmalar netice vermiyordu. İptidaları erkekler öpüşme | aleyhtarlığına ses çıkarmamışlardı. Ha valar fena gidiyordu. Grip salgın halin- de idi. Bu vaziyette öpüşmemek daha bayırlı idi, Fakat havalar ısınıp grip kalmayın-! ca iş değişti. Bu aleyhtarlık hoşa gitme- meğe başladı. Klübün azası yeminlerini 'unutmağa başladılar. Bu sırada bir delikanlı gazetelerden birinde bir istatistik neşretti. Bu ista- tistikte öpüşmiyen Japonlar arasında gripin, öpüşenler kadar tahribat yap- tığı gösteriliyordu. Bunun üzerine ha- raretli münakaşalar başladı. Gribin ya- yılmasında öpüşmeden ziyade başka Amillerin tesir yaptığı anlaşıldı. MUKABİL HÜCUM An Mari henüz kendisini partiyi kay- 'betmiş saymıyordu. Derhal kontes Lusi .de Polnay misalini ortaya attı. Bu kon- tes çok güzel bir kadındı, Bundan bir müddet evvel Parise gitmiş ve güzelliği We Parisin eri tanınmış kadını olmuş» tu. Bir gün kendisine ras gelen Fran- &ız muharrir Moris Dekobra bu kadın. için: «Avrupanın en güzel dudaklarına malik kadını... Bu kadının büsesi ideal! bir şeydir.» demiş, Bu tavsif üzerine çok geçmeden ka- dın Avrupanın en çok öpülen kadını ol- du. Fakat bu hâdiseden bir sene sonra kontes ölü bulunmuştu. Çünkü öpüş- mek sinirlerini, sıhhatini, güzelliğini çabuk mahvetmişti. An Mari her tarafta bunu ye öpüşmenin aleyhinde bulunuyordu. SON DARBE Klüp bu münakaşalar içinde bir müddet daha yaşıyabildi. Fakat bir gün bir toplantıda açık göz bir gazeteci aza-| ' Jar aydı. Çoğunun tetiyar kadınlar mürekkep olduğunu görünce pokasinde bir ie teşreti Bu hirada #öpüşmek istemiyenler klübü öpülmi- yonlar Kübüne tahvil edilmiştir» de Rüküş ablanın definesi Yıllardanberi saklı duran altınlar nasıl aşırılmış? Paraları alan nezaketsiz misafir Ban- dırmada m iştanbuğa getirildi Rüküş abla ve evi Kasımpaşada bir kadının 700 lira- lık definesinin meçhul eller tarafın- dan ortadan yok edildiği bir kaç gün evvel kısaca kaydedilmişti. Zalnta bu define hırsızlığı hakkında tahkikatın ikmal etmiş ve suçluyu meydana Çi- karmıştır. Muharririmiz bu meraklı define hi- kâyesi etrafında aldığı malümat ve tafsllâtı aşağıya yazıyor? Kasımpaşanın Uzunyol denilen Kıs- 'mının nihayetinde sola ayrılan bir mahalle parçası var: Hacı Hüsrevl.. Eski, harap bir sürü evler... Sokakta allı morlu entarilerile oynaşıp duran çocuklar mahalleye bir yabancı ayak basar basmaz hemen farkına varıyor- Jar ve oyunlarını bırakıp onunla slâ- kadar oluyorlar, Sordum: BAYAN RÜKÜŞÜN EVİ — Burada bir bayan Rüküş var- mış, bana evini gösterir misiniz?. Bir çocuk kafilesi -önüme düştü. Hep beraber, beni hafif bir meyilli sırta çıkardılar. ve burada küçük fakat temiz evlerden birini uzaktan gösterdiler: — İşte Rüküş ablanın eyi!. Amavut Mehmetâğa sokağındaki bu 97 numaralı evin kapısını çalmağa hacet kalmadan pencereden bakan çocuklar bayanı çağırdılar, Az sonra; pencereden bir kadın çehresi belirdi. Ziyaretimin sebebini sordu. Ona; kırk tane birerlik, beş tane de beşi birerlik altınlarını hatır- latinea yüzü büsbütün buruştu. Ren- gi beyazlaştı. Sokak kapısını açarak buyur etti, .Rüküş abla” — Gel bayım evvelâ şu sarı altın- cıklarımı sakladığım yeri sana bir göstereyim!., Beni bahçe Üzerinde bir odaya gö- türdü. Burada döşeme üzerinden bir kapak &kaldırd ve oradaki boşluğu göstererek: — İşte 35 kulpsuz, 5 kulplu ve beşi bir yerde altınlarımı bir gazlı bez ku- tusu içine saklamıştım.. tamam 20 senedir oncağızlari şuracıkta saklar .dururdum.. RÜKÜŞ ABLANIN MİSAFİRİ Rüküş ablanın bu mütevazi, fakat temiz evinde, kendi erkeği ve çocuk- larından başka bir tek delikanlı daha vardır. Bu da; kocasınm kardeş Ç0- cuğu, yirmi yaşında Muhtddindir. Evvelce kahvelerde yatıp kalkan Muhiddine, amcası acımiş, onu evi- nip bir odasına almış, geceden gece- ye de yatmak üzere altına bir şilte sermiştir. larının bulunduğu oda, işte bu Mu- hiddinin yattığı odadır. Muhiddin, nereden farkına varmış- sa varmış, odadaki defineyi sezmiş. Bir gece el ayak çekildikten sonra, döşemenin kapağını kaldırmış, bir kenara sıkışfırılı olan altınların ku- tusunu bulmuş, sabahleyin erken €v- den çıkıp gitmiştir. Rüküş abla, her şeyden bihaber, evinde uğraşa dur- sun, Muhiddin, doğru Süleyman is- minde bir ârkadaşın kahvesine gide- rek yolda para bulduğundan bahset» miş ve altınların bir kısmını meydâ- na çıkarmıştır. ALTINLAR TAKSİM EDİLİYOR Vakit erken. olduğundan kahvede ancak bir kaç kişi vardır: Osman, Ha- san, İbrahim, Hayri... Bunlar üçer sarı lira almışlar ve birer tarafa çe kilmişlerdir, Muhiddin, bundan sonra, doğru Çarşının yolunu tutmuş, kendisine evvelâ bir kat elbisö, bir fötr şapka, bir ayakkabı, bundan sonra da güze! bir boya sandığı almıştır. Bu arada kahveci Süleyman da bir miktar af- tına ortak olmuştur. Altınların bu taksimi guremasın- dan bir kaç gün geçtikten sonra; Rü- küş abla, bir altın bozdurmak üzere, gömülü haziiesini o yoklamış, fakat yerinde yeller esmekte olduğunu rünce şaşırıp kalmış, soluğu polis rakolunda. almıştır. Rüküş abinin bütün sr bittebi pi odarin YAKALANIYOR Bu hal karşısında zabıta, bittabi #ik iş olarak Muhiddini aramağa ko- yulmuş, evveloş yatıp kalkmakta 6)- duğu Süleymanın kahvesinden sorün- <a; alınan cevap şu olmuştur: miktar sarı altın, bir miktar da kâğıt para ile iskelesine avak ba- sar basmaz ve sivil polisleri kar- şısında 3 Muhiddin, hiç nefes almadan kar- Şılaştığı bu vaziyetle saşırmış. üzerir- de 10 san lira ile 20 lira kâğıt parayı teslim etmiş 've paraların: taksimine iştirak edenleri de birer birer söyle- miştir, Muhiddin, ayni vapurla ters- yüzü İstanbula getirilmiş ve hâdise yerinde de sorgusu yapılmıstır; Zabıta, bulunan paralarla, elbise, şapka, boya sandığını Rüküş ablaya teslim etmiştir. Muhiddinin vösterdi- ği diğer kimseler de sorgu altına alın- mışlardır. Ortada olmıyan 22 altın li- ma şikâyetçidir, Rüküş ablanın altın- | tadır; ş En eli