Her akşam bir hikâye Ferhunde erkeklerin etrafında en | çok koştuğu kadınlardan biri idi. Vakâ güzel bir kadındı, Zamane gençlerinin kadınlarda aradığı cinsi cazibeden ken- disinde pek bol vardı. Fakat genç kar dının birçok erkekleri peşinde koştur- masının sebebi büsbütün başka idi. Fer- hunde İstanbulun en Nadide elmasla- | rna malikti, Hattâ bir ismi de «Elmas- | Mı kadındı. Genç kadının yüzüklerine baha biçilemiyordu, bileziklerinin bir €şi daha yoktu. Pembe ve siyah inefleri dillerde destandı. Bu senenin modası pembe pırlantaları ise gözleri kamaş- tunyordu. Ferhunde bir salona girmez mi? Pi- Til pırıl halile derhal etrafına erkekten bir halka toplardı. Meşhur bankerler bu bir tek elipin yalnız beş parmağın- da kocaman bir servet taşıyan bu genç kadının önünde âdeta huşula, hürmetle eğiliyorlardı. Tuhaf değil mi? Nasi in hocanın «ye kürküm ye.» hikây gibi Ferhunde de nadide elmaslar yesinde hürmet, iltifat, saygı görüyor- du, Duldu. Etrafında koşan bekâr: bayallere kapılmıyarlardı ki?.. Hatlâ bazıları Ferhunde ile sokakta konuşurken, yanyana meselâ tünele doğru yürürken bile görünmeği ken- dilerine bir şeref sayıyorlardı. Ferhunde de şaşırmış kalmıştı. Aca- ba bu kadar ateşli erkekten hangisi kendisini hakikaten seviyordu? Celâl mı? Sahir mi? Necip mi? Şakir mi?.. O gece Parkotelinde bir nişanı mera» simi vardı. Ferhunde gene takmış ta- kKıştırmış pimi pırıl salona girince bü- tün erkekler etrafını sardılar. Onunla dans etmek için âdeta biribirierile da- laşacaklardı. Hettâ yeni nişanlı, müstakbel da- Mad bile nişanlısından ziyade onunik alâkadardı. Ferhunde müstakbel dama dın bu haline bakarak içinden: — Şimdi sen gel de erkeklere itimad et.. diyordu. Lâkin bir aralık âdete bir mucize ol- du. Salonun kapısında bir kadın belir- di. Bu Ferhndeden çok çirkindi, Yal- miz kocaman gaya burnu insanı iğrel dirmeğe kâfi idi, Lâkin o ne müceyherferdi. Kâdir san-/ ki Topkapı sarayın bazine dairesin- deki bütün elmasları, bütün mücer- ri üzerine takmış gibi idi, © Ferhundenin da olman diye bir kadın: A. dedi Handan Avrupadan dön- müş. senelerden sonra... Handan müce leri değil burada, Pariste bile son derecede meşhurdur. Ferhunde renkten renge giriyordu. Çünkü âdeta bu kadın kendisine nis- | bet verir gibi takmış takıştırmıştı. Sa- | londan içeri girer girmez sanki her du- Yarda birçok yeni elektrikler yakılmış gibi parıltılar artmış! Ferhundenin bir tek nadide bilezik takmasına mu- kabil Handan bileklerini dirseklerine kadar baha biçilmez bileziklerle doldur: muştu. Ferhundenin incileri Handa» Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ -— Erkek olsaydım bundan fazla ya- | rarlık gösterebilir miydin? Keşki bü- tün Endülüs erkekleri senin kadar metin ve azimkâr, senin gibi ölümden ve döğüşten yılmaz birer kahraman olsalardı! | Rüstem, Ayşenin yanına çok hayva- i hi duygularla gelmiş, fakat onun tees- sürleri karşısında yavaş yavaş vi küçülmüş ve hayvanlık duygularından | sıyrılarak insanlık kalıbma girmiş, ha- | sıh kendi hüviyetini bulmuştu. O ar- tık Ayşeye: — «Ben seni çok seviyorum... Senin kiraz gibi kırmızı dudaklarından öp- mek, kolumu ince beline dolamak isti- yorum... Seni kucaklamak için e di buraya» Diyemiyordu. Bu maksadla yanına sokulduğu halde, şimdi bir bardak su- yun toprağa dökülüverişi gibi, Ayşenin muztarip bakışları ve iniltileri karşı sında eriyip bitmişti. Rüstem, Ayşenin yüzüne bile dikkat- le bakamiyordu. Ayşe susmuştu.. Ara sıra hıçkırıyor ve Rüstem ona Badeceş KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ nımkilerin yanında pek sönük kalıyor- du. Ferhundenin pırlantaları iki iri leblebi boyunda olduğu halde Handa- nınkiler fındık kadardı. Hele bu sene- nin modası pembe pırlantalarına hiç diyecek yoktu. Yeryüzündeki siyah in- cinin bir eşinin yalmz Patyala mahra- casında olduğu söyleniyordu. Biran içinde Ferhunde etrafında de- rin bir boşluk hissetti, Etrafını saran erkeklerden eser kalmamıştı. Celâl, Ne- cip, Sami, Şakir nerede idiler?, Hani kendisile dans etmek için can atan ban- kerler.. hani fabrikası fens vaziyete dü- şen fabrikatörler... Hani hepsi bu ye- ni gelen karga surath kadırın etrafını Handanın etrafında: — Ne harikulâde kadın. — Ne fevkalâde. Diye sesler işitiliyordu. Herkes onun- Ja dans etmek istiyordu. Beş dakikâ& içinde âdeta Ferhtnde unutulup gile ti. işi Ferhunde bu hale tahammül edeme- di. Kalktı, salondan çıktı. Başka zaman olsaydı onun böyle ansız bir yerden çıkıp gitmesi erkekler arasında, biir hâ- dise olurdu. Lâkin berkes Handanla meşguldü. Bu sefer onun çıkıp gitme sini hiç kimse fark bile etmedi... Günler geçiyor, ayni hal devam edi- yordu. Eskiden sokakiz kendisine ras gelince birlikte yürümek, etrafa gös- teriş yapmak için can atanlar ortalık- larda yoktu. Şimdi herkes kendisini Handana davet ettirmek, onun evine sokakta onunla görüşmek için biribirlerile rekabete kalkışmıştı. Eskiden Ferhundeden bir davet ko- parabilmek ümidile bin bir türlü dalka- vukluklar yapanlar bile kipısını çal- muyordu. Bütün tanıdık erkekler yeni bir mo- daya kapılmışlar gibi Handanm pe- şinde idiler. Hangi çaya gitse herkes Handanı medhediyordu: Ne tahsilli kadın... Âdefa bir âlim. — Ne zeki! kadın. gözlerini gördün mü iki sekâ membai halinde — Ne ince kadın... ne derin bir terbi- yesi var... — Ne güzel dans ediyor... Herkes ona meftundu. Handanın yü- ze yakın âşığı vardı. Lâkin bir gün bir haber bomba gibi bütün salonlarda | memnu patladı: Handan O iri iri mücevher- j derinin hepsi sahte imiş, Biran içinde hava değişti: — Mücevherleri gibi kendi de sahte 41. Herşeyi yapma canım.. bir kere son derecede eahil bir kadın.. — Sonra budala. zeki fin değildi. — Terbiyesi de kıttı. — Hele dans etmesi bir facia idi. Bir ay geçlikten sonra artık kimse Handanın ismini ağzına almaz oldu. Başta Celâl, Sami, Necip, Şakir ol mak üzere tekrar bütün erkekler Fer- hundenin etrafına dönmek istediler. Lâkin hayret., onlar Handanla meşgul ken Ferhundedeki bu büyük değişikli- No 106 — Ağtamat... Diyordu. Bu muztarip genç dulun İ tüyler ürpertici macerası, taş yürekli bir erkeğin bile çarçabuk merhametini | çekebilirdi. Rüstem, bu yaşit kadına o kadar ya ki... Eğer İşbiliyede size raslasaydım, İ sanırım ki, orada kalır ve sizinle bir safta bir cephede çalışırdım!. Demekten kendini alamamıştı. Ayşe güzel olduğu kadar da hem çok zeki, hem çok sevimli ve anlayışlı bir kadındı. Kendisine hatır sarmağa gelen! bir Türk denizeisine fazla elem ve ke- der vermekten çekinerek: — Biraz da başka şeylerden bahsede- İ tim, dedi, Türk donanması burada çok Kalacak mı? Ve amiralınızın, ağabeyime müsbet, sevindirici bir cevap vereceğini; umuyor musunuz?. Rüstem biraz düşündükten sonra cevap verdi: — Donanma kaptanları toplantı ya- pap bu işi konuşacaklar, Neticeyi öğren meden ne desem boştur. — Eğer beni buradan eli boş olarak gönderirseniz, İşle zaman yanarım. 15 Şubat 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı 12,0: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Çocuklara masal: İ Galib tarafından, 20: Rifat ve arkadaş ları tarafından Tüfk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafmdan arapça söylev, 20,45: Safiye ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, Saat ayarı, 21,15: Şehir tiyatrosu dram kısmı tarafından La Bohem, 22,10: Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı. 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet. par- çaları, 23: Son. Ecnebi İstasyonlarm Bu Akşamki En Müntahap Programı Berlin - 35 - (saat 19,5) Llsztin se- natoları, Hamburg - 332 - (saat 20,10) Ansermet tarafından idare edilen or- kestra Bach - Minteverdi - Cavalli - Hayd tarafından Kompoze edilmiş parçalar oçalınacaktır. Prag - #70 - (saat 21,15) Viyanevski tarafından keman konseri, Londra - 342 - (saat 21,30) Şopenin piyano o sonatları, Stuttgart - 523 - (sant 24,00) Straus - Brahams müntahab eserlerinden, Lyon (saat 21,30) Şubert - Mozart - Wagnerin müntshab eserlerinden, Dans Musikisi Londra - 342 - (sant 23,25), England National - 1500 - (saat 24,30), Milâno -369 - (saat 22,45), Roma - 421 - (sa- at 23,30). 16 Şubat 197 Sah İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla 'Türk musikisi, 1250: Hava- dis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam nöştiyatı; 17 Üniversiteden naklen inkılâp dersleri, Yusuf Kemal Tenğirşenk, 18,30 Plâkla dans musiki- si, 19,30 Konferans: Eminönü Halkevi neşriyat kolu namria bay Nusret Sefa, 20 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafm- dan Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Riza tarafından arapça söy- lev, 20,45 Vedia Riza ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarkı- | ları: Saat ayarı, 21,15-Şehir Tiyatrosu operet kısmı tarafından «Üç Saat 22,10 Ajans ve borsa haberleri ve ex tesi günün programı, 2230 Plâkla s0- Iolar, opera ve operet parçaları, 23 Son. ği fark bile etmemişlerdi. Ferhunde, herkes etrafından çekildiği halde bir gölge sadıklığı ile peşini bırakmıyan | Fuadla inşanlanmıştı. Lâkin garip de- ğil mi?, Fuad da bu hiç bir faydası ol- mmyan mücevherlere, incileri fena hal- de sinirleniyordu.. Fuad: — Rica ederim Ferhunde... bu mücev-/ herlerin bir takım servet budalalarım peşinden sürüklüyor.. şunları sandığı- na kaldır. demişti. Ferhunde nişanlısını o derece sevi- yordu ki -ziynete o kadar merakh ol masına rağmen- bütün mücevherlerini bankadaki kasasına hapsetmişti. (Bir yıldız) e eczaneler, Aksaray: Ethem Pertev, Güzel, sağlam , ve Iştahlil ORİPİN Giren yere, Grip nezle baş, ve diş, ağrıları Çünkü: RADYOLIN Soğuk algınlığından mustarib bir aileyi ih- yakâr tesirile iyileş- tirmiştir. GRİPİN Daima yanınızda bulu- nursa kendinizi gripe, soğuk algınlığına nez- leye karşı sigorta et- miş olursunuz. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim; İstikiği caddelnde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksekkaldırımda Venikopulo, Ga- lata: Topçular caddesinde Merkez, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Aseo, Eminönü; Salih Necati, Hey- beliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: İsmail Haki, Karagüm- rük: Ahmed Suad, Bakırköy: Mer- kez, Sarıyer: Nuri, Tarabya, Yeni- köy, Emirgân, Rumelihisarımdaki AKŞAMI Abone, Ücretler “leri Seneliği 3600, elin aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruşttır. tebdili için yirmi beş Zilhicce 8 — Ruza Kasım 100 & İman Güzeş Özin İkimii Akçam Yalı KL. İK8K 13 GAS SAY İZ Vaz Va 506 6,55 1120 Miaz 1745 1904 İdarehane: Babikli civan N Emilyadi, Beyazıd: Kumkapıda Belkis, Küçükpazar: Hasan Hulü- si, Samatya: Çula, Alemdar: Çem- berlitaşta Sırrı Rasim, Şehremini; Topkapıda Nâzım, AKGA Ankarada ber dilde gazete mecmua ve kitapları bötün mektep kitapları ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesse- selerinde tedarik edebilirsiniz. Telefon : 3377 TİYATRO KONUŞMALARI Her kitaj ıda bulunur. Fiati: kuruştur, — Bu, benim elimde olsaydı, bütün natada öldü. dar hassas olduğunu ve bu kadar donanma, efradını sizinle beraber gön- — Neden öldürdünüz? Yaşatmalıy- bulk: kirilakilği LR ee olu. derirdim!. K dınız!... muş, tahsil görmüş bir kadındı. ne de Ayşe, Rüstemin bu cevabından pek Rüstem susmağa mecbur olmuştu. | olsa, karşımdaki erkeğin bir başka kas memnun kalmış gibi görünüyordu. | Ayşe kendi kendine söylendi: dm sevgisinden bahsetmesine taham- Gözlerinin yaşını silerek geniş bir ne- — Nezih duygularla doğan bir sev- | mül edecek kadar geniş yüreklilik gös- fes aldı: giyi öldürmek, bence, insan öldürmek- | teremezdi. —İstanbulda evli misin, Rüstem?. ten daha feci ve daha büyük bir suç- — Ben Habibeyi çok iyi tanırım, de- Ayşe bu üç kelimeyi o kadar lâübali | tur. : di, o benden güzel bir kadın ildi.. bir tavırla söylemişti ki.. Rüstem bir. | (o Rüstem başmı kaldırdı: Ye Ve birden ayağa kalkarak, bir kele- denbire şaşaladı: — Döğru. Fakat, araya ölüm girer- | bek erin daldı. — Hayır, dedi, ben henüz dünya evi- | se... | ça vak öy gz — Tuhaf şey!. Demek hiç bir kadın- 2 ktm yakan sengilni. AYŞEYİ KAÇIRMAK İSTEYEN la sevişmedin?.. öyle mi?.. Rüstem farkında olmıyarak içini KAPTAN KİMMİŞ7! —Böyle bir şey söylemedim. Sadece 2 Ren ge pk gin me bahsettim, Niçin 80- — Öldürdüler onu, yavrumi, ruyorsun?. — Kim öldürdü?. çpei? istemiyerek darılttığını - — Endülüse gelen yabancılar bizim .— Sultanın cellâdları.. Muştu. iz Kızlarımızla sevişmeden duramazlar da.) (— Desenesen de o hain ve gaddar — Keşki ona Habibeden bahsetme- — Benim de bir Endülüs dilberile se- hükümdarın sillesine uğradın?... Adı seydim. Ne bileyim ben onun darılaca- ve sevişmediğimi anlamak istedin | me idi sevgilinin?, ğını! Kadınlar hep böyledir işte. insan- ha?... Rüstem düşünüyordu., la kardeş gibi konuşurken, birden kıs- — Evet. Merak bü ya.. Garnata, Kur. | o Şimdi iki arkadaş gibi könüşuyorlar- Kançlık damarları coşar.. ne yaptıkla- taba, ve İşbiliye medreselerinde tahsil $ di: eden ecnebiler bile kızlarımıza tutu- — Onun adı Hebibe idi, dedi, Gar- lurlar da. Tahsillerini bitirdikleri hal- | matada onu tanımıyan kimse yoktu. de memleketlerine gidemezler. Ayşe artik konuşmuyordu. birden — Endülüs dilberlerindeki cazibenin | Kaşlarını çatarak, önündeki çiçek yap- ne kadar kuvvetli olduğunu ben dede- | raklarile oynamağa başlamıştı. rını bilmezler, Zavallı Habibe. şimdi topraklar altında yatıyor. Ölmüş bir kadını kıskanmak, delilik değil de ne- dir?!, Rüstem Mayorka meyhanelerinden birinde sabahlamağa karar vermişti, nedim.. bilirim. Rüstem bu hazin macerayı Ayşeye | Herkes çekilip gittikten sonra, masanın — Bu denemeyi Garnatada yaptın | açtığına pişman olmuş gibiydi.. fakat, | üstünde duran şarap destisile başbaşa sanırım?. ne yapsın kİ, boş bulunmuş ve söyleyi- | kalmca, kendi kendine konuşmağa — Evet. Garnatada başladı ve Şar- | vermişti. Rüstem, kadın kalbinin bu kar| başladı: dârkas var)