PAZARTESİ KONUŞMALARI Karikatür ve bir karikatürcümüz İnsan dikkati tutulması en güç bir aydır, Söylenecek sözü, telkin edilecek düşüncesi olanlar bunun doğruluğu- nu kolayca teslim ederler. Yazarsın, okumazlar; bestelersin, dinlemezler; boya ile ve taşla, tunçla heykeller ya- parsın, başlarını döndürüp bakmazlar, İnsan zekâsı, çok zamanlar afyon tirya, kileri gibi dalgın, kayıtsız ve tenbeldir. Onu bu lâpacı halinden kurtarmak içini edebiyat mübalâgalara, reslin ifratlara baş vurmuştur. İşte karikatür, zekâ denilen bu havai mahlükun bakışla rıni kendi üzerine çekmek için sanat- kârm kurduğu meharetli bir çizgi ök- sesidir. Her halimizi ve hareketimizi, hattâ tabll bakışlarile kontrol eden cemiye- tin öyle amansız, öyle acımaz bir ten- kid duygusu vardır ki, onu sık sık, ken- dimizde ve etrafımızda görürüz, tecrü- rebe ederiz. Bu alaycı bakış, en tehli- keli, hattâ faclalı hâdiselerde bile biraz olsün insafa gelmez. İskeleden vapu- ra geçerken denize düşen, mücddep ve seremoniye düşkün bir zatın başındaki şapkasını itina ile düzellniye kalkma- &ı, ölüme kadar gidebilecek olan bu de- nize düşüş vakasında bulunanları ka- tıg Katılma gülmekten 'menedemez. Ferâin kendi kabahatı neticesi olmı- yan üzvi kusurları, bu saygısız ve mü- tecaviz alaylardan kurtulabiliyor mu? 'Bir kambur, levend boylu, düzgün en- damlı bir insandan daha çok gözü ve slâkayı çekmez mi? Ayıp olduğunu, fe- Ka olduğunu bildiğimiz halde bu yam- Tu yumru mahlüka gülmemek için di- Bimizi ısırdığımız, dişlerimizi sıktığımız çok olur, Karkatür, böyle hallerde zap- tedemediğimiz korkunç gülüşlerin çiz- gi haline gelmesidir, Şu takdirde herhangi bir yerde bir kusur, bir yanlışlık, hattâ bir fazlalık oldu wu orada bir karikatür mevzuu var demektir, Çürikü orada bir gülünç vaziyet vardır, bir tenkid vardır. Bir makinenin insanlaşması, bir insanın makineleşmesi kadar bize tuhaf gelir. Ant'bir tenkid elektriği sinirlerimizden göçer ve kahkahalarınm2zı bizi bütün vü cudümüzde sarsmıya başlar. Karika- türcü, bu sarsıntıyı en çok duyan-ve çizgilerile en çok duyurandır. O'da, cemiyet gibi amansız ve merhametsiz bir tenkideidir. Acımalarını bile bir alayla, bir iğne ile ifade eder ve böyle- ce bizi o insan veya o hâdise üzerinde durdurur, düşündürür. 'Cernal Nadir! ben, yedi sekiz-sene- denberi güldürerek ve düşündürerek zekâlarımızdan yakalamıya en çok mu- vaffak olmuş bir karikatürcümüz ola- rak tanıdım. Onu ilk defa Akşam ve Ak, baba sahifelerinde görmüştüm, Hüsnü hattı, o zaman hattından daha kuv- vetliş sözleri çizgilerinden daha mânalı ve daha hünerli idi. Bekliyordum, es- prisi bu kadar kuvvetli olan bu genç Sanatkâr, çizgilerini de nüktelerinin kudretine yükseltsin. Nitekim öyle ol- du. Bugün altına hiç yazı yazmasa da Tefrika: No. 24 'Nasilsa o serseriye kapıldı, mel'un, üç senede kızı yedi bitirdi, Şimdi pişman, pişman ama zannedersem birz geç kaldı. Hastalık başladığındanberi aya- ğının dibinden ayrılmıyor, insanın annesi olsa bu kadar ağlamaz. Meğer- 8e kendi de farkına varmadan deli gi- bi seviyormuş. Dünyada ne garip sev- giler var yarabbi! «Onu kurtarın dok- tor> diye bir elimi bırakıyor öbür eli- Beynim çatlıyordu: — Yarın gideceğim.. dedim. Babam itiraz etti: — Bu vaziyette hiç hasta ziyaret edi- lir mi çocuğum? Biraz bekle hele iyileş- sin de... — Dünyada bekliyemem, yarın gi- deceğim. Ertesi sabah Şuşutu yanıma alıp "Taksime doğru koyulduk. Heyecandan istiraptan her tarafım titriyordu. Oto- mobilde birdenbire aklıma korkunç bir fikir geldi; kendi kendime: «Pervin öldü, şimdi son merasiminin üzerine gi- diyoruz» diyordum. Kapıyı bize Mithat açtı, Gelişime durmuyordu. KIRILAN BEBEKLER Üstündeki çizgilerle bize istediğini an- latan bir karikatürcümüz yetişmiş bu- Tunuyor, Cemal Nadir, yepyeni bir tip olarak yarattığı Amca Beyi ile evlerimize sa- lonlarımıza, okahvehanelerimize, en yüksek mahfillerimize ve nihayet ka- folarımızın içine kadar girebilmiştir. Eğer Nasreddin hoca, Köroğlu, Bekta- şi babası, Bekri Mustafa, Tuzsuz Bekir, Bebe Ruhi gibi geçmişte hatırası olan herhangi bir tipi alsaydı Türk cemiye- tinin her safhasına sokulup bugünkü güzel karşılanışı göremezdi. Amca bey, şişmanlığı ile, üzüntüsüzlüğü, geniş yü- rekliliği temsil ediyor. Tombul yüzü- nün yuvarlacık yanakları, dudakların- dan yana kayan gülüşlerinin neşeli hatlarile bakanları derhal kendisile be- raber güldürüyor. Sırtındaki bonju- runun İki kuyruğu göbeğinin ağır yu- varlaklığını muvazenelerken elindeki şemsiyenin sıska uzunluğunu nihayet- lendiren uçurtmaya benzer bez kısmı, en sıkıntılı anlarımızda bile asık çeh- remizi beşuş bir havanın serinliğile gev- şetiyor, rahatlandırıyor ve Sonunda güldürmeğe muvaffak oluyor. Cemal Nadirin karikatürlerinde bi- zi kendine çeken ustalıklardan biri de tezadlardan meharetle istifade etme- ği bilmesidir. Meselâ İspanyadaki kana susamış kardeş boğuşmasını anlatmak için bu memleketin meşhur ve herkes- bir oyununu düşünüyor, Bo- inde büyük anfileri doldu- ran on binlerce insanın, meydanda $ır- tı mızraklanan boğaları seyretmesi gö- yünün önüne geliyor. Derhal bu manzaranın ziddını bulunca gerçek- ten güzel ve güzel olduğu kadarda doğru ve mânalı bir karikatür ortaya çıkıyor: Boğalar insanların yerine 0- turmuş ve insanlar (yani İspanyollar) böğüların yerine meydanda boğuşuyor- lar. Cemal Nadir, sanatini sade sanat için kullanan bir karikatürist değlidir. Fay- dalı olmak, onun güzele ve doğruya er- mek kadar zekâ ve hayalini meşgul eder. Kendini tamamile karikatüre ver- dikten sonra büsbütün #yrıldığı hoca- Irk, Cemal Nâdirin dikkatli ruhunda uyandırdığı bu itiyadı çizgilerinde de- vam ettirmektedir. Dünkü ve bugün- kü cemiyet hayatımızı, dört beş anneli cocuklardan Şişliyi istilâ eden karasi- neklere kadar onun karikatürlerinde bulabilirsiniz. Aç insânların lokanta ca- cekânları önündeki hallerini hatırla- tan bir karikatürü beni ne kadar dü- şündürmüştü. İki çocuk, sırtlarında mektep çantası, bir kitapçı dükkânının önünde durmuşlar; üstünde 50, 75, 100,.150 kuruş yazan kitaplara hayret- le bakıyorlar. Bir karikatürde hangi- miz için bir ikaz dersi yok?, Ona yalnız biz değil, ecnebiler de kıy! met veriyor. Fransız, Alman, Amerikan, Bulgar ve başka milletlerin gazetele- rine alınmış karikatürleri çoktur. Mos- kova, Ür Viyana sergilerinde Nakleden : Zeyneb İdil Telâşla: — Ne haber?.. diye sordum. — Hep ayni şey, kendisini bilmiyor. Ölmemiş diye ufak bir ümitle nefes aldım. Gözlerim yaşlandı. Salona girdim, ikimiz de bir an ayak- ta durduk. Pervinin ruhu sanki ara- mızda dolaşıyordu. Küçük budaların yüzünde bugün acı bir gülümseme var. Masanın üzerine likaydane atılmış iki kadın eldiveni görünce kendimi tuta- mayıp ağlamağa başladım. Mithat da ellerile yüzünü kapadı, parmaklarının arasından yaşlar Sizıyordu. İnler gibi bir sesle: —Dün biraz açılmıştı, fakat gece doğru hiç sebepsiz bir- denbire fenalaştı, o dakikadan şimdiye kadar gözlerini bir daha açmadı. «Hiç sebepsiz» bu kelimenin üzerine gayri ihtiyari bakıştık. Biraz sonra Mit- hat gidip dereceyi getirdi. Birlikte ate- şini yoklamağa başladık. — Doktor Süleyman ne diyor?, — Vaziyet o kadar mühim ki, şimdi- lik daha bir şey söyliyemiyor. — Pervini sık sık yoklamama müsa-, Kayıkçılar cemiyeti reisi- nin yaralanması davası Suçlu olarak tutulan kayıkçı Ömer hadiseyi tamam en inkâr ediyor Üçüncü ceza mahkemesinde öldür- mek kasdile adam yaralamak iddiasile açılan bir davaya bakılmıştır. Davacı kayıkçılar cemiyeti reisi Mehmed Ali, suçlu da Sütlüce iskelesi eski kayıkçı- larından Ömerdir, İ Davacı Mehmed Alinin iddiasına na- arzan sandalcı Ömer Sütlüce iskelesin- de çalıştığı sırada bazı münasebetsiz hareketleri görülmüş ve İstanbul ikti- sad müdürlüğünün gördüğü lüzum ü- zerine kendisinin Sütlüceden başka bir iskeleye nakli karatlaşlırılmıştır. Bu karar üzerine kayıkçılar cemiyeti reisi Mehmed Ali, sandalcı Ömeri Samatya iskelesine naklederek keyfiyeti kendi- sine bildirmiş ve artık Sütlüce iskele- sinde çalışamıyacağını söylemiştir. Ara» dan birkaç gün geçtikten sonra 8 kâ- nunuevvel 936 günü akşam üzeri ce- miyet reisi Mehmed Ali Galatada Abud efendi hani sokağından geçerken ar- kasından âyak patırdıları duymuş, ge riye dönüp bakacağı sirada birdenbire sırtına bir bıçak saplanmıştır. Mehmed Ali can acısile bağırarak döndüğü za- man İki gün evvel Samatya iskelesine nakledilen sandalcı Ömerle karşılaş- mıştır. O sırada Ömer bıçağını sapladı- ğı yaranın üstünde biraz daha ittikten sonra çekip çıkarmiş ve ucundan kan damlıyan bıçağı ikinci defa olarak ge- ne bütün kuyvetile Mehmed Alinin sağ oyluk kemiğinin üzerine sdkmuştur, Mehmed Ali «ölüyorum, imdad» di- ye haykırârak kaçıhak isterken Ömer bıçağını gene yaradan çıkarmış ve ü- çüncü defa Mehmed Alinin suratına saplamak istemiştir. Fakat Mehmed Alinin geriye çekilmesi üzerine bıçak sol gözünün altını yırtıp geçmiştir, Bundan sonra işe polis el koymuş, yaralı Mehmed Ali hastaneye kaldırı muştır. Biraz sonra da Ömer yakalan- muştar, Mehmed Ali kırk gün kadar tedavi edildikten sonra hastaneden çıkmış ve Adliyeye müracaat ederek Ömerin ken- | disini öldürmek kasdile yaraladığından davacı olduğunu bildirmiştir. Fakat ya- pılan tahkikat ve sorgu neticesinde va- kemeye başlanmış, davacı Mehmed Ali ile vekili gene evvelki iddialarını ileri sürerek Ömerin öldürme kasdile yara» ladığını ve bu yüzden davaya ceza mah- kemesinde bakılamıyacağı cihetle mah» kemenin evvelâ salâhiyet hakkında bir karar ittihaz eylemesini istemişlerdir. Evrak ve Mehmed Ali hakkında verilen doktor raporları okunduktan sonra müddelumumi bay Kâmil vakada ka- til kasdi sabit olmadığı cihetle mahke- meye sövki keyfiyetinin doğru olduğu- nu ve davanın bu mahkemede görül- mesini istemiştir. Mahkeme kısa bir müzakereden sonra iddia makamının talebini kabul ederek davanın kendi salâhiyeti dahilinde bulunduğuna kâa- rar vermiştir. Bunsan sonra suçlu Ömerin duruş» masına başlanmıştır. Ömer ifadesinde öldürme kasdi şöy- le dursun Mehmed Aliyi yaraladığını hile katiyen inkâr ederek; — Ben Mehmed Aliyi yaralamadım. Beni Sütlüceden Samatya İskelesine nakletmişti. İki gün sonra kendisine Galatada Abud efendi hanı sokağında tesadüf ettim Ve yanıma sokularak beni| gene Sütlüce iskelesine almasını rica ettim, Mehmed Ali birdenbire hiddetle- merek bana küfretti ve elindeki helvacı sopasile birkaç defa kafama vurdu. Ben kendimden geçerek oradaki otomobil- lerin altına yuvarlandım. Sonra beni yakaladılar, Mehmed Alinin yaralan- masından benim haberim yoktur. Ki- min yaraladığını da bilmiyorum. Demiştir. Halbuki okunan evraka na- zarâna Ömer gerek zabıta tahkikatm- da ve gerekse sorgu hâkimliğinde baş- "ka iskeleye nakledilmesi yüzünden 24» Tar gördüğünden hiddetlenerek Meh- med Aliyi yaraladığn itiraf etmiştir. Suçlu Ömer buna karşı da: — Ben Mehmed Alinin kafama vur- Ee sopalarla kendimi kaybetmiştim. aklım başımda değildi. Ne söylediğimi | bilmiyordum. Ancak şimdi aklım başı- ma geldi, şimd söylediklerim doğrudur. kada öldürme kasdi görülemiyerek adi Demiş, fakat bu iddiasını isbat ede- cerh suçundan muhakemesi yapılmak Üzere Ömer mevküfen üçüncü ceza mahkemesine verilmiştir. Üçüncü ceza mahkemesinde muha- mann çok beğenilmiştir. Türk zekâ ve bulu- şunun sevimli bir nümunesi olan Ce- mal Nadiri, hergün Akşamda aramı- yan okuyucu var mıdır? Bu kadar bol ve doğurucu bir yaratılış ta ancak tak- cek bir şahid de gösterememiştir, Mahkeme vaka esnasında tesbit e- dilen şahidlerin çağırılmalarina karar vererek muhakemeyi başka güne bırak» mıştır, Zarada bir ev ve 4 manda yandı Sivas (Akşam) — Zara.kazasının | diri çeken bir miknatis olabilir. İçindeki| Şerefiye nahiyesine bağlı Göktepe kö- şeytan biraz daha insafsız ve biraz daha yünde geçen gün çıkan bir yangında tenkidci olsa... bir ev ve: evin içinde bulunan dört Hasan Âli YÜCEL kann yanmıştır, şekkür ederim, Mithat elimi koparır gibi - minnetle sıktı. Yağmur demiyor, fırlna demiyor — Sen hakiki bir dosteun “ Süzi, te- | bu acıklı dramı anlayıp ölükiliğmn soruyorum. Bir akşam Mithat, doktor Süleyma- nın hastanın vaziyetinden daha ziyade memnun olduğunu söyledi. Sevincim- her gün gidip Pervini yokluyorum. Ha; | den âz kaldı boynuna sarılâcaktım, f2- yatım bir boşluğa saplandı, ancak al- çak sesle konuşulan Taksimdeki bu kü- çük apartımandan başka bir şey beni alâkadar etmiyor. Her sefer kapıyı ça- lışımda: «Ya şimdi öldüğünü duyar- sam» diyor, heyecandan ellerim ayak- kat elini sıkmağı kâfi gördüm. Ertesi günü de aynen şu kelimeleri kulağım- Ja işittim: — Hastamız srtık kurtuldu. O anda hissettiğim şey tarif edilemez. Beni yalnız Mithat-anlıyor ve ikimiz de Jarım titremeğe başlıyor. Fakat Pervin | bir kelime söylemekten çekiniyoruz. elân yaşıyor. Onun bu uzayan meç- | Ağzımın en küçük bir hareketi sevinci- hul akibetine artık alıştım. Dikişimi alı-| mizin kutsiyetini bozabilir. yor, Şuşutla beraber «divanımızaş otu- Mithata veda ettim. Şimdi kendimi Tuyoruz. fazla gördüğüm bu sevgi mabedine bir Buraya niçin geldiğimi ben de iyi | daha ayak basmıyacağım. bilmiyorum. Mithat egelebilirsiniz» de- Zavallı Pervin, gözlerini açar açmaz mişti, Bu unutulmuş basit dekorun | beni sormuş, beni çağırtmış, Esasen içinde kendim! daha az müteessir gö- | verdiğim kuvvetli söze rağmen odam- rüyorum, Burada oturmakla affedil. | dan bir yere çıkmamış her dakika bir mez, çirkin günahımın acılarını çıka» | telefon veya bir mektup beklemiştim. rıyorum. Hasta Perviriin evinde, çalış. | «Pervin hanımın hizmetçisi gelmiş si- mak zevkini tattım, Parmaklarım, ge- | zinle konuşmak istiyor» dedikleri za- tirdiğim dikişlerimin üzerinde makine | man sevincimden, verdiğim söz, izzeli- gibi işliyor. Doktor Süleymana da ben | nefsim, şerefim her her şeyim zihnim- hizmet ediyorum. İlk günlerde: — Senin burada işin ne? Haydi ça- buk eve.. diye azarlardı. den silindi, alelâcele evden çıktım. Pervin çok zayıflamış, çok değişmiş- ti. Yatakta yatan dağınık saçlı, yorgun Şimdi o da alıştı, hattâ bazen de has-| gözlü hastanım bundan birkaç «y evvel talık hakkında uzun uzun tafsilât ve- | güzelliği ile İstanbulu altüst ettiğine riyor. Çok defa kendi keridime büyük |. kim inanabilir?. Odaya girdiğim zaman| Tum bağlı durmak hoşuma gitaniyor, psikoloğun, içinde mühim rol aldığım. | havasını değiştirmek için açılan cam- KADIN KÖŞESİ Kadife Ey ç Önümüzdeki baharda siyah kadife çok giyilecektir. Resmimizde siyah ka» difeden zari? bir kostüm ve tayörü gö- rünüyor. ÇETELE EEE EEE Adanada büyük hava istasyonu Hazırlık bitti, arazinin istimlâkine başlanıyor Adana 13 — Adanada yapılacak büyük hava meydanı için bütün hüâ- zırlıklar bitmiştir. İstimlâki için lâ- zımi olan erazinin :İstimlâki ve kıy- meti hakkındaki rapor hazırlanmak- tadır. Bu saha hemen alınacak ve meyda- “nın inşaatına başlanacaktır. Sıvasta şeker fiatini yükselten beş bakkal cezalandırıldı Sivas (Akşam) — -Son günlerde Sivas piyasasına; ştker çıkarmayıp f#i- atleri 35 kuruşa kadar yükselten beş bakkal hakkında kanuni takibata gi- rişilmiş ve bakkallar mahkemeye ve- rilmiştir. dan giren taze bir rüzgâr kokusu peri- şan düşüncelerimi kamçıladı, kendimi biraz topladım. Mithat bir ana şefkatile başının altındaki yastıkları düzeltiyor- du. Pervin beni görür görmez yanma yaklaşmam için işaret etti, Ve evvelâ benim, sonra da Mithatın ellerimizi tu- tarak belli belirsiz bir sesle: — İkiniz de iyi kalbli insanlarsınız, hayatımı size borçluyum.. dedi. Doktor Süleyman, hastayı yormama- muzı kati surette tembih ettiği için bir kelime söylemeden hattâ kimıldama- dan saatlerce öyle oturduk. Artık Mithatı sevmiyorum, Mithat da beni sevmiyor; sevgimiz, Pervinin yeri- ne mezara gömüldü, Bu maceranın 40- nunda onlar biribirlerine büsbütün yaklaştılar, bense, maneviyatım baştan başa sarsılmış, belki de bir daha iyile- şemiyecek bir halde hayatımın bu İstis raplı sahifesini kapıyorum. Bdşlangıç- ta, saadetlerinin verdiği çoşkunluk, da» ha doğrusu şaşkınlıkla beni eskisi gibi aralarından ayırmamağı istediler, her ikisinin de bütün israrlarna rağmen şiddetle reddettim, Bunu evvelâ onlar sonra da kendim için yaptım. Saadetle- rinin, büyük fedakârlıklarla elde ediled bu zavallı saadetin karşısında elim ko- (Arkası var)