24 Ocak 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

24 Ocak 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

avı SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme iktibas hakkımahfuzdur. Tefrika No, 819 Londradaki Balkan komitesinin propagandası Bulgar komitesi ikiye ayrılıyor Ördek avı zannedildiği kadar kolay değil, çok tehlike-| soz Bü vapaman vr lidir. Pantalon ıslanmadan evvel ördek vurulmaz derler Ördek avcılığı soğuk havalarda ve daima su üzerinde olduğu için, bütün avcılıktan daha zahmetli, meşakkat- Hi ve zordur. Ördek averlığına sarp av dersek ye- rindedir. Ördek avcıyı öldürmeden ölmez. Avcilar arasında böyle bir söz vardır. Pantalon ıslanmadan ördek vurulmaz derler. Bazan tablatin cik velerile pantalon değil, künunların soğuk ve karlı günlerinde baştan aşa- ği bir bonyo alırsınız, ve ördek te vu- rulmaz. Rüzgârın kulaklarınızı, yü © ; zünüzü ve burnunuzu kestiği günler- de, parmaklarmızın tutmadığı dem- lerde tek bir ördeğe tüfek atmak zevk ve ümidile, saatlerce olduğunuz nok- tada çile çıkarırsınız, Bütün bu meşakkat ve yorgunluk- lar, soğuk ve rüzgâr hepsi bir araya © gelir, ava avcılığa bir lâhza nefret ve lânet eder gibi olursunuz. Derken... bir slay ördek üzerinize gelir, fena düşüncelerinizi unutturur, beş on fi- şek attınız mı ateş gibi olursunuz, canlamırsınız. İşte ördek avcılığı böy- le zorlu bir iştir. Ördek avı avcılığa condan biltün aşkı ile bağlı olanların bile, bazan zorluğu manevietmı kı- racak derecededir. Buna rağmen Ör- dek avının tabil vahşeti içinde bütün avların ve avcılığın fevkinde bir şiiri vardır, avının bir sabah ve akşam beklemesini tasavvur ediyorum. Sert ve rüzgârlı bir akşamda. Göl kena- hisleri- ni verir, Tüfek elinizde, başmızın Üs- tünden yıldırım gibi geçen küçük çamurcın ördekleri ve fi.fLfifi; diye kanatlarının çıkardığı sesle size yak- laşan yeşil ve tekirlerin yollarını kes- maye bakarsınız. Kısmetinize ne düş- müşse onları toplayıp, çamur ve ba- tağın yorucu yolunda bâta çıka kö- yün yolunu tutarsınız. Sıcak odaya kendinizi attığınız vakit gecenin ağır- lığı bağrınıza basar, bu akşam bekle- me zamanının neden bu kadar az sür- düğüne müteessir olursunuz... Akşam avı bittikten sonra, yani ortalık tam karardığı vakit, ördek ve kuşların s29- leri durmuş, yalnız rüzgâr ve kamış- ların konseri #izo yarın yapacağınız ev için yeni ümitler ve hayaller verir. Ördek avı âleminin şöylece yalnız bir köşesinden bahsediyorum. Muhterem ve hakiki sporcu dostum bey Abbas Celâlia daveti üzerine Apo- lon gölünde Karaoğlanda ördek avına hazırlanıyordum., Avcılıkta bü- yük seferlere hazırlanmak cidden hç- yecanlı oluyor. Ruha büsbütün başka bir şevk ve neşe veriyor, Gideceğiniz diyarın avcılık noktai nazarında size vereceği ümitler, tahminler, hayaller ve tasavvurlar hepsi gözünüzde can- lı bir sinema gibi oynar, Eğer bu gide- ceğiniz saha hiç görmediğiniz bir yer ise, ve sözüne itimat ettiğiniz bir ar- kadaşın tavsiye ve teşviki sizl bütün manasile elektrikleştirir.. Yerinizde duramazsınız, içinizde bin beygir kuy- yetinde bir motörün kaynadığını his- sedersiniz. Avcılıkta yaş meselesi mev zuu bahsolmadığı için, bu haleti ru- hiye sekseninde de böyledir, yüzünde de böyle... En ihtiyarı bile bu şernit altında yirmilik bir civan gibi tuvane kesilir, avcılık bu?.. 7/1/937 sabahı Kadıköyünden Yalovaya giden vâ- purda dostlarımızla buluştuk. Abbas Celâl, Ahmet Celil, MI, Tevfik ve yeni ava başlıyan üstadım bay Funt Şemsi, Yolculukta erkadaşlık ahengi mest- fe mevhumlarını yuttuğu gibi, vakit ye zamanın da nasl çabuk geçtiği anlaşılamıyor. Vapurumuz Yalova yolunu tuttuğu vakit biz de meclisi Surup kaynatmaya başlamıştık. bii mevzu avcılık... z Böyle bir yolculukta başka ne ko- nuşulur. Ben Karnoğlanı bildiğim için bir günde, yüz ördeği bir avcı vurabi- Wir diye ortaya bir iddia attım. Bu iddiam oldukça mühimdi. Bu iddiamı yaparken bu senenin bol bulduğum ördek mevsimini de nazarı itibere al- mıştım. Eh zamsnında yağmurlar da yağmıştı. Suya, gideceğimiz sahaların, birinci derecede ihtiyacı vardı. Eğer © sahalarda su olmaz ise ördek te vur- mak mümkün olmıyacaktı. Binaena- leyh birinci plânda su ve mevsimin ördek bolluğu geliyor. Bazı arkadaş yüz ördek vurulabilir diye hüküm ver- dik ve Bursa yolunu tuttuk. Yalova ile Bursa arasındaki yolun Bir ördek avının çok bereketli neticesi bazı yerleri fena olmakla beraber, he- | yeti umumiyesi ilibarile iyidir. Esa- sen manazırın lâtafeti yolun fena ta- raflarını unutturuyor. Bursaya gider- ken yüksekten Gemliği seyretmek cidden fevkalâde bir şey. Mesafeleri yatan otobüsümüz, yılankavi yollar- dan kayarak Gemliği de geride bırak- fı. Gidiyoruz, karlı dağlardan aşıyo- ruz. Nihayet uzakta sisler içinde mağ- mum uyuyan Bursayı gördük, Bursa- ya yaklaştıkça yollar daha güzelleş- ti, toprak yolun üstünde yağ gibi akı- yoruz. İşte Bursanın içindeyiz. Bir senedir Bursayı görmemiştim. Bu müddet zarfında ne kadar terakki et- miş. Bursanın yorulmak bilmez vali- si gece gündüz çalışmış, Bursayı bu- günkü haline koymuş. Orada herkes çahsıvor, canlı bir faaliyet daha ilk nazarda göze çarpıyor. Otobüsümüz durdu.. Bursadan avcı bay Adil bizi karşılağı.. Merhabalar.. Nasılsınızlar.. Ne var ne yoklar. Canım şu sözleri bırakın... Ördekten ne haber?.. Dün Apolonuün Keraoğlanından geldik. Sazlıkta su yok. Ördek az... Bu ha- vadis hepimizi âdeta felce uğrattı. Hayalimizde yaşattığımız güzel hülyaların içinde bomba gibi patla- dı. Eyvah su yok. Ördek te ez... Otobüsün sandalyesine osaplandık kaldık.. İçinden çıkmak bile hatırımı- za gelmiyordu. Bursanın meşhur (Çe- Yik Palas) ıma girdik. Birinci sınıf bir otel. Her türlü konforu düşünülerek eldden modem bir otel vücude geti- “rilmiş. Eh böyle Avrupai bir otelde bir parça neşelenmek lâzımdı. Kara- oğlanda su yokmuş, ne olur, Çelik pa- Yssta var ya?.. Arkadaşlarla öteden beriden konuşuyoruz. Yalandan gül- meler. Neşeli kahkahalar... Fakat hep içimizden böyle seda çıkmak isti- yordu. Ördek az... Avlanacağım£ sa- hada su yok.. Bu ne felâket?.. Hep bu fena mevzu üzerinde duracak değiliz ya derlenip toplanmak lâzım... Yarın Bursadan M. Kemal paşa tarikile Apo- Jon gölü yanında Karaoğlana gidece- giz. Sabah saat onda buradan hareket ettik. Otobüsün çalkantısı içinde ye- ni ümit ve hülyalara dalıyoruz?.. Bu hislerle bir parça canlılık ve neşe bu- luyoruz, Yol ümit ettiğimizden sürdü. Bir gece de M. Kemal paşada kalmak icap etti, Burada bize yeni ve iyi havadisler verildi, (Ördek pek çoktur)... Ördek çoktur, ördek azdır, su yoktur. İyi ve fena havadisler re- aksiyonları içinde ertesi sabah Kara- oğlana vardık. Buraya kadar ördek ve dişisi tökir, (Anas Boschas). Ça- muren (Nottion Crecca). Kılkuyruk, (Dafila Acuta). Fiyo ve kepçegagayı da bunların arasına ithal edersek, beş tane iyi cins ediyor. Sonra deniz ör- dekleri gelir ki, bunlar dr Macar, pat- ka, Elmaspaşa, Pasbaş, Zülüflüpatka ilâh, gibi avlanmasında ikinci derece sayılanlardır. Karaoğlanda başta say- dığım o birinci nevi ördekten başka cins yoktur. Bizim Karnoğlana geldi- ğimiz gün de yağmur başladı. (Çır- nik) dedikleri bir nevi küçük kayık- | Jarla kamışlar arasında dolaşmak ve parlamaya tüfek almak için ihtiya- cımız olan su da geldi. (Çırnık) dört dört buçuk metre tulünde ve 80 san- tim arzında bir teknedir. İçine iki ki- $İ biner; avcı önde oturur. Çırnığı ida- re eden de elinde gönder arkada ve ayakta durur. Böylece çırmnığın ne ol- duğunu izah etmiş oluyorum. Çırnık- la dolaşabileceğimiz sahalara suyun gelmesi yüzümüzü güldürmüştü. Birinci gün sabah erken işe başlar dik. OÇırnıklara atladık. Bataklığın içindeki su yollarından, üç arkadaş, Abbas Celâl, M. Tevfik ve ben, birer kilometre ara ile bir müselles yaptık. Dünyanın en süratli kuşunun çamur- cın ördeği olduğunu bir Avrupa mec- muasında okumuştum. Bir çok sene- lerde tecrübemden sonra ben de ka- naat getirdim ki çamurcın en süratli bir kuştur. Salih Selâhaddin Cihanoğlu (Devamt yarınki nüshamızda) Lik maçları tehir edildi Bu hafta yapılması mukarrer ve ilân edilen lik maçları sahaların ya- ğan kar dolayısile çok çamurlu bu- lunması ve havanın ayni şiddetle de- vam etmesi yüzünden futbol ajanlı- ğı tarafından tehirine karar tir. Demek oluyor ki bu hsfta yapıla- cak maçlar üç hafta sonra yapıla caktır. Yunan milli takımı italyan milli takımile karşılaşacak İtalyan milli futbol takımı Yunan- ların daveti üzerine mayıs sonun- da ve yahut haziranın ilk haftasında Atinada Yunan milli takımı ile kar- Şılaşmağı kabul etmiştir, lerde bekçilik ekseriya müslüman Ar- navutlar tarafından görülen bir işti. Şimdi Bulgar bölgelerinde bunların yerine Bulgar bekçiler kalm olacsk- tı. Bir gün Bulgarlar arasında Miliş teşkilâtı yapılırsa bu Bulgar bekçile- rin hizmetlerinden o sırada istifade edilecekti. Bu bekçiler komite muha- ağza alamazlardı. Zaten edarei hamidiye» de yasak- ların haddü hesabı var mıydı? Her şey ya din tarafından menolunmustu; günahtı! Yahut hükümetçe menedili- mişti; yasaktı! larda da kullanılmamasına irade çık- mıştı. Makedonya Bulgar ihtilâlile çalkan- makta olduğu sırada diğer vilâyetler- de de karışıklıklar eksik değildi. Abdülhamidin en ürktüğü şey hal'i ve kendisine suikast maddeleri idi. (Wilâyetlerde çıkan İğtişaşlar payi- taht halkının zihinlerini de karıştırır) mülâhazası Abdülhamidin dimağını sardıkça sarıyordu. Padişahın vehmi, korkusu hep bu esas etrafında dönüp dolaştığını, bi- len jurnalcılar para ve menfaat hissile her gün nrtan şevk ve gayretlerile garezkârane ihbarlarda Obulunuyor- lar, nice kimselerin nefyine sebep olu- ji yorlardı. Abdülhamid «ağyarın enzarından» saklıyamadığı Makedonya ahvalini İstanbul halkından gizlemek ister- ken Avrupa gazeteleri Makedonyanın 'nasıl Osmanlı #linden çikmakta oldu- gunüu her gün bir türlü tafsilât ile gös- teriyordu. Bu «evrakı nuzırrayı> mütalea eden «tehlikeli müfsidier» cezalarını gör- meli idiler! Bu vesile İle de saray münafıkları «sürgün avı> tenezzühüne geniş bir saha bulmuş (1) oluyorlardı. Avru- pada Abdülhamid ideresi aleyhinde vaki olan neşriyat Türkleri de hiç ko- rumuyordu. La politigue du Sultan eserinde Victor Berard Ermeni meselesinden bahsederken o Abdülhamidin on yedi Fransız gazetesine tahsisat vererek Fransada bir (süküt suikasti) «- Cons. “piration dü silence yaptığını yazmış- tı. Abdülhamid Makedonya meselesin- de böyle bir tertib yapmamış yahut yapamamış olacak, ki bütün Avrupa gazeteleri enine, boyuna ve daima Osmanlı devletile “Türkler aleyhine sütunlar dolduruyor, haberler neşre- diyorlardı. Dırama sancağında Jandarma ten- sikine memur İngiliz zabitleri Make- donya cemaatleri arasında ahlâkı en temiz ve halis, en dürüst Türkler ol- Guğunu her tarafta tekrar ediyorlar. dı, Bismark bile Türkler için: — Şarkın tentilmenleri! Dememiş miydi? Fakat İngilterenin Berlin kongre- sinde bir (büyük Bulgaristan) teşki- ne muhalefet etmesini siyasi bir hâ- ta telâkki ederek Bulgarlar lehine ça- lışan (İngiliz Balkan komitesi) hiç te düşünür görünmüyorlardı. Bu komi- tenin Azası iyilik isteyip fenalıktan baş- ka bir şey yapmıyanlara pek benziyor- lardı. Bu gibiler nazarında her fena- lık Türkün taassubundan ileri geli- vordul Türkler yüzlerce senedenberi âmir ——— (1) Memduh papaz Haller ve iclâlar, olmağa, diğer milletleri idare etmeğe alışmışlardı. Şimdi Rumelide bü dus rumun değişmesine boyun eğmiyo” Jardıl Taassuplarından! Türkler her zaman ecnebilere karşi en geniş, hattâ kendileri hesabına en zararlı bir misafirperverlik göster” mişlerdi. Şimdi memleketlerinde bü ecnebilerin hâkim kesiimelerini kabul etmek istemiyorlardı. Taassuplarından! Türkler beş asır evvel Rumeliyi zap- teylemişlerdi. Şimdi bu güzel memle- keti Bulgarlara, Rumlara, Sırvlarâ yahut Avrupalılara bırakmak istemi- yorlardı. Hep taassuplarından! Türkler için böyle bir mukavemet Avrupalılara hâs olan milliyetperver- lik, vatanperverlik duygularından /l€- Ti gelebilir miydi hiç? Türkler eski- denberi hıristiyanların âyinlerine ria- yet ediyor, hıristiyanlar arasında ilim ve İrfanın taammümüne bu hususta kendilerine tefevvuk bile etmelerine ses çıkarmıyorlardı. Ama Bulgarların Rum ve Sırp, Rumların Bulgar, Strp ve Ulah, Sırpların Bulgar ve Rum mekteplerini, kiliselerin! elde etmek için sarfettikleri kanlı gayretler kar- şısında bu ihtilâflara çare bulamıyor- lardı! Koyu taassuplarından! Hangi Avrupa devleti olsa Bulcar- ların, Rumların, Sırpların yaptık'a- rına karşı fesad ocaklarından baska şey olmıyan bu kiliseleri kavamaz, kongregasyvonlarının Fransa dahilinde fanlivetlerine aca“ ba niçin nihayet vermişti? Türkler bunu yapmıyorlardı. Türklerin bu «müteassıbana idare- sindes kaldikları için mi idi ki bu hı ristiyan cemaatler biribirlerini imha edecek derecede aralarında mücade- Telere girişiyorlardı? Bunun sebebi ne olursa olsun kaba- hat daima Türklerde idi! 1903 ibtilâ- Enin bir taraftan asker kuvvetinin, diğer taraftan kışın tazyikile bir de- rece yatıştığı günlerde de Makedon- ya ahvalinde bir salâh eşeri görüle- miyordu. Buna sebep te yeni bir takım ihti- lâfların, davaların meydan alması idi. Bulgar okomilesi ikiye avrılmıst. Bir kısmı komitenin eski emeli olan (Makedonyanın Şerki Rumeli gibi Bulgaristana ilhakı) tasavvurumda devam ediyor, diğer kısmı Avrupalıla” rın Makedonyayı Bulgaristana ilhaka ram olmıyacaklarını görerek (Mak&- donya Makedonyalılarındır) düsturu na istinad eyliyordu. Fakat harice pek cazib görünen bu düstur Bulgarların ağızlarında > (Makedonya isbiklâi le Makedonya Bulgarlarınındır.) demek oluyordu. Bu iki meslek komitecileri 1903 ih- tilâlinden sonra biribirine can düş manı olmuşlardı. Bir taraf diğer ta- rTaf mensuplarının katiinden, evlerini yakıp mallarını mahvetmekten çekin- miyorlardı. 1903 ihtilâlile maksadına vasıl ola” mıyan ve Bulgarlarda ihtilâl kudreti- nin kırıldığını hisseden Sarafof şim- di Murzteg programının kifayetsizli- ğini fiilen göstermek maksadile Bul- garlara intizar tavsiye ediyordu. Avrupada evvelce Makedonya istik- Tâlinl, hatta muhtariyetini düşünen- ler gittikçe bu fikirlerden uzaklaş yorlardı. Şimdi Avrupa kondominyomu Ma- kedonya için en muvafık idare siste- mi olacaktır. Avusturya ajan sivili dö Müller (İstiklâl mi? İstiklâl Makedonyadaki küçük milletlerin biribirlerini boğma larına müsaade etmekten başka bir şey olamaz!) demisti. Fakat bu küçük Makedonya millet leri bu kıta hakikatte Avrupalıların idaresinde kaldığı senelerde de böyle biribirini boğmağa çalışmaktan baş ka bir şey mi yapıyorlardı? ' (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: