ürek merkezinden kaçan 1; 12 mahkümun müthiş sergüzeşti Dördü denize atıldı, ikisi çıldırdı, ah altısı ölü bir halde sahile çıkabildi. Bağda adına kur'a isabet edenler denize atılıyorlar, solda eski korsanlar arkadaşlarından birini böyle kur'a ile ölüme mahküm Cenubi Amerikada Fransız Güya- nında Şeytan adası namile anılan ve Bahrimubiti kebirin ortasında bulu- nan korkunç ve ucra bir adacık vardır. Fransizlar, bu adaya en azılı kürek mahkümlarını ve casusluk suçundar ağır cezalara çarpılanları gönderirler. Fransada Blum kâbinesi iş başına geldikten sonra oraya gönderilen mah- kümlara mezar olan bu kürek yerleri- ni lâğva karar vermiştir. Artık Fran- sadan bu müthiş sürgün yerlerine mahküm gönderilmiyecektir. Son posta ile gelen Avrupa güzete- leri, bu kürek yerlerinde cereyan edeni bir faclanın tüyler ürpertici safhalas rını'uzun uzadıya anlatıyorlar, Fran- $ız Güyanına gönderilmiş olan mah- kümlardan on iki kişi buradaki cehen- nemi hayata dayanamıyarak herçebadı abad kaçmağa karar vermişler ve giz- Jice tedarik ettikleri küçük bir sandal ile Fransız Güyanında kâin Marini nehrinin denize döküldüğü yerde bu- lunan sık ormanlıklara saklarımışlar- dı. Kürek mahkümları, bu küçük san- dal ile 600 mil uzakta bulunan Trini- tad adasinâ kaçacaklar ve hürriyete ka- vuşataklardı: Mahkümlar, hürriyete kavuşmak ümidile bu küçük sandalla, Bahrimuhiti kebire açılmışlardı. San- dala ancak birkaç günlük iaşelerine ye- tecek erzak ve bir miktar su da koy- muşlardı. RÜZGÂR YOKMUŞ Mahkümların hesabıhca rüzgâr mü- sald esmeğe devam edefse bir haftada Trinitad adasına varacaklardı. Fakat bu bedbahıtların tahmini hiç de doğru çıkmadı. Bahrimuhiti kebirde hiç bir zaman eksik olmıyan meltemlerden eser yoktu. Ucubucağı bulunmıyan bu muazzam deniz süt liman kesilmişti. Mahkümların tedarik ettikleri yelken bezi, hiç kabarmıyordu. Mahkümlar, var kuvvetlerile kürekle re sarıldılar. Dört gün dört gece kürek çektikleri halde, sâhilden ancak birkaç| mil uzaklaşabildiler, Felâkete bakın ki, sandalın yelken direği de kırılmış, kur- tulmak ümidleri ancak küreklerde kal! mıştı. ŞİDDETLİ BİR FIRTINA O siralarda Bahrimuhit kabarmağa başladı, Sandal; bir ceviz kabuğu gibi dört tarafa sallanıyor, fazla yükten her an devrilmek tehlikesine maruz bulu- nuyordu. Bu taraflarda sürü “halinde dolaşan korkunç köpek balıkları, peşle- rini hiç bırakmıyorlardı. Sandal, Bah- rimuhitin şiddetli dalgaları arasında, su almağa başladı. Batmak tehlikesi muhakkaktı. Bu vaziyet karşısında müthiş bir karar vermek icap ediyordu. Batmak ve köpek balıklarına yem ol- mak tehlikesinden kurtulmak için sandalın safrasını azaltmak yani ha- Li mulesinin bir kısmını denize atmak icap ediyordu. Denize atılacak hamule de içindeki yolcuların bir kısmından başkası olâ- mazdı, Firari mahkümların reisi Gas- parin arkadaşlarına ciddi bir sesle hi- tap ederek: — Arkadaşlar! Balmaktan kurtul- mak için aramızdan dördünü feda et- mekten başka çare yok, dedi, KUR'A ÇEKİLİYOR Mahkümların kana bürünmüş göz- leri ona çevrildi. Gasparinin elinde kes- kin bir biçak parlıyordu. Zavallılar, korkularından dona kalmışlardı. San- dalın kıç tarafında oturan ve arkadaş- larının en sıskası olan ana katili Roger Morin titrek bir sesle; — Bıçklamağa lüzum yok. Denize ilk olarak ben atlarım diye haykırdı. Gasparinin sesi yeniden gürledi: — Hayır! Buna lüzum yok, Aramızda! kura çekeceğiz. Kime isabet ederse an- Tar denize atılacak. Ben böyle istiyorüm ve bu sözlerini teyid için keskin biça- ğını yukarıya kaldırdı, sonra sandalın dibinde bulunan bir tahta parçasını 12 parçaya kesti ve üzerine de bıçakla 12 numara kazdı ve bir çuyalın içine at- tı. Gasparin gene söze başliyarak: — Şimdi birer'birer yanıma gelip çuvalını içinden birer tahta parçası ala- caksıniz. Üzerine 1, 2, 3, 4 numaralı tahta parçalarını çekenler, arkadaşla- | rının selâmeti için denize âtılacaklar- dır, Ne yapalım, talih böyle imiş. Kura çekildi ve 1/2, 3, 4 numaralı tahta par- çalarını çekenler 'bilâitiraz denize atıl- dı, sandalın peşini bırakniıyan kö- pek balıkları bu'bedbahtları bir anda parçalayıp yuttular. Sandalım yükü ha- fiflemiş, batmak tehlikesinin önüne ge-| çilmişti. Fakat şimdi firarileri, başka bir tehlike tehdid ediyordu; Susuzluk o N # na aldığı birkaç yudum suyu, ağzma ve açlık. Mahkümlar, sandala aldıkla- rı suyu, ve erzakı çoktan tüketmişlerdi. Hararetten dudaklar? çatlamıştı, Mah- kümlar var kuvvetlerile tekrar kürek- lere sarıldılar ve Trinitad adası istika- metinde yollarına devam ettiler. 4 BİR MANKÜM ÇILDIRIYOR Öğleye doğru içlerinden Rober adin- da azılı bir mahküm çıldırdı ve arka- daşlarına saldırdı, Sandalda cereyan &- — den kısa bir boğuşma neticesinde, de- nize yuvarlandı, köpek balıkları, onun © da icabına baktılar. Açlık ve susuzluk firarilerin takatını tamamile bitirmiş- ti. Bir aralık bir mahküm, elini denize "uzatarak hararetin teskin için avucu- #ikıttı. Fakat çok geçmeden o da kendi- mi Kaybetti ve anlaşılmaz sözler söyle- meğe başladı. Arkadaşları Gasparine yalvardılar; i — Öldür şu biğareyi. Yoksa bizde çıldıracağız. Gasparin, elinde bıçak, delirmiş arka. daşı üzerine yürürken zavallı korku- sundan öldü. 14 gün süren bir seyahat- ten sonra mahkümlar, bitap bir halde sandalın dibinde üstüste yığılmışlardı. Kürek çekmek değil, yerlerinden kımıl- dıyacak mecalleri kalmamıştı. Talih za- vallılara yardım etmiş kendilerini Tri- nitad adası sahillerine atmıştı. İngiliz memurları bu , bedbahtları toplıyarak hastaneye yatırmışlar, teda- Vi ettikten sonra Şeytan üdesina iade- ye karar vermişlerdi. Fakat Trinitad halkı, bu bedbahtların macerasını öğ- renince Fransız hükümetine bir telg- raf göndererek affedilmelerini rica et- tller. Esasen Fransa hükümeti, kü- rek menfa yerini lâğvettiğinden halkın bu arzusunu İs'af etmiş ve bunları af- fetmiştir. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangalfıda Nargileciyan, Taksim: Limonciyan, Beyoğlu: İs- tikldi caddesinde Dellasuda, Tepe- daşında Kinyoli, Galata; Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Müeyyed, Has- | köy: Aseo, Eminönü: Hüsnü Hay- dar, Heybellada: Tomadis, Büyük- ada: Merkez, Fatih: Veznecilerde üniversite, Karagümrük: Mehmed Arif, Bakırköy: İstepan, Sarıyer: Asaf, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisârındaki öczaneler, Ak- — saray: Ziya Nuri, Beşiktaş: Vidin, Kadıköy: Pazaryolunda © Merkez, Modada Faik İskender, Üsküdar: Ahmediye, “Pener: o Deflerdarda Arif, Beyazıd: Yeni Lâleli, Küçük- pazar: Hikmet Cemi, Samaiya: Yedikulede Teofilos, Alemdar: Ali Riza, Şehremini: Ahmed Hamdi, a Yirminci asrın en büyük âfeti: Grip ikrobu belli olmıyan bu hastalığın vücudde tevlid ettiği ârızalar Bu kış tekrar grip Avrupanın bir- | mikropların müşterek tesir yapması tok yerlerinde ortalığı kırıp geçiriyor. gihhi korunması en, mükemmel bir mömleket olan İngilterede bile bu sal- Pin hastâlık şimdiden birçok ölüm Vu- kuatına sebep oldu. Şiddeti biç bir ta- raftan azalmıyor. Bu müthiş hastalığa şimdi Avrupada «yirminci asrın en bü- yük affetis adı verilmiştir. Mikrobunun belli olmaması ve sirayet yollarının çok olması ve korunması güç bulunma- $ı bu afetin dehşetini bir kat daha art- tırmaktadır. Almanyanın maruf tabiplerinden Dr. Friedrich Drexler halihazırda bütün dünyayı korkudan bu hastalığın son vaziyeti hakkında yazdığı bir makale- de diyor ki; * Grip mahiyeti hâlâ meçhul bulun- ması Yunan esatirindeki Protöe ma- budu gibi kâh bütün dünyayı tutan, * kâh bir mıntakaya münhasır kalan; kâh sönen, kâh tutuşan gibi muhtelif şekillerde kendisini göstermesi itibarile âdeta bir Gulyabani olup İnsanlara meçhul bir dehşet ilka ediyor, HASTALIĞA VERİLEN BAŞKA BAŞKA ADLAR İşte türlü türlü şekillerde görün- mesi dolayısile meslekten olmıyanlar bu hastalığa kâh grip, kâh enfluenza adı vererek iki ayrı hastalık olarak ka- bul etmişlerdir, Halbuki hakikatte bu iki isim ayni hastalığı ifade elmekte- dir. İngilterede ve İtalyada daha ziya- de enfluenza ve Fransada ve Alman- yada daha ziyade grip namile tanın- nasını ifade eden gripper kelimesinden neşet etmiştir. Malümdur ki, aslında zararsız olan microorganisme (hüveynat). muhitin te sirile zehir salan ve muzır.olan birer şeye tahavyül edebilirler. Bundan baş- ka hastalıklar zamanın müruru ile mâ- hiyetlerini değiştirir. Bunun için mu- harrirler derin malümat sahibi bulun- malarına rağmen gripe benziyen sari hastalıkların zuhurunda bunun mahi- yeti hakkında söyliyecek çok söz bula- mazlar. Fakat tababet fenni grip adını verdi- ği hastalık on altıncı asırdanberi mev- cud idi. Bu hastalık diğer sari hastalik- Jar gibi birçok memleketleri ve bazan da bütün dünyayı kırıp geçirmiştir. Böyle müstevli haldeki tahribatına 1830 ilâ 1833, 1889 ve 1890, 1918 ve 1928! ve 1929 senelerinde beşeriyet şahid ol- muştur. Mevzii kaldığı zamanlarda da- hi insanca yaptığı tahribat az değil dir. NİÇİN MÜSTEVLİDİR? Grip neden bazan mevzii kalır ve bazan da bütün dünyayı tutar? Fenni müşahedeler, tecrübeler ve bunlardan alınan neticeler isbat etmiştir ki, has- talığı tevlid eden mikroplar birçok in- sanların vücudlerinden geçtikten son- ra hayatiyet kuvveti yani semmiyeti tedricen artar ve insanların mukave- | met kuvveti ise o derece zâfa uğrar. Gribin ayrı ve hususi bir mikrobu | var mıdır?, 1892 de Pfelffer çuçubçuların hasta- lığın müvellidi mikrobu olduğu zanne- dilmişti. Fakat bu sabit olmadı. Şimdi- ki kanaate göre gribin balsi muhtelif dır, MÜHİM BİR TECRÜBE Bu neticeyi İngiliz müdekkikleri bul muşlardır. Bunlar gripteki münferiğ bakterileri farelere aşıladıkları zama hastalığın geçmediğini görmüşlerdir. Halbuki gripten muztarip bir adamın gargara ettiği su filtreden geçirildik- ten sonra da farelere aşılandığı zama hayvanların öldüğü görülmüştür Bundan şu netice alınmıştır: Ya gil bin mkrobu porselen filtreden geçecek kadar küçük bir şeydir, yahud başkâ bir zehir beraberindeki bakteriler ile birleştiği zaman gripi tevlid etmekte dir, Lâkin şurâsı muhakkak görünü“ yor ki; böyle bir birleşme hastalığın vehametinde rol oynamakta ve bu birs © leşmede $u üç madde bulunmaktadır: 1 (Henüz mahiyeti meçhul) grip zehiri, 2 — Berâberindeki bakteriler, 3 — Hastalığa maruz kalan adamın vücudünün o andaki vaziyet ve hali, Grip tohumunun yahud zehir cüz'ü tamının küçüklüğünü tasavvur için şü“ na söyliyelim ki, hasta söz söylerken yahud öksürür ve aksırırken fırlayan tükürük zerreleri çok hafif bulundu” Eundan havada saatlerce muallâkla durur. Bu zerrelerden her biri binlere& grip tohumunu yahud zehir cüz'ü tax mını ihtiva eder, İNSANA MAHSUS HASTALIK Grip hayvanatta yoktur. Yalmz in* sana mahsus bir hastalıktır. Çocuklat ».| ilk hayat yaşlarında gripe nadiren tu- maktadır. Grip ingilizce yakalayıcı mâ-| yak yayı sp tulurlar. Daha ziyade yaşlılar ve müz- min hastalıklara tutulmuş olanlar bu hastalığın hücumuna maruz bulunur” lar. Grip insandan insana azami bir kaç metre uzaktan geçebilir. Hastalıktan korunmak için bu noktayı daima gö önünde bulundurmalıdır, Nezleli bu- runlar hastalığın membaıdır. Korun- mak için az miktarda kinin almak fai- delidir. Gribe uğrayan hastanın maruz kal- dığı başlıca tehlikeler: 1 — Kalp ve kan damarları üzerin- de yaptığı hususi tesiralı feciye, 2 — Ciğerlerin ve hicabı hacizlerin fi tihabı, 3 — Sönmekte olan verem ve diğer hastalıkların tekrar canlanması. Gripe karşı henüz bir serom bulu” namamışlır. En hafif devrinde bile yâ” takta istirahata, sade ve hafif yemek» lere, hararetin tabii dereceye avdetine kadar, devam etmelidir, Hastalık şiddef gösterdiği takdirde mütehassıs dokto- ra tedavi ettirmelidir. — FP. Yalvaç civarındaki kömür ocağı Yalvaç (Akşa kaya köyünd muştur. Bu köy kazaya 4 saat fede olup köylüler mühim m buradan « çıkardıkları © kömürl Yalvaç ve civarmda satıyorlar. Bu 8€- ne kilosu 60 pa: satılan bu kömt ocaklarına idarei hususiye vaziyet e mek üzere tahkikata girişmiştir. Köy- Tüler hiç bir ruhsat almamışlardır. Yalvaçın mahrukat ihtiyacının yür- de gekseni buradan temin ediliyor. Antalyada güzel bir Halkevi binası yapılmıştır. Burada büyük bir faaliyetle ş çalışılıyor. Resmimiz Halkevini arkadan gösteriyor.