F — MER?RAFBE ER TreBTAŞ A$ BR Et eu 23 SR Hei? ER BARBBARFERRENaREİBYEĞE ie 8 Könunusan! 19: Her #kşam bir hikâye «Saadet, saadeti, felâket felâketi la- kip eder.» derler... Doğrudur. Hamdi için de böyle oldu. Deli gibi sevdiği ka- rısı Nuriye öldükten sonra beş parasız kaldı, Nesi var, nesi yoksa sattı, savdı. Kü- çük, dapdaracık, kapkaranlık bir pan- #iyona taşındı, Güneş görmez odasının bütün duvarlarını Nuriyenin poz poz &ski,resimlerile donattı, Akşamları 0- dasına çekilince bu duvarların dört tarafından birden kendisine bakan on On beş Nuriyenin karşısında bütün gü nün yorgunluklarını unutmağa çalışı- Yordu. Nuriye ile öyle güzel günler ge- girmişti ki, şimdi bu sefil hayatında bi- le geçmiş zamanların hatıralarile avu- mabiliyordu. Hayatında tek bir şeye yanıyordu: Nuriyenin sağlığında zengin olmadı- ğa Genç kadının elmasa, mücevhere karşı öyle sonsuz bir arzusu vardı ki... Güzel bir yüzük karşısında âdeta bü- yülenir gibi olurdu. Şimdi Hamdi genç kadının resim- lerine bakarken aklında Nuriye ile ge- çen günlerin hatıraları kıpırdanıyor- du. Bir gün beraber Beyoğluna çıkmış- lardı. Bir camekânın önünden geçer- ken Nuriye manyatizmalanmış gibi durmuş: — Hamdi.. Hamdi. Allahaşkına yüzü-' dün güzelliğine bak... diyerek vitrin- deki bir pırlanta yüzüğü göstermiş Nuriye — Ah.. ne fevkalâde. diye mırıldanır: ken Hamdi o esnada cüzdanının tıklım tıklım dolu olmadığına ne kadar yan- muştı. Bu yüzük hâlâ gözlerinin önün- den gitmezdi. Hattâ bazan rüyalarına bile girdiği olurdu. Hamdi böyle dalgın dalgın düşünür- ken kapı açıldı. Pansiyoncu madam içe Tİ girdi. Aylık istedi. Hamdi — Peki. dedi, yarın veririm. Bü sözü söylemişti amma yarın han- Bi para ile pansiyonun kirasını verece- Bini bir türlü kestiremiyordu. Pansi- yoncu madam çıktıkları sonra Hamdi dün gelen bir arkadaşının unuttuğu Bazeteye daldı. Gözleri hiç farkında ol- maksızın ilân sahifesine ilişmişti. Birdenbire tüyleri diken diken oldu. Gazetede şöyle bir adres okumuştu: Yeşilköyde «4...» caddesinde «......? sokağında «......» numarada bayan Nu- riye... Bu karısının on sene evvelki adresi ii, Ön sene evvel Yeşilköyde bir ev tut-| Muslar, orâda oturuyorlardı. Kansının gazeledeki adresi yanın- da da şu cümle «Kilidi bir sedefli kü- çük çekmece...» Hamdi; « Bu da nesi?» diye düşündü... Gaze- tede daha pek çok adresler vardı. Bu adreslerle dolu ilânın üzerinde şu ya- mlar göze çarpıyordu: *swe.9 bankasından; Tasfiye edilen «......... » bankasına vaktile verilmiş bazı kıymetli eşya bu Boğaların öldürdüğü ve öldüre- Ceği insanları görüp te müteessir ol- mayınız, Eğer bugün biz onlar Öl- dürmezsek, yarın onlar bizi kesecek- ler! Haydi, pencereye geçiniz.. ve bu eğlenceli sahneyi gülerek seyrediniz! *Unutmayın ki, size hayat veren bir damla şarap, bin müslüman kanın- m daha değerlidir!> (Endülüs tari- ). Kara cübbeli şeytan, prensesin ya- mından çıktı., tekrar balkona geldi.. ar-! tık boğalar kızışmıştı ve döğüş sahası mahşerden bir gündü. Ağlıyanlar, in- | Ağlıyan | deş Maryanayi odasına götürdüler. Myenler, ellerini kaldırıp Tanrıya ve kraliçe ile asaletlü (!) davetlilere yal | Yaranlar,., Ve bütün bu göz yaşları, bütün inil- tiler cevapsız kalıyordu. Pelâketzede- ler ne'Tanıdan bir ses duydular, ne de hâşmetlü kraliçeden ve onun davetli- lerinden bir yardım gördüler. Genç kızların boğalardan korkup köşe bucak kaçışları.. ak saçlı anaların yerlere yuvarlanışları, balkondaki se- Yirellerin kahkahalerile karşılanıyor- Gu; Kargı İspanyol askerleri, ellerin- Sedef kakmalı ii a KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ mama — kere müessesemize devrolunmuştur. Bü eşya sahiplerinin isimleri ile eski adreslerini aşağıya yazıyoruz. İki ay içinde eşya sahipleri veya varisleri mü- rTacaatla hüviyetlerini isbat ederek al- madıkları takdirde eşyaları üzerinde bütün haklarını kaybederler. Hamdi gözlerine Inanamıyordu. De- mek Nuriyenin kendisinden gizli sedef- li bir çekmecesi vardı. Hem de banka- da... Nuriye bundan hiç ona bahset- memişti. Nuriyenin kendisinden gizli bir şeyi olsun?... Buna imkân yoklu. Nuriye ondan hiç bir şey saklıyamazdı. Fakat ortada işte bir hakikat vardı. Bu banka ilânında karısının 10 sene ev- velki sarih adresi büyük harflerle gö- ze çarpıyordu. Birdenbire Hamdinin hatıraları ara- sında bir şimşek çaktı. Evet bir gün Nuriyeyi bu tasfiye edildiği ilân olu- nan bankanın önünde görmüştü, Nu- riye bankanın önünde kocası kendisi- ni görünce ne kadar bozulmuştu. Lâkin bu hatırına gelir gelmez Ham- di gülümsedi. İçinden: — Ne fena adamım.. dedi, Nuriyeden böyle mânasız şeyler için şüphelen- mek... Allah vermesin. Maamafih-hemen evden fırladı. Ya- nuna icap eden vesikaları almıştı. Ban- kaya koştu. Vesikalarını gösterdi, 10 sene evvel Yeşilköyde oturduğunu İs- bat etti. Eski banka defterleri açıldı. Kayıdları tedkik eden genç memur — Evet.. dedi... Bayan Nuriye de «Hamdi beyin refikâsı Nuriye Hamdi» diye imza atmış... Bu sizin zevceniz 0- lan bayan Nuriyedir... Buyrunuz.. zey- cenizin kapanan «......3 bankasının ki- ralık kasalarına tevdi ettiği sedef çek- mece.. malüm ya efendim.. o bankâ ka- panınca sahipleri çıkmıyan kiralık ka- saları kırdırtmağa mecbur olduk. Son- Ta da gazetelere ilân verdik.. Şimdi Hamdi, elinde sedef kakmalı küçük çekmece şaşkın şaşkın banka- dan çıkıyordu. Acaba bu küçük şık ku- tunun içinde ne vardı?. Bunu biran ey- vel öğrenebilmek için çıldırıyordu... Doğru pansiyona koştu. Sedef kakmalı çekmeceyi nasıl aça- .caktı?-Ondan kolay ne var?.. kırdı. Çekmecenin kapağını kaldırır kaldır- maz gözleri fal taşı kadar açıldı. Çek- mecenin içi ağzına kadar bir takım kıy- metli mücevherler ve mektuplarla do- Iu idi. En üstte duran pırlanta yüzüğü derhal tanıdı. Bu Nuriye ile Beyoğluna çıktıkları gün bir kuyumcu dükkânmın camekâ* nında gördükleri yüzüktü. Daha bunun gibi çekmecede ne kıy- metli mücevherler vardı, ne kıymetli mücevherler... Hamdi şaşkına dönmüştü. Mektap- lardan birini aldı. Bu kendi dostların- dan zengin bir delikanlı tarafından ka: rısına yazılmış bir mektuptu. Mektup: «Nuriş» diye başlıyordu. İçinde şöyle bir etimle de vardı: «Sana hediye ettiğim kolyeyi taka- No 63 deki oklarla mütemadiyen boğaları kızıştırıyorlardı. Boğalar kızıştıkça, kuvvetli hamle- ta. dönerek: — odama götürün, Katalina! Ben sükünet İstiyorum.. benim heye- cana, gürültüye ihtiyacım yok.. dedi, Dona Katalina ablasının koluna gir- di.. Janna boynuna sarıldı. iki kız kar- Gerçek, hasta ve duygulu bir kızın insanın tüylerini ürperten bu dehşetli zulüm ve İşkence sahnesini zevkle sey- retmesine imkân yoktu. İ sezmişti, Döğüş sahnesi olanca dehşet İ ve fecaatile devam ediyordu. on baş peskoposu Don Alfons, kra- önerek, bahçeye getirilen kala- ıda titreşen İki yaşlı adam — Bu iki Endülüs mücahidini $ize | mıştı. Hemen hepsi de evlerine girip | Kraliçe, kızının odasına çekildiğini | 7 Cumartesi 30: Plâkla Türk adis, 13,05: Plâk- 13,25 - 14: Muhtelif | Plük neşriyatı. İ Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Plâkla dans musikisi, 19 Şehir tiyatrosu ko- medi kısmı tarafından bir temsil, 20 'Türk musiki heyeti. 2030 Bay Ömer Riza tarafından arabca (havadis. 20,45 Münir Nurettin ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları. 21,15 Saat ayarı, Orkestra, 22 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün porğramı. 22,30 Plâkla sololar. 23 Son. 23 Kânunusani AKBA Ankarada her dilde gazete mecmua ve kitapları bütün mektep kitapları ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesse- selerinde tedarik edebilirsiniz. Telefon : 3377 mamana ben de senin kadar müteessi- | rim... Bu salak kocanın şüphelerinden | kurtulmak için o güzel mücevherlerin- | den istifade edememen oldukça sinir- | Jenilecek bir mesele... i Maamafih son defa apartımanıma | geldiğin zaman söylediğin gibi mücev- | herlerini gizli kasanda saklarsan İleri- si için çok akıllı bir hareket etmiş o- Jursun..> Hamdi hayretten, dehşetten gözleri | açılmış, çekmecedeki bütün mektupla- | rı birer birer okudu. Bunların hepsi de | bir takım erkekler tarafından yazi- | çıkan arkadaşlarma aitti. İşte Selim | Nuriyeye bir çift küpe, Fuad kıymetli | bir bilezik, Naci bir inci, Mahmud bir kolye, Necmi bir gerdanlık, Şemsi kıy- | metli bir plâk hediye etmişti. Ve bu he- | diyeler çekmeceyi doldurmuştu. Bu sırada pansiyoncu madam bir ke- re daha geldi: — Yarın mutlaka kirayı veriyorsu- nuz değil mi?.. diye kapının aralığın- dan seslendi... Şimdi Hamdi kendi vaziyetini o ka- dar gülünç buluyordu ki... Bu mücev- herleri satsa epey bir para alacaktı. fakat bunları satıp, alacağı parayı harcetmekle kendisi ne mevkie inecek- ti. Bu paralar neyin mukabili idi?.. Maamafih ertesi günü kuyumcular dalgın bir adamm bir çekmece dolusu kıymetli mücevher getirdiğini gördü- Ter. Mücevherler yüzünden Hamdinin eline mühim bir para geçti, Şimdi o muntazam yaşıyan, o ağına tek bir kadeh içki koymıyan Hamdi sa- bahlara kadar barlardan çıkmıyor. Ve her gece sabaha kadar yeni taşındığı apartımanına birkaç boyalı kadınla be raber geliyor, Onu tanıyanlar: — Alçak herif... diyorlar. Melek gi- bi karısı öleli 40 gün olmadan bak ne haltlar ediyor... Demek o muntazam dürüst yaşayışı bir maskeden başka bir $ey değilmiş, karısının ölümünü dört gözle bekliyormuş... £ (Bir yıldız) tanıtmak isterim, dedi, bunlardan birisi! meşhur Kurtubalı hekim ve filezoftur. Öteki kısa boylusu da İşbilyeli bir şair. ikisi de Endülüsün çok sevilen ve hatırı sayılan ilim ve fikir adamlarındandır. Kraliçe bu sözleri dinlerken çok memnun görünüyordu. Gülerek başını salladı: — Ben de zaten böyle ilim ve fikir sa- hibi müslümanların öbür dünyaya bir- an evvel göç etmelerini istiyorum, Çün- kü Endülüs müslümanlarını kışkırtan ve ayaklandıran bu adamlardır, Bu sırada (Aziz Sinyor)un kendisini << Maryana, küçük kardeşine | tutamıyarak kahkahayla gülmesi kra- İ Yiçenin gözüne çarptı: | Neden gülüyorsunuz, Sinyor İg- nas? Kara cübbeli papaz kraliçeye, saha- da kaçışan çıplak bacaklı bir adam l- — Şu filezofa bakınız. boğadan o kadar korkuyor ki. Halbuki filezoflar, saadet gibi, felâketi de soğuk kanlılık- | la karşılamalıdırlar. Görüyor musunuz! i dilezofun kaçışını?... Kraliçe İzabel gülmedi. İçnas gözünün ucu ile kraliçeye bak- | ta. sesini kesti. Acaba kraliçe neden gülmüyordu?. Papaz İgnasın kafasında kıvnlar bu istifhamı kim çözecekti?. Lion peskoposu bu arada kraliçeye İ şöyle bir fıkra anlatıyordu: | Jan şair böyle bir vaziyette şöyle söy- ! hayatımıza karışması, bize yol göster- Sohbet (Baş tarajı 3 üncü sahijede in: «Ne kadar sade adam! hiç uka- lâ değil! Karşısındakini ilmi ile ez mek istemiyor!» deriz. Ne kadar yan- hş hüküm! Onlar bilâkis son derece ukalâdır; o kadar ki uğraştıkları iş- lerden: «Bunlar da ne anlar!» diye | karşılarındakine bahsetmek istemez- ler. On'ar o kadar ukalâdır ki edebi- yatı, sanati, ilmi, hayattan ayrı, gün- delik işlerde, ahbab meclislerinde ye- Ti olmıyan birer iş sayarlar. Çok oku- muş ve daha da okumakta olmalarına rağmen «kültür» sahibi oldukları söy- lenemez. Çünkü «kültür. dışta kalan bir şey değil, insanm içine işliyen bir şeydir. İnsanın içine işliyen, yani her Nezle: bir çok büyük hastalıkların anasıdır. geçmek üzere yapacağınız Hik iş Bir Kaşe GRİPİN almak olmalıdır. GRİPİN soğuk algınlığına, gripe, romatizmaya karşı çok müessirdir. B GRİPİN bütün ağrı, sın ve sancıları derhal keser. B GRİPİN baş, diş, adat» ve bel ağrlarında görülen seri ve kat'i tesirile tanınmıştır. Bütün eczanelerde bu unur. lemişi» diyemiyen adamın bilgisi, kendisinin dışında kalmış demektir. Ezberlemekten kaçmıyalım. Şiirin mesi, bize arkadaşlık etmesi için, bi- zim öz malımız olması için kitab sa- Eminönü Askerlik Şubesinden: 1 — Eminönü askerlik şubesinde ka- yıdlı bühinan 313 (dahil) 326 (dahil) yedek topçu ve muhabere yarsıbayları 31/2. küânun/937 de kıtada bulunmak üzere talim için celbedileceklerdir. Top- cu ve muhabere sınıfına mensup aynı do- ğumlu yarsubaylardan şube omıntaka- sında olup da kayıdlarını yaptırmıyanla- nın hemen şubeye müracaatları 2 — Bu sınıflara mensup olan 1 inci maddedeki doğumlu (yarsubavlardan gümrük muhafaza (teşkilâtında ünifor. mah olarak çalışanlarla ecnebi illerdeki hariciye mermurlarile ticaret ve tahsilde bulunanlar ve sitajları o üzerinden (iki >. gi & ee ÜRE sie sene geçmemiş olanlar bu davete gelmi- Hasan deposu: İstanbul, Ankara (| yeceklerdir. Beyoğlu, Beşiktaş, Eskişehir ER ver eya czacı Aranıyor yere e Teşrada çalışıcak diplomalı bir eczacının Bahçekapıda Salih Necati eczanesine müracaatı. Cağaloğlu, Halk Fırkası kartım, Zorlu apartımân No, 2 Tel Sales — Size bu filezofun ayni zamanda | sıhhati mükemmeldir. meşhur ve hazık bir hekim olduğunu | Kraliçenin söylemiştim. Aradan çok yıl geçti am- | hiddetle peskoposa dönerek bağırdı: ma, hiç unutmam. bir gün yeğenim — Bu hikâyeyi bana biraz daha ön- veremediği bir hastalığa tutulmuştu. Peskopos şaşırdı: Kıştaleye yazdım hazık tabipler iste- | o — Ne yapmak fikrindesiniz? dim.. geldiler, Fakat, bir faydası görül- — Belki kızımın €a hastalığına bir medi. çare bulurdu, — Neydi yeğeninizin hastalığı?. — Şüphesiz bulurdu amma. bakınız —'Bipkı sizin kızınız prenses Marya- | iş işten geçti artık, Filezofun barsaklar! na gibi. Arapların #Daülmerakş dedik- | sarkıyor... Başını bir ihtiyar kadının leri garip bir hastalık. Hiç bir yeri ağ- | göğsüne dayamış. rımıyor. Hiç bir tarafında sızı, bere yok.! o — Fakat, hâlâ yaşıyor... Acaba Mar- Fakat her tarafından muztarip.. ve | yanaya bir ilâç tavsiye etmez mi?. şüphesiz ki, en büyük iztırabı kalbinde — Can çekişen adamdan yardım idi. umulur mu?. ' Sahada acı bir ses işitildi: Kraliçe yaverlerinden birini çağırdız. — İnsafınız yok mu hiç, haşmetli — Şu uzakta can çekişen filezofu gö" kraliçe hazretleri? Beni neden öldürtü- | rüyor müsun? Çabuk onun yanına git., yorsunuz? Ben ne müslümanlara, ne | ve saray hekimlerinden birini de birlik» İspanyollara, ne Partekizlilere,. bütün! te götür. Kendisine, Maryanayı iyi ede- insanların iyiliğine çalışan bir adamım.! bilecek bir ilâç tavsiye ederse husust Azgıri boğalardan biri, bu sözleri in. | tabibim tarafından tedevi edileceğini | liyerek söyliyen meşhur Endülüs tabi- | söyle!. i binin karnına Şiddetli bir böynüz Vü- İ Yaver kraliçeden aldığı emir üzeri- İ tarak, zavallıyı beş metre geriye ve ne derhal saray hekimlerinden birini muştu. | eninrdı.. sahava koştular | Kraliçe, peskoposa sordu: İ BİR MÜSLÜMAN BİTCİYİN SON | — Yeğeninizin kalb ağrısma çare | NEFESİNDE VERDİĞİ "m. bulabildiniz mi?, | <rabibi'şehir ve hekim! We-xir Yu- suf Geğlani; karısının pi” başi- Yı davdimıs, ver dökülen *--kları- lüs tabibi yeğenimi iyileştirmişti. Ye- na hüyretle bakarak: (Artesı var), — Evet, İşte bu gördüğünüz Endü- i | genim şimdi çoluk çocuk sahibidir. ve İ