16 Kânunusani 1937 » AKŞAM - Profesörlerle baş başa Âlimler ruhu teraziye vurup tartmağa başlamışlar... Yeni bir keşif, hokkabazların bütün foyalarını meydana İstanbulun belki de en büyük kimya Miboratuarı... İçiçe uçsuz bucaksız Salonlar, acayip, acayip, Kıvrık, eğri büğrü şişelerle dolu... Yüksek mühen- Gis mektebinin bu muazzam lâbora- tuarında bir binbaşı: — Hocam.. diye profesör Nureddin Münşinin elini öpüyordu. Sordum. Binbaşı profesörün topçu mektebin- den talebesi imiş... Türkiyede en çok talebesi olan hocalardan hiri de pro- fesör Nureddin Mühşidir. Profesöre sordum: — Hocam, her gün yüzlerce tahlil yapıyorsunuz. Bu terkos suyunun İs- tanbulun en temiz suyu ooldu- ğuna : kani misiniz?.. Bir çok bak- triyologlar böyle iddia ediyor. — Doğrudur. Terkos suyu kimya moktai nazarından çok temizdir. Bil- hassa şimdi terkos suyunu gittikçe klorlaştırıyorlar. Bir suda bir milimet- Tenin onda biri kadar klor olsa mut- Taka mikropları öldürür, busuda di- zanteri, kolera ve tifo bulunamaz. Bu itibarla su emizdir. biz suda oO€n ziyade bu üç müthiş mikroptan kor- karız, kolera, dizanteri, tifo.. bunlar- da olmayınca suda tehlike yoktur. Terkosun mühim bir ( falkiyeti daha vardır. Su membsunın yani ter- kos gölünün şehirden uzak olması... Bu sude bir kaç ekoliş olsa bilebu mikroplar şehre gelinceye kadar me- safenin uzunluğundan yolda ölürler. — Üstadım, insan vücüdu bir çok #iya mevceleri neşredermiş.. ve bir çok kimselerde görünmiyen - «vücud antenleriş ile bu ziya mevcelerini alır- larmış.. acaba, fen buna karşı ne diyor?... — Sırf bu insandaki esraengiz mevceleri, kuvvetleri ölçmek için bir çok yerlerde metafizik lâboratuvarları| Açılmıştır. Evvelâ Viyanada sonra İn- gilterede, ve nihayet Almanyada böy- le metafizik lâboratuvarları açılmış- tır. Bunlar insandaki gizli ve maddi kuvvetleri ölçmeğe çalışıyorlar. Hâttâ bunlar <Ruh> denilen şeyin bile maddi| bir varlık olduğunu isbat etmek isti- yorlar. Bunların tecrübeleri hakkında geçenlerde bir İngiliz gazetesi uzun tefsilât veriyordu, Hem bu gazete öyle palavr: fsata yazmaz. Gayet ciddi | bir gazetedir. Geçenlerde bu lâboratuvarda yapı- lan tecrübelerin tafsilâtını arkadaşım profesör Salih Muratla birlikte oku- yorduk. Yaptıkları tecrübe şu... Bir çekirgeyi sağ iken tartıyorlar... Çekir- geyi öldürüyorlar.. ve o saniyede gene tartıyorlar... Bir de bakıyorlar ki 6 mi- ligram eksilmiş... Acaba bu 6 miligram nedir?.. Demek ki yaşayan mahlük- larda madde halinde, sikleti olan ve vezni kabil olan esrarengiz bir varlık var. Bu da ruhtur. Metafizik lâboratuvarlarında yapı lan tecrübelerin ikincisi son derece şa- yanı dikkat ve meraklıdır. Bu lâbora- tuvarlarda son nefesinde bulunan bir insanı gayet hessas terazilerle tart- yorlar.. Adam ölür ölmez o saniyede gene tartıyorlar ve siyanürlü hassas plâklarla fotoğrafını çekiyorlar. Bu siyanürlü hassas plâklar yeni çıkmıştır ve gayet enteresan bir şey- dir. En büyük hokkabazın bile bu si- yanürlü plâklarla resimlerini çekiniz, derhal foyası meydana çıkar. Meselâ baş kesiyor, bir adamı ortasından ke- siyor değil mi?, Siyanürlü plâkla Te simlerini alınız. En göz bağcı, en bü- yük manyatizmacıların foyasım bu Plâklar ortaya aratar.. Siyanürlü f0- | tograf plâkları bizim gözlerimizle gö- rTemediğimiz bir çok hakikatleri tesbit, eder. Evet ölmeden bir saniye evvel sikle- ti tesbit edilen cesedi hemen gene tar- tıyorlar. Bir de bakıyorlarki cesed bir saniye içinse 60 gram eksilmiş. Bu 60 | ielvuku dediğimiz bir çok şeyler bu N Profesör B. Nureddin Münşi gram nedir?.. Vücuddaki gazların çık- ması değil... O halde 60 gramlık bu ek- siklik nereden çıkıyor? O zaman lâboraluvarda adamın Ö- lürken siyanürlü plâkla çekilen resmi tetkik ediliyor. hayret!.. Siyanürlü plâk ölürken adamın res- mini şöyle tesbit etmiş sölüm halinde adamın ağzından beyaz bir duman çıkıyor.. Bu duman gynen ölü ada- mın bir gölgesi, bir fotografi şeklinde- dir. Gözle görülemiyen bu beyaz du- manı siyanürlü plâk çok iyi tesbit et- miştir, Artık bu bir masal değil en büyük âlimlerin yaptığı, tesbit ettiği bir ilim etüdüdür.. demek ki ruh deni- len şey madde halinde insanda vardır. İnsan vücudunun neşrettiği Ziya dalgalarından behsediyorduk. Alimler fon adamları bunu ölçmeğe çalışıyor- lar, Ve anlaşılıyor ki telepati, hissi kab- vücuddaki ziya dalgaları yasıtasile ha- sıl oluyor. Zaten radyo nedir? Havağa- ki dalgalar vasıtasile konuşmak de- gil midir? İşte telepati de aynen rad- yo gibidir. İnsan vücudundan çıkan dalgalarla konuşmak... Biz ayni meslekte çalışan bir kaç profesör geçenlerde mühim bir telepa- ti tecrübesi yaplık. Tanıdığımız bir musevi matmazeli vardır. son derece telepatiye müsaid bir tip. Bir odada oturduk. Bu genç kıza bir şey söylemedik. gözlerini kapattık. Ve salondan dışarıya salonda profesör ârkadaşlar, karar verdik. —— Matmazel içeriye girsin.. ve önü- müzde duran şu şişedeki suyu içsin.. Genç kızın bundan hiç bir haberi yoktu. Biz bu kararı verdikten sonra kapıyı açtı, Yavaş yavaş ilerledi. Yak- laştı., bir çok şişeler arasından bizim evvelee hep birden karar verdiğimiz şişeyi buldu, aldı, içmeğe başladı. Te lepatinin ben bu ddfecesini gözümle gördüm. Bunu falcılık, manevi bir ta- kım kuvvetler vesaire ile karıştırma- yınız. Artık telepati vücudun dalga neş- riyatı bir lâboratuvar fenmi haline giriyor. Ve girecektir dö. — Eğer bu metafizik lâboratuvarla- rında büyük terakki hamleleri olursa hayatımız çok değişecek demektir. —— Tabii. o zaman telepetiden, hissi kablelyukudan belki de rüyalardan adam akıllı hem de bile bile şuurla is- tifade edeceğiz. yalnız bütün bunları manevi değil, maddi yollardan ara- mak lâzımdır. O zaman insanlar ha rikulâde kuvvetlere sahip olacaklar- dır. — Bu siyanürlü plâklardan bahset- tiniz. Demek bunlar insanın gözle gö remedikleri, görülemiyecek derecede belirsiz hakikatleri bile tesbit ediyor- lar. o halde hokkabazlar?.. | — Hapı yuttular... Yalnız hokkabaz-| lar değil bütün göz bağcılar bu siya- | nürlü plâkların karşısında hiç bir da- lavere çeviremezler.. İ Biraz da profesörün kendi hayatın. | dan sordum. — Ben, dedi, tam manasile mesuğ çıkarıyor! bir insanım... Hani mesud adamlar di- ye bir anket yapıyordunuz ya.. onların hepsinden mesudum, Çünkü tamami- le istediğim gibi yaşıyorum. 10 saat lâboratuvardan, derslerimden çıka- mam.. tam 10 saat mektepteyim. Bir hafta hiç fasılasız süren bu yorgunlu- ğumu nasıl dinlendiririm.. yalnız onu- da size anlatayım.. Haftada bir gece, pazertesi geceleri bir kitap almam. bir otomobile atla- rım, Doğru büyükdereye giderim. Gün- düz balık avlarım. Akşama doğru Ha- cıosman bayırının yukarısındaki kü- çük birahâneye giderim. Yerim, içe- rim, çalgı dinlerim, eğer mevsim kış ve hava bozuksa Beyoğlu birahanele- rinden birindeyim, Güzel, temiz, kibar bir yerde otururum. Viskimi evvelce getirtirim.. gece saat üçe, dörde kadar vakit geçiririm. Sonra evime gider, bir banyo yapar, vazifeme koşarım.. Eyvah bunları şimdi bizim bayan o- kursa «bak neler yapıyormuş.» diye küplere biner... Bu hafta eğlencesini kendim için şuna imanım vardır, eğlenmiyen ve dinlenmiyen, mütemadiyen çalışarak ruhunu paslandıranlar iyi rTandman veremezler, her gün 10 saat ratıblâ- boratuvarlarda geçen yorgun hayat- tan sonra ancak böyle dinlenilebi- lir. dinlenmiyen ve eğlenmiyen insa- nın çalışamıyacağına iman etmişimdir. pazartesi geceleri içip eğlenib: «Oooohs derim. Başımda hiç bir yorgunluk kal- maz. Yeni bir enerji ile işime başlarım. Hayatla prensibim budur, Amma in- sanın parası olmaz da eğlenemez ço da başka bahis.. fakat o hamdolsun İ cumhuriyet devrinde hocalar da tatmin ediliyor. İyi bir para veriyorlar. Ve ne kazanıyorsam yiyorum, Mesudum. küçük bir hesabım vardır. Bankam çocuklarım.. Onları yetiştirmek demek bir nevi bankada hesab açmak, istik- balimi garantı ötmek değil mi? Ben de banka yerine onları Bakarım ay sonunda 50, 100 lira art- mış... Ne olacak bu para? Mesud ve bahtiyar yemeli. Velhasıl mesudum, Ben hayatımda sabah ve akşam ye- meğimi ( yediğimi (bilmem. Yal nız çok kuvvetli olarak öğle yemeği yerim. Akşam yemeğim şudur: Bir bardak viski ve bir kaç meyva... Ye- mişlerimi önümdeki viskiye batıra batıra yerim. ve bir yandan da oku- Tum. tahlil yapıyorsunuz. Yediğiniz şeyle- rin iç yüzünü çok İyi bilirsiniz. Bir kimyager gözile bunları nasıl tiksin- meden yiyorsunuz? — Es bakınız bu çok mühimdir. Madem ki mesud olmağa karar ver- mişimdir, birşey yerken, içerken kim- yagerliğimi, yediğim içtiğim, şeyler hakkındaki tahlil raporlarını kâmilen unuturum. Yoksa kimyagerliğim tut- sa bizim eve ne Süt, n8 su, ne yağ, ne de ekmek girmesi lâzımdır. Bunlan yiyip içmek ve mesud olmak için an- cak bir çare vardır: Evde kimyager — Edebiyatle başınız nasıldır? — Ne Nedimi okurum, ne Fuzuliyi, Bunlar karın doyurmaz evlât... H.F. Es Selâmi İzzet TİYATRO KONUŞMALARI Her kitapcıda bulunur. Fiati: 50 kuruştur. İ padişahı islâma hayırhah olurken, Amma ne evim ve ne de bankada | hâlâ müfti Sun'ullah efendi devleti — Peki üstadım, her akşam bukadar| lar. Bizler hazır durmuşuzdur, dedi- VENEDİKLİ BAFFA “Safiye Sultan,, Yazan: Ahmed Refik Telrika No: 83 Yeniçeri ağaları emirleri gösterdiler, zorbaları istediler,sipahiler cevap verdiler: “Birisini vermeyiz, O gece, Yemişçi bütün buyrultula- rı kul kethüdası, başçavuş ve muh- . b İMIİYİY Şİ, ER LİVE YE a iş çi du. Yemişçi Hasan paşanın emri kâ- ÜYİNİŞA yili Şi milen yerine gelmişti. Süleymaniye || Z/YYJZpgU ına, meşayih, cebeciler, topçular, ter- sane halkı, ve esnaf takımı ile dolu . Bölük ağaları: manlarından bu ane gelince, sizden bianet ve habanet ve hili rım ha- | ——— Ssinl baş üskini dediler, reket sadır olmayup daima rizayı Ş8- Önel sağiritiler, Almaydanma rifimi gözleyüp Veziri azama muin olup zorba eşkiyasının haklarından gelinmesine imdad ve ikdam eyliye- $iz. Benim duayı hayrım ve hüsnü teveccühüm sizinle biledir» Yeniçerilere o gece talimat veril mişti. Onlar hattı hümayunu güya can kulağile dinliyorlardı! Yemişçi Hasan paşa onların ağala- rile tamamen uyuşmuştu. Yeniçeriler de ağızlarını açtılar. Halbuki Yemişçi Hasan paşa, Vene- dikli Baffa ile oğluna yazdığı telhis suretini ağalarına vermiş, yeniçeri ağası Deli Ferhad paşa onlara âdeta ezberletmişti. Yeniçeriler evvelâ pa- dişaha dua efliler; Sönra delölerini anlattılar: — Bizim dahi bazı hayırlı sözleri- miz vardır. Isga buyurup padişahımı- za arzetmenizi rica ederiz. Ol akvali hayriştial budur ki, müfti olanlar Zavallılar Türk olduklarına güven- nında kaldılar, Kethüdaları sipahile- rin cevabini Yemişçi . Hasan paşaya getirdiler, Tam o sırada, saraydan iki kapıcı geldi. Yemişçi Hasan paşanın gecele- yin Ağakapısında yazdırıp sabahle- yin saraya gönderdiği telhisin ceva» bını getirdi. Yemişçi saraydan gelen cevabı açtı, okullu. Hakikaten, arzet- tiği gibi, Sun'ullah efendi de, Rumeli 'kazaskeri de azledilmişler! Kendisi- nin katli için verilen fetvayı imzalı- aliyeye bedhah olup Karayazıcıdan biraderzadesi Çelebi kadı yedile otuz bin altın alıp Sihan paşazadeyi azlet- tirdi. Badehu zorbalar ile müttefik olup divanı bastırıp ağaların başla- rını kestirdi. Şimdi vüzera başın ta- leb ettirüp müradlarınca fetvalar ve- Tiyor. Cümlemizin müradı budur ki, | ler. Yemişçi Hasan paşa o kadar mem- nun oldu ki, yeniçerilere: yahudi karısı Ester Kirayı öldürdük- leri için, sipahilerin hakkından gel mek istiyorlardı. Halbuki stpahilerin bu işlerden ha- at etmiyen sipah zümresi hakkında berleri bile yoktu. Onlar Atmeydanı- ne buyurursuz? Şer'an ne lâzım ge- na yakın Astanhane civarında top- | lür?dedi. lanmışlar, Yemişçinin sarayını bas- | & Şeyhislâm efendi zaten hazırmış: mıya ve kendini öldürmeğe hazırla. | — Emri sultant islâma itaat etme- nıyorlardı. Süleymaniyede, Ağakapısı | mekle cümlesi baği olurlar, Kıtal ile önündeki hazırlıklar ise, gayet müt- | cemiyetleri tefrik ve defterleri temzik | hişti, olunmak lâzım gelür. Yemişçi Hasan paşa artık sipahi- | (o Dernesin mi? Halbuki, gene o Zor- lerden ve şeyhislâmdan intikam ela- | baların arzusile kendisinin katline cağına emindi. Yeniçerilerin bölük | verilen fetvayı da gene kendi tasdik ağalarnı çağırdı, Herkesin karşısın. | etmişti! (Arkası var)