Her gün bir hatıra.. Sultan Reşadbirdenbire erkân minderinden fırladı, dışarı çıktı Haremağası yanımıza yaklaştı: “ Şimdilik OYEUL kesin..,, dedi 316 yılındanberi sanat hayatında alkışlanan büyük halk artisti komik Naşid için bu ayın yirmi sekizinde bir «Naşid gecesi» yapılacaktır. Bu gece- de Şehir tiyatrosu artistlerinden Ha- zım, Vasfi Rıza da Naşidle beraber oyriyacaklardır. 316 senesindenberi sanat hayatın- da. dile kolay... Bay Naşide bu uzun sanat mazi- sinde kim bilir ve garib hatıraları ol- duğunu sordum. Sevimli gülüşile; — Çoook. dedi,.. Bir gün Dolma» bahçe sarayında Sultan Reşadın kar- şısmda oynıyicağız.. bazırlandık... Oyunun ismi hatırımda değil. büyük salonda oynuyoruz. Sultan Reşad er- kâni minderine bağdaş kurmuş.. dün- Yada belki bunun Kadar garib bir ti- yatro seyircisi daha gelmemiştir. Er- kân minderinin üstüne bir tabak koy- müşler, İçinde puf Lö-ği.. malüm ya hüzret puf böreğine bayılır.. bir in- son puf böreğine bayılabilir, bayıla- bilir ama bunu tiyatro seyrederken yer mi? Oynuyoruz Ti zaman zar kaha gtıyor.. Bir aralık yediği börekler boğazına Mı kaçtı? Ne oldu bilmiyorum.. Müthiş bir öksürük kendisini aldı. Öksürükten konuşmasına, seyretme- $ine imkân yok.. öyle hızlı, öyle gü- rültülü ğimiz işitilmiyor.. Gözlerinden yaşlar boşanıyor.. kı sık sesile etrafına bağırdı; — Su. su.. Su koşturdular, İçti... Öksürüğü geçi, Gülümecmeğe başladı: »- Külhaniler.. dedi, o kadar hok- kabazlık edecek ns vardı?, Az daha beni boğacaktınız, Zaman zaman Sultan Reşad bize garib garib takdirler savuruyordu: Ağzında puf börekle- n tap gürler gibi kah- | ürüyor ki bizim söyledi- | Sanatkâr Bay Naşid — Hay küihaniler.. — Hay köftehorlar.. Fakat birdenbire Sultan Reşad: — Aman, dedi. yerinden fırladı. Hemen koltuklarına iki kişi girdi. Çıktı, gitti. Bir harem ağası yanımıza yaklaş- ti: — Oyunu kesiniz. sonra gene baş- Jarsınız. Dedi. Şaşırmıştım. Oyunu kestik, — Nereye gitti acaba? diye arka- Gaşlara sordum, «Sus! işareti yaptı- lar... Sultan Reşad bir müddet sonra tekrar geldi: — Haydi.. dedi.. başlayınız. Gene başladık.. o gene! — Külhaniler.. diye kahkahayı atı- yordu. Birdenbire gene; — Aman... dedi. Tekrar kollarına girdiler. Kendisi- 17 yaşında güzel bir kızın başına gelenler | Melâhat, iğfal edilmek suretile İzmirde bir barda İ aras anlşlnda Ayn SADNA | tevkif edilmiş olan şeyh Halli İle se- çalıştırıldığından Şikâyet etti İzmir (Akşam) — İstanbuldan İz- mirde bir bara artist olarak getirilen İstanbullu Faik İyici kızı Melâhat, ,buraya gelince zabıtaya müracaatle iğfal edildiğini ve yaşı küçük olduğu halde büyükmüş gibi sahte vesika tan- zira olunduğunu söyliyerek şikâyet elmiş ve İzmir zabıtası, bu şikâyet emniyetle tahkikata başla- güzel ve tahsili de oldukça iyi, yüzünden de henüz 17 yaşımı bitirmediği ( anlaşılan, çakır gözlü, mütenasip vücutlu, çok şık gi- yinen bir kızdır, Diyor ki; — İstanbulda Kasımpaşa tarafın- da oturuyorduk. - Ailemiz çok fakir- dir İstanbulda, muhtelif yerlere ar- tist kadın gönderen bir kaç acenla yardır. Bunlardan biri beni de: — İzmirde çok rahat bir yere seni gönderelim. Diyerek kandırdılar, fakat yaşım küçüktü, artistliğe mâni imiş. Onun İçin bir vesika almışlar. Bu vesikada benim yaşımın büyütülmesi için lâ- ım gelen muamelenin derdest oldu- ğu yazılıyormuş. Bana bir de kâğıt imza ettirdiler. Sonradan anladığır ma göre bu, bir mukâvele imiş ve be- mim İzmürde bir barda üç ay çalışa- Cağımı gösteriyormuş. İzmire geldik- ten sonra barda bir cehennem haya- tı içine düştüm ve derhal zabıtaya mürâcaat ederek beni iğfel edenler- den şikâyet ettim. Melâhat, bu izahatı verirken çok Melâhat; ço müteessir görünüyordu. Bu küçük kızım, İstanbulda kimler tarafmdan ve Basil iğfal edildiği hakkında tah- Kikata ehemmiyetle “devam editmek- tedir, Bar müsteciri ite görüştüm. Bar sa- hibi diyor Ri: > Biz ara sıra İslanbula giderek AT İÇİn oradan artist getiririz. İs- tanbuldaki acentalardan biri bu ar- tisti bize buldu ve her vesikası ta- mam olduğunu söyledi, Evvelâ kendi- sine 65 lira para verdim, sonra diğer srtist kadınlarla, birlikte yola çıktı. İzmire gelince kendisine daha yirmi lira verdik, Parayı aldıktan sonra Yaşının küçüklüğünü ileri sürerek çalışmamak istiyor. Sahtekârlık ya- pan varsa, biz değliiz, İstanbulda taş- Talâra artist temini için çalışan acen- tadır. .Ulucak köyünde. yangın İzmir. (Akşam) — Kemalpaşa ka- zasının Ulucak köyünde çiftçi Ali Ri- zaya &id bir tütün deposu yanmıştır. Depoda tütün yoktu. Yangın büyü- müş ve Itfaiye istenmişse de halkın fevkalâde gayretile söndürül- müş, itfaiyenin celbinden vazgeçil- miştir. İzmirde Göztepede meşhür üzüm ihracat tacirlerinden İzmirli Talatın evinde çamaşır - yıkârirken çıkmışsa da söndürülmüştür. zarar pek azdır. : ni dışarı çıkardılar. Harem ağası ge ne yanımıza yaklaştı: — Kesin oyunu.. dedi. Kestik.. bu sefer arkadaşıma dön- düm: — Kuzum ne oluyoruz?. dedim. Ne- reye gidiyor bu? Arkadaşım yavaşça kulağıma iğildi: — 100 numaraya.. — Böyle birdenbire. hemde ne sık., — Mesane hastalığı çekiyor.. O zaman işi anladım, Sultan Reşad gene badi badi yürüyerek içeri gir- di, Bu hastalık onu öyle yürümeğ* mecbur ediyordu... Erkin ominderine sonra el çırptı: — Başlayınız bakalım.. Böyle ikide birde kesilen temsili- mize tekrar başladık. Ama bizde ne heves kalmıştı, ne bir şey. o gün üç defa yerinden fırladı. Üç defa bizim oyun 'yarıda kaldı.. — Abdülhamidi tanıdınız 11? — Onun karşısında ortaoyunu ve meşhur pandomimacı Bertranla pan- domima oynadım. Bir pandomima oyunundan sonra Abdülhamid bizi huzura çağırdı. Bertrana; — Sen dedi. dünyanın en büyük sanatkârısın.. senin üstüne yoktur. Bertran: — İltifatınız efendim.. Abdülhamid: — Gel... bakalım dedi. mi, Bortrana mükâfat olarak Abdül- hamid elini öptürmüştü. Bertran elji- ni öptükten sonra kızıl Sultan: — Çok yaşa. dedi.. Ve biz de huzurdan çıktık. Abdül- hamid Bertrana meftundu.. H.F. Bektaşi âyini maznunları Yarın maznunların şahitler ile muvacehesi yapılacak e Z İzmir 2 (Akşarı) — İziirin Bulk kurulduktan dedi. öp şu eli- kiz suç arkadaşı ve gayrimekut 13 kadın ve erkek maznun hakkındaki tahkikata İzmir ikinci sorgu hâkim- diğince devam edilmektedir. 4 ikinci kânunda güyrimevkuf olan ve hakla- moda tahkikat yapılması kararlaşı rlmış olan maznunlarla vakanın $: hitleri dinleneceklerdir. Sorgu hükim- Miği, bütün şahitleri dinledikten son- ra Bulg çifliğinde âyin Yapıldığı tesbit edilen şeyh Halilin evinde ke- şif yapacaktır. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişi: Haldakârgezi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tar- 2uk, Dairede Güneş, Galata: Top- çular caddesinde Sporidis, Kasım- paşa: Mileyyed, Hasköy: . Ase0, vellada: Tomadis, Büyükada: Mer- kez, Fatih: Veznecilerde Üniver- site, Karagümrtik: Mehmet Arif, Bakırköy: Hid, Sarıyer: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Ru- melihisarındaki cezancler, Aksa- ray: Ziya Nuri, Beşiktaş: Silley- man Recep, Kadıköy: Pazaryolun- da Merkez, Modada Faik İsken- der, Üsküdar: Örer Kenan, Fe- ner: Deflerdarda Arif, Beyazıt: Yeni Lâleli, Küçükpazar: Hikmet Cemil, Samalya: Kocamustafapa- şada Ridvan, Alemdar; Riza, Şeh- remini: Ahmet Hamdi, İ yardu. Venedi | yüksek VENEDİKLİ BAFFA “Safiye Sultan,, Yazan: Ahmed Refik Tefrika No: 70 Serhaddeki bozgunluklar sarayda hiç bir tesir uyandırmamıştı. Üçüncü Mehmet bir daha sefere gitmeğe tövbe etmişti. Zevkıyle meşgul oluyordu! — Tatar askerinin artık mecali kalmadı. Kışlamağa da tahammülle- ri yoktur. Onlar bir alay ulütesiz, sr- zaksız ve zahiresiz fıkaradır. Bunları bir sene tutmak ne reva, ne sezadır. dedi. Baffanın damadına bir türlü ısınamadı. İbrahim paşa ona çok il- tifat etti. Hatta Peşte yakasına ko- nulduğu zaman, İbrahim paşa ka- yikla karşı yakaya çıktı, Han hazret- lerinin ziyaretine gitti. Han bildiğin- den şaşmadı. Hatta bir kere bile İb- rahim paşanın çadırına varmağa te- | mezzül etmedi. Harp sahalarında, yal nız at üzerinde konuşurlardı. Peşte- de Ova tekyesinde bir iki defa konuş- tular, Tekyede birer seccade üstüne oturdular, Yalan yanlış konuşup | nildilar. Bazan, bütün beylerbeyiler hanın çadırına yaklaşırlar, İbrahim paşa da onlarla beraber gelirdi. Han hazretlerini atından indirir, gidece- Bi zaman koltuğuna girip atına bin- dirirdi. İbrahim paşa, hanın gönlünü almak için ne mümkünse yaptı. Gazi Giray hiç bir iltifata kanma- dı. Atına bindi, Bütün askerlerini pe- şine takarak, bir sonbahar günü, Bu- dinden kalktı, Kırıma doğru savuş- tu, gitli. İbrahim paşa da Belgrada çekildi. Orada Serhad yeayasının gönlünü aldı, Askerin karnını doyur- du. İnzibatı tamamile temin etti. İb- rahim paşanın sn çok güvendiği ye- niçeri ağası Tırnakçı Hasan ağa da, İstanbul yolunu tuttu. Fukat İstanbul... İstanbulda da en mühim hâdiseler cereyan edip duru- Baffanın idaresin- deki zaafı anlamıyan kalmanuşlı. Or- taya herifin biri çıktı, İstanbul kar- yelerinde gezdi, dolaştı. İddiası müt- hişti; — Ben ikinci Selimin oğlu gehznde Süleymanım, diyordu. Demek, Venedikli Baflanın ve oğ- Tunun saltanatına göz dikmişti. Ap- talı derhal yok etliler. Fakat tabiat, en zorlu devlet adamlarını da birer birer temizlemeğe başladı. İbrahim paşa Zombor yolile Bel grada doğru giderken, İstanbulda Üçüncü Muradın ruhu için Ayasofya camiinde mevlid okunacaktı. Ne ka- dar olsn, Baffa kocasını, oğlu da ba- basını unutmuyorlardı. Hacei Cihan tabii bu mevllâd: ha zır bulunacaktı, Konağında aptestini aldı. Öğle namazrı kıldı, Namazı | kıldıktan sonra, uykuya dalar gibi ol- du. Hizmetkârları Hacei Âlemi uyan- | dırmak istediler. Hoca efendi, gözleri yarı açık: Kon, bir pâre rahat edeyim, Ga: yet mecalim yoktur. Bana Mehem- med ile Esadı yetiştirin! dedi, İki oğlunu, Mehemrned ile çok severdi. İkisini dö dev) mevkilerine Şeyh Abdülkadiri Geylâninin mena- kibine &it arapça yazılmış bir kitabı İki oğlum Mehemmedü Es'ad Diye yazmıştı. Fakat hatırına, Üçüncü Muradın ruhuna Ayasofyada okunacak mevlid geldi. Gilmemesi olamazdı. Kalktı, Yorgun argın camle geldi. İki oğlu- na derhal haber gönderilmişti. On- lar da camie koştular, Fakat babala- rile görüşmeğe nail olamadılar. Hoca Sadettin efendi, camie gelir gelmez, bir kat dahâ fenalaştı. DM! tutuldu. Ayasofya camiinin kubbesi altında ruhunu teslim etti, Hocanın vefatına herkes acıdı. Si- yasete karışmasından başka bir ha- tâsı yoktu. İlmi ve irfanı çok yüksek- ti. Hatta Cami Çelebi, hakkında şu temdihatta bulunmuştu: Bu yakınlarda cihana iki müftü geldi Tuta her birisinin âlemi fazlu edebi l Kimdir? deyu süal eyler isen anları sen yerleştirmişti. | Birisi Hace Efendi biri Hace Çelebi Hacs Çelebi de Ebussüud efendi idi. Çünkü gençliğinde kendisine Ha- ce Çelebi derlerdi, Hoca efendinin C6- naze namazını Fatihte kıldılar, İma- meti Sun'ulah efendi eda etti, Dört oğlu da babalarının tabutu altına girdiler. Devlet ricali ve ulema hazır oldukları halde cenazesini Eyüp sul- tanda kendisinin hazırlatmış olduğu mezara gömdüler, Meşihaât makamı gene mürhal kal dı. Şair Baki vfendiye gün doğdu. Fa- kat hoca efendinin yerine Sun'ullah efendi üfta makamını işgal edince, artık yüksek Şairin, değil meşihatten, hatta dünyadân bile ümidleri kesildi.. Aradan öolti ay kadâr bir zaman geçti. Şair Baki de gözlerini kâinata yumdu. Bakinin ölümüne acımıyan kalmadı, Fak&t onun meşihate geç- mesine ns lüzüm vardı? Meşihat fani bir makamdı. O, Türk milletinin gön- lünde bağdaş ku:muş, oturmuştu. Koca şair, neler yazmamıştı? Tiğin içürdi düşmene zahmı ziyanları Bahsitmez oldu kimse kesildi zebanları Gördü mihali #ervi serefrazı mizeni Serkeşlik âdın anmadı bir dahi Banları | Her kande basn pâyi semendin nisar içn Hanlar yolündâ cümle nisar itti canları durmayup konar Tiğ Huda yolunda cümle sebil itti kanları Şemşir gibi rüyi zemine taraf taraf Saldın demir Kuşaklı cihan pehlivanları Aldın hezar pütgedeyi mescid eyledin Nakus yerlerinde okuttun ezanları Âhir çalındı küösi sahil itin irtihal Evvel konağın oldu cinan bustanları, Diyen o deği miydi? Şimdi, o devir. de düşman eline göçen en ufak bi Kaleyi bile Venedikli Baffanın dama- dı geri almaya muvaffak olamıyor- du. Bakinin ölüsü cuma günü kaldırı. dr. Bütün âlimler, şairler, Türkün en büyük şmirihin tabutu arkasında gözleri yaşlarla dolu, ileriliyorlardı. Cenaze harlnzını Fatihte şeyhislâm Sun'ullah efendi kıldırdı. O da çok müteessirdi. Camlin önündeki musal la taşı üzerinde koca şairin beşinde: ki örf ile uzahan tabutunu görünce i butsmadı. Namazını kıldı. an evi onun şu beytini okudu; Deşti fensda müryi hava | Kadrini sengi musallada bilüp ey Bakt Durup el bağlayalar karşuna yaran saf sal Namaz kılındı. Şairin bütün yârü- nı onun tabütüne bile ellerini o muhterem vücudü omuzlarında ta- sımak şerefine najl olmak için tabu- tun kollarımı biribirinin ellerinden kapışarak Rö'rmekapısının seryileri Ve bugün, düpdüz olup beliri bils belli olmamaya mah- küm olan wezarma gördüler. İbrahim paşa, Belgrndda kışlarken, İstanbulda sörmi: çavuş harıl han! E > dikli Baffanım camiini yaptırmakla meşguldü. Ne Hoca Sadettinin, ne Bakinin ölümü, ne Serhaddin yıllar danberi sürs gelen bozgunlukları sa- yayda hiç bir tesir uyandırmamıştı, İçüncü Mehmed artık bir daha se- | fere gitmeye tövbe etmişti. İşte, İbra- him paşa, Tırnakçı, dahabir çok adamlar bu işi becerebilirlerdi. O, anasının sözünden çıkmıyor, sariyda kendi zevkile meşgul oluyordu. Cami epeyce ilerilemişti, Bina emi- Bi, şimdi dergâhı âli kapıcılarından © kara Mehmed ağa idi. Vakfa ait işle ri tekmil eliieğe o memur edilmişti, Kara Mehmed ağa bu vazileye tayin olununca, artık aklına geleni yapma- ya başladı. Halbuki kendi okuma yaz- . ma bilmez, sadakati ile öğünür bir adamdı, Şeriat denilen şeyden anla- dığı bile yoktu. Kızlar ağası Osman ağa, evkaf kethüdasi olmak hasebile, bütün evkaf nezareti onun etinde idi. Hatta İkihei Selim, Üçüncü u türbesinin tevliyeti de ona