- “ 15 Haziran 1935 AKŞAM Tefrika No. 31 ER Her akşam 7 TACLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR | bir hikâye | Eldivenler | CENGİZİ İSKENDER N OĞLU FAHREDDİN Oktayın veziri, Akayın içindeki ateşin sevgiden doğduğunu < biliyordu. çıkmasın diye, (Kaçar)ı | Akay, içine giren şeylamı | çıkarabilecek mi? Dağların kızı, yolda giderlerken, içine giren şeytanı çıkarmağa ça- lışıyordu. tayın ihtiyar veziri, o gün- lerde Akayda göze batan bir de- Zişiklik görmüştü. İhtiyar Çutsay bu değişikliğin sebebini anlamı- yor değildi.. o, genc kızın m tiyor, atın koşmadığını görünce hiddetleniyordu. ihtiyar vezir bu vahşi dağ kızı nın günün birinde Oktaya bir fe- nalık yapmasını bile uzak görmü- yor, onu gözönünden ayırmama- ğa çalışıyordu. Genc zabitin söylediği sözleri ezberleyen Akay, at üstünde ken- di kendine konuşurken: , şu melün şeytan, damar- larımın neresinde saklandı 'aca- ba?! Diye düşünüyordu. Bir m ihtiyar vezirin yüzüne — Bunu Çutsaydan Buke kim- se bilemez. Diye | m” alını onun atının yanına sür Büyük bir m ortasından geçiyorlardı. Oktay öndeki kafile arasında gidiyordu. O gün Ankin de hanın bulun- ea kümeye katılmıştı. e ihtiyar vezirin yüzüne bâ- karak — Bana doğrusunu söyler mi- mehi dedi. Sana bir şey soraca- ğım li gülümsedi: — iri Şe sonra en Lei miyim? * Akay boynunu bükerek sordu: — Senin içinde şeytan var mı?. — Şeytan mı?.. — Evet. benim içimde var da... Vezir başını iki tarafa sallıya- rak cevap verdi: — Şeytan, iyim içime girmeğe cesaret edem — Gitlri'n ne RAM — Hemen boğar, öldürürüm... — Ben öldüremiyorum. — İçine gezinme girdiğini ner- den anladın Dağların iie safiyetle anlatma- ğa başladı: a i içimde son- suz ıkıntı var, Yandığını duyuyorum, Vücudümü saran bu şeytanı nasıl 2 Bana yol göster.. ne Çutsay şimdi her şeyi anla miştir, Kendi kendine: — Zavallı kızcağız.. içine dü- ni uzatarak, genc kızın omuzunu okşadı: 'n çok temiz yürekli bir kızsm! Vücudünü saran şeytanın, ğü on çıkmasını istiyor- San, iç düşünmiyeceksin.. k Kelek dali Dağların kızı baştan onun yanına bırakmamıştı — Bana başkaları da böyle söy- amıyorum. amarlarım yanıyor. Bu acıyı na- sıl unutabilirim?. ir kaç adım sessizce yürüdü- ler, Vezir, dağların kızına acıdı: — İki saat sonra, şu karşıki da- ğin yamacında konaklıyacağız. Geceyi orada geçireceğiz. Ben, seni rahatsız eden bu şeytanı, da- marlarından çıkaracağım. oHay- di, sıkılma! Sabırlı ol ve yürü!, Akay yalvardı: Şu atımın ie kös- tekleri çözdüremez misin? — Çözdürürsem, ne haa sın?. — Atımı süreceğim., hanın ya- nına gideceğim. rada ne var? Benim nımda yaba değil misin? Oraya Pak içimdeki eld da gidecek ve marlarımdaki ateş sönecek san yorum. — Oktayın buyruğunu boza- mam, yavrum! Demin söyledim ya.. iki saat sonra, konakladığı. miz a senin ateşini ben sön- düreceğim! ya dimi içini çekerek vezirin ya- vardı. Çutsay dağların kızını yal nız bırakmıyordu, Bu sırada ihtiyar vezirin yani- na gelen general Kaçar, dağların kızile görüşmek niyetinde idi, Ve- zir, generale bu fırsatı vermeden, şeytan ruhlu insanların, böyle te- miz yürekli kadınların içine nasıl fena duygular saldığını anlattı kızcağızın ne suçu var?. dedi. Dilinden anladığı aslanlar- la kendi dağının kovukları ara- sında kimseye boyun eğmeden yaşıyordu, Şimdi, gözle görülme- yen ve el ile tutulmıyan bir kuv- vetin esiridir, Kaçar, vezirin bu taşı kendisi- ne attığını düşünmeden cevap verdi: — Biz, da ğdan inenlerin, bağ- dakileri eşiğin çok gördük... Yarın o da bizim gibi olur.. bize benzer, üm üzüme bakarak kara- rir, derler.. doğru bir söz, Fakat, ben -neden bilmem ?- Bu kızcağı- za çok acıyorum, İçinde sönmez bir ateş var. Zavallı kız, bu ate- şin ölreülek doğduğunu YİlüE. Bir dişinin, bir erkeği nasıl sevdi- gini, bir erkeğin kendisine eş ara- ağ için neler yaptığını, ve baş vurduğunu görmemiş., işitme- miş. — Yarın, bunların hepsini öğ- renir, Fakat, siz onun içine böyle sevgiden doğan bir “e düştüğü. nü neden biliyorsunuz' Vezir yan gözle sm yüzü- ne baktı: — Ben Timoçine hizmet etmiş çok yaşlı bir adamım. İnsanın derdini gözünden anlarım, Aka; hastadır.. ateşler içinde yanıyor. u ateşi onun içine koyanı ara- mak benim işimdir. Kaçar başını yavaşça vezirin m masanın üstünde du- ran daktilosunun şık eldivenleri- ni şöyle bir süzdü: Ne zaman, dedi, bir kadın eldiveni görsem eski bir hatıra ba- şımın içinde canlanır. Pek eski de değil ya.. şu 5-6 yılın içinde bir şey... O zamanlar daha göbeğim bu kadar heybetli bir hale gelmemiş- yüşlerden pek ziyade memnün- um, Bir sabah gene sokaklarda kim- secikler yokken çıktım. Harbiye- bana gülü- yor gibi geldi, Fakat bilirsin ben sadece bir iş adamıyım, böyle gönül ve kadın maceralarında pek için önünd tıs tıs geçtim. Biraz yürüdüm. İçim heyecanla dolu idi? Acaba bakr. yor mu?.. Birdenbire arkamda toprakların gıcırtısını, küçük, ha- fif adımların tıp tıp ilerlediğini duyunca sevindim, Demek geli- yordu. Taşlara kadar nasıl yürü- düğümü bilmiyorum. Nihayet Taş- liğa gelince durdum. Sanki etra- fı seyrediyormuş gibi bir hal ak den ilk önce nefis bir kadın kokusu, nefis bir lâvanta kokusu geçti. Yavaş ir dön- düm, baktım. O... İlerledi... He- ressam almadiğın Tre pişman oldum. Gü- neşin kızıllığı içinde bir tablo ka- dar güzeldi. İçimde ne arzular vardı. Gidip onun yanına otür- mak, bu tenhalık içinde ona sokul- mak, sokulmak kulağına aklıma gelen en güzel sözleri fısıldamak istiyordum. at işte utangaç- sa ah o budalada utangaçlı- Tekrar yürüdüm. Oturduğu ta- şın biraz ilerisinde durdum, Man- yatizmelenmiş gibi gözlerini göz- lerime dikmişti. Bir nar çiçeği ka- dar kızıl dudakları memnun bir gülümseme ile kıvrılmıştı. Güneş yükselinceye kadar onu böyle u- anak ane ae ana eaee Zevk MA uzattı; n seviyorum, Çutsay! aş onun da beni bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum; Atı- e mü- İhtiyar vezir zaten Kaçardan bu sözleri bekliyordu. Artık a8 hesi kalmamıştı: Kaça PIp yapacak dağların kızını Man ıkaracaktı... iraz daha sabret! dedi. Yaylâyı geçelim.. şu karşıki da- ğın dibinde konakladığımız oza- man, onunla istediğin gibi konu- yursun — Şimdi konuşmamıza bir en- gel mi var? RİA ni buyruğunu çiğnemiş olurum. Han, onun kendisinden başka bir erkekle konuşmasını is- temiyor!. (Arkası var) zaktan seyrettim. Sonra gene be- raber döndük... O günü işimde mütemadiyen kapkara gözlü, nar çiçeği dudaklı kadını düşünüyor- dum. Bugün ilk defa bana -çok Sevdiğim. ticaret hayatı sıkıcı gel- di. Şair olmak istiyordum. Şair... Şair olmak ve ondan bahseden mısralar söylemek... Böyle boyu- mal satmak, bu muameleler beni sıkı yordu. Akşam yemeğimi e Biraz uzandım. İçimde bir ses o yürüyüş yap.. bir üşü... diyordu. Soka- ğa e feel Vakit oldukça geç- ti. Taşlık tarafı gene pek tenha idi. Nafile yere çıktım. Fakat gece çok güzeldi. Sabahleyin ona ras geldiğim yere gelmiştim. Bir de akayım, Gene orada bir gölge.. o idi. Bu sefer onu iyiden iyiye takip ettim. Taşlıkta yanına yak- laştım. Dudakları ve içinde pırıl pırıl bin bir mâna yanan gözleri gülüyordu. Bütün cesaretimi top- hıyarak yanına yaklaştım. Fakat â » hiç bir şey söyleye- medim... o sinirlenmiş gibi büs- bütün güldü. Denize bah- çelerden birine oturduk, Ben bir ranlık oldu.. bir de baktım, ma- samda, evet benim masamda bir karaltı, ve karanlıkta güzel bir koku... Tatlı sesle: — Karanlık.. bahçe de ME tum., e ederseniz rada RENDE dedi ve sölerik ilâve etti: — Eğer sizi'rahatsız etmez- sem.. — Aman rahatsızlık ta söz mü?. Gibi beylik bir tekerleme yu- a ay Ahbaplığımiz ilerle- di. Sigara paketimi uzattım. Bir sigara ikin Elektrikler uzun za- man yananıyordu. İskemlesini gittikçe iskemleme yaklaştırıyor- du. O yaklaştıkça kokusu içime eler veriyordu. Nihayet elektrikle yanmca ka- ranlığa alışan gözlerimiz kamaş- tı. Gülerek biribirimize baktık. ikimiz de bu gece macerasından mesi vakte kadar oturduk. Ayrıhrken: — A.. dedi.. eldivenlerim... Dü- şördüm geliba, Hakikaten Me ai elinde Tâcivert podüsüctten pek şık eldivenler vardı... Masanın altına filin baktık. ok. e Ayni tatlı gülüşile: dedi, yolda dü- şürmüş olacağım. Yanyana döndük.. eve geldim. Öyle mesuddum ki... Yarın la sabahleyin erkenden buluşa- caktım. —zZi Soyundum. Birdenbire içeri o- dadan mai hiddetle geldi: — v dedi. Elinde bir çift lâciverd kadın eldiveni vardı.. aklımdan şimşek gibi bir fikir geçti: Nümüne olarak göndermiş- ler.. pek beğendim, Sana göster- mek için getirdim.. Karımın yü- zü güler gibi oldu: — Öyle marla.. yor musun 5000 çift ısmarlıya- caksın.. ben de o zaman kani ola- yım ki bu eldivenler nümunedir... Bereket versin karım eldivenle- ri masanın üzerine bırakmıştı. HASAN TIRAŞ BIÇAĞI Dünyanın en mükemmel Tıraş bıçağıdır Şimdiye kadar 7 Si Emel tıraş ral kemmel en fe ii lâ SE “oldu takili etmiştir. Pi; da me cud se inçaklarm Hasa bıçağını e hassast er “bir tarafi a braş olmak kab esabla 5 kuruşluk bir ade Ankara, İstanbul, Beyoğlu. Baktım, yepyeni eldivenler.. o dar ki âdeta i içine el geek derin di —. aldım.. bir marka va Bir fabrika markası. zaten bu fabrika da çık , Ert günü sabahle elim kalktım. Hemen t oldum. Sokağa fırladım. Taşlı! biribirimizi bulduk. Bu sefer e! de kırmızı, gene ayni podüsüet eldiven ee e ti, şamki komedi aklımdan g ti, Gülümsedim. Sokaklar bo boştu. Yeni doğan güneşin kızı ğı içinde kol kola dolaştık, vak nasıl geçtiğini bilmiyordum. i le yemeğini beraber yedik. O günü işi astım. uğramadan eve gittim, Yatark gene karım: — Vay.. ene cebin ayni eldivenlerin kırmızısı ne hal canım?. — Nümune karıcığım.. nün ne., — Öyle ise bundan da 5000 ç de pahalı idi ki, sonra zararı sattık... Bir daha Gi sevgiliyi g mek nasıp olmadı. 3 ay sonra| ahpabıma rasladım: ao mesi 5 nm lar?. Bir genc kadın bu işi deri ie etmiş.. evli ve ticaretle uğraş adamlarının cebine birer ç bırakırmış... Bunlar da evleri gidince esasi ilk gelen yal tabii «nümunelik!.» oluyor.. si rada sipariş vermeğe mecbur luyorlar.. Dostum sustu: — İşte başımdan geçen e rip macera.. dedi.. keşki şimdi ne karşımıza çıksa da bir 10 cift daha alsak... (o (Bir vıld