Tefrika No. 203 ARBAROS Yazan: İskender Fahreddin Akdoğan yolda hastalanmıştı.. Amiral gemisine ayak basınca: “Bırakın beni arkadaşlar! Vatanımın eşiğine yüz süreyim...,, diyerek yere kapandı Sulh muahedesi imzalanınca.. ri Ai - Fransız sağ mii İspanyol- lara; adami e! €ZSENİZ, arbaros sularından o ayrılmıya- — Türklerin istediği bize teslim işti, ei Fransızla- rmiyecek sa, Türk enler ilkba- harda İspanya sahillerini yakıp Te biliyordu. Şarlken — Pak u bir tüccar gemi- öile Tulna Salam im, iye & vermeğe mecbur ai İspanyolların bu cevabını Bar- barosa bildirdikleri zaman, kap şte şimdi, zeri e. ati ak ol Diyerek, bu sevinçli haberi bü- tün donanmaya bildir rmiş ve Ak- doğanın ka arşılanması için şenlik hazırlıkları yapılmasını emret- mi m 'k denizcileri bu haberi se- yöne karşılamışlardı. Donanma- m Kolet vasıtasile çevirmek i is tediği era tamamile ya üşmüştü. Şimdi ortada Gini “bir hakikat vardı: Akdoğan yola çık- Mıştı, Hamza, Akdoğanın yüzüne na- sıl bakacağını düşünürken, bu hâdiseyi sr am da düşünme- &e mecbur olmu: Padişahın rma Hamzayı Akdoğan elbette ve hiç vr za- man affetmiyecekti. İşte bu mı le yüzünden iki değerli yi ara- sında yeni bir kavga çıkaca! bu kavgada hiç şüphe yok ki, e sinden birisi ölecekti, Bu kadar fedakârlıktan sonra, İspanyolların elinden, aslan ağ- zınd tı, bei Akdoğan yıllardan- beri esir f bilir ne kadar zayıf düşmüştü Hamzaya a hiç bir sıkıntı çekmeden izlerde dolaşan bu iri serim meki önünde kimse duramazdı. Barbaros aş Pm — İkisine-de yi Diyordu. Barbaros, Hamzayı donanma- dan uzaklaştırmak için bir çare bulmuştu: Mısır valisinden alı €siri her gün Tulon gibi yabancı — r şehirde beslemek kolay bir iş ğildi.. Ta yirmi beş gemiye tak- sim ederek Hamzanın kumanda- Reza m göndermeğe ka- Târ y. ii henüz geçmemi: Dalgalardan sabuk müteessir olacak şeyler de- ğildi. Barbaros üç gün içinde tetti- bat aldı.. Hamzaya icab eden ta- limatı verdi.. ve gemiler fırtına- sız bir günde İstanbula gitmek üzere Tulondan ayrıldılar, Hamzanın Tulondan gidişine Ali reis de Barbaros kadar sevin- mişti: en, sevdiğim iki aslanın dö- güşmesini seyretmeğe tahammül emem, demişti. Türk denizcileri Akdoğanı sa- bırsızlıkla bekliyorlardı, #” Akdoğan, Tulon limanına rerken.. Tulon halkı sahile dökülmüş- 5 HASAN KREMİ eyer mevcud kremle- sıhhisidir. e Bi ad e hayat arkadaşıdır. Abtiyarl genç- leştirir ve gençleri güzelleşti- rir. İnsana ebedi bir taravet linde 20 Türkiyede yapılıb da Avrupa etiketi lan ve halkı aldatan kremle- re, ve sair ıtrıyata aldanmayı- nız, Hasan markasına dikkat yapıştırı- ediniz. Hasan Deposu: Ankara, İstanbul, Beyoğlu. lerdi, İspanyol bandıralı bir tüccar gemisi limana girerken, herkesin ağzında a we dolaşıyordu: — Akdoğan reisi, Şarlkenin e- linden Barbara başka bir kim- se kurtaramazdı. in Mi yaman adam! Kral Fransuvanın ondan çekin- mekte hakkı var, — Ben onun yerinde olsam, bütün Avrupayı işgal ederdim. O günlerde, kral Fransuva, ha- metleri ei sulh muahede- si imzalanmış ve iki taraf ordu- ları da hud lalesi çekilmi e Kral Fransuvanın gezi ni bil baros Tulon- endişesi e Bar! dan gitmez: Halbuki ekl ilkbaharı bekliyordu. Donanmayı Cezayir sulı arından Me ve Korsika adasına kadar uzanacaktı. Bu mevsimde rim ide fırtı- nalar eksik olm Fransızlar, Türk ln Tulondan gitmesini dört gözle bekliyorlardı. Öyle ya!, Artık Fransizlar için Uyuyamıyanlar Baş tarafı 9uncu sahifede) kusuna girmiş, iki sene evvel öl müştür. Bütün hayatında hiç uyumadı. talıkla uykusuzluğa uğramış de- gildi. Ç uğundanberi (o hiç uyuduğunu Ed, Gece leri yatağına uzanır, sabaha ka- dar gazete mi ve sabah ol umu bütün gı yumuş gibi vücudunu inlirimiş bir halde bu- lurmuş. Bütün bu meseleleri tet- kik eden mütehassıs âlimler uy- kusuzluğun bir zararı olmaması için şu tavsiyelerde bulunuyorlar: Uykusuzluğa uğrıyan kimse, uy- ku saatlerini, uyumasa bile ya- tağında istirahat ile geçirmeli- dir. Vücud böylece istirahate bı rakılacak olursa tabiat eksilen kuvveti kendiliğinden yerine ko- yar imiş. kusuzluğu âdet edinmiş olan kimselerin o bundan bir, zrar görmemelerinin sebebini âlimler ila bu suretle izaha çalışıyorlar. hiç bir ie ke tı. Sulh muah n İehinde ardan a, büyük Türk donanmasının “Talon lima» nında kalmasının ne mânası var- 1? Barbaros, Fransızlara — Şubatın on beşinden önce bir e e di şubat ayını bekliyor. ardı. O gün Akdoğanı getiren İspan- yol gemisi limana girerken, Tulon şehri bir rk memleketinden farksızdı.. her'taraf Türk bay- raklarile donanmıştı.. bütün li- cıları, Fransızları kuşkı dıracak kadar taşkınlıklar göster- işlerdi. Akdoğanı, Şarlkenin elinden almak; Turgüd reisi Venediklile- rin sz almaktan çok daha güç b me Şarlken çok dcı bir ikiye Türklerin eline sal le İspanyol generallarına kar. bona esir olarak al Hüseyin Cahid Yalçın EDEBİ HATIRALAR Perşembe günü çıkıyor Fiyeti: 60 kuruş AKŞAM KİTAPHANESİ Her akşam bir hikâye bir şehirde insan açlık- tan ölmez derler, Halbuki neden ölmesin? İnsan işsiz kalırsa, kre- ak ağzına | bir şey ko li Açlığa alış- kın biri için çok bir şey değil amma böyle mize geçirme- miş olanlara zo! Uzun bir ik kadar insanın zihnine berraklık verecek bir şey yoktur. Ali, açlığın otuz altıncı saatinde, vaziyetini 7 vazil bir surette me edebiliyor- du. ölmemek için yal- NIZ iki çare Hırsız- lık yahut lemciik! Hırsızlık da- ba tehlikeli idi. Onun için, dilen- i. Ev- > Ven çok itina et- gidecekti? çe. kalabalık Üni de avuç aç- mak biraz zor geliyordu. Onun eş zenginlerin bulunduğunu tah- in ettiği çka semtine doğru uzanmayı terich etti. İli nis- dar kolay bir meslek değildir. Muvaffak olmak için hususi bir is- tidad lâzımdır. Alide bu istidad m .— olduğunun dim 1 fari Halbuki herkesin merha- ediyor, yari metini celbetmek için, hiç ol mazsa solgun bir çehre lâzımdı. le kı canlı ve sıhhatli, bir yüz ile avuç açacak dilenciye kim acırdı? Ali, bir türlü kimseye el uza- tamıyacağını hissediyor, rasgele dolaşıyordu. Dilenciliğin icabet- tiği evsaf kendisinde bulunmadı- ğı şüphesizdi. Sokağa çıkmadan evvel neden tıraş olmuştu? Gerçekten dilen- ciler hiç bir zaman taze tıraş ile dolaşmazlar. Üzerindeki da dilenci kıyafetine uymuyordu Çok eski değildi, kendisine de pek yakışıyordu. Arada sırada, Ali bütün cesa- retini toplıyarak geçenlerden bi- rine yaklaşıyor, fakat derhal kuv- vetli mak için en ufak bir bahane bile ona makul görünmüyordu. Şu ada çok ibtiyardı. O kadar ihtiyar bir adamdan nasıl sadaka istenirdi? Şa adm e gencdi. Bir çocuktan VE ay Akdoğan, elbette Türkle- e kolayca iade edilemezdi. İİ Barkksömm bu ffakıyeti le Venedik suzi kadar büyük v ve yek di. nyolda hastalanmıştı.. o ME İspanyol denizcilerinin «Ölmez deniz kartalı!» adını ver- dikleri zavallı Akdoğan, gemisine kucak! Akdoğanın bir koluna Ali reis girmişti. Öteki omuzundan da Ay- ın reiş tutuyordu. Akdoğan, ge- minin güvertesine çıktığı zaman: — Bırakın beni, arkadaşlar! Vatanımın eşiğine yüz süreyim!. m çocuk gibi ağlamağa başlad Akdoğ güvertede ilk önce Bi kümeli XArkası var) Hele şu ada- mın hasialiği yüzünden okunuyor- du. Nafile yere neye yüz kızar- tayım? Arkasından gelen ada- mın pek hotgâm olduğu belli idi. Yürüyüşüne bir bakmak kâfi idi. Bir aralık, bir yaşlıca kadına eli- ni uzatacak gibi oldu. Fakat bu kadın kendisinin Afife teyzesine ne kadar benziyordu! Tıpkı onun gibi bıyıkları vardı. Afife teyze onun böyle e ettiğini gör- se utancında yerin dibine geçer- di. Kim bilir kendisini ne kadar azarlardı: Böyle, sapasağlam, genc dilen- cilik etmeğe sıkılmıyor musun? Paran yoksa işara. Senin gibi tembeller elbette iş bulamazlar! Moy bu gülünç ei ânihaye devam edemez Ali işin sonunu pil e kek) Sadaka bir söz karşısında kimin kalbi rikkate gelmezdi? Tesadüf onu bu kararını tat- kletmedi. On ündü. Yan sokakların birinden birdenbire çıkmıştı. Artı düd edecek değildi. biraz lr tanıma. kadına . He; iyalkilğin tit- riyen bir se: le — Hammefendi... diyebildi. ai Kadın, şaşırmış, birdenbire yü- zünü çevirmişti. Ali, genc, güzel, zarif bir kadın ile ei buru- i. Bu kadar tatlı ve güzel ka ir şeyler söylemek mec- buriyetinde idi. Çaresiz, kararı- nı verdi: — Hammefendi, dedi, cüreti- mi affediniz. Sizi önümde bu za- rif in o kadar güzel bul um ki... Birdenbire kalbimin he- yecanı e Tesadüfün bi B endimden geçirdi. içine birdenbire aksetmiş bir gü- neş dalgası gibi ruhumda her şe- yi aydınlattınız vee sm m «O1..» de- di. em hayrete, e hidde- te Sik edebilirdi. S sını döndü. ten hızlı adımlarla uzaklaşmağa başladı. Fakat Ali artık kendisini tuta- mıyordu. Boşceplerini, boş mide- sini, ödenmemiş oda kirasını unu- tarak kadının peşine takıldı. İçin- de hiç bir zaman bu kadar derin bir incizab duymamıştı, Şimdi gü- zel kadının ta yanından, biraz ar- kadan yürüyor, ona bin dereden, türlü Mi diller döküyordu. Genc kadın hiç cevab vermedi. Fakat iptida pek sert ve hiddetli 3 bir ifade gösteren yüzü yavaş yavaş sakinleşti. İşi bir facia şek- etmek istemediği an- İçinden para çı- de: niz, dü ölene işte böyle yapılır! ded Sonra bir kahkaha rek, büyük bir apartımanın e sından içeri girdi. Kendisini o kadar taciz etmiş olan gence böy- le bir ie; e olduğundan pek memi Al m kendisini topla- yınca, ayucundaki yirmi beş ku- ———— Acele satılık matbaa makinası Avusburg fabrikası mamülâtın- dan çifte kazanlı Matbaa rmaklarının ara- ! u kadar geldi- maki- kilin dl alina e)