Sahife 8 AKŞAM 21 Nisan 1935 | SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ Yazan: SULEYMAN KÂNI iRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — Tefrika No. 471 “Münif paşa cevab verdi: Mesele basit, | işi iptida aksama ayırmalı... Mesele basit | ü id zaniamikda üç de- bulunan tebde, Şamda, Mısırda medrese tahsilinden son- ra İstanbulda tercüme od girmiş, adar kâtibliğile Avrü- pada iken ecnebi lisanlarile fen tahsiline de himmet ederek şark ilimlerinden malümat asına > efaretinde uzun müd- det “bulunarak farisiyi diğer dil lerden ziyade öğrenmişti. Rumca- dan başka Kreneğ, Alman- ca, İngilizceye de'vakıftı © Münif paşa kr İnt sahibi bir edib değil ise de mütenevvi malümatı haiz daniş erbabından bir zat idi. Filosof meşreb, hoş sohbet, mahfuzatı çok, ülfet meclisi ME idi. Herkese karşı tevazu gösl rir, kimseyi incitmezdi, Şark ve garbin ül ve üde- basile ihtilâtı ve edebi müsaha- beleri sever, her birine kendi lisa- nile hitab ederdi; şatranca me- raklı olmasile bunlarla şatranc oy- namaktan da hoşlanırdı. Yalnız İstanbulun ülema sını file ihtilâtı pek sevmezdi. Bun- lar da paşaya mübalâtsızlık isnad ederek kendisine sokulmazlardı Müni i de sadrazam rullah, Sakız Ohanes, Karidis efendiler de bu mecmuaya yazı yazarlard 1 Münif efendi Babıâli müterci- mi evveli iken (Cemiyeti ilmiyei Osmaniye) yi tesis eeylemişti bu emiyet Osmanlı devletinde te: kil sedilen ilmi mebfellerin üçün- cüsü olmuştu. Bu mahfellerin birincisi (Beşik- taş cemiyeti ilmiyesi) dir. Bu ilk i Melek ze Ferruh efendi, meşhur üle- Beşiktaşlı Kethüda zade çe efendi, Fehim efendi idiler. Bu cemiyet heveskârlara ders ta- lim ederdi. Fen derslerini Şani zade, edebiyatı Ferruh ; efendi tedris eyler, efendi haftada iki yim ni ve edebiyata mü- teallik lünurdu. Ce- arifane sureti- ai lu, Cemiyet âza- sı haftada bir toplanırdı. Bu top- lantılarda edebi muhaverelerde bulunulurdu; şiir müsabakaları icra edilirdi, İkinci mahfe| niş) «akademi» olm 1282 de maarif bi idare- sinde bir tercüme cemiyeti teş- e da- kil edilmiş idi ki vazifesi ecnebi dillerinden türkçeye tercümeler yapmak ve tercüme edilen eser- a e Gü İlik lere verilecek mükâfatların mikta- rını tayin eylemek idi. Bunun da reisi gene Münif efendi olmuş” tu. Sonraları başvekil olan Kad- ri bey, hariciye nazırı olan mec- lisi vâlâ mütercimi Aleksandr Kara Todori efendi, Viyana elçi- si olan Sadullah bey de bu cemi- yetin âzasından idi! e in miyeti tedrisiyei islâmiye) u mahfellere beşinci olarak ; te- > etmiş ve Darüşşafaka mek- tebi bu cemiyetin başlıca eseri olmuştur. (Cemiyeti ilmiyei dini ve siyasi mesele üzere her türlü ilimlere ve fenlere dair kitab ve risale telif ve tercüme edecek, muayyen gün- lerde umuma dersler de vere- Osmaniye) ler müstesna cekti. Hükümet (Mecmüuai fünun) ri- salesini bütün vali ve mutasarrıf- ra resmen tavsiye eylemişti. Mül- kiye mektebi de Münif paşanın maarif nezaretinde tevsi ve ıslah ile ve yeni bir nizamnamı ye rapt olunmak suretile ll mıştı. Münif paşa maarif nezaretinde iken hukuk mektebinde muallim- lik te ederdi. Altı dersi; medhali vakti müsaid değildi. Fransızca eserlerden evvelce tercüme ve tel- his etmiş olduğu bahisleri her se- ne yeni gelen talebeye aynen tek- var ederdi; talâkati yoktu; sesi ; bunun için Mi lekirine tak- yir süretile değil, imlâ suretile ve- debiyat dersinde garb ede- s ettiği kaideler lanır, garb ve Arab kaidelerini biribirine, e şa hülüskârlıktan müc- tenib, ete tekim bir zat idi, Mu- Mi lal kimseyi beğen- zdi; nefsine itimadı pek faz- la idi. » Nazariyatçılığile iştihar etmişti. Bunu vükelâ meclisi müzakere- lerinde de tatbik ederdi. Bir gün meclisçe muğlâk bir me- sele müzakere olunuyor, mübaha- se devam edip duruyor, bir türlü halledilemiyordu. Münif paşa ise müzakereye ka- rTışmıyordu. Nihayet si ye reyi soruldu. Münif paşa iş henüz müzakereye lr ee gibi: imiş — Mesele basit! İşi sim — sonra her için ayrı ayrı düşünmeli! Sözü Babığlide virdizeban ol- muştu. Münif paşa'bir aralık hasta ol- muştu. Teklifsiz dostlarından biri zi- yarı nm mi Paşa hastalığından bahse erken b anlış yol ihtiyar et- mişiz. Tahsil edilecek şey ilmi tıb imiş! Diye teessüf eder, Muhatabı — Tıb tahsil siniliğinize gi ha mukaddematını okurken ken- dinizi 'nnin âlimi'farzederek Rena iptida nefsinizde tecrü- e “e hayatınızı tehli- ili vii Makabeeride bulunur, (Devam ver) Radyo 21 Nisan Pazar bul, 17,30 ere ii Üniver- siteden nal 2 bie t Hikmet, 8.30. Ji « Bi Ame Tar- çan, 18,50 Hn plklar. 19,30 Ha- berler, Ba 9,40 mut (Şan) piyano melike 20 Ziraat ba- rosu, 22 Spor, 22.10 Şar- bine” Yi 30 Op Operet popurileri, wi 25 Mi e m. İ9, — vi 210- peret musiki: sözler, 22,30 Sol > ve 23, 30 Hafi Er ve dan: İ Malgend, 437 m. 20 Reklâm, plâk, 20,30: Ulusal © yayım, 21. Maillardın «Les Dragons de Villarsp operası, 24 Dans plâklar. Budapeşte, 550'm zikas, 20,13 Sti 19,10 Askar mu- dyo piyesi, vi kali ise Dan; si, 23, ve a ki program Dans mi ns e arası, 24 — “Nisan Pazartes v— Ttavyat 40 İki Bükreş, 364 plâk yayım, İyo Dupüabi, 19,15 ir 20,20 dile ie musikisi), 2 politen romanslar amy, 22, 5 Gi piyano konseri, 23,25 Hafif mı siki naki e 1345 me 19,45 Plâk, “20, 35 Asker programlı, 21 Paak şen havalar, 22 Seni 15 Hafif musiki ve dans 05 Plâk musikisi, Bedgrad, ni > 1 Plâk, 20, ii ke vel opera plâkları, 24, udapeşte, 550 m. 18 Bavyera - ze maçını e 19,45 piyano refaaktile), 20,25 aliil örer iz sa dan «Prens Bob3 oj 3 Spor, 25 Cazband. 332 m. 19,50 Plâk alman- ca şarkılar, 20,35 Spor duyumları, 21 ie ie in operet, 23, gm Ev, apartıman kiralama mevsiminde AKŞAM'ın KUÇUK ILÂNLARI kiracılar ve bina sahipleri için En emin, en süratlı ve en ucuz vasıtadır İBAHAR Yazan; Muazzez Tahsin «Feyhan, bugün hava çok güzel. Ortalıkta tam bir bahar serinliği ar, Bu güzelliği birlikte görme- mizi istiyorum. Benimle Bo- lonya ormanına gelir misin? Sizi saat dörtte dl alacağım. Mek- tul getiren çocuğa cevab verirseniz çok mesud edeceksiniz. «Evet ey değil mi Fey- han? iyük dostunuz» Bu mektubda “vi fevkalâdelik um; içim sevinçle taştı. Hemen bir kâğıda yalnız «evet!» yazarak zarfladım, gocuğa verdim. Saat dörtte kagi çalındığı za- man ben hazı rdım: — Tam yürüyüş kıyafetine gir- mişsinz Feyhan... — Beğendiniz mi? Bunu söylerken koketlik ettiği- nmediniz mi? derken Şakama ciddi bir sesle cevab yerdi: — EL bisenizin ire şapkani- ve saçlarını- Si sizi çok, Koluman çek beğenmekten korkuyorum. i — Korkuyor musunuz? Neden? — Size verdiğim sözü tutma- ki maktan Gülerek yüzüne baktım — Haydi gidelim dedim. B Ba- kalım dan dediğiniz kadar güzel mi Neşeme biraz canı sıkıldı sa- nırsn Mina... Ben gülerken o kaşlarını çatıyordu; halbuki be- nim bugün en çılgın günlerimden biriydi. Ona neler anlatmadım! Bir ya- ramaz çocuk gibi dünyanın mas- karalıklarını, dedikodularını söy- ledim. Birara neşem beni ta Floran- saya iz şba Orada görüştüğü- müz günü, uzak manastır binasın- da rekli ee münasebetsiz İtal- yanı hatırladım: — Zavallı adamı bir saniye- de nasıl bir kara böcek gibi du- vara yapıştırdığınız aklınızda mı? Kapının dibinde ikimiz de e kahkahalarla gülmüştük hi öylerken ve an. im gene kahkahalarla o gülüyordum. O da gülüyordu. » Fal kat benim kadar > vakit yüzüme çatıyordu. bakıyor, kaşların Kendisine ordum — Bir şeye mi sıkıldınız? — Hayır, bilâkiş çok gülüyo- rum, görür nu: t fakat Yİ bir gülüş en geniş yolda iğ m giderken birdenbire durdu, öi me geçti ve gözlerime sert ağ bakarak: — Sizin gülüşünüz de fazla ne- eli... Niçin bu kadar şensiniz? Keyfim birdenbire kaçtı, Bir kabahat işlerken yakalanan kor- kak bir çocuk gibi önüme baktım. — Hava güzel, orman serin, bütün tabiat çiçeklerle süslü... Ben de gencim., bu güzellikler ru- huma bir kuş hafifliği veriyor... Sonra aden ÇİÇEĞİ| Elimi tuttu, sesinde tatlılaşan bir sıcaklıkla — Sonra Feyhan? Niçin sözü" nüzü bitirmiyorsunuz? Başka ni çin böyle neşelisiniz? Başımı kaldırdım. Gözgöze gek dik. Ağaçların koyu yeşili altın- da yeşil gözleri koyulaşmış ve büsbütün derinleşmişti. Kalbimin sesi dudaklarımdan taştı: —Sonra ikimiz beraber yalnızız. Yüzü bir fırtına ile karıştı, Acr ve saadete benziyen bir ışık gözlerinde yandı.. dan yürüdük... ai çağ- lıyana doğru gittik, sonra büyük gölün Kai lokantada çay artık benim neşem düşmüş, peni, üzerine bir yük inmişti. VE manın sık ağaçlarile gölgeli ii döndü, gözlerimi Ni — Niçin artık gülmüyorsun yavrum? Gülmek mi? içimin ağrısile ağ- lamamak için gözlerimi sıkıyor- dum. Bunu anladı: — Ne yazık Feyhan, size neşe yerine hüzün eridi Başım büsbütün tü. Onun eli sizin şıyordu. Dönelim artık! — Peki yavrum... dedi ve dön- bir ar, dola- dük. rtımanin merdivenlerini çi karken düşmemek için birkaç de- hi dinsin ar- tık... Evet Na yiniz! ve hayatımız! biribirinin i içine zincirliyelim. özlerim ka“ taraf Sud den ığ onun örm sesini işitiyor- um: — Feyik, din ve milliyet fars kı nedir ki... Niçin biribirimizi böyle severken mesud olmıyalım? Annen babanla mesud olama- miş ve kaçmış... Baban onun ar- kasından betbaht olmuş... Baba- nı böyle betbaht eden kadın bir bilir? Yoksa sen de kendinden korkuyor musun? Bana verdiğin bir Türk, bir ecnebi, kim olursa olsun seni benim kadar sevemiye- “ cektir, buna inan! Bana ila sana yemin edi- amın rum ki hayatım son nefesine ka” dar senindir. Sevgili bana gek mez misin? Sıcak nefesi yüzümü, gözleri mi yakıyor, başımın içinden alev ler fışkırıyor .Karanlık.. zifiri ka” ranlık.. biribirimizi görmeden n& feslerimiz karışıyor. 'kası var)