8 Kânunuevvel 1934 Tetrika No. 60 Me AKŞAM Sahife 9 ARBAROS Yazan: İskender Fahreddin Barbaros birdenbire hastalanmıştı. Afrikanın kızgın çöllerinde ateş ve yıldırımlarla çarpışan Akdoğanın yüzünü şimdi aşkın ezici iztırapları sarmıştı! sre hasta mı? Akdoj Barbarosun baş ucunda ei Odada ikisinden başka kimse Rarbakde rahatsızdı.. On günden beri yordu, Vücudunda bir kırıklık vardı. atakta yatı- ikçe kararını bilmemekle beraber, onu yin konağ rek Barbarosun Den sormuş- tu. Bu sırada veziri âzam İbrahim paşadan üst üste — mektuplar Kanuni Süleymanı Barbarosa es- kisinden çok daha fazla belle di ta, mıştı, O sabah yine kapının. önünde dı.. Bir defa çenesi açıldı mı, artık sarayda olup bitenleri birer birer anlatır ve içini boşalttıktan sonra geniş bir nefes alarak: — Şimdi siz söylerim a Tum, Hayreddin bey! - derdi - leşince gemilerinizi alıp sikii misiniz... Yoksa Padişahin vere- ceği hizmeti kabul ederek düşmani kovalıyacak mısınız? Niyazi efendi bu sözleri kendi- iliğinden söylemiyordu. Barbaros da bunun farkında idi: — Padişah arzu — ederse, salı- . Biz z ettiğim kalelerin anah- bizle Padişaha gönderir miy- dim? Niyazi efendi gide gele Barba- ei e 1 yi i — m. ME görüş meğe geleceğim. Hastalığım ha- berinin elçiler vasıtasile nize ulaştırılmasını çok arzu edi- yorum. (Andriya) haaladığım Il ecnebi elçisinin duyduğunu iste- Demişti, Akdoğan, Barbarosun Padişah- #a el altından bu şekilde uzlaştı- ğını bilmiyordu. ein hastalağının uza- i, Akdoğanın uzun hen İs- pin kalması deme! Akdoğan, büyük reisin lee ağından acı duymuyor değildi. Fakat, Altındal onu iyice kandır- mıştı. yaam çi aley- İeri artan bir r dağ vardı. Akdoğan içindeki Dial sike büydüğünü, bütün vücudun beynini sardığını görüyordu. Akdoğan bu halde İstanbuldan dışarıya ymai miydi? arbaros sordu: ğ e var, ne yok? Arkadaşların her gün gemi- derde talim yapıyorlar mı? Akdoğan, günlerden beri, kene di gemisinin bile semtine gitti artan Kendi donan- mamıştı. Fakat, ğü reise ha- kikati söyliyemezdi «— Ben bir ii ız seviyorum. Gönlümü ona kaptırdım.. Bir şey- den haberim yok!» diyemezdi. Yalan söyledi: imizini ıkları eli dilinde Ki İstanbul halkı şimdiye d böyle arslan yürekli denizcilere raslamamışlar, Tayfalar reislerile beraber hergün gemilerde çalı- $ıyorlar.. Boş durmuyorar. Barbaros: — Yakında kalkacağ Do- ğan! Sen bundan sonra amirel ge- Jışac u- ne kadar çok güvendiğimi bilir- sin! Dedi. Akdoğanın dizleri titriyordu. Yüreği yanık delikanlı İstan- buldan nasıl ayrılacağını düşünü- yordu., Ardı sıra bir kaç defa içi- ni çekerek hızlı hızlı soludu. Barbaros, Doğanın bu sözlerin- den memnun olduğ umarak doğruldu.. Delikanlının yüzüne b ikanın kızgın çöllerinde ateş ve yıldırımlarla çarpışmak- tan yılmayan n çehresinde şimdi (Aşk) ın eritici ve öldürü- cü iztiraplarını seziyorum... Ya- mılıyor muyum acaba..7! Akdoğan birden kızardı.. Mo- rardı., Renkten renge, kılıktan kı- ğa girdi. Barbarosa, utuz yıllık hayatında ilk defa mişti, Dişleri biribirine geçti. — Yanılıyorsun..! Demek istedi. Dili varmadı.. Hayreddin beyi yalan söyle- ğunu na- enini tüyleri dim dik hiç bir sırrını lamadığı reisine karşı içinde- kileri birden açıp dökmek istedi. « Buma cesareti yoktu. İbrahim paşanın kızını çok se- viyordu.. Ve ona söz vermişti: «— m ayrılmıyacağım!» esi baros başını kaldırdı.. De- İrili m yağ içine baktı. — İstanb len çok bah- sediyorlarmış.. Doğru m mu? Akdoğan: — Hayır.. Haberim yok. Diyemedi. Yutkundu.. Omuzlarını kabart- t.. Ve cesaretini ve — Seven kadınlar vi , de- di, fakat ben onların Dedlii bile örmedim, en emin de- ğil misiniz? rbaros kırmızı sakalını ok- şayarak gülüyordu. Kurnaz reis, Akdoğanı sıkmak istemedi: önlünü kimseye kaptırma, Mesirelede gördüğün yaşmaklı aşiftelerin uzun kirpikleri, senin ka- dar temiz delikanlıların yüreğini, birer zehirli ok gibi kalbura çe- fazla korumalısın, Doğan! (Arkası var) Her akşam bir hikâya karı kocanın apartımanı tam karşımızda idi, O kadar ya- kın, o kadar karşı karşıya idik ki ayni apartımanda oturuyor gibi bir şeydik. Ne kadar tanıdıkları, bildikle- ri, komşuları varsa onların adını «Geçimsizler» koymuşlardı. Sa- hiden de genç karı koca e ve kavga ediyorlardı. kin ları da gayet garipi Bir gün hep leri ey tik. Onlar, karı koca ikide bize gelecekler, hep Km iki buçuk Miakinasinn sinemaya gide- ceğiz. Bir de baktık: Saat tam bir bu- ta bunlara bi Orhanla Ayşe - Karı kocanın ad- ları - misafiri salona aldılar. He- rifin ne tıraşçı olduğu daha uzak- tan belli idi. Karı kocaya boyuna bir şeyler anlatıp emi Ev- velâ Orhan esnedi. Sonra Ayşe uzun uzun keyifli keyifli. esne- di. Gelgelelim 5 misafir hiç oralar- a değildi, Durup dinlenmeden anlatıyordu. Bu lâkırdı makinesi, n sine- Bir aralık ei Ayşe biri- b baktıl. nde dolaşmağa başladı. alina duvarda asılı olan Ay- şenin camsız resminin önünde durdu. Avaz avaz bağırarak res- mi yerinden çıkardı. — Ben kırk bin defa «şu resmi iğri asma» diye sana tembih et- medim mi idi? diye resmi yere fırlattı... Bunun üzerine Ayşe yerinden fırladı: — Utanmaz, alçak, mem Bir misafirin e i tmak ha.. Ben sana gösteririm. Ayşe öteki duvarda asılı Orha- nın resmini kâptı: — Al!.. diye çerçeveli fakat ge- ne camsız resmi fırlattı. Lâkin anki en değil de misafire nişan almıştı Koca levha ve misafirin al- Z neye uğra- ii Ören köpürdü: kepaze kadın.. Benim mliiirhinlk alnına levha atmak a öyle ise, Orhan ne geçirdiği elbise fır» çasını EEE Lâkin fırça da her e hikmetse misafirin tam ensesi- ne inmişti. Misafir evvelâ bunları ayırmak istedi. ve rhanla Ayşe elle.” rine geçirdikleri her şeyi biribirle- rine yiye Bu atılan şey- ler de - karı kocanın fena nişan almaları yüzünden - hep misafire geliyordu. Misafir nihayet bir ka- napenin arkasına siper alara! kavgayı öyle seyretmeğe başladı. Artık Ayşe ile Orhan gırtlak gırt- lağa gelmişlerdi. Misafir onları ayırmaktan ümidini kesince ken- disini dışarı attı. Biraz sonra ka- m çıkıp hızla uzaklaştığını ördük. “E ia hayret. Misafir gider git- mez o gırtlak.gırtlağa gelen karı koca bir sarmaş dolaş olsunlar, bir sarmaş dolaş, bir sarmaş dol Pencerenin arkasından ensesi- i, alnını ovuştura ovuştura kaçan misafiri gülerek seyrettiler.. Kav- ga sırasında kadın kocasına bir tokat atmıştı. Misafir gidince şe: — Vah yavrum, Elimden kaçtı, Geçimsizler ir misafir damladı. j e geçsin. diyerek tokat eş ze geldiler. Tıpış tıpış sinemaya ittik. Dönüşte, tam ap yak- Jaştığımız zaman Orhan — Eyvah!., dedi. die sordu: sahibi... Aylık istemeğe geldi pr Ne yüzsüz adam ya- li ay, her ay uğru- ruyor, Are her ay da kira verilir mi ya.. Ev kirası dediğin üç ayda bir, dört ayda bir verilir... Bu he- rifi nasıl sa vmalı.., Ayşe gül — dendiği şeye bak Or- Bizden ayrıldılar. Kapının önün- ev plerini karşıla, adılar. Bü- yük bir ikramla içeriye aldılar. Hep birden misafir salonuna çık- tılar, Ev sahibi ağzını açacağı sr- rada Ayşe gene o esrarengiz işare- ini çaktı, Orhan elleri ee kalktı, Ay- şenin resminin önünde durdu: — Bu körolasıca resim için kere siği asılmıyacak» demedim mi ben? Diyerek 5 i kapınca yere. Ayşe aralama, ki bir GAR gibi yerinden far Seni Ş — vi sa” hibinin yanmda eo mimi e atmak ha uur.. Ben sana şimdi gösteririm. ER ka- nın resmini li tı. Nişan aldı. Attı evha tam ev sahibinin kafa- — Vay utanmaz... Sen bunu yapasın ha!.. Orhan ei kapınca ev sa- hibinin ense: — Seni Ari herif seni... Al İm a Ayşe sobanın yanındaki büyük soba maşasını kavradı, fırlattı, Ev per aldığı kanapenin arkasına bü- züldü oca gene gırilak gırtlağa gelmişlerdi. Ev sahibi kendisini dışarıya dar attı. Benim pencerem açık olduğu için ev sahibinin ka- pının önünde söylendiğini duyu- yordum: n eçimsiz insanlar yahu. Her gelişimde gırtlak gırtlağ ga ie ve fena değildi. Aman kar- nım.. Karı maşayı ne fena yerleş- tirdi.. Ne ei insanlar!.. geçimsiz insanla Onlara herkes böyle “ X i imsiz insanlar!. Bana s lünyanın eri iyi ge- çinen, biribirlerile en iyi anlaşan çifti... Dün onların ak ören bu garip sırrı öğrenmek için Şe gittim... İşi açtım. Orhan — Ne yapalım.. dedi, a mi- safirlerden, sülük gibi yapışkan alacaklılardan ancak böyle kurtu- labiliyoruz.. — Peki.. Eşyalara bir şey olmu- yor mu?.. . Biz biribirimize ata- şeyi söle ri, söyliyeceğimiz M - tıpkı YETİ bir pi- s hazırlar gibi - evvelce karar- Yalnız bir adet HASAN TIRAŞ BI İLE Bir sene tıraş olursunuz. kaya dikkat kadar icat olunan bütün kkuk etmiştir. Piyasada mevcut traş ma şel Hasan tıraş mn -3- 4 numa ke: sn ve yep iğ tıraş bardak ile bilendikte yüz defa tıraş yapılmak mümkündür ki dünyanın hiçbir bıçağında bu meziyet yoktur. Hasan Tiz çağı istediğiniz halde başka marka verirlerse ald. niz. Tak- litlerind. 5 kuruştur, Hasan Ecza deposu, stant Beyoğlu. Radyo 8 Birinci kânun cumartesi 1,30-22 türkçe e Resim ze e lan adyo, vie ye “es ik plâk, e 45 e iz ebeler, 1440 pik, mektep , İ ns musikisi, » hamle; 5 15 orologos caz takı- 20,20 pi 2EİS bam derim 23,25 kahvehane kı Varşova (1345 m.) — 18 dans mus sik 13 beli 19,15 viyolonsel ile parçalı i tavsiyeler, 20 pi» yano ilke Mei 20,30 konser, 20,45 haberler, m.) — amam “nakil, 19,45 20, m neşeli sözler, 21 ça bağlı konser, 22,30 spor ele i ğan ork ii post Gi * takımı a memurlari Beli afif orkes- tra Si ri, seyi 20 iie Ml in konsei şarkı- lar, 20,40 aki alite, zı eren 21 10 lara ek 22,30 plâk kon- 3 haberler, 23,30 dans mi rm nn ya Tsk “iza rad; için camsız yaptırdık, Bu sırada aklıma bir şey geldi, Orhanla Ayşe eme eme çalmak üzere zrilye 25 plâk mışlardı. m aylar seçtiği halde hâlâ mi — Orhancığım. a Da bizimi plâkları alamaz mı Elleri ni einen kalkti Duvara yaklaştı — Ayşe!. Ben sana 40 bin kerd söylemedim mi bu levhayı iğri e ma,. diye... Şimdi ben ne yapayım! çi levhayı kaptı, haydi yere.. Ayşe ona mukabele etmeden ben kendimi dışarıya dar attım.. yapayim?.- Geçtim ben öyle plâklardan yahu.. (Bir Yıldız) ye: laştırıyoruz. Meselâ mahsus re- ad i liği a