5 Ekim 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

5 Ekim 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 Teşrinievvel 1934 TetrikaNo. © Yazan: İsken: iğitler! Çabı amiralının göğsünde: AROS ider Fahreddin uk, bana kirişi sağlam bir izl,, diye bağırdı.. Ve bir az sonra, düşman ri yaralanarak denize yuvarlandığını gördüler (Halkulvad) kalesi önünde. ? Hızır bey, (Çiçel) de kendisini Bekliyen büyük kardeşi ishak be- i düşünerek yola çıkmağa karar vermişti. İshak beyin diğer liman- lardan önce tecavüze uğraması muhtemeldi. Fransızlar (Halkul vad) limanına gitmişlerse, (! çel) i de her halde ihmal etmiye- ceklerdi, İshak bey Midilliden hareket ederken, Sultan Süleyman ken- 'disine iki kadirganın refakat et- mesini emretmiş ve İshak bey Tu- nusa bu kadirgalarla beraber gel- mişti. ishak bey, küçük kardeşi Hızıri görünce: '«— Beni padişah gönderdi. Bu- yada çok kalmak fikrinde deği- Jim. Hünkâr seninle görüşmek ni- yetindedir. Buradaki vaziyetini ve akınlarını bizzat senden dinle- mek istiyor!» Demişt Hızır bey bir türlü işlerini yolu- ,pa koyup İstanbula gidemiyordu. Şimdi de bir Fransız hücumu me. | selesi çıkmıştı. | Mamafih Hızır bey Fransızla- rın hakkından geleceğinden, on- ları çabuk püskürteceğinden emin- di. (Akte) yi Cerbede zenci uşa- Eına teslim ederek gemilerile bir- Fkte yola çıktı. Fransızlar bir taraftan limani sarmışlar, bir taraftan da karaya asker çıkararak Tunus kalesini si- kışlırmağa başlamışlardı. Hızır bey gemilerile limana gi- Yer girmez, kanlı bir muharebe | başladı. Fransızların limandaki vaziyet- | leri kendilerini müdafaa etmeğe çok müsaitti.. Gemileri de Barba- | Town gemilerinden hem sayı i barile fazla, hem de askerce kuv- yetliydi. Hızır bey gemilerini limanda bırakarak tayfalarile birlikte k leye girdi ve kale dahilindeki «Türkler ve yerli müdafilerle di manı püskürtmeğe çalıştı. F sız galilerinde tahminen altı bi 'den fazla asker vardı. Fakat, k leden o kadar müthiş bir ok yağ. amuru başlamıştı ki.. Suyun üstü Fransız askerlerinin cesetlerile ör- tülmüştü, Fransızlar manzara karşısında, maneviyatı tamamile bozulmuş bir halde li- mandan uzaklaşmağa mecbur ol. | muşlardı. Hızır bey kalenin tepesinden düşmanın firarını seyrediyordu. Fransızlar uzaklaşıncı bey kendi tayfalarından. yeze ile limana çıktı, Fransızlar © kadar büyük bir telâş ve korku ile kaçmışlardı ki, tayfaları yarala- nan altı büyük gemiyi cephanesi ve erzakile limanda bırakmağa mecbur olmuşlardı. Hızır bey derhal bu. gemileri zaptederek, kendi kürekçilerini yerleştirdi. Hızır bey ve maiyeti kısa bir zaman sonra tekrar lima. pa ve şehre hâkim olmuşlardı. Tunus sultanı: Hayatımı sana borçluyum..! Diyerek, Hızır beyi bir defa da akdir etmişti. bu mütl ki Fransızlar bundan sonra (Tu- | Mus) u bırakarak, (Halkulvad) & hücuma başlamışlardı, Burası Tu- nusun boğazı ve kapısı demekti. Düşman, kaleyi uzaktan muha: Ta etmişti. Fransız kaptanlarının maksadı, Tunustan firar eden as- 'keri burada karaya çıkarmaktı. « Fransız amiralı: ” — Ne olursa olsun, bu kaleyi ele geçireceğiz. Fransaya başka türlü dönemeyiz.. Hükümet yüzü- müze tükürür. Diyerek, mütemadiyen kendi muhariplerini sıkıştırıyordu. (Hal- kulvad) önünde birer hafta fasıla ile iki kanlı çarpışma olmuştu. İs- hak bey bu kalede düşmanla İcar- şı karşıya dövüşüyordu.. Yanında fazla muharip yoktu.. Fakat, düş- manı © kadar müthiş bir ok yaj muruna tutuyordu ki.. Fransızlar o güne kadar hiç bir harpte bu de- rece şiddetli ok hücumuna maruz kaldıklarını hatırlamıyorlar ve ka- lenin eteklerine asker çıkara- mayorlardı. ayet kalenin cenup cihetin- deki kapısından Hızır ve Oruç beyler de İshak reisin imdadına yetişmişlerdi. Bir akşam, Hızır bey, eteklerine asker çıkarmağa teşeb- büs eden Fransız kumandanını gördü. Yanındaki okculardan bi- kalenin itler, çabuk, bana kiri sağlam bir yay veriniz! Diye bağırdı Muhariplerden biri gergin bir yay uzattı. Hızır bey okçulukta mahir değildi. Fakat, iyi nişancı Fransız kumandanına nişan - Ok yaydan çıkar çıkmaz, den yaralanmış ve derhal denize düşmüştü. Bu hadiseden sonra düşman do- manmasında bir karışıklık başladı. Herkes korkudan küreklere sarı- larak geriye çekiliyordu. Fransız donanması başsız ka- Jınca kale önünde tutunamıyaca- ğını ve hele kaleyi zaptetmenin zaten kabil olamıyacağını anlıya- Tak limandan çıktı. Hızır bey kalenin burçlarından düşman gemilerini enginlerde kayboluncıya kadar seyretmişti. (Arkası var) | | | | 5 Teştiniektel Cuma Bükreş (364,5 m.) — 13-15 günülüz neşriyatı, 18 eğlendirici musiki, 10.15 radyo orkestras, 20 üniversite; 20,20 20,45 konferana, 21 Beethevenin rinden oda musikisi kuarteti, 21.30 kanlerans, 21,45 şarkılar, 22, konseri, 22:45 haberler Varşova (1545 m.) — 19,15 tapa: mili konser, 19,45 konferans, 20 hafif musiki, aktünlite, 20,30 dans musikisinin devan, 21,15 filharmonik kanser, 23.30 Sütler, 23,40 reklâm konseri, 24,05 dans ikisi, Budapeşte (550,5 m.) — 18,15 iş sizler takımının konseri, Stenoğrali der. si, 19,40 oda musikisi, 20,20 müsahabe, Zİ Macar sarkıları, 24 pik konser 6 Teşrinievvel Cumartesi Bükreş (564,5 m.) — 13-15 gündüz neşriyatı, 18 dana musikisi (Blum Star canı), 10 haberler, 10,15 carn deva mi, 20 üniversite, 20.20 plâk, 2045 konferene, 21 «Zobaile isimli bir p: delik Bobescunun eseslerinden ope: 22 müsahabe, 22,20 radyo orkestra (vals ve epereller), 23.15. haberler 23.45 kahvehane konseri, Varşova (1345 m) — 1915 viye- lomsei, piyane konseri, müsahabe, 20 koro konseri, 20.20 konferans, 20.30 keman konseri, plâk, 20,45 müsahabe, 21 ünşannili hafif musiki, 21,45 edebi yat, kanserli zeklâmlr, 23/15 dans muz sikisi, 24 müsahabe, 24,05 hafif musi ki, mütahahe, 1 dana mmüsikis Budapeşte (550,5 m.) — 1830 pi ate. Macar şarkıları, İ9 mü 10 müz 22 haberler, 22,30 opera orkestrası (Eri edlin idaresinde), 23 haberler, 2450 sin musikisi Viyana (507 mn.) — 20,15 Avastur. ya halk müsikiri, 21,15 klâsik bir ta göneili temsil, 23,05-23,10 Avusturya dansları, 23,30 haberler, 23.50 orkes: ra konseri, 24,45 dans musikisi SENELİK 1400 kureş 2700 İeerey G AYLIK 750 > 1450 » SAYLIK 400 *» 809 AYLIK 154 Tosta itlihadına dahil gimayan ecnebi memleketler: Sonel 3600, altı aylığı 1000, 0ç aylığı 1000 kuruştur. Ares tehir için yirmi beş kuruşluk pul göndermek Yazımı. #üarehüne: Babi civan Acmusluk. Sk. 18, YEN! NEŞRİYAT HAFTA: 26 met SAYI Haftanın 26 ıncı sayısı çıktı. Bu yıda Abdülhamide bomba ve diğer y AKŞAM KİTAPHANESİ çok okunan faydalı ki- tabı, 280 Sahife 350 Resim 4 Renkli Jâvha 8 Tablo * 150 kuruş 181 Ankara caddesi İSTANBUL Her akşam ir bikâye Hüseyin Âdil beyefendinin kâ- tibi Remzi patronunun çekmesini alışkın bir tavırla çekti, güzel cili- lenmiş bir hatıra defteri çıkardı Öledenberi merakla takip ettiği bu defterde son yazılmış sahife. leri de gözden geçir. |, Çarşamba 20 haziran, ? Yazacak ehemmiyetli bir şey yok. Senelerdenberi görmediğim A ükrüyü gördüm. Ali Şükrü sınıf arkadaşımdır. Mühendislik tahsilini bitirdikten sonra, çıkan bir fırsattan ist ederek Mısıra gitti. Orada iyi ler yaptı deniliyordu. Yazihaneme gelmesi beni çok sevindirdi. Arkadaşlığımız bende pek iyi hatıralar bırakmıştı. Biri- birimizden uzaklaştığımıza esef ediyordum. Çok değişmemiş. Biraz ihtiyar lamış. Gözlerine başka bir derin- lik gelmiş, O sabah vapurdan çık- geçemiyeceğimi hissettim, dedi. kşamki eskspresle gidiyorum. ün bana yemeğe gelir misin? — Hayır, sen benim mi: sin. Bahusus ki şimdi bir evim var, Vakıa evli değilim amma yalnız da değilim. Mecidiye kö- yünde güzel bir köşkte oturuyo- Tum. Oralarını görsen tanımazsın, o kadar şenlendi, güzelleşti ki — Ben bu akşam gideceğim. Fakat görüyorum ki senin haya- tında bazı değişiklikler var. Pek nerelisin, mesut görünüyorsun. Buna çok memnun oldum. Ali Şükrü beyin yüzünde hü- Zünlü bir tebessüm vardı, Derhal özüme çarptı. Ben ona Nezahat ile ne kadar mesut bir hayat sür- düğümüzü anlatmak isterken ken- disinin hali beni düşündürdü. Man- mafih, kendimi tutamadım, saa- detimizden bahsettim. Beni âdeta halime merhamet eder gibi di liyor, bakışlarında da derin bir hüzün hissolunuyordu. — Affet beni, dedim, senin kar. şında saadetten bahsederken âde- ta bir pot kırmış gibi oluyorum. — Ümit ettiğim gibi, tamamen iyi, olmamışım demek... Mısırda iken mazinin artık tamamen geç- miş gitmiş olduğunu zannediyo: dum. Ben de sevdim, ben de gü zel bir köşkte başbaşa bir hayat hülya ettim, Deli gibi âşıktım, O da beni seviyor hülyasına kapıl- mştım. Fakat o zamanlar Lâmia- yı lüks içinde yaşatmak benim için kabil değildi, Bir buçuk sene de be- raber yaşadık. Ben o kadar me- | gök mütevazi bir hayat suttum ki vaziyeti hakkile gör | meğe muvaffak olamıyordum. Lümiaya öyle bir muhitte tesadüf | etmiştim ki insan orada büyük bir hayal sukutuna uğramak istemezse | kendisine ancak bir günlük bir sevgili arıyabilir. Bir gün imzasız bir mektup al. | dım. Halini tecessüs ettim, Her şeyi öğrendim. Fakat ben bir ka- rar vermeden o beni bırakıp git- Ben de İstanbulu terkederek Mısıra gittim. Neyse, bu hikâyeyi bırakalım. Seni böyle mesut gö- rünce bütün bu eski hatıra kal bimden taştı, Bugün tatlı bir kaç | saat geçiririz de her şeyi unutur” | Dur, sana öyleyse bir güzel yemek hazırlatayım, ağız tadile Yiyelim. Derhal Nezahate telefon ettim. Ali Şükrünün geldiğini haber ve- | verek yemeğe dikkat etmesini an | lattım. Hep bir arada Kinin ai dee Viniyordum: Fakat aksi talih, mü- saade etme: ir çeyrek sonra, Ali Şükrü ile beraber yazıhaneden çıkmağa hazırlandığımız sırada, Nezahi- tin pek canı sıkılıyordu. Sevdiği teyzesi Hatice hanım birdenbire hastalanmıştı. Kendisine imei ha- ber gelmişti. Misafirimize mazeret beyan etmemi rica ediyordu, ye- iyacaktı. Ali Şükrü ile baş- tepyi edebilirdik. Ali Şükrü köşkü pek beğendi. Hakikaten ben de zarif bir aşk yuvası yapmak için her şeye çok özenmiştim. O her tarafı beğen- dikçe, ben; — Ya bü çerçeve içinde yaşi yan kadını görsen, o zaman gözü- ne her şey daha güzel görünür, di- ye saadetimi gizliyemiyordum. Öğleden sonra Nezahat eve te- lefon etti. Teyzesi çok hasta imi; Yanındı — Yazık, dedim, Ali akşam gidiyor. Sizi gi yeceğim. — Buna pek mütesssif olduğu- mu benim tarafımdan kendisi söyle. Ben gece yarısına doğru in- şallah gelirim, Bütün bu manasız şeyleri bu- raya yazıyorum, Çünkü nasıl va- kit geçireceğimi bilmiyorum. Hep, otomobilin . klâksonunu bekliyo rum, Nezahat evde olmazsa ben de şaşkına dönüyorum. Ali Şükrüye Nezahatin resmini gösterdim. Pek güzel, pek nefis bir kadın buldu. Görüyorum ki zavallı çocuk duyduğu azaptan dolayı bir teselli bulmak için iç- kiye fazlaca meyletmiş. Yemekten evvel, hattâ yemekte de, Nezaha- Ellerinin titrediği farkolunuyordu. Afrika sıtmaları- nın onu bu hale getirdiğini b: söyledi. Fakat zannediyorum ki iç- kiden olacak. Resim dedim de... Ali Şükrü bu sabah bana eski sevgilisi L&- mianin resmini göstermeyi vadet- mişti, Bunu sonra hiç hatırlama- dı. Ben de israr edip te nafile ye- re kendisinin derdini. tazelemek istemedim. Nezahatin resmi onun bakışlarındaki cazibeyi, ha lindeki ifadeyi seyrettikçe şüphe siz Lâmia ile geçirdiği o bedbaht aşk hayatını hatırlıyor ve bundan gördükçe, ) derin bir tecssür hissediyordu. 'Nezahatin resmini elinden bir #ürlü bırakmadı. Ben de farkında sevgili Nezahatim, sensiz yaşıya- muyorum... Kâtip Remzi bu yazıları oku- duktan sonra, müstehzi bir tebes- süm ile defteri kapadı, “yerine koydu. Kendi kendisine söyleni- yordu: — Bizim beyefendi bir gün pek canımı sıkacak olursa - beni ona Ali Şükrü beyefendi hikâye- sini, Hatice teyze bahanesini gü- zelce izah ediveririm! Hikâyeci

Bu sayıdan diğer sayfalar: