5 Ekim 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

5 Ekim 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 Teşrinievvel 1934 Gözlerimiz yalnız seyahatlerde mi açılıyor? Bugünkü maçta “Fenerbahçeliler nasıl hareket etmelidirler? Bohemyanın kalecisi Silmek Ne hikmettir bilinemez. Galiba bizim oyun gürerek yapmak iste- diğimiz tecrübeler ancak seyahat etmek şartilk olabiliyor! ilk olimpiyatlara gidileceği za- mandan başlıyan seyahat aleyh- tarlığımı böyle cevaplarla hafif. letmek isterlerdi: — Birader, gidip görmezsek, oyuncularımıza göstermezsek Av- rapalılar gibi nasıl oynıyabiliriz?.. Çeklerin birinci sınıf bir taki- mi ayağımıza kadar geliyor. Oyun- cularımızın görüp istifade ede- gekleri bir sürü şeyler yapacaklar. Tem o gün şehrimizin lübüne birden müsabakalar yap- me şöyle murıldandım: | — Zâbir bizim çocuklarin göz- Jeri ve akılları parası hükümetten okan seyahatlerde açılıyor. Bura- ya dönünce tekrar kapanıyor. Bu- nu bilen idarecilerimiz böyle bir günden istifade etmelerine lüzum görmemiz. Fenerbahçenin buylnkt kadrosu Bugün saat dörtte Kadıköy sta- dına çıkacak Bohemyan oyuncu- larına karşı Fenerlilerin takviyeli bir şekilde çıkacaklarını. aldığım bir habere istinaden yazmıştım. Çeker önünde iyi bir netice almak için takımlarını dahâ kuvvetlen. dirmek istiyen Fenerbahçe idare. cilerile bu mevzu etrafında tek- rar görüştüm. Gelen Çeklerin ilk maçta alabilecekleri neticeyi ve oyun tarzlarını kendile; göre düşünen Fenerliler buğünkü mi çö katıksız bir takımla çıkmağı daha muvafık bulmuşlar... Sarı lâcivertliler bugün masıl oynamalıdırlar Diyorlar ki; böyle kuvvetli oyunculara karşı melâm olan kad- romuzu denemek fırsatı her vakit Faslanmaz, ihtimal bazı yeni oyun- cuları da bugünkü takımımıza ala rak sarı lâcivert kadroya yeni bir hava verebilirdik. Fakat yeni oyuncular liğ maçlarında nizami müddetlerini dolduruncıya kadar cakları için liğ müsabaka: larına girecek takı şındık, pazar günkü maça icap ederse mublelit geklinde çıkmağa ise olduğumuz. gibi Fenerbahçe idarecilerini böyle bir karara sevkeden sebepleri dü- şününce, onlara hak vermemek el den gelmiyor. Ben burada bir klü- bün idari gidişatını o klübün için- de bulunmak dolayısile benden iyi anlıyacaklarına kani olduğum Fener kodamanları ile şu son da- kikada bir münakaşa açacak de- Fi Zilim. Bugünkü maça malüm Fe- ner kadrosile çıkılacağına göre Çekler karşisinda takip edilmesi icap eden oyun tarzları hakkında aklımın erdiği kadar bir kaç 8öZ | yan takımını bizden epey kuvvetli görmeğe mecburuz. Nefes ve vü- cut farkları da her halde onlarin lehinedir. Tecrübeleri de bizden fazladır. Top kontrollari da has kezi ror ki, futbol oynamak ve Kazanmak için lâzm olan esa$ şatlar zakiplerimizin ayaklarında, kafalarında ye yücutlarında bu- lunuyor. Şu halde bize bir şey kalmadığına mazaran muhakkak büyük farkla yenileceğimizi şim- 'diden kabul etmek lâzımdır diye- rek peşin teşelli aramak usulü de vardır. Ben diyorum ki; bütün bu kiy- metlerin karşı tarafta bizden faz- | rağmen bugünkü farkla aleyhimize cıkmasına, hattâ maçın kazanık. masına sebep olacak diğer bir kıy» met te bizim taraftadır. O kiymet; mücadele hırsı ve amatörün ma- neviyatında daima yanması lâzım gelen alevdir. . Galibiyetlere, o mağlübiyetlere kanıksarsış olmanın beynelmilel temaslarda ne büyük rol oynadı. “ingiliz profesyonellerinin larda görüyoruz. İşte amatörlüğün profesyonelliğe olan yegâne faikiyeti bu tarafındadır. “Her mücadelede «Hız» denilen manevi bir kuvvet vardır ki, bü tün hesapları, kitapları alt eder. Bizim amatörlük hızımız bir şah- lanırsa, © meşhur Çek profesyo- nelleri allak bullak olabilirler, Göze görünmiyen bu manevi var. lığım bir de maddi ifadesi vardır. Bir futbol maçında biz bu ifadeyi oyuncuların harekâtından oku- ruz. Eğer bugün çocuklar içlerin- deki hızı hareketlerile iyi dillen- direbilirlerse oyunu beklenmiyen bir netice ile bitirmiş olarak sa- hadan alkışlar içinde çıkarlar. Ak- si takdirde Çeklerin otomatikleş- Yohemyan takımının sağ müdatll Çeklerin merkez muhaçimleri miş hücum pistonu muntazaman işler ve muntazaman rakip taki- mi önüne katar... : Çek oyuncularina karşi içimiz. den gelen kuvvetle ne tarzda oy- namalıyız ki onlari allak bullak edelim?.. Bir sak bra vene teri ukalâca tabiyeler ve sistemler icat etmeğe kalkmamalıyız. Çek siste- minin Avrupada iflâsina sebep > milleri ve oyun tarzlarını bilecekleri şeyleri söylemeliy Bu iş te uzun boylu tahlili nasi- hatlerle yapılmamalıdır. Çünkü son dakikuda söylenecek sözler kati ve kısa olmalıdır. Ben Fener olsay- kaptana oyuncularının. antrenöri dm, çocuklara şunları, da bunları söylerdim: Çocuklara — Oyunun kesafet peyda ettiği yerlere pas vermeyin. Bir Çek oyuncusu ile top kontrolir le top mücadelesine girmeyin. To- pu ayağınıza alır almaz, verebile- ceğiniz en açık nüze hemen nüz müddet te onu kontroldan ka- çırmayın. Umum hücum sistemi mümkün olduğu kadar basit ve muavin haltını atlayıci olacaktır. Yani açık topu kapıp süzülmeğe başladığı vakit üç orta doğrudan doğruya kalenin önüne oklana- caktır. Açıklar hemen ortalıyaca- ör topları havadan ziyade yerden ve kalenin biraz açığına verecek- lerdir. Kale önüne gelmiş muha: cimler kapar kapmaz çakacaklar, yahut ancak küçük bir çalım veya bir arkadaşa pas vererek sayi çi- karimak fırsatlarını geciktirmiye- ceklerdir. Takım kaptanına — Karşi ta- yafın muavin hattını mümkün ol. duğu kadar hücumlarınıza az mü- dahale edecek çekilde oynıyacak- siniz. Oyunu daima açarak oyna- malı: Ayağında topu fazla tutan arkadaşlarını gizlice azarlamalı- sin. Hücumların başlamasile bit- mesi veya havaya gitmesi bir ol- malı ki, umumi vaziyeti daha ça- buk kavriyacak Çekler icabına göre yer almağa vakit bulamasın- lar. Netice bir Oyun sistemi takip edeceksiniz. Hücumda geciken her dakikanın ediğini katiyen barile wileai işte bugünkü galibiyetin kilidi bence böyle maymuncuklarla açi- labilir. Eşref Şelik ii iyi bakımlı bu ka- Baca elin bir parmağında, yalanci bir yüzüğün taşi pırıldadi. Tekin, östemiyerek bu ele alıci gözle bak- $i. Parmakların paraları çekişin- de bir isteksizlik vardı, Bembe- yaz, şeffaf tenli bilek çalışmak için yaratılmamışa benziyordu. Zehra, beş taş oynar gibi para- ları atıp tultuz — Gelecek yıla yetişelim hele, daha çok kazanmağa savaşacı ğım. kahkaha daha savurdu, gitti, Fabrika yavaş yavaş boşalıyor- lu, Son işçi parasını aldıktan son- ra Tekin elektrikleri söndürdü Dışarı çıktı, Boş alelrie ik göz Yalnız. Zane kahkahası çınlarken omuz yordu — Çilgin kiz! Evde çocuklar sabırsizlanmışlar tepiniyorlardı. in karısı haf tanın bir kaç günü fabrikada, ko- casının yanında oturur, hesaplar Tına, yazılarına yardım ederdi. Bu- gün biraz erken çıkmıştı. Sofrayi elile hazırlamış, hediyeleri sırala mış bekliyordu. Her akşam, fabrikadan yorgun gelip dinlenen Tekinin geniş kol- tuğuna yaslanmıştı. O da çocuk- lar gibi gözünü saatten ayırmı yordu. Yelkovan yürüyor, fakat bir türlü «baba» gelmiyordu. Atik. 16, ayakta, koltuğun ari muş, oturduğu için kendinden aşa- ğıda kalan annesinin alnına doğ” Ku eğilmiş, kadının yüzüne, yaşın- dan daha büyük bir gözle, yaşın- dan beklenmiyen tuhaf bir anla yışla bakıyordu. Ayse, başını yari kaldırmış, kendine doğru uzanan tatlı yüzü seyrediyor, sol elile, dizlerine dayanan küçüğün saç- Tarımı okşuyordu. “Ayşe, ince beli, kırışıksız y üzel ağzının kenarlarında i gibi duran gülümsemesile, bu iki çocuğun ablası gibi duruyordu. Her zekâdan üstün zekâsı, dur- muş oturmuş aklı, gönülden her geçeni anlıyacak içe giren bakış- ları olduğu halde, gene de çocuk- luğunu görünüşte kaybetmemişti. Onu, iki çocuğunun arasmda bu- üç kardeş oynuyor sanır- mazlardı ki Ayşe hem görüyor, hem de ara hakli e ii oluyor. Ve bu gece, bir zamanlar sa- bahtan akşama kadar hesapları: ni tuttuğu, mektuplarını yazdığı fabrikanın üçüncü yılını tekmil. lediği bu gece göz bebeklerinde kahkahayı andırır bir ışıltı vardı, Her bakışı, içinin rahat olduğunu anlatıyordu. Sabahleyin mektebe giden, akşamüslü gelen, yüzle rini sabahları ayaküstü gördüğü oğullarını bağrına bastırıyordu... İçi rahattı ya... Genç kızken ri yasında bile sevdiği Tekine kavuş- muştu. Tapındığı erkeğe sahip ol. muştu. Yanıksız kavrulan kestane yengi saçlarının altında alnı bu- le renkleniyordu. gözleri, Tekini bek- lerken etrafa saadet saçıyordu. Kalın. fakat boyasız olduğu için güzelliklerini kaybetmiyen du. dakları, bembeyaz dişlerini nem- lendiriyor, sonra çocukların saç- ları arasında, enselerinde, yanak- larında kayboluyordu. Bir zil sesile yerlerinden fırla- dolar: — Geldif sil suni tut Akşam'ın edebi tefrikası No, 2 NİKÂHSIZLAR Yazan ; Selâmi İzzet Evet gelmişti, Nihayet gelebil- mişti. Altı göz anlaşmışlar gi bakıştı. Herkes sofranın başına, yerli yerine olurdu... Tekin girdi. Sofranın beyaz ör- tüsüne, bir vücut, bir ruh gibi bir- leşen üç kişiye uzaktan bakarak ağır ağır yaklaştı... Fabrika açı- lalıdanberi, her yıldönümünde ona hazırladıkları hediyeleri san- ki unulmuş, sanki üçüncü yıldö- nümünde bir şeyler hazır. andığını ummuyormuş gibi yak- aştı. Onlar sabredemediler: — Üçüncü yıl da kutlu olsun baba... — Bu mutlu günde bak sana ne- ler aldık baba... — Hoş geldin Tekin... Hep böyle sevinçli günlerin bayramı, ni yapalım. Tekin kollarını geniş açmiş, üç Başı arasına almıştı. Hangisi vel, hangisini sonra, hangisini daha çok öpeceğini şaşırmış, du- daklarını oradan oraya gezdi yordu. Bunu yaparken, bir taraf- tan da ceplerini araştırıyor, cebin- den irili ufaklı paketler çıkarıyor, üç başın göğsünden ayrılmadığını görünce: — Hele biraz durunuz. Diyerek geriliyor, kapının önün de bıraktığı oyuncak kutularını alıp geliyordu. Çocuklar oyuncaklara üşüştü. Sumer, elmaslı kol saatini çıkar. mış, hem bakıyor, hem de söyle niyordu: — Amma bu kadari çok Tekin. Sen beni süse, paraya alıştıracak- sın. Tekin saati karısının elinden aldı, bileğine taktı, sonra başını genç ananın omuzuna dayadı; ço- cuklar oyuncakların önünde el cırparlarken; kan len tatlı sözler Hizmetçi, büyük kâsede tüten şehriyeli et suyunu sofranın orta: Sına bıraktıktan sonra, namuslu bir kadın göz yaşarışlarile bu aile sevincine baka kaldı. Sofrada yerlerine oturdular. Artık bu dört kafadan ayrı bir ses çıkıyor, fakat her söyliyen her söyleneni anlıyor. Kahkaha sözü kesmiyor, söz kahkahaya engel olmuyordu... Saatler böyle neşeli, kaygusuz geçti... Gece yarısı oydu. — Haydi çocuklar yatınız ar tik. re — Haydi yavrum kalk baka Tim... - Kemeraltı denen semtin hana çok benziyen bir oteli ve bu ote- in mum ışığı ile aydınlanan bir odası, Kendi kendine yatağında söy- lenen adam doğruldu. Oturan kan, gözlerinin altını çürütmüş, kızartmıştı, Bitkkin bir hali vardı. Ateşsizlik- ten elleri morarmıştı. Gözlerinde almamıştı. Yarı ölüye dön- Ancak kırk yaşında olan bu genç adam, altmışlık bir ihti- yar gibi çökmüştü... Etrafına baktı. Dört ayaklı gazi tahtası masanın üstünde duran kırık ağızlı hokkaya, mürekkep- ten kararan kaleme, karınca gez- mişe benziyen yazılarla yarı dol- tlara, mühürlenmiş bir zarfa göz attı. içini ( Arkasi var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: