Yazan: AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI İSKENDER FAHREDDİN Cellât, sihirbaza doğru yürüd Tetrika No. 176 irade etti. Tatlılıkla boynunu uzat ta, şuracıkta işini bitirivereyim.. Bet uğraştırmal,, Bu csnada, Ahmet paşa, sihir baz Yaninin evinde bulunuyordu. Kaplan paşa yaşı ilerilemiş, omuzları çoktan düşmüş, fakat gönlü hâlâ kocamamış bir erkekti. Jüzeltayı evine kaçırttığı günden- beri çapkınlık damarları yeniden kaynamağa başlamışt kalının ağarmış telleri düşünüyordu: — Murat nasıl olsa bu kadını gene İstanbulda yalnız bırakıp se- fere gidecek, (Jüzetta) zaten Mu- rattan bezmiş bir haldedir. Dai- ma ondan şikâyet ediyor. Hiç ol mazsa şu güzel kadın bir kaç gün benim karşımda bulunsun da içim açılsın. Güzele bakmak sevaptır derler. “Ahmet pasa sihirbazın evine de boşa gelmemişti. «Güzele bakmak sevaptır!» di yerek, Jüzetianın da biraz kendi. sile alâkadar olmasını istiyordu. Halbuki Venedik dilberi Ah- met paşadan tiksinmişti, Onu her akşam yeşil hırkası ve beyaz tak- yesile karşısında gördükçe sinirle- niyor ve başka odaya kaçıyordu. Evde her gece bir kovalamaca oyunu başlıyor, Ahmet paşa düşük omuzlarına ve yaşına bakmadan, genç bir çocuk gibi Jüzetta ile şar kalaşmaktan zevk duyuyordu. Kırkından sonra azanlar güç zeptedilir derler emma... Ahmet paşa yetmişinden sonra azmıştı. Jüzettayı almağa çalışıyor, sıska kollarile sarıp sıkıştırmak istiyordu. Ahmet paşa: — Arzuma mutlaka muvaffak olmalıyım... «Bü keferei facire» yi imana getireceğim! Diyerek sihirbazın (Altnkapı) daki evine koşmuştur. Yani, Ahmet paşadan çok çeki- miri. Kaptan paşa sihirbaza derdini anlattıktan sonra: — Jüzettanın dizlerime kapan- dığını görmek istiyorum. Dedi. Yani gülmemek güçlükle zaptedebilmişti. Masm fih sihirbaz Ahmet paşaya bu iyi- yapmaktan çekinmiyecekti Ahmet paşa ona her zaman için lazımdı. için kendini — Bana üç gün müsaade ede- ceksiniz, paşam! Dedi.. Sonra ci önüne bakarak: — Yeni vurulmuş ve kani soğı bir tavırla bir tavşan deri yacım var, Bu deriye zılar yazıp size vereceğim.. Bunu Jüzettanın odasında göze gi miyen bi mıhhyacaksınız! Dördüncü günü Allahın inayetile sevgiliniz peşinizden gelecek. Kaptan paşanın yüzü yere güldü: — Sahi mi söylüyorsun, Yani? Jüzetta beni sevebilecek mi? Yani başını salla — Bana inanınız, paşacığu Benim yaptığım büyülerin şimdi- ye kadar hangisi tesirsiz. kaldı? Geçen sene hoşlandığınız Çerkes cariyesini saraydan konağınıza kaçırtmağa muvaffak olmadım Ahmet paşa memnuniyetinden ne söyliyeceğini bilmiyordu. li — Bu iş üç günden evvel ola- maz mı, Yani — Kabil değil, paşam! Üç gece sira ile güneş doğmadan kalkıp (Jüzetta) nın yıldızını bulacağım ve tavşan derisine yazılar yazarak üç sabah okuyacağım. Acele işe şeytan karışır... Şimdiye kadar sabrettiniz.. Üç gün daha bekleyi- niz. Muradınıza ereceksiniz! — Buna muvaffak olursam, se- ni ihya edeceğim, Yani! Sana say- fiyelik yeni ve zarif bir köşk he- diye edeceğim! Bu siradi sokakta bir kaç ha: gezindiği görüldü. Yeniçeriler Yaninin kapisini lıyorlardı. Ahmet paşa pencereden bakti. Gelenleri tanıyamadı. — Saray nöbetçilerine yorlar.. Müjde, Yani! Galiba pi dişah seni gene saraya davet e yor! Hizmetçi kapiyi açinca yeniçe- riler evden içeriye dalmışlardı. Önde cellât, arkadan da üç palalı yukarıya çıkıyorlardı. Oda kapısı şiddetle açılmişti. Ahmet paşa birdenbire karşi” sında cellât Mustafayı görünce şaşırmıştı. Cellât Mustafa iri boylu, ge, benzi- göğüslü şişkin bazulu, korkunç bir adamdı — Paşam, sizi burada bulacağı- mi zannetmezdim! Diyerek Ahmet paşanın yanına doğru yürüdü. Kaptan paşa cellâdm bakışla rını beğenmemişti. Acaba cellât Mustafa kendisi için mi gelmişti? Fakat, Ahmet paşanın cellâtla bir alışveri arası çok iyi idi. Daha bir akşam evvel hünkârla birlikte yemek ye- miş, hattâ afyon bile çekmişlerdi. Cellât, Ahmet paşayı niçin ara- ? Cellât Mustafa, Yaniye döne- rek: — Korkma, dedi, düşmana ca- susluk ettiğin için, padişah, seni boğmamı irade etti. Tatlılıkla boynunu uzat ta şuracıkta işini bitirivereyim.... Beni uğraştırma! Ve arkada duran yamakların- dan birine seslendi: — Şu yağlı urganı ver bakalım! (Arkası var) Fatihte, Çarşamba biçki ihtisas mektebi tur. Maarifin bimayesi ve müdire yedi senedenberi mubitine fa “Padişah seni boğmamı i yoktu. Padişahla da | 19 Eylül çarşamba İstanbul : 18.50 fransızca ders, 19 plâk neşriyatı, 19,30 Türk musiki meş riyatı: (Ekrem, Rüşen, Cevdet, Mustafa, beyler ve Vecihe, Semiha, Şikran ba: mumlar). 21,20 ajans ve borsa haber leri, 2130 öküdyo caz ve tango orkes Varşova (1345 m) — 20 satkılar 20,20 aktünlite, 20,30 galon musikisi 21 hafif musiki, 21.45 haberler. 22 Chopinin eserlerinden mürekkep konser, 22,40 Bariton muyanmi Tara tarafin dan şarkılar. 23 koneeli yeklâmlar 23/15 dans parçalar ve hafif smusiki, 24.05. dana müsikisi Bülreş (3045 m) — 13 gündüz mesriyat 18 hafi orkestra musiki 19:20 radyo orkestrası, 20 üniveriie vadyosu, 21,15 plak, 21.30 çife piyare muskisi, 21.45 tazanmi, 22,15 viyolen- sel konseri, 22,45 haberler, 23,15 kah- vebane kanse Budapeşte (5505. gannili konser, 21; amı, 22.45 haberler, yaylı sazlar kunr. teti, 24,15. dana musiki. 20 Eylül perşembe İstanbul : 18,30 plâle neşriyatı, (9,20 ajans habetleri, 19,30 Türk müsiki net yatır (Kemal Niyazi, Azmi beyler ve Hayye, Müzeyyen hanımlar), 21 Se im Simi bey tarafından © könferana, 21,30 keman könseri: (İstanbul kon: servatuyar munllimlerinden Ali Sezal bey ve stüdyo orkestrası) Varşova (1345 m) — 20 Vilmaz dan mekle şarkılar, 20,20 ymabtelif ba hüler, 20.30 plâk, 20,45 muhtelif bu hisler, 20,50 spor, 21 hafif orkestra kon. 23 yeklâmli konser, 23.15 dans musikisi, 24,05 dansın devamı Bülceş (364,5 m) — 13-15 gündür nesriyat, 16 popüler Romen musikisi, 19 haberler, 19.20 orkestra, 20.30 plak ile Richard Ve üç perdelik (Tan haciz) op: Budapeşte (350,5 m.) — 20,20 Bu- depeşte konürr orkestrası, 21.50 hariee bir bakış, çift piyano konseri, 23 hava raponu, 23,20 plâk, 24 çiğan murikis KM em eri münseekelile kanser, 23 Sehramma sikii 2330 haberler, 29,50 konae- Hin devası, 24,20 dans masikiri Ingiltere ile ticaret muahedesi Ankara 17 — 1930 tarihinde In- giltere ile aktedilmiş olan ticaret | muahedesini hükümetimiz feshet- miştir. Fesih bir sene sonra yani 15 eylül 1935 tarihinden muteber olacaktır. AKŞAMN Abone Ücretleri Türe SENELİK 1400 karuş 2700 kurup Zenebi S AYLIK 750 > 1480 » JAYLIK 400 > 800 » JAYLIK 150 » — Posta itlhadına dahil olmayan ecneti; memleketler: Gazeliği 2000, alt aylığı 1000, Oç aylığı 1000 kuruştur. Em Yaraş pul göndermek md. “Cemaiyelâhir: — Ruzuhmar: 187 rak Güreş Opl İndi Agam Yal b 950 NASA 84 SA Tlarebane: Bab, Acımusluk Sk. Senelik sergisini açmış- Sabriye hanımın yorulmaz gayretile ydalı olmağa çalışan bu mütevazı müesseseden mezun olan hanımların adedi 120 yi bulmuştur. Bu sene yirmi mezun vermiştir. Res smimizde bu sene mezunları birinci Sınıf arkadaşlarile beraber gözüküyor. Her akşam e eg Bee ie nayıp ta sıfırı tükettikten sonra artık Büyükada gözüne zindan görünmeğe başladı. Ne yapayım? Pılıyı pırtıyı toplayıp yaz ortasın- da Istanbula nasıl döneyim? Yapılacak bir şey vardı. Mas- rafı kısmak, kücük bir pansiyona nakletmek, arada sırada şansı kollamak ve bir fırsat çıkarsa kay- bettiğim parayı | tekrar kazan- mak! Maamafih, bulunduğum pansi- yon o kadar tatsızdı, kadınlar o kadar suratsızdı ki nezaketsizlik olmasa, pek mendebur şeylerdi bile diyeceğim! Fakat keşki bütün kadınlar hep onlar gibi olsalardı... Çünkü ka- bil değil ben yanlarına sokulmıya- caktım, başıma da sonraki belâ gelmiyecekti Bir akşam, iskele başında, bir gazinoya giremeden, bir aşağı bir yukarı dolaşıp dururken inci gibi temiz bir genç kız gördüm. Esva- bı gayet sade idi. Yüzüne bakan li huzlu yürüyordu. Bilâihtiyaı — Küçük hanım, böyle aceleniz ne? Diye yanına yaklaştım. Yüzüme hayretle baktı, Saf gözlerinin akı- na varncıya kadar kızarmıştı. Eve gittiğini söyledi. Birdenbire biribirimize ısındık. Derhal bütün marifeterimi sarfederek kızın kal bine sokulmağa çalıştım. O ka- dar leerübesizdi, o kadar temiz ve | saf bir kızdı ki hücumlarım ko- laylıkla semere verdi. Daha on gün kadar burada tey- zesinde misafir kalacakmış. Tey- zesi onu gayet serbes bırakıyor. muş. Bu on günü ve on geceyi beraber geçirmeğe karar verdik. O kadar mesuttum ki bakaradaki şanssızlığı bile unutmuştum. Maamafik, © gece, Zehra, - ismi Zehra idi - eve pek geç dön- miyoruz... Yarın görüşürüz, de di. Ertesi günü hep bir arada, ayrılmadan geçirmeyi “düşündüm. Ağzından vadi gözleri temin etti. zihnimde çıkmıyan | DErtesi günü erkenden buluştuk. İ yürük Aliye kadar yürüdük. Dile uğradık. Pek şairane ve öşikane bir gezinti yaptık. Akşamüstü Zeh- Ta Yatklibün bahçesine gitmeyi, orada bir çay içmeyi ğini içi ttriye titriye vallı yavru klübü hi Fakat kılık kıyafetinden sıkıh. yordu. Arkasında iki sene evvel yapılmış bir esvap vardı. Ayak- kabıları da eski idi. Onun için, benim gibi şık bir delikanlının ya- nında klübe gelmedi, Düşündüm. Kızcağızı sevindirmek istedim. Ertesi sabah erkenden İstanbula indik. Ona şık bir hazır esvap ak dum. Şık bir esvap, zarif bir şap- ka isterdi. Onu da aldım, Moda iskarpinler, zarif ipekli çoraba lü- zum gösterdi. Hasılı, a2 bir para zavallı kızcağızın kılığını, ki letim. sevindi. Klübün sn pek hoşlandı. Onun sevincini görünce benim de ne artıyordu. Bir tali tecrübe © dedim, oyun tarafına geçtim. Be- zik oynuyorlardı. Ben de yarı git- tim, Fakat, aşkta talihli olanların oyunda kaybetmesi galiba bir'ha- kikatmış. Gene kaybettim, Bahçe. ye döndüm. Fakat Zehra ortada yoktu. Garson gittiğini söyledi. | Müsunı bi yenç kız Biraz, aşağıda Zakrayi baldan; Kurşunü renkte, sert kıllı bir kür, çük köpek bulmuş, satın almiş! onu seviyordu. Ne kadar güzel, bak, diye bas” mada teriyordu. Fakat bezik- te kaybettiğim para keyfimi kaçır dığı için bu murdar hayvanın ne“ resini sevdiğine şaştığımı söyler! dim, O akşam yemek tatsız geçti. Yen mekten sonra yalnız dolaştık. Fa-| kat ne zaman Zehraya biraz faz- Inca sokulsm uğursuz köpek bavlamağı başlıyor, rahat ver miyordu. * Hiddetten köpürmüş bir halde Zehradan ayrıldım. İlk fırsatla bu uğursuz hayvanı başımdan defet- meğe karar vermiştim. Ertesi gü- nü Zehrayi göremedim. Akşam tü buluştuk, Bir iş için İstanbula inmeğe mecbur olduğunu söyledi O gece pek tatlı geçti. Zehrayi gö rünee kendimden geçiyordum. Ona o kadar ısınmıştım. Beni en gok masumiyeti, saflığı teshir edis yordu. ç Ertesi gün, gazeteyi karıştırır. 'k kaybolmuş. Getire- mükâfat vadediliyor- bakılırsa benim Zeh- raya aldığım köpekti. Demek çal mışlar, bize satmışlardı. Ne âlâ bir fırsat! Hem köpek- #en kurtulacak, hem para kaza macakt — Zehraya: — Şu senin köpeği bana sat, dedim. zarlı radan o murdar hayvanı aldım. | Altmış ta bana kalacaktı. Fena m1? Hemen gazetede verilen adrese koştum. Güzel bir köşktü. Karşı” ma bir hıristiyan kadın çıktı, Şiş- man, çirkin, ihtiyar bir şey. © Kadın ters bir suratla: — Ben köpek filân kaybetme- dim, dedi. — Canım, işte gazete yazıyor, madam. Siz ilân veri Bu- rası sizin adresiniz değil mi? — Adres bizim amma, ilânı biz. vermedik. Zaten köpeğimiz de yoktu. Hiddetimden köpeğe bir tekme vurarak yanımdan defettim, Doğ- ru iskeleye koştum, vapura bin dim. İstanbula, gazete idarehi sise gittim, İlânı kimin verdi anlamak istiyordum. Beni ilânat acentasına gönderdiler. Oradan tahkik ettim. Genç, nım vermiş, arkasında da benim- aldığım esvap! Artık işi anlamıştım. Masum ve saf genç kızın bana oynadığı oyun doğrusu pek yolunda id O akşam, boynum bükük, keder ve kasvetle dolu, pansiyon- da yemek yiyordum. Yeni bir ge veze müşteri gelmişti, Herif mut- tasıl kadınların saflığından, er- kekler tarafından aldatılmaların- dan bahsedip duruyordu. Boğazı na sarılmamak için kendimi zor tuttum! Hikâyeci AKDA müessesele, Ankaranın modern türkçe İransızca ve ecnebi lisanlarda, kitap, gözete, mecmua, fotoğraf levazımı ve modellerini temin Morkezi: Naar vekâi a telefon Yuz eN