18 Ağustos Bahife 9 | Yazan: Prenses, Murada son sözü söyledi: “ Nikâhımız kıyıl- mıyacaksa, açıkça söyle de, karnımdaki ağırlığı bir an evvel boşaltayım. Ben, bir piç anası olamam), “Ben, bir piç anası olamam..!,, Aradan üç ay geçiyor. Bir ilkbahar sabahı Murat prensesin evinde... Ko- puşuyorlar: — Bugün nasıl oldu da erken gelebildin? — Jüzetta uyuyordu, Yavaşça kalktım., Giyindim.. Ve kimseye sezdirmeden sokağa fırladım. — Senin evden çıktığını duy- Miyacak kadar derin bir uyku uyuyabiliyor demek? Ne mutlu — Niçin uyumasın..? Artık bir Tamamile iyi- iztırabı kalmadı. Teşti, Uyku uyumazsa kendini top- hıyabi — Venediğe gitmesi nasıl oldu? O istiyor amma... — Sen mi bırakmıyorsun? —Eve —O halde onu çok seviyorsun. Halbuki bana ondan nefret ett ğini söylüyordun! — Yanlış anlamışsin, ğim! Nefret eden ben değilim, odur. Son günlerde iki arkadaş gibi yaşıyoruz. Yüzüme bile bak- miyor... Böyle kadınla indüz bir arada bulunabiliyor. sun? - — Ne yapayım?! Ortada kurul. muş bir yuva var... Çocuğumuz var. Sonra kaptan paşadan da utanıyo- rum. Bana: «O kadına iyi bak. Sakın rencide etme. Sen kendine ondan daha münasip bir yar ve vefakâr bulamazsın!» diyor. Marici- nasıl gece — Paşaya nefret et bakmadığını. söylemedin — Hayir., Çünkü bunlar geçici seylerdir. Yarın barışırız.. Boynu ma sarılır. Her şey unutulur. — Seni tekrar sevmesi ihtimali olan bir kadın memleketine git- mek ister mi? — Zaten gitmesine imkân yok (Fazla israr eder. se göndereceğim) diyordun. Zünden dönüyor musun? — Bu benim elimde değil, Dün Kemal reis bize uğramıştı. Kap- tan paşanın karımın bu seyahati ne müsaade etmediğini söyledi. Jüzetta İstanbuldan bir yere gide- miyecek, Prenses Marinin kaşları çatıldı: — Kaptan paşa sile işlerine ne- den karışıyor? — Bu sadece bir aile işi değil, Ayni zamanda da bir millet ve memleket işi, yavrum! 7 — Anlıyamadım...? — Anlatayım: Çüzetta) Ak denizde yaptığımız deniz harple- rinde yanımda bulundu. Bu su- etle birçok esrarımıza vâkıftır. Kelelerimizi, kumandanlarımızı, gemilerimizi doplarımızın adedine ve çaplarına yarıncıya kadar bütün kuvvetleri” mizi, hasılı içyüzümüzü bilir. Böy- le bir kadının Türk toprakları ha- et doğru ve bu gemilerdeki ricine çıkmasını hül bulmuyor. (lüzetta) bunun için Venediğe gidemiyecek. Ya ısrar ederse....? — Zaten bu yataktan henüz ha- beri yoktur. Israr ederse, kendi- AKDENİZDE TURK AKINCILARI İSKENDER FAHREDDİN Telrika Mo. 147 sine hakikati söylemeğe mecbur olacağım. Prenses Marinin cani sıkılmişti.. Başını denize çevirdi.. Düşünme- Ze başladı. Murat sordu: — Güzetta) nın burada kak iması seni neden endişeye düşür- dü? Ben sana sık sık geleceğimi söylemedim mi? Mari karnını uğuşturarak: — Çok rahatsızım, Murat! de- 'di - Ben artık seni her saat yanım- da görmek istiyorum! Yarın baba olduğun zaman ne yapacağız? Murat önüne bakıyordu: — Evet... Yarın baba olduğum. zaman daha sik uğrarım. — Haniya asıl evin burası ola- caktı? Evvelâ beni, sonra (Jüzet- ta) yı sevecektin? Halbuki... — Bunun aksini iddia edebilir misin? Seni ondan çok sevdiğimi görmüyor ve anlamıyor musun? Bilhassa benden gebe kaldığın gündenberi seni ne kadar çok sev- diğimi, sensiz in geçirmedi. Zimi inkâr edemezsin yal — Doğru amma... Ne de olsa tamamile benim değilsin, Murat- çığım! — Merak etme! Bir gün gelir, © da olur. Kalbimde, damarlarım- da yaşıyorsun! Seni (Jüzetta) dan fazla sevmeğe başladığını, seni görmeden bir gün bile geçi- remediğimi itiraf ederim. Sen be- ni çok eskiden tanırsın! Ben ül işlerinde, yeni İstanbul çocuk: ları gibi, geçici heveslerin esiri olacak kadar renksiz bir erkek değilim. Artık yaşımı başını almış bir adamım. Sen de (düzetta) ya nisbetle bu işlerde oldukça tec- übe görmüş bir kadınsın! Biribi- e atlatmağa, ne de aldat- Ben lep deme- den, sen leblebiyi anlıyorsun! İ raf edersin ki, ben de senin gözle- rinden, bütün esrarını keşfedebi- lirim! Öyle değil mi? mağa imkân v Mari, Muradı çok sevdiği içi sözlerine itiraz etmiyordu. — Hakkın var, Muratçığım! - diyerek başını omuzuna dayadı - Aylar geçmeden, şu vadet i kâh bir gün evvel yapsak... Bak, karnımdaki yavru üç aylık oldu. irse, konuya kom şuya karşı mahçup olacağım. — Biraz daha sabret, Mari! Bir gün imamı çağırır, nikâhımızı kıy- dırırım. Bundan daha kolay ne — Bu kadar kolay bir işi ayla, danberi sürüklüyorsun! Başka bir maksadın varsa, açıkça söyle de, ben de başımın'çaresine bakayım! Murat tereddütle prensesin yü- züne baktı: — Ne demek istiyorsun? İ Hiç. Demek istiyorum ki, nikâh olmıyacaksa, karnımdaki ağırlığı bir an evvel boşaltıp kur- tulayım. İ Muart hiddetle bağırdı: — Çocuğumuzu di düşünüyorsun? — Namusumu temizlemek içi bundan başka yapabil Senin keyfinle bir piç anası ola- rak kalacak değilim ya...2! (Arkası var) 18 Ağustos Cumartesi İstanbul pk se 18,30 fransizca dere, a 19,30 Türke mesi meşe (Fahire hanıma ve Refik, Fikret beyler), 21 Eşref Şelik bey tarafından konferan, 21,30 stüdya cez ve tango Orkestrası, Varşava (1345 vw.) — 20,15 Popü- le rausiki konseri, 20,50 spor, 21 Po lonez musikisi, 31,40 koro * konseri, 22IZ hafif orkesire konseri, 23 ak e, 23,10 plâk, 24,05 dans müsi Bükreş (364,5 m) 19 hava Tac poru, 19,05 karını kanı 21,15 radyo orkestrası, ne kanseri, Peşle (550.5 m.) — 21,20 orkestra konseri, 22.50 çiğan takımı, 24 dane mürikii. Viyana (507 m.) — 20,20 radyo oikesirası, 21,30 radyo piyesi, 23,30 son haberler, 23,50 gere konseri, plâk. Konyadan Beyşehira seyahat Konya 17 (A.A) — Halkevile müştereken Turing klübün tertip ettiği kadın ve erkekten mürek- kep altmış kişilik bir kafile bu- gün Beyşehire hareket etmiştir. Yapılan program mucibince: ci varda ilmi tetkikat ve por eğlen- leri yapılacaktır. Vali beyin de k ettiği bu seyahat üç gün sürecektir. Bir çete imha edildi Siirt 16 (A.A.) — Şırnak ha- valisinde Subutum kariyesi i sarp dağlarda iktifa ede- rek şekavet ve gasıplık yapmakta olan Agayser oğlu Ahmet, vali Sakip beyin mahalline giderek bizzat yaptığı takibat neticesinde derdest edilmiştir. “Mi çete efradından ikisi ölmüş, ikisi ademede yaralanmıştır. Bir çocuk pencereden sokağa düştü, yaralandı Beyoğlunda oturan Yako efen- dinin on bir yaşlarındaki oğlu Rafsil dün evin üçüncü katındaki odada oynarken açık bulunan pencereden dışarıya sarkmış ve muvazenesini kaybederek sokağa düşmüştür. Bu düşme neticesinde Rafailin bir kolu kırıldığı gibi başından da tehlikli surette yara- lanmıştır. Çocuk hastaneye kal- dırılmıştır. 120 Lehli talebe geliyor Önümüzdeki pazar günü sabahı şehrimize bulgar bandıralı Çar | Ferdinant vapurile 75, öğleden | sonra romen bandıralı Recel Ka- rol vapurile 50 Polonyalı talebe şehrimize gelecektir. Birinci vasıta ile gelenler şehrimizde bir gün, diğerleri iki gün kalacaklardır. Polonyalı talebenin mekteple- rimizden birinde ir edilme- leri alâkadar makamlardan rica edilmiştir Balkan oyunlarına iştirak edeceğiz. Türkiye idman cemiyetler fakı merkezi umumisi ve atletizm federasyonu tarafından bu sene Zağrepte yapılacak olan beşinci Balkan oyunlarına iştirak edilme- meye karar verilmişti. Bu defa Yugoslavya federasyo- nunun ve resmi mahafilinin ilti- ması üzerine bu karar geriye alin mış ve oyunlara iştirak etmemiz kararlaştırılmıştır. AKBA müesseseleri Ankaranın modern türkçe fransızca ve ecnebi lisanlarda kitap, gazete, mecmua, fotoğraf levazımı ve modellerini temin eder. Merkezi: Maarif vekfleti karşısın da telefon 9977 Şubesi: Samanpazarında b İ Yırtılan mektup 1 j Macit kati kararını verdi, Erte- | si günü Melâhatla kaçacaktı. | Onun için en çılgın maceraya bi- le hiç tereddüt etmeden atılabi- | lirdi. Melâhati deli gibi seviyor. du. İşte yarın genç kadın için her şeyi, her şeyi, evini, işini, ahbap- larını, arkadaşlarını bırakarak İs- tanbuldan O kaçacaktı, Beraber memleket memleket dolaşacak- lardı. Melâhate karşi olan hisleri ar- tık tahammül edilemiyecek bir hal almıştı. | O akşam evine çok bozuk bir | çehre ile geldi. Karısı onu gö: 'ce merakla haykı — Nen var Mi Niçin sapsarısın?. Karısı Nadidenin bu meraki | onu bayağı sinirlendirdi, istiyor- 'du ki karısı ona karşı biraz hain davransın; derdile, yüzünün sol gunluğile alâkadar olmasın... Halbuki Nadidenin şefkati onu letlendiriyordu. Soğuk bir tavırla: — Bir şeyim yok!. dedi.. Nadi- de inanmamıştı? — Nasıl bir şeyin yok... Hasta- sın sen... Otur kanapeye de de- rece koyalım... — Canım vaz geç efendim.. Hasta masta değilim. Fakat Nadideyi inandırmak mümkün değildi: — Son zamanlarda zayıfladın a yüzün süzüldü, iş- Çok ta çalışı yorsun. Biraz gıdana dikkat et... Haydi birisini na beyin filân alsın... alâkası arttıkça onun içine iğne batmış gibi olu- yordu. Artık Nadideye sinirlenmi- yordu. Yalnız bir vicdan azabi | başlamıştı, Nadide karşı yordu: — Beyin aldırayım mı — Teşekkür ederim Nadide... dedi, hiç iştiham yok... Biraz odamda yazı yazacağım. Siz ye- meği yeyiniz Ayağa kalktı, odasına gitmek istiyordu. Nadide onun önünü kes- Ne oldun? hi ında ısrarla soru- | — Dünyada olmaz. Dün gece- de yemek yemedin, imkânı yok bırakmam... Haydi kocacığım, sofraya gel... Bak kendi elimle aslataları yaptım. İştahın gelsin diye biranı soğuttum. Sonra don- 'durma da va Hani senin sevdi- Zin zebze çorbası yok mu? On- dan da yaptım, Kocasının koluna yemek odasına sürükledi. den güzel, iştiha verici bir sofra | idi. Bir vazoya çiçekler konul | muştu, Karşılıklı oturdular. Sebze çorbası gayet mükemmel olmuş- | li. Onu Sahi- tu. Karısı mütemadiyen: — Biraz daha ye.. Biraz daha ye Diyordu... . Yemekten sonra Macit odasına çekildi. Nadidenin bu akşamki hâli onu berbat et. inde bir tereddüt vardı. Fakat bu çok sürmedi. turdu. Kalemi eline alı «Nadide, Sen bu mektubu aldığın zaman belki de ben bizi uzaklara götü- recek olan bir vapurun güverte sinde bulunacağım. Evet Nadide, Artık sana her şeyi itiraf edebilirim, Hayatımı. za bir üçüncü girdi. Bu da Melâ- hat.. Onun bendeki tesiri o dere. ce kuvvetli ki bugün senden ve evimden ayrılmak gibi bir deli Hemen o- amam yapıyorum. Beni affet Nadide. »! Mektubu zarfladı kitaphanenin önüne koydu. Bundan sonra sev-, diği kitaplarını topladı. Bavulur na en lüzumlu çamaşırlarını yere leştirdi. ç Kararı ertesi gün erkenden kalkmaktı. Bavulunu almak, Me- lehatın evine koşmak.. Pasaporta ları filân hazırladı. O sabah kak kan vapura bineceklerdi. Nadide, | sekides eyi lalisnesr Macidin yazı odasına da ancak öğlenden sonra girerdi. Bu işleri bitirdikten sonra M: cit yatak odasına döndü. Nadide bir kanapenin üzerinde roman okuyordu. Genç kadin kocasını görünce, yerinden kalktı, — Yorgunsun... Soyunmana yardım edeyim... dedi. Macit reddedecek oldu. Fakat Nadide dinlemedi. Nadide onun ceketini çıkardı, skarpinlerinin bağını çöz- dü. Kocasına kul köle olan bir es- halinde etrafın» dönüyordu. | Pijamasını giydirdi: 3 — Çok çalışıyorsun Macit.. de- ö nekadar yazi yazmışsın.. Bu kadar kendini Macit fena bo- — Yene. O kadar çok yazma- dum. Sonra korkak ilâve ettiz — Yalnız bir mektup. Yatağa uzandı. Derhal elektri- indürdüler. Macit karanlıkta yarin kendi- sini bekliyen büyük saadeti dü- şünüyordu. Fakat içinde bir nokta acı acı sizliyordu. Saatler geçi- yor, bir türlü gözüne uyku girmi- yordu. Uyumak imkânsızdı, çinde heyecan, saadet, korku, vicdan azabı, şefkat, aşk gi ce ilerilemişti. Hak maştı. Birdenbire Nadidenin ni üstünde hissetti. Nadide: — Belin açılmış.. Üşüyeceksin.. diye onu sıkı sıkı örttü, Macit biraz eonra yataktan sü- züldü. Odasına girdi. Elektriği yaktı, Kütüphanenin önüne koy- duğu mektubu yırttı. Bavulunda- ki eşyayı eski yerlerine koydu. “Ayırdığı kitapları tekrar kütüpha- neye yerleştirdi. Sonra karısının yanına döndü. Nadidenin bir aralık onun yüzünde gezinme- Ze başladı. Maci: narları yaşlı rakla doğruldu: — Ne var Macit. Gözlerinin kenarları ıslak... Ma — Hiç karıcığım... dedi.. Esne- de gözlerim yaşardı... — Uyu Macit, Yarın Genç kadın me- di erken kalkacaksın... Üstünü de açma... Allah rahatlık versin... (Bir yıldız) * HAYVANLAR ALEMİ Bu mera, eğlenceli kitabı okudunuz mu? Fiyeti i uğra için posta Heryerde 180 li kuruştur. “Tevzi ve satış merkezi yalı AKŞAM KITAPHA 121, Ankara caddesi, İstanbul Yara, yerine pasta pulu dn gönderebiirsiniz.