4 Ağustos 1934 AKŞAM Yazan: AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI İSKENDER FAHREDDİN Tefrika No, 133 Düşman kuvvetleri birbirini çiğnercesine kaçıyordu. Amiral (Gonzalve) herkesten önce kaçmıştı. Türkler, düşmanı (Çoka) adalarına kadar takip etmişlerdi Müttefik gir rep 'da ricat alâimi baş gösterince, sağ ve sol cenahlardan, irkilme ka- rışan düşman gemilerine eskisin- dan çok daha şiddetli hücumlar mi Bu esnada Macar, Lehistan, Na- peli mini tamamile mah- volmuştu, Kemal reisle Fransız- lar, İngilizlerle Ahmet paşa ve Ve- nediklilerle ari. > karşı kar- şıya ni Geri la perişan düşman kire emen çiğnercesine kaçıyor ve çoğu da yolda gi- derken Türklerin attıkları yangın h alarına mukavemet edemi- yerek tutuşup garkoluyordu. Denizin üstü mahşerden bir nü- mune idi. Ehli salip ordularının cihan ta- rihinde bu kadar müthiş bir hezi- örül eli i. İspa li değildi! ! İngilizler: — Bizi iğfal eden başkuman- dan nereye kaçtı? Diyerek e amiralını ara- mağa başlami Bu sırada rule ei m. Sinan ın idaresindeki ü kişi. lik muhafız kuvvetleri Midilliye çıkarılmıştı. en eki Ahmet paşa ken- tamire muhtaç bulunduğu anlaşıl- bütün Avrupa- nın yardımile teşel tefik ehlisalip donanması) tama- mile perişan olmuştu. Murat reis (Çoka) adalarından Midilliye avdetinde (Jüzetta) ka- ee bitkin bir halde ie yordu. udan ölüm döşeğine siri Günlerce deniz ümre de tutuşan bu cehennem ateşi içi de helecan ve ıztırap çekerek kik altında yaşamak kolay o iş Murat karısını bu hengâ kı bir tarassut altında tıpkı bir esir sma muhafaza etmişti. tta kamarasının küçük pen- e e Fransız amiralının ka- şan bir vaziyette dalgalar arasın- da garkoluşunu gözile görmüştü. Bu müfhiş harp sahnesini sakin ve hareketsiz, yalnız seyirci sıfa- tile uzaktan görmek kolay bir iş değildi. (Jüzetta) nın asabı mah- rolmuştu.. Ke Murat reis en çıktığı zaman (Jüzetta) nın kapısı üzerindeki kilidi akli di donanmasının mağlübiyetini ilk vasıta ile padi- şaha bildirmişlerdi. Türk donan- masının artık hiç bir kuvvetten, hiç bir hükümetten endişesi kal- mamıştı. Avrupanın en kuvvetli ii 1 : ra, Kemal ve Murat > ida- resindeki donanma vvetlerini düşman gemilerini takibe memur etmi yi Müttefik donanmanın (Çoki “adalarına ru kaçtığı imi yordu. Din muhasara hattı tamamile e ve Midilli li- manında tmiş parçadan fazla gemisi ii te mahv ve perişan olmuş! urat reis kumanı ii do- “anma kuvvetleri düşmanın peşi- ni ke ordu. Amiral gemilerinin sancak di- yeklerindeki mutat işaretlerini korkudan kaldırdıkları anlaşılı- (Gon- tebatının su üstünde bağırışmağa başladıkları görüldü. Murat reis denize atılan müttefik donanma- e do- nanma ile beraber Midiliye illa dü. Türkler, yağmurdan kaçarken “doluya tutulan düşman gemileri- nin bakiyesini daha fazla takibe lüzum görmemişlerdi. Murat reis Midilliye geldiği za- man Türk donanması teftişten ge- çirilerek ancak beş geminin gar- kolduğu ve yirmi bir geminin de w şan olduktan sonra, Türk donan- ması Avrupanın her bangi bir sem- tine mükemmelen akınlar yapabi- lirdi. Hattâ Murat ve Kemal reis- ler bu fikir üzerinde ısrarla tevak- kuf ettikleri belde, Sinan ve Ah- Sean Gerçi padişaha sorma- dan bir tarafa hareket etmeleri tetra değildi. Fakat, Murat — al ula gidince Beyazıdı ikna etmek sizin vazifenizdir! Bi- zim vazifemiz de «yeryüzünden Türkü az istiyen millet- İerin sahillerine kadar gitmek ve onlara ha ddini vi bildirmeletir. Diyerek, meşhur denizcileri Av rupa seferine tahrik ve teşvik edi- yordu. Kemal rat beyin fikrini tasvip etmi — İstanbula bütün donanmayı götürmeğe ne lüzum var? Siz gi- dip padişaha büyük zaferi müj- deleyiniz! : Biz burada bekliye- lim.. reis te tamamile Mu- işti: Diyor ve kaptanı derya Ahmet paşanın eğlen olarak İstanbula gitmesini istiyordu. Zaten Anadolu valisi Sinan pa- şa Midilli kalesinin tamiri için na- sıl olsa uzun müddet Midillide ka- acaktı. Avrupaya akın işini Mu- rat ve ira reisler pekâlâ başa- rabilirlerd Ve- nedik sahillerinden başlamak ni- yetinde idi, — Şu küstah Papanın elinden dünyayı ateşliyen çanın ipini ko- parıp atmak istiyorum. Diyordu. Ahmet paşayı ikna etmek müm- kün olamamı ndine malik değildi. - — Seyahat notları ve Mi EE hiç bir ME luk olmadı. Asılzadeler, muhar- rirler, a; nkerler... Hep- si ayni tarzda giyindikleri gibi, ayni dikkat ile hareket etmeği bi- Tiyorlardı. #4 Hayatın çetin mücadelelerin- den ve acı aldanışlarından uzak yaşanılan bu âlemin de sonu gel mişti, Ayrılış günü Baron J. E. yine erkenden ata binmiş ve avlanmış- tı. Biraz sonra da Brüksele hare- bk edecek, alâkadar olduğu bir sürü işle uğraşacaktı. Tahammü- üne ve faaliyetine hayran oldu- ğumu söyledim. Güldü: — Buranın havası o kadar iyi rinizin yekünu belki yedi sekizi bulmadı; buna rağmen renginiz ve gözleriniz pek canlı, pek sıh- hatli, n J. E,, sözlerinin parlak bir bölgeli olarak esmer Tanagra- yı gösterdi: — Hele L, ın dayanması hari- ka... Gece, gündüz fsi konuştu, oynadı ve ... Allah bilir, daha ne- ler yaptı. Bunisle e akış- ları ateş gibi, küçücük burnu ha- vada, yanakları ve dudakları kıp- kırmızı, Parisli çapkın kız, biraz kısık zi sıcak ve ahenkli sesile atıl- — Acaba fazla kırmızı boya mı ama » ve 'n el çanta- sınin aynasına bakarak yanakla- e dudaklarını biraz daha boyadı. Gayet berrak bir sonbahar sa- bahiydi. Şatonun büyük e da zarif sepetler içine konm dörder tavşan «Baronun a nd hediye» olarak misafirlere dağıtı- lıyordu. Vedalaşmalar, yakında görüş- mek temennileri, çantalar, man- ve hareket eden aosilierin deni sesleri ara, şatonun salonlarında, par- inen mermerden çifte merdi- şal dan ayrılırken ir sözünü hatırlıyordum: «Ciha- nın umumi ve ebedi geçişi ve mah- voluşu; fikirler, en a hafızalar, taşlar ve her şey bitiyor, her şey kün İzz. ilime, Kaptan a isiği Milk) pi basi noktai nazarı şu idi: — ü nanmasi- nın mahvolduğunu ve bizim galip geldiğimizi anlatmak için, muzaf- pması lâzımdır. Ahmet haksız de- ğildi. Bu büyük zaferi halka am yayılacak olan gemiciler anla- tabileceklerdi Kemal reis: — O halde İstanbulda (Avrupa ile in yo yo ve ilk- baharda sefere çı Diyerek Miilider dönmeğe muvafakat etmiş! Türk ml bir sabah Mi- diliden vi (Arkasi var) iş di GEl Eve ği zaman genç kadı- nın sözleri hâlâ kulaklarında çınlıyordu: — Keşki biribirimizi tanımı saydık Eşref.. me pi o Dile doluyum ki artık bana evim ta- hammül edilemez bir yer gibi ge- liyor. Eskiden ne şen kadındım. Evimin her tarafında ayrı bir gü- zellik bulurdum. Bir balkona çık- m. vardı. ? dı n ümit ediyoruz? sisin birleşme- mize ei var mi şrefi z günlerdenberi idi söndüğünü, eridiğini ve n hakkı vardı. Genç — esmiş gibi her şeyi altüst olmi Bütün bunlardan Eşref kendi- sini mesul buluyordu: — Ümitsiz bir macera için me damla damla eritip harp günahtır. Madem sisi birle memizin imkânı yok, eski, rm eski ei ünlü. ği mek lâzım, Her şeyi her 4 haline NERO. du Karar verdi. Macideyi kendi- si bir doktor gibi tedavi edecek- . kadına her şeyi unut- onu tekrar eski şen gün- Gül germ Vakıa bu onun için çok acı bir şey olacak- tı. Macideden iii onu bel- ki yıkacaktı. günü her ye ya ağ a > Ee aneni id o ya e masa» 3 dali Bizim masa» nın her tarafı hatıralarla dolu idi, Karşılaştıkları zaman Nelerden başının içinde tek bir şey vardı. Macideyi kendisinden soğutmak, onu iyi etmek.. Macide: — Bak Eşref... dedi. Sani kiden çıkmış grup halinde resim- lerimi getirdim. Ve bir çok fotoğraf uzattı, Bun- lar bir sürü genç kızın muhtelif pozları idi. Aralarında Macide de vardı. Eşref sanki fotoğraflar- da Macideyi görmemiş gibi dav- randı. Parmağile sarışın bir genç kızın resmini gösterdi: — Bu kim Macide? — 3 arkadaşım.. Niçin sor- — ei güzel... — Ya! İst tediği her erkeğin haya- tına hemen girecek derecede gü- zel.. — “Ne tuhaf konuşuyorsun Eş- . Meselâ bu genç kız bu gü- zelliğile Hale senin hayatına da girebilir mi — öle ki... dedi, zorla gü- lümsemeğe mali Macide şaşa- lamıştı: — Ne söylüyorsun Aİ Sen- de bir gayri tabiilik v. Yok... Hiç bir gayri tabiilik TE Genç kadın şimdi karşısındaki Fena adüm İ erkeğe hiddetle, kinle, intikami la, nefretle bakıyordu. Sen çolafena bir adamsin Eşi 7 elki; — — Hain ağ rezilsin... e zaman sessiz oturdular. Genç kadın sinirli kinasi, önünde ki gazetenin kenarı ri yordu. Nihayet genç bozdu: — Kalkalım mı? —- mi a Bir şey söyle na kalktılar. Sessizce Kem Eşref yalnız kalınca başının içinde yalnız iki, e vardı «fena adam»... Bu- u kendi kendisine önütelen iŞaN MRP ediyordu: — Fena adam!, Fena adam sa m bi tesi gün gitmeli mi, gitmemeli mi? Nihayet Sek rdi, gitmi cekti. Yalnız buna değil, la sonraki hiç bir randevusuna a t özünün önüne bee — «bizim masa» da otu Dalgın gözleri kapıda bekli- Di Eşref saate baktı, on biri beş geçiyor. İçinden: — Şimdi merak etmiştir, dedi. Acaba niçin geç kaldı diye kendi kendine soruyor, Bakışları pasta- Muhakkak > Eşref bu hareketini faydalı bir ameliyata benzetiyordu. Önünde ük bir ameliyatla her şeyi halletmek, acıyı dindirmek daha makuldü, Vakıâ ameliyatta da acı vardı amma sonu rahattı. ğ nra evden çıktı. Ar- tık e agi bekleyip SiniD döndüğü! indi. Pastahaney& girdi. re masa» bomboştu, is- kemleye oturdu. Garsonun tem- belliği tutmuş, son müşteri gi & iz Si EE .B < .B Bi 3 ip a < 5 nin sinirli sinirli yazdığı kelime. leri hemen tanıdı, okudu: Fena adam... Fena adam., Fe na adam Artık Mace fena eri amamile Onu al kere bili a kadınlar. pir Sonra fena adam - sanki bi unutmak ister ibi - Dim yen içiyordu. Fena adam büsbü- tün fenalaşmıştı. Macide ondan çok çabuk ne nefret etti. Yavaş ya- eski neşeli evi gözünde ao Eski halini, caki ne- i iştihasını buluyor- du. Eski renkli ve gamsiz günler ve hali am bi fena adama vik aile aşmı 'ena adam!.. dedi... nalığın sonu budur... Bir yıldız İşte fer