13 Temmuz 1934 AKŞAM AKDENİIZDE TÜRK AKINCILARI İSKENDER FAHREDDİN Yazan: Yorgios top başında çalışırken, Hüseyine cevap verdi: “ Murat reis, Karaman Beyinin Venediklilerle el altından uyuştuğunun farkında değil galiba.., Hüseyin tayfaların yanından ayrıldı. fi O gün (Marmara Kartalı) nda garip bir emniyetsizlik havası esi- yordu. Herkesin kulağı kirişe Tabip Yorgios kimin adamı imiş? Hüseyin gemicilerin muhayere- sini işitince derhal Murat reise aman beyinin parmaği içimize girdi. (Yorgiyos) Ibrahim beyin adamı imiş. Dedi.. Ve gemicilerin söyledik- lerini birer birer anlattı. Fakat, Murat reis Hüseyinin muhakem; ybettiğine ve ço- cukça şeyler düşündüğüne zahip olarak, sözlerine ehemmiyet ver. medi: — Yorgiyos daima avucumun içindedir. Başını kaldırır ve yahut bana bir fenalık yapmağa teşeb- büs ederse hemen başını ezerim. Diyerek Hüse, Yorgiyos ilk hamlede (Marma- Ta Kartalı) nın baş toplarile en- daht edilebilecek (Rum ateşi) ter- kipli humbaraları hazırlamağa zmuyaffak olmuştu. O gün bu humbaralarin tecrü- beleri yapılmış ve çok iyi netice- Jer vermiş Murat reis doğru uzanarak deniz üstüne tah- tadan hedefler koydurmuş ve (Rum ateşi) terl havi hum baraları bu hedeflerde denemişti. Hedefler suyun üstünde parça- lanıp yayıldıkları halde hâlâ ya. nıyorlardı. Deniz suyu bu tahta hedefleri söndürememişti. Suyun üstü müthiş bir ateş sahası halini almıştı. Meşum maddelerin su üs- tünde bile yandığını hayretle gö- yen Murat reis Rum tabi temadiyen hediyelerle taltif edi- yordu. saydı, imandan açıklara Bir kaç gün sonra geminin ar- kasındaki toplar üzerinde de tec- rübeler yapılacak ve Murat bu son tecrübelerden sonra Karaman kıyılarına doğru gidecekti. Muradın Pirede işi bittikten imse bil. | miyordu. Hattâ Jüzetta bile Mu- Tadın bu fikir ve kararından ha- | berdar değildi. ikinci top tecrübelerinde Atina valisi Ömer bey de bulunacaktı. | Ömer bey Atinadari tekrar Mu- | radı görmek üzere Pireye dön- i. Ömer beyin maksadı kor- | san Ckmlirişe) 55 remidon karar | rmek ve İstanbula gönder- ömer bey (Andiriya) nın ge- mide kalmasını çok tehlikeli bulu- yordu. — Venedikliler Pireye bu yüz- den bir baskın yaparlarsa, (Andi- riya) yı kaçırmadan dönmezler... Diyordu, Halbuki Murat reisin - bilhassa son (Rum ateşi) tecrül sonra - Vened kanaati büsbütün değişmişti, Mu- çat Venediklilerle her nerede ve nasıl olursa olsun gok arzu ediyordu, Murat reis geminin başındaki toplarla düşman gemilerinin bir | karşılaşmayı Tetrika No. 111 hamlede tutuşturulabileceğine ka- naat getirmişti. Muradın bu sar- sılmaz imanının nereden doğdu- ğunu Ömer bey anlıyamamıştı. — Murat nereye Diyerek Pirede tahkikata Sahilde dolaşan balıkçılardan Ömer beye şu malümatı veri- yordu: — iki gün evvel açıklarda balık tutarken, deniz üstünde bir yan: gın gördüm. Suların üstü yanıyor- du. Bir kaç top sesi işittim. Murat reisin gemisi denizde tek başına Korktum... Sahile yaklaştığım zaman bu geminin yi) tecrübeleri yaptığını dolaşıyordu. Ömer bey balıkçıdan bu malü- matı alınca Muradı sıkıştırdı: — Sen ecelini aramağa çıkmiş- sin! Bu tehlikeli tecrübelerle (Marmara Kartalı) nı mahvede- ceksin! Şu herifi bana teslim et te, ondan sonra ne yaparsan yap! Murat reis ömer beyi kırmak istemiyordu. Böyle meşhur ve tehlikeli bir adamı uzun zaman gemi içinde bulundurmak ta pek akıllıca bir iş olmıyacaktı. Murat kendi kendine: — Bu işlere kadınların aklı er- mez. Jüzetta istediği kadar kadar ısrar ede dursun, Ben bu baş belâ- sını Ömer beye teslim edeceğim. Diyordu. ömer beye de: Yarın sabah sahile yanaşa- cağım ve Andiriyayı size teslim edeceğim. Diye söz vermişti. Dümenci Hüseyin gemide mü- temadiyen tabip Yorgiyosu taras- sut ediyordu. Yorgiyos Hü muştu. 4 Topların başında çi Hüseyin Yorgiyosa sordu: — Karaman beyini tanır mısın? — Çok iyi tanırım... Yanında bir buçuk sene kaldım. ; — Nasıl adamdır? , — Çok akıllı, zeki, etrafındaki. lere kendini saydırmış.. İnatçı, kavgacı ve azimkâr bir bey. — Kendisini muharebede gör- dün mü? Yani düşmanla nasıl çarp. ini mi anlamak istiyorsun? — Evet, — Müthiş. Hele göğüs göğüse | gelirlerse, bir aslan gibi hasmının üzerine öyle bir atı — ibrahim be; yorsun! gok methedi- — Eşsiz bir cengâverdir de... — Acayip. Niçin şaşıyorsun? Ondan se- efendin bile korkuyor! Bu hazırlıklar ona karşı değil mi? — Yoook... Murat reis ona kıy- met bile vermez. Biz Venedikliler için hazırlanıyoruz. İbrahim bey- le hiç bir alışverişimiz yoktur. Tabip Yorgiyos bu söze mırıl- danır gibi, dudaklarını bükerek ve başını sallıyarak cevap verdi: — Murat reis, galiba, Karaman beyinin Venediklilerle el altından uyuştuğunun farkında değil. Arkası var) Eski bir irfan müessesesi (Baş tarafı 6 mcı sahifede) en başında yerleşmeği merak ve & edinmiştim. Bunda üç mak- sadım vardı. Birincisi: Sevdiğim hocaların takrirlerini iyice zapte- dip istifade fırsatlarını kaçırma- mak, İkincisi sevmediğim ve hoş- lanmadığım hocaların güya ders- lerine, takrirlerine dikkat eder va- Ziyetinde görünerek şerlerinden kurtulmak. Üçüncüsü de sıradan çabucak kapıyı boylamak ve ser- best oturup serbest fırlamak. Fikret geldi. Bütün sıraları bi- yer birer dolaşarak efendileri hatsız etmeden vazifeleri kendi elile topladı ve mermer masanın önüne geçti oturdu.. Beni tahtaya kaldırdı, Recaizade merhumun: Yorde bir gül semada bir ahter Fer biri bir besini diğer Diye nihayetlenen bir parçasi- nı yazdırdı, nesre tahvilini istedi. Bedia kelimesi üzerinde birez durdum. Hangi lisandan ve ne kelime olduğunu sordu.. Ben, ko- ca arabi mütehassısı! Hiç düşün medim, ismifail dedim.. Ah, Fik- ret o dakikadaki tebessüm saçan Ab murlu simanı nasıl umuturun 'dül efendi (mektepteki ismim böyle idi.) ben de arapçayı iyi bilmiyorum amma bu kelime her halde ismifail olmasa gerek, dedi. Bütün sımf gülüştü, süflörler rekete geldi, hafiften fiili mazi, ismi meful sesleri gelmeğe baş- ladı. Fikret bana yardım etti. Bir iki benzer kelime misal getirdi. Niha- yet bedianın sıfat olduğu netice- sine vardı! Galati a mit diğer bazı ha- tıralarımı “gelecek « yazılarımda nakledeceğim. Abdullah Radyo 13 Temmuz cuma İatanbul : 12.30.13,30 plük neariya e, 18,30-19,20 pik. nesriyat, 19,20- 19,30 “Türk musikisi neşriyatı. (Mest Cemil, Ruşen, Cevdet, lâvtacı Öyrik Beyler, Wecihe. “ Medika,“Nazan Feri don, Nedime hanımlar). 21,20-21,30 | ajans ve borsa haberleri, 21,30:22.30 radyo orkestrası tarafından çiğan msi kisi ve hafif musiki.) Varşova (1414 m.) — 18,30 sar kılı muniki, 19,15. plâk, ünababe, 20,13 hafif muniki, 20,40 plâk, 20,50 spor haberleri, ZİJ1Z senfonik örkese ika konseri, 23,15 orkestra Budapeşte (550.5 m) — 2045 plâk, 21,45 orkestra konseri, 23.30 çi an takımı, 24,30 dans musikisi Viyana (506.8 im) — 20,10 ban- do müzika, 2 halk piyesi, 23,30 Ak tale, 23 haberler, 23,15 yaylı sazlar konseri, (Mozart, Beethoven), 24 caz ban, 14 Temmuz Cumartesi İstanbul : 182019 pik neyiyaı 19-İSİ30 ranazcn dem, 19302 Türk, mini neşriyat. ÇE fiye hanımlar Reh ve Elk 21-21,30 Eşref Şefik bey konferanr, 21,30-22.30 orkestra kon- seri karışık proğram. Abone ücretleri Türkiye Ecnebi SENELİK 1400 krup 2700 kumaş SAYLIK 750 > 1450 > SAYLIK 400 > 800 > JAYLIK 159 » — Posta hale anl ray eröoi mamlekellur: Senel 3600, alı aylığı 1800, 00 ayl 1080 kuruşlar. üren tebdili için yirmi beş Koruşluk pul göndermek Jâzimdır. iilevval 280 — Kuzıbızr : 68 ak Güme Oyle ie Ayam Ya a7 BET AE s9 Tiarekane Acımı Babil civarı uk Sk No, Her akşam bir hikâye Samiden aldığı mektupta ay- nen şöyle yazılmıştı: «Çok rica ederim, otomobille gelirken, madam Vasfi beyi de beraber al. Bu muarefeden çok memnun olacaksın, Genç ve gi zel bir hanımdır. O da davetli lerimiz. arasındadır. — Yeşilköye kadar hazır otomobilde sıkılma- miş olursun. Kendisinin haberi var, Yarın sabah, Maçkada Hül- Ya apartımanmın önünde / tam saat dokuzda seni bekliyecektir.» ğe imkân yoktu, Çünkü kadına haber verilmiş olduğu anlaşılı- yordu. Gidip kendisini almamak pek kabalık olurdu. Hem böyle bir şey yapmak için zalen ne se- bep vardı? Yeşilköye kadar genç ve güzel bir kadın ile beraberce gitmekten hoş bir şey olur muy- du? Hamdi o gece tatlı bir hülya inde, genç ve güzel hanmefen- iyi düşüne düşüne uyudu, Er tesi: sabah, tam saat dokuzda otomobilini o Maçkada Hülya apartımanının önünde durduru” verdi. Bir hizmetçi kız otomobi- le doğru koştu: — Hamdi beyefendi? dedi. — Evet, benim, — Yukarı buyurunuz, beye fendi, üçüncü kat, 6 numara, Ben arabayı beklerim. Hanımefendi kendisine neza- keten bir sabah kahvesi etmek fikrinde olduğunu dü. Keyifle yukarı çıktı. Saha lik pek aydınlık değildi. Kapının önünde bir kadın gölgesi görülü yordu. Gölge biraz çekilerek ka pıdan girmesi için Hamdiye “yol verdi. Salon güneş içindeydi, O retler içinde ağzı açık kalırken kadının dudaklarında şeytanet- kâr bir tebessüm farkediyordu. — Madam Vasfi beyi tanıma- al ki pek merak ediyor. — Doğrusunu ararsanız, hayır! — Madam Vasfi Bey: hesabr- na bu hiç te mazikâne bir şey de Zil! Sami beyler bugü le yemeğine davetli bir mektup aldım. Sizin gelip be- ni alacağınızı yazıyordu. «Mem- nun olacaksınız, Pek hoş ve zarif bir delikanlıdır». diyordu. İşte mektup, Ne kadar müşkül mev. kide kaldığımı takdir edersin, ya seni görmeğe razı olacaktım, ya- hut Sami beye on sene evvel bu hoş ve zarif beyefendinin pek bayağı ve menfur bir surette ha reket ettiğini söylemek mecburi yetinde kalacaktım. at, ben... — Biraz sabırlı ol. Bunlari anlatışım şu görüşmemizde be- nim hiç kabahatim © olmadığını at etmek içindir. Bunu anladın değil mi? Şimdi artık is- tersen biribirimizin elini sıkabili- riz. On sene, bu... Aradan © ka- dar başka şeyler geçti ki... Be- ni nasıl buluyorsun? — Çok — Biraz şişmanladım. Saçla- rımda ak var, üç ay sonra otuz altı yaşındayım. — Ben rüya görüyorum zanme- diyorum. Karşı karşıya konuşu: yoruz, ha! içimden hem gülmek, hem ağlamak istiyorum. Hayat ne tuhaf şey! Genç kadın içini çekti, Ham- dinin yanına sedire oturdu. Ham- di sorüyorduz On sene sonra İ olması Hzimdi Saminin bu ricasını reddetme. | — Bu kim? — eKimdi?n diye sor. Çünkü” öldü. Tam bir senedir. Tuhaf, kıskanç bir adamdı. Beni biline sin. Hiç te bana koca olacak bi ri değildi. Beni terketmemi vardığın Vasfi beyf o. saydın.... Ah ne fena kalpli bilir misin! — Fakat, iki gözüm... — Evet, evet. Şimdi kolay. Pişman oldum diyeceksin, böyle iyeceksin. — Kuzum, Şükran, şu tesadür fün zevkini kaçırma... — Zevk mi? Ben senin aklın da bile değildim! Hamdi hâlâ yalanı birakmamışsın. — Fakat seni görmekten şime di o kadar mesudum ki... Yes min ederim ki bir rüya gibi geli- yor... Şimdi yanında otururken hâlâ eski kokunu duyar gibiyim. — Filhakika; lüvanlam hiç de- Hişmedi. — Sana çok ıztirap verdim, de- mi, Şükran? — Çok fena adamdın! 7 — Bu fena günleri unutabili- iz, Şükran. Maziyi tamir her za“ man kabil, artık ben de serseri" lik hayatındân bıktım. Bir çok kadın gördüm. Fakat hiç kalpten bir rabıtayla bağlan madım. Beni tekrar ister misin, Şükran? Söyle. Evleniriz, mesut oluruz. Söyle, bütün hayatınca” benim olmak ister misin? Genç kadın başmiı"sarsti sana her geyi itiraf Ne yapağım, sana yalan söyler, mek elimden gelmez... — O halde? i — Metin olmak lâzım, Hamdi Hamdi metin olamadı. Hiç bir şey söylemeden yerinden fırladı ve oradan kaçtı. Otomobile atlı yarak rasgele sokaklarda dolaş mağa başladı. Açık hava alnına çarpınca kendine gelmiş gibi ol. 'du. Sanki bir sarhoşluktan uyani:" yordu. Filhakika, ceki sevdiği ve unuttuğu kadının yanında bire 'denbire kendinden geçmiş ve coşe muştu, Ya Şükran peki desey- di! Onu hâlâ seviyor muydu? Has yır. O halde, neden birdenbire öyle çılgınca bir teklife kalkmış. u? Hamdi dolaşırken Samiyi, dar” veti, ziyafeti hatırladı. Şimdi kendilerini bekliyorlar, sabırsız lanıyorlardı. Gitmemek çok ayıp, olacaktı, Çaresiz Şükranı alıp gö” türmek lâzımdı. Tekrar Maçka- ya çıktı ve genç kadınm apartı” manından içeri girdi. Şiran Hamdiyi görünce kol. larını boynuna doladı — Hayat ayırmağa kail olamıyor, dedi. Seni. tecrübe için daka yapmıştım. Üzülme, Hamdi. Bütün ayatımca seninim! Ne 07. Niçin böyle sarardın? Ne kadı hassas bir ruhun var! On sene- lik saadetimizi beyhude yere is raf etmiş olduğumuzu düşünerek müteessir oluyorsun, değil mi? 1 — Ya... Ya..., Şüphe mi var? Otomobilde, Hamdi: «Beni af- fet, ben kendimde — olmağıdım bir dakikada... » diye izahat ver- meyi düşündü. Fakat genç kac dina bakınca cesaret edemedi. O kadar mesut bir hali vardı ki böyle bir şey söylemek onu öl 'dürmek olacaktı, Sustu, : Hihâyeci | bune 3