26 Haziran 1934“ Yazan: SULEYMAN KÂNI SARAY. ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ 55 Terenme, iktibas hakki gaalıfazdur Tefrika No. 309 Mithat paşanın teslimine mukabil Tunus Fransaya peşkeş mi çekilmişti? Meşrutiyetten sonra halk ara” sında da Mithat paşa muhakeme sine cali ve musanna gibi bakıl- mağa başlanmıştı. 4 Abdülhamit hakkında halkin irar ve sui zannı bu yoldaki iti- katlara revaç veriyordu. Hattâ meşrutiyet gençleri mu hakemenin indesile Mithat paşa ve emsali mahkümların pâke çı 'karılması için kanuni bir çare ara- dılar. Lâkin iadei muhakemeye kanun müsait görülmedi. Bir de zaman geçmiş, âmil ve şahitlerin çoğu vefat etmişlerdi. Her halde meşrutiyetten sonra cinayet mahkemesinin hükmüne garezalüt olarak bakılmıştır. Bu meselede bazı zevat ta esen rüzgâra tâbi olarak fikirlerini teb- dil eylemişlerdir. iptidaları resmi neşriyat üzeri- pe intihara kail olanlar Mithat pa- şa muhakemesinden sonra katil taraftarı oldular. Vakayı tahkik edebilecek mevkide bulunanlar da yazdıkları matbu ve gayri matbu eserlerinde kati hüccetlere müzte- nit hükümler vermediler. Meşruti- yelten sönra hava değişince inti- barın aleyhinde bulunan veya iki ihtimal arasında mütercddit olan- larım pek çoğu intihar taarftarı 'kesildiler. e Yalnız Abdülâzizin oğlu Mecit efendi babasının katledildiğinde ısrar ederdi. Büyük oğlu Yusuf İzzeddin efendi ise pederinin in- #ikamını aldığından dolayı Suk tan Abdülhamide teşekkürler et- miş ilen meşrutiyetten sonra inti- harn en sadık havadarlarından aluvermişti, Yusuf izzeddin efendinin aşa- ğıda anlatacağımız veçhile babası tarzında intiharını irsi bir hasta- lik addedenler, bunu da Sultan Azizin intihar eylemiş, olmasına delil tutanlar vardır.) Abdülâzizin ölümü maktulen midir? Yoksa intihar neticesi dir? bahsinde bir çok kitap, risa- le, makale yazılmıştır; tarih ki taplarında fikirler yürütülmüştü Şimdiye kadar bu meseleye dai /kubulduğuna dair kali bir kanaat hasıl eylemiştir. Bu sebeple o vakit Yıldızda mü- nakit cinayet mahkemesince veri- len hükmü de büyük hir adli bata | addeylemekteyim. Meşe ile sezi © Prens Bismark: — İnsan tastamam altında kı- rılan dalgalar kadar büyüktür! Demiş. Bismark büyüklüğün” ölçü: kendisinin ağır ve metin gövde: i ne, kuvvetli yumruğuna, bi kabazın aletlerile gösterdiği #ürlü oyunlar gibi siyasi kombine- Zonlar ihtiraıma muktedir dime- Zının dühiyane kudretine göre ta» Yin etmiş! Bismatkın bu ölçüsüne göre bir büyük devlet adamının takip ede- çeği siyaset te meşe gibi kuvvetle, heybetle dal, budak salar. — Bu meşe siyasetini devleti ali- ) dile olduğuna, Abdülhamidin iş | gali kuru bir protesto ile kullu Mehmet paşa kullanabik | miştir. | Babiâli ricalinden çoğu (gemi sini kurtaran kaptandır) darbi meselimize göre bir siyaset takip eylemişlerdir. Bu da her havaya göre eğilmeği bilen sazın siyaseti dir ki uysalhkla vicaclı yollar & kip eder, Mithat paşa içinde yuvarlani- lan rekabetlere göre eğilip bükül- mek hastasına malikiyeti icap et- tiren bu Babıöli siyasetine vâkıf değildi; fikrini gizlemek, sözünü esirgemek bilmez, gözünü budak- tan sakınmazdı. Madunlarına mütevazı ve mül- tefit davranır ise de emsal ve ak- ranına karşı pek ciddi, ekseriya sert tavırlar gösterirdi. Bunlar da kendisini kibirli addederler, çe kemezler, itibar ve şöhretini kır- mak terlerdi. yeti derecesine yükselemedi. Siyaset enginlerinde vücuduna çarpan haşmetli bir dalgayı atla- tabildiyse de sinsi, sinsi gelen diğer dalgayı kırmağa muvaffak ola- madı; hattâ bunun amansız yak- aştığını bile göremedi; basiretle saz gibi muvakkaten eğilip başın- da kopan fırtınayı da geçiştire- raedi, Gayreti bir kanunu esasi vücuda getirdi, kuvveti bunu mu- hafazaya kifayet etmedi. Siyasi hayatı içinde nefsine, müdafaasını deruhte ettiği dava- nın hakkaniyetine, etrafını saran- ların kavvaliyetine fazla etmek, hasımlarının sui miyetile mücadelede tertipsiz davranmak inden nihayet mahvoldu, gitti. Kanunu esasi men tarihte mahir bir siyasi ve dip- lomat olarak dei ler imarma kadir başarıcı ve cü- lare adamı hatırasını bi- itimat yalnız vilâyet. | retli raktı, Tunus peşkeş mi? Mithat paşanın İzmirde Fransız. 'konsoloshanesine ilticasından son- ra padişah memurlarına teslimine Fransanın kolayca muvafakati o sırada Tunusun işgaline devletçe ses çıkarılmamasını temin maksa- iktifa ederek Mitbat paşaya mukabil | Tunusu Fransaya peşkeş çekt ne dair halk arasında bir rivayet ve kanaat mevcuttu. Bu rivayet ve kanaat ancak hadisenin ayni günlere | tesadü- Fünden meydana çıkmış olacaktır. 1864 te Mehmet Sadık paşanın beyliği esnasında Tunusta bir ih- lâl çıkmış, Osmanlı donanması na Fransız ve İngiliz donanmal vınn da yardımile ve Tunus mü- dürle in reisi hazinedar Musta- fa paşanın gayretile bu kıyam tes- kin edilmişti. Bu Sa itibaren Tumusta Fransız lenmişt fatında yerine geçen damadı Hay- reddin paşa Fransızların 1870 mağlübiyeti üzerine Fransiz nüfi zunun kırılmasından istifade il Tunus ve devleti aliye aralarinda- ki tabiiyet ve metbuiyet rabıtala- rini kuvvetlendirmeğe muvaffak olmuştur. Ancak lord Bifonsfilt İngiltere- nin Akdeniz siyaseti hakkındaki uzun düşünceleri eseri olmak üze- re Berlin kongresinde Fransanın Tunus hakkındaki menviyatıni körüklemekten hali kalmamıştı. H. 1288 reccbinde sadır olmuş bulunan bir ferman ile Tunus ema- paşaya ve evlâdina tevdi. olun- muştu. Tunus beyi padişahın mü- saadesi olmadıkça ne harp, ne de sulh akteyliyebilecekti; arazisinden hiç bir parça yeri de başka bir devlete terkedemiye- cekti; Osmanlı devleti bir dev- letle harbederse buna Tunus as- keri de iştirak edecekti. Fransa hükümeti bu fermanı ta- numak istemediği gibi Mehmet Sadık paşa da sonra-bunun hük- müne İtaat etmedi. Devleti aliyenin Rusya ile mu- harebesinde asker göndermekten imtina etti. Tunus Tunusun metbuuna imdat eylemesine taraftar olduğu için müdürlerin reisi Hayreddin paşayı da makamından azleyledi. Tunusa en yakın bulunan İtalya da bu güzel memlekete göz koy- muştur. Fransa - Prusya muharebesin- den sonra Tunusta İtalya nüfuzu da yürümeğe başlamıştı. Berlin kongresinde Avusturya zahmetsiz ve tehlikesizce Bosna Herseği işgal diyerek kendine mal etmeğe muvaffak olmuş iken İtal yahın boş el ile kalması İtalyan ticalinin çok gücüne gitmişti. Avusturyanın Adriyatik tara fında kazandığı bu muvaffakıyet üzerine İtalyada ahali (İtalya İrre- dentenin) Trant ve Tristenin işe gali için mitingler yapmış, Italya mebusan meclisinin hitabet kürsü- sinde; — İtalyanın inbisat ve için Tunustan başka açık kapı kalmamıştır! yolunda sözler işitil- mişti, Cezayiri elde etmiş olan Fran- iktisan | sa bu müstemlekeye hemhudut ol mak dolayısile Tunusta İtalyanın yerleşmesini hiç arzu etmiyordu. Bu hal Fransanın Afrikanın garbi simalinde kurmak istediği büyük müstemleke imparatorluğuna yan- 'dan bir darbe olurdu. Tunustan Cezayire giden yollar askerlik ve Cez temin bakımından Fransa için ehemmiyetli idi, Fransızların ilk evvel Tunus be- yini Fransaya bağlamak için Tu- musun Pariste istikrazlar aktetme- sine kolaylık gösterdiler. Çünkü bu istilrazlar bilâhare müdahale- ye vesileler ihzar edebilirdi. Diğer tarafta İtalyanlar da Ro- malların vaktile Tunusu zaptey- lemiş olduğunu tahattür ediyor. ardıl (Arkasi var) “Akşam, tn edebi tafrikası: 13 PAT O günlerde şirketin işleri bara- Dört beş yıl hariçten, ecnebi pi- yasalardan mal getiremiyen Ana- dolu mütemadiyen çeşit mal çeki” yordu. Manchester fabrikaları sipariş tiremiyorları Şimdi Çekoslovak Fabrikaları da yekabete başlamışlardı. Fakat yet Manchester markaları bütün pi- yasayı tutmuştu. Mister Grevs çok memnun görünüyordu. Hesap işlerine Hamayak efen- di bakmakla beraber Suat Rahmi şirketin kazancı hakkında takı bir besap çıkarabiliyordu. Bu ma-| nifatura işi üstüste yüğde yirmi br- rakıyordu. Milyonlarca liralık bir ciroda bunun vereceği kâr her halde ehemmiyete değerdi. Şüphesiz çok kazanıyorlardı. Yalnız satışma vasıta olan şi ket değil, aradaki komsiyoncular, toptancılar da kazanıyorlardı ve şüphesiz kazancın asıl kaynağı Manchester fabrikatörlerine kalı yordu. Müstemlekelerden yok pahasi- na alınan pamuk ve keten Mai ebesterin bacaları göklere çıkan ve) dumanları bütün şehri karartan, fabrikalarına girip çıkınca para haline geliyordu. Müstemleke halkı ve sanayii ok! mıyan geri memleketler ahalisi, bütün mevsim emek verip tabiat ten aldıkları bir tutam pamuğu bir lokma ekmek pahasına sattık ları halde ohun astar, basma, bez. haline gelmiş bir parçasını almak in kazançlarının yüz mislini ve- riyorlardı. Bu sanayi hayatı pek dikkate değer bir âlemdi. Tabintte yetişen bir tutam ot, bir yumak yün toplanıp elden ele fabrikaya kadar giderken arada bir. çok kimseler ondan hisse alı yor. Sonra fabrikada mal olup tekrar dünyaya yayılırken gene bir çok kimselerin elinden geçip onlara da hisse bırakiyordu. Manehesterdeki fabrikatör mis- ter Eduyard Tommy ve İstnabulda çalışan ortağı mister Grevs bunu düşünerek satış işinden de istif: de etmek için bu şirketi teşkil et başka müessese, başka fir- ma kendi namına bu fabrikalara sipariş veremezdi. Mısır, Yunanistan, Suriye, Tür- kiye ,İran ve Balkı rip merkezi şirketti Dört büyük harp senesi hudut- lar kapalı olduğu için âdeta fek ce uğramış gibi yalnız müstemle- keler hesabına işliyen Manchester) fabrikaları şimdi bir aç dev gibi homurdana homurdana geceli gür- düzlü çalışıyor ve her tarafa sip. rip yetiştirmeğe çalışıyorlardı. Yalnız İstanbul gümrüğünden girket hesabına geçen balyelerin yekünu bir kaç yüz bini bulmuştu. Suat Rahmi bu hummalı iş has yavaş am lar için si selâ Erzuruma gidinciye kadar kaç elden geçiyor, kaç kişi bu yüz-| den istifade ediyordu, Şirketle Türkiyenin büyük top- tancıları arasında tayassut eden komsiyoncular vardı, Bunlar şirketten mevcut ve ge- ecek malların çeşidi hakkında malümat alıyor ve buna göre top- Bürhan Cahit RON tancılardan sipariş bekliyordu. Mallar şirketin ardiyesine bile gir- meden daha gütnrükten tüccar na- mina devredilip çıkarılıyordu. Bü- yük sermayeli tüccar bunu Ana- doludan gelen mıntaka toptanci- larına gene mala el sürmeden dev. yediyor ve mühim bir hisse alıyor ardı. Balyeler bu muameleden s0n- ra açılıyor ve daha küçük ser mayeli kasaba tüccarma top halin- de gidiyor. Oradan perakendecile- rin eline geçiyordu. bu devirler sırasında ara” ya giren komsiyoncular, toptan- eilar mühim bir pay alıyorlardı. Mal şirketin elinden çıktıktan sonra ilk defa büyük tüccarın ar- diyesine girince en kaymağını bi- rakıyordu, Toptancı tüccar piyasayı daha yakından bildiği için malına gö- re, o malın piyasadaki azlığına gi ve yahut çokluğuna göre kıyasıya fiat koyup satıyordu. Onların Anadolu içinde adam- ları vardı. Halkın nasıl çeşitlere rağbet ettiklerini öğreniyor, ona göre sipariş veriyorlardı. Kumaşlara, basmalara kendi firmalarını koymak için şirketle anlaşılıyor. İngiliz fabrikalarının. top başlıklarında koyu Türk leri görülüyordu. Son defa getirteceği mallara böyle bir marka koymaları için şirketle temasa gelen bir Türk müessesesine ait etiketler mister Grevse gösterildiği zaman duda- Zının ucile gülümsemiş? — Çok güzel, çok i demişti. Malı biz yapalım da za- rar yok, firması b sunl Bu sırada Suat Rahmi de ya idi, Patronun bu sözü kafasına bir çivi gibi girdi. Onlar her şeyden evvel malla- rına müşteri arıyorlardı. Bu yok da her şeyi kabul edebileceklerdi. Zaten hayatın değeri ve manasi ne idi. Yaşamaktaki maksat ne idi. (Site) min adamı her şeyin üstünde menfaati, kazancı ve bu- nun arkasından gelen temiz, düz- gün, müreffeh hayatı düşünebi Jirdi. Bunun için başkalarının ka- fasından biraz fosfor, başkalarının. vücudundan bir kaç damla ter, başkalarının gözünden bir kaç yudum nur çalmakta mahzur yok- ninde tu. Hayatın temeli böyle atılmıştı. Ve bunu anlamak lâzimdi Londralı banker, Mancbesterli fabrikatör, Parisli sarraf, Berlinli iş adamı hep bu tılsımı kavramış mahlüklardı. Ve medeniyet bu sistem üzeri ne yürüyordu. Patırdısız, gürültüsüz, en az zah- metle en çok kazancı elde etmek. Suat Rahmi içine girdiği yeni lemini bu nizamını adamakıllı kavramıştı. Delikanlı her gün bu yeni ha- yala ait cararın birer birer kendi. ünü görüyordu, Bu adamlarda kuvvetli bir ze kâ, yüksek bir istidat yoktu, On- lar için bu kurulmuş makineyi İş letmek itiyat haline gelmişti. On- lar çok zahmete girmeden bu iyi kurulmuş makineyi © işletmekle umdukları yüksek hayatın fırsat- larını temin edebiliyorlardı. * Arkasi var),