Sahil AKDENİIZDE TÜRK AKINCILARI Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No. “Ben kimin öldürülmesi lâzım geldiğini senden iyi bili im.. Evvelâ Muradın vücudu ortadan kalkmalı! ,, Bu sözleri Jüzetta nasıl söyliyordu? Dümen başında nelere karar veriliyor? Ahmet, Jüzettayı, ilk defa, bu kadar yakından görüyordu. © Venedik dilberi, Azapkapıli geriri bir bakışta teshir etmişti. — Nerelere geldiğimizi Murat güzelim! Jüzette, Ödelek Ahmedin «gü zelim» hitabile yılıştığımı görünce, lüşünce ile dümenin durdu: — Şu Hüseyini keşki geber #eydin, Ahmet! Başımda kaldı.. Ben onun hizmetçisi miyim? Ge. ce gündüz onunla uğraşmaktan, onun yarasını değiştirmekten usandım. Ahmet hiç beklemediği bu söz- İri Jüzettanın ağzından işitiğine| inanamıyordu. Hayretle başını kaldırdı: — Hüseyini siz de sevmiyor. sunuz galiba? — öyle bir baş belâsının ne resi sevilir...71 i — Murat reis ona çok yüz ver. yanında — Eski arkadaşi imiş. Bir müddet sustular... İkisi de mütereddit... Biribir ve bakıyorlardı. Jüzetta sordu: — Senin için meşhur bir nişan- ci diyorlar, doğru mu? Ahmet gülümsedi: — Yalan değil, Yirmi adım uzaktan geçen kuşu bıçakla vu- Turum. , — Şaşılacak şey... İnsan ok al 8a vuramaz. Hüseyini kaç adım uzaktan vurdun? — Yirmi adımdan fazla idi. Fa- kat, Hüseyin kuşa nisbetle büyi bir hedefti. Onu daha çok uzak- #an bile yaralıyabilirdim. Jüzetta lafı değiştirmek istedi: neden yurmuştun, Bunu çok merak ediyo- rum. Bana gizlice söyler misin? — Bu bir sırdır... Murat reisi kulağma giderse dayaktan leşimi gikarır. Bugünlerde sırtım kaşı paiyor... Jüzetta, Ahmedin gözleri; işi- Ahmet! dedi, eğer ölmeğe lâyık kimse. ye saplasaydın, şimdi bu gem kaptanı olurdun! Ahmet şaşaladı.. Dümene da- yanarak sordu: — O adamdan siz memnun de- Zil misiniz? — Beni esir gibi kullanan adam- “dan nasıl memnun olabilirim? — Onu sevmiyor musun? / — Sevmek mi?! Benim gibi hassas ve güzel bir kadın, öyle bir haydudu sevebilir mi? — Tuhaf şey. Ben biribirinizi Şok seviyorsunuz zannediyordum! O halde neden onun peşinden ay- Tılmıyorsun? — Istanbulda Karaman beyine Kaçacakıtım. Bunu sezdi.. Ve bir gece ağzımı bağlıyarak beni ey- den gemiye kaçırdı. — Ne yazık. ül bir istikbal kaçırmışsın! Karaman beyi sizi çok seviyor muydu? lecek adamı keş- | — Seviyordu.. Ve beni bir kaç defa kaçırmağa teşebbüs etmişti. — Siz kaçmak isterseniz, bu her zaman mümkündür ve sizin elinizdedir! (Köycük) e Zaman karaya çıkar ve dönmezsiniz! — Ben oralarıni tanımam ki.. Yabancı memlekette ne yol, ne iz bilirim. Dağda beni kurtlar par- çalar. — Merak etme, yavrum! Sen Karaman beyine kaçmak istersen, gok yardımcı bulursun! — Yardımcı mı?! .. En başta (Köycük) — Hamza bey padişahın ada- mai değil mi? — öyle gö Fakat, Kara- man beyinin bendesidir. — Sen (Köycük) e çıkacak mnisin? — Niyetim yok. Lâkin hizmeti- nizde bulunmak icap ederse çi karım. — Bana yardım edebilir — Ne gibi...? — Kaçmanın kolay olduğunu söylemiştin yal in? — Hele siz bir defa kaçmağa karar verin de.. Ötesi kolay. Ben kararımı çoktan ver- dim, Karaman beyine kaçacağı Ahmet, sevinç içinde, ne söyl yeceğini bilmiyordu. — O halde (Köycük) e vardı- Zımız gece elimi kana boyamak lâzım. Ş — Kimi varmak istiyorsun? — Bunu kolay kolay söyliye- mem. Sırtım kaşınmıyor dedim ya... — Benden hâlâ şüphe mi e yorsun? Hayır... Fakat, Yok, yok.. Beni söyletmeyin — Bunu bir sır gibi saklamağa Tüzum yok ki. Ben kimin öldürül. | senden mesi lâzım geldi bilirim. Her şeyden evvel Mura- dın vücudunu ortadan kaldırmak lâzım! “Ahmet elini Venedik dilberinin elinin üstüne koymuştu. Birden bire kanında bir ateş duydu.. Da- marları mı yanıyordu? Beyninde volkanlar mı tutuşmuştu? Bu ne tatlı, ne sıcak bir kadındı! Ahmet müvazenesini kaybede- cek kadar sersemlemişti Karaman beyine verdiği yerine getirmek için bundan daha iyi bir fırsat ele geçebilir miydi? — Ben Hüseyinden sonra Mu- radı öldürüp geminin idaresini eli- me alacaktım. Mademki siz kaç- mağa razısınız. (Köycük) e gelir gelmez, onu gebertirim.. Kaleye iner ve sakla — Ya oradan kaçamazsak...? — Mümkün mü? He, şey evvel. den hazırlanmıştır. Hamza bey bi. | zi bekliyor. Ben zaten bu gemiye, bu iş için girmiştim. Siz bana yar- dım ederseniz, bütün müşkülleri yeneriz. Ve Karaman beyi layca ulaşırız. — Karaman beyi bi bekliyecek? — (Köycük) e yakın bir ka- sabada, ko- | orada mi | tıltanı sonra, yemek vaktine ka- dar ekseriya Beyoğlunda dolaşa- rak camekânları seyreder, vakit geçirirdi. Bu akşam da dalgın dalgın — yerli mallar paza- | rının önünde dururken bir kadın | sesinin kendisini çağırdığını duy- du. Başımı çevirdi, hayretle bu- | nun Zekiye hanımefendi olduğu mu gördü. i Kızardı, şapkasini çıkardı, genç kadının uzattığı eli sıktı. Yumu: şak ve tombul bir eldi. Koltu- ğuna kadar açık kolu hiç kusur- suzdu, Âdeta cilâlı, iyi parlak bir cildi vardı. Memduh Lütfi sanki elleri ile tutmuş ve okşamış gibi bu kolun tazeliğini ve yumuşak- lığımı gözlerile farketti. Zekiye hanımefendi gülümsü- yordu. Biraz kızarmıştı, delikan- ıyı, çağırdığından dolayı sanki mahçup bir tavrı vardı, Fakat bu cesaretinden dolayı memnuniyet 'duymuşa benziyordu. Memduh Lütfi biraz sikilmiş bir tavırla kendisine bakıyordu. Onun bu sıkılması hem bu tesadüflen, hem hayrellen ileri geliyordu. Çünkü | Zekiye | hanımefendiyi pek değişmiş görüyordu. Genç ka- dın onun bu hayretini farketti Fakat hiç aldırmamazlığa geldi Biraz evvelki cesaretini mazur göstermek ister gibi — Size, dedi, bir çok defalar rasgeldim. Fakat siz daima yolumuzda dolaştığınız için... kulağının yanındaki saç Tülesini düzeltti ve tebessümde devam etti. Memduh Lütfi gene kadının parmaklarına baktı, Tır- | naklar parlatılmıştı.. Arkasında açik renk zarif bir esvap vardı. Yeni bir tebessüm ve bakiş pey- da etmişti, Yazlık şapkanın göl | gesi yüzüne düşerek bakışını yu- muşatıyor, gözlerini daha koyu ve daha parlak yapıyordu. Delikan- nın sıkılması ona da geçmişti Fakat bu haline galebe çaldı: — Neye bize hiç gelmiyorsu- muz? diye sordu. Bunun üzerine, delikanlı Ze- kiye hanımefendinin bir çocuğu olduğunu hatırladı ve bir lâf ve- silesi bulmaktan memnun, kü- çük Alpı sordu. — Koca adam oldu. Memduh Lütfi, bir sene evvel Bursada Uludağ otelinde görmi olduğu çocuğu gözünün önüne ge-| i. Zekiye hanımefendi devam | musunuz? — Unutmak kabil mi efendim? — Hani o zirveye imiz gün Zekiye hanımefendi bunu lerken delikanlıya müstehziyane bakıyordu, — Ya! O gün Alpın parmağı kanamıştı. Zekiye hanımefendi kahkaha ile gülmeğe başladı. Delikanlı bu. na hayretler içinde kaldı. Güzel kadının boyalı dudaklarına, beyaz dişlerine, pudralı yuvarlak çene- e bakıyor, bu devamlı kahk hareket edecekti. Bir iki gün son- Ta kendisile karşılaşacağımız mu- hakkaktır. — O halde (Köycük) e varı ğımız gece her şeyden evvel Mu- radın işini bilereceksin! Bıçağın | sizden bahseder... İ yaklaştığını gördü. Bu Zekiye | kati titrer gibiydi. Memduh Lüt | misiniz Yemeğimizi de göt yar mi (Arkası var) hadan meraka düşüyordu. Zekiye hanımefendide kendisile alay der, gibi bir hal vardı. Zekiye hanı mefendi, nihayet kahkahayı bı rak — Memduh beyefendi, dedi, siz her zaman gayet dalgınsınız. Allaha ısmarladık efendim. Teş- bekleriz. Kocam daima Memduh Lütfi gene düşünü yordu: Tuhaf şey! Neden bana seslen- di? Güzelliğini göstermek için mi? Onu böyle boyalı, şık gö) ğimi hiç beklemezdim. Ne de garip gülüşü var, Hem ben ne den «her zaman dalgın» oluyor- auşum? ... Memduh Lütfi Uludağ otelin- 'de Zekiye hanımefendiyi tanıdı- ğı zaman uzun bir hastalıktan ye- ni kalkmıştı. Doktorlar kendisine yüksek bir dağ tepesinde en az bir ay istirahat tavsiye ettikleri için Uludağdan başka münasip, bir yer düşünememişti. Bir kaç sene evvel Zekiye hanımefendinin kocasile tanışmışlardı. Otelde ona ve ailesine tesadüf etti. Ahbaplık Onun ihtiyar bir darül- fünun profesörü de vardı. Fakat hâlâ çevikliğini muhafaza etmiş- ti. Memduh Lütfi daha ziyade ona refakat ediyor. Otel civarın- da tenezzühler yapıyordu. Ak- şamları Zekiye hanımefendi tatlı sesile şarkılar söylüyor, dağ ba- şinda pek lâtif ve sakin bir ha- yat geçiriyordu. öleriledi. Bir akşam Memduh Lütfi otelin ğında siyarasını içerek | €n karanlıkta bir gölgenin hanemefendi idi. — Uyumuyor musunuz? diye sordu. Sesinde âdeta bir anne şef- finin nakahat devresinde oldu- ğunu biliyordu. Biraz beraber | dolaştılar Öteden beriden konuş- tular, birdenbire genç kadın: | — Yarın profesör ile beraber | zirveye gideceğiz, dedi. Ben oğ- anı da alacağım. Siz de gelmez ri Ertesi günü erkenden yola çık- tılar. Yavaş yavaş ilerliyorlardı. Profesör alışkın olduğu bu. yer- lerde klavuzluk yapıyordu. Fa- kat, epeyce yürüdükten sonra Memduh Lütfi yorgunluk duydu. Profesör yoluna devam etti. Ze- kiye hanımefendi. ile çocuk ve Memduh Lütfi bey yarıyolda kak dılar, Alp, etrafta çiçek toplamak için dolaşıp duruyordu. Sıçrıyor, koşuyor, uzaklaşıyordu. Yemekleri bir havlunun üzeri- ne yere koydular. Tek bir bardak yardı, Memduh Lütfi bundan iç- tikten sonra Zekiye hanımefen, ye vermek için suyun yanıma gi- derek yıkamak istedi. Fakat gene kadın bardağı elinden alarak şa- rap koydu ve biraz evvel içmi olduğunu unutmuş gibi sarap içli. Delikanlı başını eğdi. Genç ka-| in bak- dın kendisine derin di tı ve gözl saçlarına süründü, Gözleri parlı- yordu, Yere uzandı. Kalçası lâ- tif bir inhina arzediyordu. Ka- ibarık gi tatlı bir şey gibi onlara dayandığı görülüyordu. Genç kadın bacaklarını uzattı eteğini aşağı çekti, Gömleğinin açıklığile göğüslerinin başlangıcı in bir oleşamasile | Radyo 24 Haziran pazar , İstanbul: 99.20 Ateş Güneş kl bünden naklen Efzayiş Suat hanım tas rafından © konferan 1830. plâk (neşriyatı, 19.20.1930 ajana haberleri, 19,30-21720 Türk mel iki pri Eran ban İnci © hanimi, cü hanım, Sevim Selim hanım), 21.20-21.30 ajans ve bona haberleri, 21,3022.30 Bedi Rasim hanımın iştirakile dans musikisi, Varşova (1414 m.) — 19415 taz gannili konser, 20 muhtelif ir 20,15 hafif orkestra, Zİ.2 tazanili konser, haberler, 22,02 neşeli neşriyatı por ve saire, 23,05 dana müsikisi 1 Bükreş (384,5 m.) — 19 Jan Mare ko oykentrmsı, 20 Kömtenceden nakil, 22.15 plâk, 22,30 dana musikisi, habera er. dans plâkları Roma (4202 m.) — 19 mandalin orkestrası, plâk, 21,45 gitar ve man dolin takımları tarafından mütenevvi konser. X Budapeşte (550.5 m) — 20,45 nes seli neşriyat, 21,50 Budapeşte kon 23,40 çiğan takımı, Viyana (506.8 m) — 20,20 piyas 23,05 Holzer orkestrası, 1 25 Haziran pazartesi İstanbul £ 1,3019 franmzen ders, 19-19,30 konferans, 19,30-21,20 Tt musiki neşriyatı. (Ekrem bey, Rüsen bey, Cevdet bey, Vecihe hanım, kez mani Cevdet bey, Şeref bey, İbrahim bey, Belma hanım), 21,20-21,30 ajansı ve bora haberleri, 21,30-22,0 stüdyo Orkestrası, hafif musiki, sol, a Varşova (1414 m.) — 18,15 tac gannili Polonya musikisi, 18,30 piyana konseri, 19,İİ keman konser, (pi 45 mühtelk 2 neşeli muz hieler, 20,40 tağanı siki, 23,15 dann musikisi, Bükreş (345.5 m.) — 19 popüler musiki, 21,15 orkestra, Sarvas kuariet. takımı, 22 taganni, 22,30 Hara kon- seri, 23 haberler. Roma (4202 m.) — 21,45 musil âli mektebinden naklen konser, 22.45, musahabe, 23 hafif musiki Budapeşte (530.5 m.) — 20,20 Tria konser, 21,40 Joref Marksm şarkıların. dan. (Paul Lorenz aöyliyecektir), 22.50) sahibinin sesi plâk, 24 çiğan takımı AKŞAM Abone ücretleri Türkiye Benebi SENELİK 1400 kurup 2700 kurup GAYLIK 750 » 1450 » SAYLIK 400 » 800 » JAYLIK 150 » — Posta rühadna dahil olarayan ecnebi merlekotler: Senel 3600, al aylığı 1900, 0ç aylığı 1000 kuruştur. Adres ehil için yirmi beş Kuruşluk pul göndermek Hzrmdır. Tebinlevvel :12 — Ruzihızır : 60 5 uk Günmp Öğe ii Akya Ya 20 EGM BS ve 29 Töarehane: Babali civarı Acmusluk Sk, 431 a2 1? Elile otları hırslı hırslı yolu. yordu. Elleri güzeldi, mavi da- marları farkediliyordu. Memduh Lütfi biç bir şeyin far kına varmadı. Genç kadınm ya- rı kapalı gözleri arasından ken- disine nasıl bir mana ile baktı ımı da anlamadı. O elindeki 'dağ çiçeklerinden bir demet yap- makla meşguldü ve kendinden geçmişti. — Memduh bey uykunuz. mu var? “ Delikanlı genç kadına bakti. Göğsünün şişer gibi kabardığını ördü. Bu sırada Alpın sesi tildi. Parmağını kanatmış, hi Kiriyordu. Koştular, çocukla meş, gul oldular ve otele döndüler! Memduh Lütfi bu tenezzül düşünüyor, kulaklarında genç kas dının kahkahası devam ediyor du, Durdu, alnına elile dokundu, © da güldü. Fakat etraftan kendi- sine baktıklarını farkedince kıza- rarak tekrar yürümeğe başladi. Zekiye hammefendinin müstehzi! Bakışı gözlerinin önünden gitmi- görülüyordu. yordu... Hikâyeci