AKŞAM AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan : İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No. 88 (Marmara Kartalı) dalgalarla boğuşarak giderken, Murat Reis, yelkenlerin arasından süzülüp kayan bir gölge gördü. “Işte, Hüseyini yaralıyan kahbe-, “(Marmara kartalı) büyük bi kayaya çarpmıştı. Fırtınalı havalarda dümen kul. lanmak kolay değildi. Murat geminin başını uzakta duran büyük bir kayaya bindir. işti. Sarsinti çok devam etmedi. Gemi yüksek dalgalar arasında bocaladıktan sonra müvazenesini buldu ve yoluna devam etti. Muradın dümen başında geçir- diği bu ilk kaza, Hüseyinin sırtn- dan yaralanması kadar mühim bir hadise idi. Gemi yol aldığı zaman kazadan) hiç te müteessir olmadığı anlaşıl- miş. Murat reis baştarafa bir gemi ci gönderdi... Baş ambar altını iy ce muayene ettirdi, Gemide iğne ucu kadar ufak bir delik bile yoktu, Murat reis dümenden ayrıla- miyordu. Bu sırada orta yelkenlerin ara- sindan, kedi gibi, yavaşça süzü- | lerek inen bir gölge görünmüştü. | Murat reis? — Bir yelkenci... Fakat, yel kenlerin tepesine kadar ne vakit ve niçin çıkmış?! Diye söylenirken, gemici i merdivenlerden baş: güverteye in-| di ve kayboldu. Murat reis gemiciyi uzaktan teş-| his edememişti. — Bıçağı yüksekten, kıç tarafa bu herif olsa gerek. rek düşünmeğe başladı. Murat, gemicinin bıçağını da yanında saklamıştı. Rüzgâr hafifliyordu. Denizin üstünü kara bulutlar kaplamıştı. Akşam oluyordu. üzetta) penceresinden Limni adasını gi rünce sevinmişti: kamâranin kü — Kara gö Merak etme. Diyerek ayağa kalktı... Ve sır. tina bir gemici muşambası geçir- | di.. Kıç kamaradan güverteye, | dümen yerine çıktı. Murat o gün akşama kadar dü- men kullanmış ve ağzına bir lek- mma ekmek atmamıştı. (Jüzette) bu yüzden çok mu- azzepti. Gemi bir felâket geçir miş ve Muradın arkadaşı bir ölüm | tehlikesi atlatmışken, Venedik coşkun dalgaların arasın- ak giden ufacık bir içinde elbette rahat edemezdi. (Jüzetta) Muradı çok seviyor- du. Muradın ısrarına rağmen İstan. bulda kalmamış ve bir gemici el bisesi giyerek, bir gece Haliçte du ran (Marmara kartalı) na gitmiş, bir daha gemiden çıkmamıştı, (Jüzetta) nin Muratla beraber hareket ettiğini istanbulda bilen bir fert yoktu. Dalgalar gevşiyordu. Jüzetta, Muradın yanına sokuk- du: — Limniye yaklaştık mi, Mu- rat? * — İşte... Karşimizda. sonra oradayız. Jüzetta, Muradın alnindan dam- la damla akan terleri si — Çok yoruldun... Aç kaldın, Murat! Sabahtanberi seni düşü- nüyorum. Murat enginlere bakarak başi salladı — Dalgalarla boğuşmak kolay değil, Jüzetta! Hüseyin nasıl... Yarasini sar- din mi? — Sardım, Kamarada senin ya- tağına uzandı... Uyuyor. — Limniye varır varmaz ilk i miz, bu namussuzluğu yapan adi mı bulmak olacak. — Hüseyinin biç kimseden ş hesi yokmuş, Bu meçhul eli bul- mak biraz güç olacak zannederim. Murat beline iliştirdiği kanlı bıçağı gösterdiz — Bununla bulacağım. Gemide| elbette bu bıçağı tanıyan biri var- dır, — Sen kimseden şüphelenmiyor, musun, Muratçığım? — Herkesten emindim. Meğer içimizde sinen bir yılan varmı; Fırsat bulur bulmaz hemen başini kaldırdı. Kahpeyi her halde kolay Gemi kayaya çarptı- ği zaman orta yelkenlerin arasın- Ke- bulacağım. dan bir gemici indi amma, ratayı tanıyamadım, Bu alçaklığı yapan namert, muhakkak bir yel kencidi Çünkü orta yelkenlerin sinden iniyordu. Oraya her çıkamaz. — Direğin tepesinden atılan bir) bıçak, uzakta duran bir insanın omuzuna nasıl saplanıyor? — Bu adam çok meşhur bir ni- şancı olacak, Bu marifeti herkes gösteremez. Ben bile kendimi ha- tırı sayılır nişancılardan farzetti- ğim halde, beş adımdan fazla uzak hedeflere bıçak atamam. (Jüzetta) Muradın da ayni aki- Kete uğramaması için, bu meçhul elin derhal meydana çıkarılmasını iyordu. — Aman Muratçığım, gemi sa- hile yanaşırsa, sakın karaya kim: seyi çıkarma! Diye yalvardı. Murat gözlerini açarak cevap verdiz — Merak etme! Bunu ben sen- den evvel dü bile uzakta duracağım. Haydi, sen git, yemek hazırla! Limana giriyo- Tuz. Sabahtanberi açlıktan bayıl- dım, Gözlerim kararıyor. Hüseyin yemek yedi mi — Hayır... Seni bekledi. Yara- sını sardıktan sonra biraz rahat- landı... Yatağa uzandı. du, — Zavallı çocuğun başına ge- Maamafih tehlikeyi hafif Eğer ha va müsait olsaydı, bu mü yanaştırmıyacağım. Biraz Ve uyur enler. sayuşturduğuna sevinsi şancı, onu kalbinden de vurabi- lirdi. (Jüzetta) kamarasina inerken, Murat limana doğru dümen kıra- rak, yüksek sesle, gemicilere ba- ğırdı: — Orta yelkenler aşağ. Yelkenciler ip merdivenlere tir. ündüm! Gemiyi sa- | Radyo 18 Haziran 934 Pazartesi | | İstanbul < 18.30-19 fransizca ders, | 19-19,30 konferans, göz doktoru Hak- ka Hayri bey ta 19.30-21.20 Türk musiki mesriyat. (Ekrem bey. şen bey, Cevdet bey; Vecihe hanım, kes) gani Cevdet bey, Şeref bey, İbrahim bey, Belma hanım), 21.20-21.30 ajans) ve bora haberleri, 21,30.22,30 stüdyo| örkertrasn, hatı musiki Budapeşte (550,5 m) — 18,45 ope- va orkestram, 21,30 üniversite koromu. | nun konser, 24,20 dans manikisi Prağ (470,2 m.) — 18,50 plâk, ha- 19,10 plâk, almanca meşiyat, 20,25 munikili dyo revüni, 22,30 . 2240 keman sanatla, 23130 rik konser, 23 son haberer, 23,30 yaylı 2413 gece 19 Haziran 934 Salı İstanbul: 1830-19 plâk mesriyati, 19-19,50 çocuklara masal, 19,302 21,20 Türk musiki neyiyatı. (Keman Rekat bey, tanbur Mesut Cemil bey, kanın Vecihe hanım, Muzaffer bey, Vedia Rıza hanım), 21.20-21.30 ajans ve borun haberleri, 31,30:22.30 stüdyo, caz ve tango orkesiramız. tarafından dans munikiz, Bükreş (364,5 m.) — 15 her günkü nestiyat, 19 Popüler musiki ve Ro enanılar (çiğan takımı), 2045. plâk, 21,15 senfonik konser (Romantik mu siki), 22 eeafonik konser. Budapeşte (530,5 m) — 20,30 üç İ tane birer perdelik skeç, 22 Viyanadan | makil, 23.50 piyano konseri, 24.30 çiğen musikisi Prağ (470,2 m.) — 20.25 Johann Simussun — (Ziyevnerbaron) — öpereti, 23,15 caz plaklar. Viyana (500,8 m.) — 20.10 Brück- ner konseri, 22 serenaılar, 23,90 caz- cemiyeti bu se- nenin son toplantısını Prof, Ke- nan Tevfik beyin reisliği altın- da yaptı, Bu celsede Dr. Ahmet Asım B.: Çok na- dir bir hünsa vakası takdim etti | ve hastadan ameliyatla çıkardığı | müstahzarı gösterdi, İ © Muallim Ali Esat bey: Muhafa- zakâr miyom ameliyatında rönte genin ehemmiyeti hakkında teb- Jigatta bulundu; ve müstahzarlar gösterdi. Dr. Hadi İhsi bey: Huveyaelı bir müstahzar Muallim Ali Esat bey: Bir ge- belik ve lösemi miyeloit vakasın- dan bahsetti, Dr. Ahmet Asım bey: Kadınla- ri kısırlaştırma usulleri ve bunla rın akıl ve ruh hastalıklarındaki tatbik mahallerine dair tebligatta bulundu. | Dr. Hadi ihsan beyz Uzun sür | | sen bir mülâkat ilihabı vakasın. 'dan bahsetti, Bu mevzular etrafında yapılan münakaşalara: Kenan Tevfik, Ali| Esat, Ahmet Asım, Hadi, İhsan Şükrü ve Şefik beyler | mişlerdir. manarak ortayelkenleri çözdüler. | Murat tekrar bağırdı: | — Baş yelkenler | İ Gemiciler baş yelkenleri de aşağı ndürmişlerdi. Murat, uzaktan, sahilde topla» nan kalabalığı görerek, kendi ken- dine söylendi — Halk bi: İ mış olacak ki, fazla heyecan ve inde sağa"sola koşuşuyor. korsan gemisi san-| telâş i Küçük adalara sik sık uğrıyan | Venedik korsanlarının geceyi manda geçirebilmeleri için, san- cak direğine Türk bayrağı çeke- rek Adalıları kaç defa aldattık- Tarı vakidi. Yerliler (Marmara kartalı) ni da bir korsan gemisi zannetmiş- lerdi. Yerlilerin telâşi gittikçe artiyor! du, Sular kararmıştı. (Arkasi var) Her akşam bir hikâye fi Na Uzun boylu, dolgun vücutlu, baygın gözlü bir duldu. Otuz ya şında idi, Biraz ilerimizdeki bü- yük köşkte otururdu. Fakat ci di kadındı. Kimse Nedime hani- mefendi hakkında hiç bir dedi- kodu yapamazdı. Yalnız son zamanlarda Nedi me hanımefendinin köşküne lanlar gibi bir delikanlı girip çık mağa başladı. Nedime hanıma sordular, — Keman hoca: mana merak sardım. Hakikaten bir müddet sonra Cemil bey - aslan gibi d Jinin İsmi - Nedime hanimefen- ine elinde bir keman çıkmağa başladı. Fakat bu keman dersi sahiden de pek garipti. Bütün perdeler inik. Pencereler de sıki sıkı ka- pal olduğu için dışarıya keman sesi sızmazdı. Yalnız keman hocasi gittikten sonra bazan Nedime hanım küş- kün bahçesine çıkardı. İşte o za- manlar güzel dulun halin görül meğe değerdi. Bahçede sendeliyerek dolaşır, hiç yoktan kahkahalar atar, bah- çıvanın çırağile şakalaşırdı. Hattâ defasında Nedime hanım ge- ne sendeliye sendeliye bahçeye çıktı ve dehşetli bir sarhoş halile çiçek tarhlarından birinin üzeri- ne yığıldı, kaldı, Sonra hanıme- fendinin i ü belâ kendi Nedime hanımefendinin. karşi sındaki evlerde oturan Komşular bu hale şaşıyorlardı. Nedime ha- nımın ihtiyar bir vekilharcı vardı. Şimdiye kadar kendisinin bak kaldan hiç rakı filân aldığı rülmemişti, Nedime — hanım da kerli ferli bakkala girip rakı ala- mazdı ya. Bazan da keman hocası ders günü olduğu halde köşke gelmi- yordu. O zaman Nedime hanı mefendi akşama kadar balkon” da bekliyor. Neşesiz, suratlı içeri- dedi. Ke- ye girince: — Allah hepinizin belâsını ver- sin... Hay Allah canımı alemi... diye bağırıyor, öteyi beriyi kırı. yordu... Bir müddet sonra vaziyet büs- tuhaflaştı. Hikmeti hüda keman dersleri perdeleri kapalı | odada devam ederken dışarıdan bir tef sesidir işitiliyordu. Keman hocası dışarıya çıkınca tıpkı Nedime hanımefendi gi sallana sallana, yalpalıya yalpa- lıya yürüyordu, Bir gün Nedime hanımefendi keman mualliminden bahseder. ken: — Fevkalâde nadide bir ke- manı var... Bilmem me marka. Hatırımda değil. Fakat o keman! dan dünyada iki tane varmış, Bi ri bizim keman hocasında, biri de İngiltere veliahtı pren Dözalde Bizim mahallede madide ke- man meraklıları pek çoktur, Bu haber derhal semte yayıldı, Ke- man meraklıları: — Aman Cemil beyin kema- mını görelim!., diye tulturdular, Fakat Nedime hanım: — imkânsz!, diyordu, kema nini hiç kimseye göstermiyor. Na- zar değer, bir şey olur, çalınır, malını diye ödü patlıyor... Fakat Nedime hanımla Cemil bey kemanı göstermemekte de vam ettikçe mahalledeki merak artıyordu. dide keman Fakat asıl merak ettiğimiz bağı, ka bir nokta vardı. Keman dersi devam ederken tef sesi nereden; çikiyordu?., k ... Bir gün keman meraklıları be. raber bizim semte doğru ilerili. yorduk. Baktık keman hocası Ce- mil bey elinde keman kutusu kap şıdan geliyor. r Keman meraklılarından bi — Aman... dedi, ne mükemmel bir tesadüf... Şuna yalvaralım. Bize nadide kemanını göstersin.) — Razı olur mu acaba — Söylemek bizden... mezse ne yapalım. Yanına yaklı — Bonjur Cemil bey... — Bonjur... — Kuzum Cemil bey şu kuluyü açın da nadide kemanınızı bir kere olsun görelim. i — imkânsız efendim... Zateri derse geç kaldım. Keman yanım- da amma gösteremem. Esasen ye- minliyim... — Canım ne olur. Gösteriverii — Derse geç kaldım efendim derse... N Köşke yaklaşmıştık. Nedime hanımefendi balkonda bekliyordu. İşte tam bu esnada garip bir şer, oldu. Birdenbire keman kutusu- nun çengelleri kırıldı galiga. Kutu, açılmaz mı?. Fakat biz kutudan nadide ke man çıkacak diye beklerken bir- de baktık ki iki rakı şişesi, dalya kutusu, daha çeşit çeşit ms- zeler, iki de yepyeni rakı kadebi.. Ve bunların arasında bir de tef... Yalnız kutuda keman değil ya kes man teli bile yoktu. Nedime hanım bir çığlık kopa- yarak balkondan içeri çekildi. Kes man hocası kutuyu olduğu yerde bis rakarak koşa koşa uzaklaştı ve Nes dime hanım bir daha keman der- Bir Yıldız ' / e sarı si almadı... Abone ücretleri Türkiye © Kenet SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş & AYLIK 750 > 1450 > SAYLIK 400 800 >» AYLIK 150 vi Toşta ittihedina dabil olmayanı ecnâhi memleketler: Seneliği 3600, alla aylığı 1900, üç aylığı 1000. kuruştur. Küres tebdil için yirmi beş kuruşluk pul göndermek dâzımdır. ebileyval 565. — Rüzihizir * 48 & mak Güneş Og, İki Aly Yaba Lo Tüaşehane; Babral Ny Aomaslak Sk a” 18 Nn, Falk Sabri HAYVANLAR ALEMI Büyük kitarla 280 cebife - 350 resim 4 renki iğyda « 8 metin harici tabii Bu maral, eğlenceli kitabı okudunuz iu Fiye l Vi Taşra için posta, Hery #80, |) ie çe SO İmera evzi ve satış merkezi yalnız AKŞAM KITAPHANESİ 101, Ankara caddesi, Yara yerine pesti erekilirs belini balk