17 Haziran 1934 AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan : İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No. 85 (Jüzetta) Akdenize Muratla beraber gitmişti. Bir gün, dümenci Hüseyin, iş başında dururken, birden bire sol omuzuna bir bıçağın saplandığını gördül Dümenciyi yaralıyan sahibi meçhul bir bıçak! — Boğazdan geçerken beni ni- çin uyandırmadın?. — Kamarana geldim. Başı ucunda durdum. Öksürdüm.. Duy- madın! — Hava biraz serindi. Yatağı- ma uzanıp uyumuşum. Ah, keşki uyandırsaydın! — Kıyamadım, yavrucuğum! O kadar tatlı uyuyordun ki. — Boğazı tamamile geçtik mi? — Evet. Şimdi Çanakkaleden çok uzaklardayız.. — Gemi biraz yalpalıyor, değil — Rüzgâr, hatırı sayılacak ka: dar coşkun, Fakat dalgalar arka: mizdan geliyor. Hiç tesiri yok. — Sabah oldu mu? — Çoktan... Güneş tepemizde. — Öğle olmuş desene... — Kalkacak mısın? — Evet... — Rahatsız isen yal,, Ben biraz. Sonra gelirim. Bugün beraber ye- mek yeriz, olmaz mı? — Hayı Sen gene hergünkü gibi, gemicilerle bera- ber yemek yel — Sen burada yalnız yedikçe, benim yediğim yemekler boğazım- dan geçmiyor..! — Bir kaç gün daha sabrede- im. Nereye gidiyoruz? İstemem, — Limni adasına... — Orada ne yapacağız? — Bir top tecrübesi. — Gene bir kaza olmasin..? — Hayır. Ben topları teker te- ker atacağım, — Limni ahalisi bu topların s0- bebini anlamak istemezler mi? — Ziyanı yok. 'düşsünler. Maamal 'danına haber göndereceğim. — Limnide ecnebi var mıdır? — Venediklilerden kırk elli ta- cir vardır. Başka yabancı yoktur. Ada Türklerin eline geçtikten son- kısmı. başka Biraz meraka ih kale kuman- za ecnebilerin bir memleketlere gittiler. — Limnide çok kalacak mıyız? — Hayır, yavrum! Ancak üç gün... — Gemideki arkadaşlarından memnun musun? — Çok memnunum. Hattâ kü- rekçilerden bile... içlerinde bir esir kürekçi yok. — Kürekçilerin hepsi Türk, de- Zil mi? — Şüphesiz... Zaten gemide senden başka ecnebi yok! — Bu kelimeyi tekrarlamamanı Tica etmiştim., Gene söyledin! Ben | ecnebi miyim? — Yani içimizde Türk olmıyan bir sen varsın, demek istiyorum! Gemide hiç bir yabancı yoktur. Bu muhaverenin kimler arasın- da geçtiğini elbette anlamışsınız- dır! Murat (Marmara Kartalı) nın kıç kamarasında (Jüzetta) ile ko- muşuyordu. Bu sırada güverteden; — Kaptan... Kaptan... Diye acı bir ses işitildi. Murat reis karısının yanindan ayrılarak hızla yukarıya çıktı, Mu- Tat bu sesi tanımıştı: Dümenci Hüseyin acı acı haykırıyordu. Ortalık aydınlıkti.. Bütün tayfalar işlerinin başın da duruyorları Murat derhal dümen yerine koştu. Şiddetli bir şimal rüzgi yordu. Murat: — Ne var? Niçin bağırıyorsun?. Diye sorarken, Hüseyinin sol omuzunda saplanmış bir. biçak gördü. Murat reis birdenbire şaşala- işti. Hüseyin can acisina katlanarak dümeni bırakmıyordu. Etrafta ka- Yalıklar vardı. Murat derhal Hü- #eyinin omuzundaki bıçağı çekti ve dümeni kendi eline alarak: — Seni arkandan vuran kimdir? Diye bağırdı. Hüseyin gömleğinin ucile ya- rasını bastırdı: — Yanımda kimseler yoktu.. Birdenbire gökten iner gibi, uzak- tan atılan bu bıçak omuzuma sap- landı. Nereden geldiğini anlıya- madım, Muradın cani sıkılmıştı. — Ben tayfalardan çok emin- 1. Yanılmışım... Bu hain eli bu- gün mutlaka meydana çıkarmalı” yım. Diye söylendi. i Hüseyine döndü: — Haydi, kamarama git... (Jü- zetta) yaranı sarsın! tehlikeli de- çildi. Bıçak sol omuzunun arkası- Hüseyinin yara: na doğru kemiğe dokunmadan | saplanmıştı. Murat dümeni kullanırken, mae- Fakından çıldıracaktı. Hüseyini kahpece bıçak atarak vurmak isi mahir nişancı ki birer birer gözünün önüne ge- tirdi. Bunların arasinda şüpheli bir kimse göremedi. Bütün gemi siler Muradı sevdikleri kadar Hür le seviyorlardı. Hüseyin bir çok gemilerde dü- mencilik yapmış, bütün gemicile- re kendini sevdirmiş bir adamdı. Düşmansız adam olmaz derler amma, onun hayatta hakikaten bir düşmanı yoktu. Hüseyine bıçak atan bu el rın Muradın canına da kıyabil di. Murat hiddetinden dişlerini gıcırdatarak: — Hele bir Limniye varalım... Güpe gündüz dümenciye bıçak atan bu adamı bulup baş direğe asmak borcum olsun... Diyordu. (Jüzetta) Hüseyinin yarasını | sararken, zavallı dümenci, genç kadına canının acısını belli etme- mek için zorla gülmeğe çalışı yordu: — iyi ki kalbimin üstünden vu- yulmadım... Denize yuvarlanıp gidecektim de haberiniz bile ol mıyacaktı! (Jüzetta) Hüseyinin yaralan. | masından çok müteessir olmuştu. — Muradın emin sandığı adam- ları arasında meğer başını kaldı- yan bir kara yılan varmış... Bu | yılanı çabuk bulup meydana çı- | karmalı, | Zehra teyze bu sene de sayfiye Ye gitmeğe karar verdi. Bütün bil. dikleri öteye beriye dağılmışlar. di. Kendisi İstanbulda kalıp ta ne yapacaktı? İnsan yalnız başi” Ba olursa, kimseye hesap vermek mecburiyetinde bulunma: nının istediği yere gidip gezmek pek hoş bir şey olurdu. Zehra teyzenin bu keyfine ye tişecek kadar parasi da vardı. Maamafih, Zehra teyzenin hiç bir | yerden eksik © olmamasi, itiraf edilmemekle beraber, bir mak- sada müstenit idiz Koca bulmak! Zehra teyze genç değildi, Fa- kat hiç te ihtiyar | sayılmaz: Otuz altı yaşında idi. Bütün dost- ları evlenmişlerdi. Çocukları ol. muştu. Onları ziyarete gittiği var! kit, çocuklara oyuncak, şekerle- me götürürdü Çocuklar Zehra teyze diye haykırışarak dizlerine tırmanırlardı. Hepsinin teyzesi idi, Arada sırada annelerden bir mektup alırdı: ca. | «Zehracığım, benim yarın mü-| him bir işi ze gelir de çocuklarla biraz meş- gul olur musun?» Zehra teyze bu yicaların hiç birine ret cevabı ver. mezdi. Zaten yalnızdı. Bi ta ki Zehra teyzenin vazifesi yalnız. bundan ibaret te değildi. Karı ko- ca arasında kavga çıkarsa bunu halletmeğe Zehra teyzeyi çağırır. lardı. Zebra teyze gelir, dinler, iki taraftan birine hak verir, onları barıştırır ve giderdi. Arkasında © kadar lâtif bir menekşe kokusu bırakırdı ki muhibbelerinin koca- ları bile Zehra teyzeyi hayatları için lâzım bir unsur diye telâkki etmeğe başlamışlardı. Dostları onu kocalarından hiç kukanmazladı. Kocaları da Zehra teyzeyi ele geçirilmesi kabil bir şikâr diye düşünmemişlerdi ve ih- #imal ki buna pek te esef ettikleri yoktu, Zehra teyzenin bu içinde deriz Neden kendisinin de bir erkeği yoktu? Neden bütün kalbini böy- le bir çok dostlarına olacak. Kuzum, bi- işi yok- dağıtacağı irden bir tek erke- çocukları yoktu, nini söylemiyor, oyunları kendi ço- cuklarile oynamıyordu? İşte Zehra | teyze bunları düşünmeğe başla yinca dünyayı karanlık görürdü. Acaba çirkin mi idi? Hayır. De- falarca, dikkatli dikkatli, aynaya bakmıştı. Vücudu çok mütenasip- ti. Uzun ve asabi elleri vardı, Kes- tane renginde saçlar, kurşuni göz“ ler. Hoşa gitmiyecek hiç bir hali yoktu. Piyano çalar, her şeyden bahsederdi. Şu zamanda nadir denilecek kadar iradı vardı. O halde? İşte bu sual cevapsız ka- lıyordu. | e sn Diyerek, şimdi dümende çalı- şan Murâdı düşünmeğe başla miş. Acaba Murat ta böyle meçhul bir el tarafından tecavüze uğrıya- cak mıydı? (Jüzetta) bu endişe ile kama- Fanın içinde dolaşırken, gemide ani bir sarsıntı oldu. Derin bir boşluğu yahut ağzı geniş bir ku- yuya yuvarlanır gi sarsıntı. Hüseyinle (üzette) hayretle biribirlerine bakıştılar: İ — Ne oluyoruz? (Arkası var) | me dikkatli dikkatli baktı ve et Erkekler kendisinin müsahabe- sinden pek memnun oluyorlardı. Fakat hiç sükünetlerini kaybet- imiyorlardı. Bütün dostlarının ev- lendiklerini, mesut olduklarını gördü. Fakat kendisi yalniz ve kimsesiz kalıyordu. Hiç bir erkek- te bir aşk uyandıramamıştı. Bü- tün erkekler onu bir kız kardeş telâkki ediyorlar, gizli dertlerini, aşklarıni ona anlatıyorlardı. İşte hayatının en güzel senele- rinin böyle geçip gittiğini büyük ir acı ile düşünüyordu. Yarınki ihtiyarlığı hüzün ve melül ile dü- şünüyordu. Vakıâ bu daha uzakta Fakat bu gidişle boş bir ha- yattan sonra ibtiyarlıyacak gibi görünüyordu. Kimseye söylemeden falcılara baş vurdu, Evet, bir kısmet vardı. Bir kaç aya kadar, belki de bir kaç hafta içinde... Zehra teyze gazetelerde nadiren gördüğü divaç ilânlarına baş vurdu. Kim bilir, belki kısmetine iyi bir adam) çıkardı. Bir resim çıkardı, ilân- daki adrese gönderdi. Fakat bir cevap gelmedi! Zehra teyze işte bu sene Bur | saya Uludağ oteline gitmeyi di şündü, Orada bir kalabalı Za tesadüf edeceğini ümit etmi- yordu. Fakat bir kaç gün kalır, canı sıkılırsa Adaya Yat klübe ge- Türdi. Zehra teyze Uludağ ötelinde 'k hoş ve samimi bir can buldu. kaç aile vardı. Derhal hep- ile ahbap oluyordu. Zehra tey- zeye hepsi dört elle sarıldılar. Herkes onu seviyor, onu arıyordu. Zehra teyze bir kaç gün için git- tiği Uludağ otelinden bir türlü ay- rılamıyordu. Öteki aileler gi yerlar. Yenileri geliyorlardı. Gi- denler Zehra teyzenin adresini alıyorlar, İstanbulda da görüşmek istiyorlardı. Yüksek dağ başındaki bu saf ve sakin hayat, temiz havı manzara Zehra teyzenin kalbin- deki aşk ihtiyacımı bütün b arttırıyordu. Bir gün otele ye bir müşteri geldi. Bu, geniş omuz- hu, mütenasip yapılı, kumral saçlı bir erkekti. Zehra teyze kendi: keğin, sairleri gibi, hemen bir müsahabe vesilesi aramamasna | hayret etti, Yemeğini yer yemez de çekildi gi Zehra teyze iki gün bu yeni misafirin halini tetkik etti. Hiç şüphesiz bu adamda gizli bir tırap vardı, Pek dalgın görüni yordu. Sıkılmasa Zehra teyze ona sokulacak, derdini anlamağa ça- yavaş, hayatta tam istediği, hülya ettiği erkeğin böyle biri olduğuna hükmediyor. du, Nihayet bir gün, ufak bir vesile Fakat erkek mini söylemedi, Zehra teyzenin de! ismini sormadı. İhtimalki uzak bir kadın ona bu kadar iztirap ve riyordu. : Fakat bir gün erkek pek açık bir lisun ile Zehra teyzeye hitap izden pek hoşlaniyorum, hanımefendi, dedi. Biz erkekler yalnız bir kadın ile mesut olabili- yiz zannederiz. Bu çok'yanlış bir kanaattır. Her kadın bize saadet verel ntanız ne güzel ko- kuyor, hanımefendi... Artık beraber dolaşiyorlardı. Uludağın güzelliği ve haşmeti | disini yakaladığını ve yerden kal © 17 Haziran 934 Pazar İstanbul: 18,30-19/20 pl me 19.20-19.30 ajana © haberleri, 19, 21,20 Türk munkü neşriyatı, ÇENza İz sem, İrci hanım, Ülkü bayım, Sevi Selim hanım), 2120-2130 ajans Ve boran haberleri, 21.30-22.30 Bedi Rasim hanımın iştrükile dane miki 9-0,30 Ateş Güneş klübünden mak: len Tevlik Remzi bey tarafından kan Seran. Bükreş (364,5 m) — 18.15 pepi Rornen musiki. 19 Jan Marka örkez tası, 20,45 pâk, 210 haberler, ZİJİ3, kanık musiki, 22. taganmili konser, dans plakları, haberler, dane pliklar Budapeşte (550.5 m) — 19.20 ne seli neşriyat, 21,45 belet, mütenk Siken takimi, 23445 askeri kanser Prağ (4702 m) — 20.35 Popüf orkestn konseri, 21.33 taşanmili koz medi, (Âmerika amca), 23,20 plâk, 24 tapan caz Viyma (506.8 m.) — 18.15 Riç hard Vagnerin Genenlsemmening 0 yasını naki, 21 Silizya flirmonizi, 23120) haberler, 23.50 dans musiki 18 Haziran 934 Pazartesi İstanbul © 1830-19 fsansızca dere, 19.19.30 konleranı, göz doktoru Hale kı Hayri bey tarafından, 1930-21,20. Türk muski nesriyatı. (Ekrem bar sen bey, Cevdet bey, Vecihe hanım, kez, mani Cevdet bey, Şeref bey, İbrahim. bey, Belma hanım), 21.202130 10-22,30 tüy va orkestrası, 21,30 üniversite korosu: mun konseri, 24,20 dana musikisi Prağ (470.2 m.) — 18.50 pl ha berker, 19, almanca neşriyat 20,25 masikili radyo revüsü, 2250) 22,40 keman sanatları, 23/30. sazlar konseri Sehubem, 2415 konser, 1 konser, gere Abone Ücretleri üre Bene SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş, G AYLIK 750 > 1450 3 SAYLIK 400 > 800 > TAYLIK 150 Posa ittihadına dahil olmayan. eçnebi marileketlur: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Ares. telli için yirmi beş Kuruşluk pul göndermek lazımdır Tebinlevvel 75 — Ruzıhızır £ 48 5. hak Güme Öğe imi Ayam Yam 5 6A4 BAS ada ss 12 203 Var AA KAS 1616 İSA MAT İlaretare: Babi NN Amusluk arasında yapayalnız ve kol kola. Zehra teyze, birden, iki kolun kez. dırdığını hissetti. Sıcak bir ağız © kendisinin dudaklarını aradı. Zek. Ta teyze âdeta bayılacaktı. Aks Olele dönecekleri zaman samdı. erkek — Yarın görüşürüz, hanımefen- di, dedi. Size pek çok söyliyec: şeylerim var. Zehra teyze ertesi sabah dik- katle süslendi. Aşağıya indi, Kim-. Hizmetçi izabat — Dün akşam bir telgraf geldi. Çıldırmışa döndü. Derhal bir da- kika bile keybetmeden gitti. Zehra teyze, süküt içinde, oda-, sina çıktı. Yorgun bir tavırla ken-, disini koltuğa attı, Aşk onun eriği fında bir an için hafif kanatlarla, dolaşmıştı. Fakat bu bile onu bom boş iyi bir hale sokmak için kani gelmişti. & Zehra teyze de ayağa kalkti, 0 da artık Uludağden ayrılmağa karar verdi. içinden asabi bir kal kaha geliyor, göğsünü acıtıyor ve 4 gözlerine yaş dolduruyordu. a Hikâyeci