14 Kasım 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

14 Kasım 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dy MM 14 Teşrinisani 1932. SUM Iklibas ER ma hakla mabfuzı K KENI IZI| N R FAMRETT Alamlar ( Büyük Tanrı ) nın kudreti karşısında susmuşlardı. Tarlalar, o sabah güneşi gürünce, mavi çiçeklerle bezenmişti. Bilge, sarayın önünde toplanan ve Sumer askerile çevrilmiş olan balka hitaben: — Büyük tanrının rengine ne den hakaret ettiniz? Bu renkteki eşyanızı niçin yere vurup çiğne- diniz? Diye bağırdı. Alamlılar Bilgeyi ilk defa gö rüyorlardı. Belinde hançeri ve mubil dehşet © salan | heybetli bir gururla Alamları sorguya çeken Sumer kızı çok hiddetliydi. Yer- er Bilgeden o kadar çok kork” muşlardı ki. Birden bire hiç birisi cevap veremedi. Herkes birbirinin yüzüne bakarak mırık danıyordu: — Bu ne dehşetli kadın?! Ve biraz sonra hep birden bağırdılar: — Bizi affet, Bir daha mu- kaddes renginizi yere düşürmi- yeceğiz! Bilge tekrar yüksek sesile bay- kırdı: — Büyük Tanrıya ve onun ren- gine hürmetsizlik edenlere yurdu- muzun en ağır kanunlarını tatbik edeceğim, Halk, yavaş yavaş önlerine bakarak dağılıyordu. (Süz) lular o gün Suvlilerin şe- birden kolay kolay çıkmıyacakla- rant anlamışlar sevindiren, Bir tar, tarafı ağlatan bir hal Müjde., Müjde, —N3 var? diğer — Tarlalara ektiğimiz. tohum- lar filizlendiler. — Çok şükür büyül Alamların yanında bizi mahçup etmedi. Tarlaları bekliyen nöbetçi, arka- daşile konuşarak saraya geldi ve Bilgenin buzuruna çıktı. Tarlada gördüklerini anlattı. — Topragın üstü birdenbire yeşillendi, dedi, bu sabah Zanrı nın ilik hararetile başlarını kaldı ran filizler. sevinçlerinden birer wi çiçek açtılar, ilge bu haber üzerine hemen saraydaki zabitanı topladı. Tarla” ları tetkike çıktılar. Yolda gider ken yerlilerden bir çok ihtiyar ve batır sayılır kimseleri de beraber kötürmüşlerdi. Güneşin kudret ve kuvvetini Alamlar hayret inde, söyleyecek söz bulamıyorlardı. Bilge ellerini kaldırdı : — Tanrım, senden büyük kuv- vet yek | yerek © güneşin karşısında eğildi ve bütün Sumerliler onu taklit ve takip ettiler. Alamlar (güneş)in kudret ve azemetini gözlerile © gördükleri halde birbirlerine bakışarak sus | tular ve büyük tanrıya dua etmediler Sumer zabitlerinden biri — Güneşi inkâr eden insanlara bu' yurttan bir avuç toprak ver. miyelim. Çünkü onlar tanrının gözle görülen ve el ile tutulan kudret ve kuvvetinin semerelerini inkâr ettiler, Bilge er geç Alamların güneşe tapacakları israr etmedi. ümit ettiği için fazla “Alamlar kendi mabutlarına çok kızmışlardı. Gece sabahlara ka lerde, tarlalardaki kurumaları için yalvardıkl e mabet tohumların hal de bu tazarruun mahcubiyetle meticelenmesi ve Güneş'in galebe çalması, Alamları fena halde irlendirmişti. Tarlalardan döndükleri zaman evlerinde konuşuyorlardı: — Mabutları darıltmışız.. Bizi Sumerlerin tanrısı yanında küçük düşürdü. — Sirtellalı mıştır. — Nasıl kabarmasın? Tarla larda kendi elimizle tohumlar kurumadı ve bu sabah hepsi birden mavi çiçeklerle bezendi — Şimdi ne yapacağız? — Sumerliler güneşe tapmamızı istiyorlar, n kolları kabar- — Bizi mabutlarımızın gazabına | mı uğratacaklar? Yerlilerden biri haykırdı: — Bilge, sarayın bahçesindeki mabudu parçalattı ve parçalarının üzerinden © askerlerini yürüttü. Mabut bu hakarete nasıl taham- mül etti? Haniya, yıldırımlar dü- Şecek, şimşekler yağacak, Sumer askerleri helâk olacaklardı? Yur- dumuzu, saraylarımızı işgal etti- ler. Şidi de bize kendi kanlarını tatbik edeceklerini ayağımıza sarı renkli papuç giydirmiyeceklerini söylediler. Ibtiyar bir tüccar sordu: — Beklan'ı aramaktan halâ vaz geçmediler mi? —Vaz geçerler mi hüç..? Kahbe, harkk yillik kanığımızın kafasını koparmak istiyormuş. — Kınığın nerde bilen var mı? — Kimse bilmiyor. Fakat, nasıl olsa günün birinde nerde olduğu anlaşıl — Anlaşılacak mı? — Öyleya. Oğlunu sarayda hapis ettiler. Elbette günün birin- de bu sırı ifşa edecek, — Hükümdar zademizi saraydan kurtaramazımıyız? — Summer cengâverlerinin elin- den bir kedi bile alamayız. Sen galiba Bilgeyi tanımıyorsun? Uzaktan bir ses yükseldi: — Ya Sirtellahlar.. Ya o ma butlara ve zehirli oklara meydan okuyan kahramanlar. Onlarla hiç karşılaşmadınız. galiba..21 ( Arkası var) olduğunu ektiğimiz | | Borçluyu hem döğdü, İhem de ustura ile yaraladı Pangaltıda — alacak yüzünden | bir cerh vakası olmuştur. Vaka şudur; Antuan isminde bir döşe- | meci Pangaltıda oturan Hamayak İ efendinin evine giderek kanape- lerini tamir © etmiştir. Antuan bitirdikten sonra ücretini istemiş Hamayak efendi ise pa rayı bir kaç gün sonra verece- ü ir. Aradan bir kaç yün geçmiş, müteaddit defalar parasını istemişse de bir törlü alamamıştır. Evvelki akşam Antuan kati surette parasını almaya karar vermiş. ve evine gitmiştir. Hamayak efendi | Antuanı © içeriye almış ve İ gene bir şekil bularak parayı Sonra vereceğin söylemişti sözler Antuani büsbütün mış ve kavgaya başlamışlardır. Kavgada Antuan tekme ve yum- | rukla Hamayakı döverek dişlerini kırmıştır. Kavga daha fazla büyümüş, “Antuan dayakla hiddetini yene- miyerek (cebinden bir ustura çıkarmıştır. | Antuan ustura ile Hamayak | efendinin bileğini kesip kaçmıştır. Hamayak efendi kanlar yere yuvarlanmış, vaka pol rilmiştir. Hamayak efendi tedavi altına alınmıştır. Vakayı müteakip kaçan Antuan | bir müddet sonra yakalanmıştır. | Antuan cürmünü itiraf etmiştir. Tavuk hırsızlarının mahkümiyeti | Muhtelif yerlerde bir çok tavuk hırsızlıkları yapan Nedime ve Elif isimlerinde iki kadın. bursız yakalanarak adliyeye verilmişlerdi. Nedime ve Elif muhakeme neti- cesinde birer ay hapse mahküm edilmişlerdir. Beşiktaş caddeleri Beşiktaşta Serence bey yokuşu yeniden parke olarak inşa edil- mişti. İnşaat bitmiş ve caddenin kati kabul muamelesi yapılmıştır. Belediye şimdi Ihlamur - Beşiktaş caddesinin inşasına başlamıştır. tenli Saliylri EMLÂKİNiZiN iDARESİHİ İİ UMUM EMLÂK | ACENTESİ Müessesesine tevdi ediniz | BAHÇEKAPI TAŞ HAN No. 20-21-22 Posta Kutusu 868 TELE! 20307 bir bikâye Çok çirkindi. Bunu © kendisi İ| de biliyordu. Çıkık elmacık ke- İ imiklerinin arasına gömülmüş gibi duran patlak | gözleri, hemen yüzünün üçte birini kaplıyacak kadar yayık ve basık burun ve kocaman ağzı ile görenlerde nefretten ziyade merhamet hi uyandırırdı. Daha gençti. K, en cazip, en tatlı bül mest olacağı bir çağda | rağmen, genç kız, yüreği | ilâhi heyecanlara karşı, zaruri bir tevekkülle, hemen hemen kapa- mış, diğer bütün emsalinin hayat | sahifelorini baştan başa dolduran İ aşk ve muhabbet maceralarını | kalbine yabancı bırakmıştı. — Mukabele göremiyecek ok duktan sonra, diyordu. Ve bunu söylerken daima böyle acı acı burkulmağa ve üzülmeğe mahküm kalbinin sızısını ve yordu, Çirkinliği onun ha, etlere de sebep olmuştu. Bir kere aynaya düşmandı. Od sında en ufak bir cep aynası bile azdı. Her bakışında bir tokat gibi yüzüne vuran ve bu acı hakikatı kendi kendisine itiraf ettiren bu cam parçası keşke icat edilmeseydi... Sonra fazla. ziyadan | nefret ederdi. Onun odasında işık gö- rüldüğü pek enderdi. Yaz gece- e toplanan genç el daşlarını kandırır, bahçeye çıkardı. Bu zamanlar çirkin kızın en neşeli ve en mesut zamanları olurdu. Çirkinliğin bir kaç saat hepsi güzel, hepsi yakışıklı arka daşları ile bir ayarda farzetmek ona nihayetsiz bir zevk verir, bir kaç saat için, sanki, başka âlem- lerde yaşardı. Yaz geceleri çirkin kızın evle- İ rinde sık sık toplantılar olur ve İ alık rüzgürlarla baygın hanımeli İ ak eronam kollarının etafa | yayıldığı şen saatlarda bahçedeki geniş kameriye, çirkin kızın mi | safirleriyle dolardı. Hepsi birbi rinden güzel, birbirinden yakışıklı olan bu küçük hamımlar kameri- i bir müddet için coşgun ve neşe sağnağına boğar lar, bazan kesik, bazan sürekli larla komşu bahçelerde yeni yeni tecessüsler uyandırırlardı. Sonra tanbur faslı başlardı. Tat atın zavallı bir kızda o kadar insafsızca esirgediği güzelliği sanat ve Ktidat başka bir vadide fazlasile — bahşetmişti: — Çirki kızın tanburu... Bu bir harika Nağmeler gecenin ilerlemiş saz- tında zevk ve heyecan duyan hassaların en mesamatına kadar nufuz eder ve bu zevk ve bu heyecan içinde kendinden ge- çen ruhlar sanki hülyai bir cenne- tin bahçelerinde gezerdi. Bir kış sabahı, çirkin kız vücu- dünde hafif bir kırgınlıkla kalktı. Bunu akşama doğru gene hafiften bir nöbet takip etti. Evvela ko- Bulan soğuk alma teşhisi günler ve haftalar geçip te kızdakı hal- sizliğin zail olmaması üzerine en dişeli bir. istifhama münkali oldu. Doktorlar her © hangi bir sebeple cismani | kuvvet Sarfetmemesi için tanbur çalmasını da menetmişlerdi. Zaten çalacak kuvveti de şimdi kendisinde bula- | mıyordu. Yalnız düşünüyordu. Bir vakitler tanburunun etrafına bir hale gibi toplanan arkadaşları ne olmuştu? Yaz gecelerinde, bahçe- geniş kameriyesi altında saat- lerce mest ve haj leyen komşu kızları dakikalık bir ziyareti bile çok gö- rüyorlardı. Demek onların indinde lı çirkin kazın hiç bir eheme miyeti yoktu. Altı ay evvel her allahın günü evlerine taşınan bu pazeninler | yalnız ve onun tanburunu dinlemek: içi tanburunun hatırı lardı, Bu acı hakik: de bilirdi. Fakat şimdiki kadar ağır Demek üçtel gerili iç bir zaman elme- bir fazla kıymeti, itibarı var düşünürken gözleri bir köşede dayalı tanburuna ilişti, Bir vakit- ler en fazla sevgili ortağı olan bu uzun şimdi, edalı gibi gözüken duruşu ile kendisine © nisbet veriyor sandı. Hayatta şu | tombalak karınlı, uzun, sıska saplı tahta bir âlet kadar sevilmemesi düşünülmemesi hasta kızda bir isyanın kabarmasına sebep oldi fi doğrula Bir an için gözlerinin önüne ılık rüzgârları, parlak yıldızları ile yaz geceleri gelmişti. O baygın hanımeli, © erguan | kokularını duyuyordu sanki, Yeşil sarmı sıklara bürünmüş geniş kameriyeyi, Saatlerce sevinç ve neşe sağnağına m komşu kızları hayalinde birer kere daha canlanmıştı. Ve bu tatlı hakıranın esiri gibi, ka hapenin bir kenarına çöküverdi. Tanburunu son bir dafa daha çalmak onda mukavemet edemi- yeceği en büyük bir arzu, daha doğrusu bir ihtiyac halini almıştı, Takatsız kolları arasına sıkışan sazına abandı. Bir vakitler ken- isine okadar alışkan bu alet te şimdi ne kadar aksileşmiti. Iki bir kucağından — kayıyor, sik sık © mandalları © gevşiyordu. Buna alışgın olmayan çirkin kız asabi bir hamle ile ayağa kalk- 'u, Kendisine en yakın zannettiği, her şeyden fazla muhab- ladığı biricik sazı da demelr İkendisinden yüz çevirmişti, öyle mi? Demek o da komşu kızlarına ben zemişti ba?“ Çirkin kızın odasında bir gü- röltü oldu. Yukarı kata koşanlar onu kırık tanbur parçaları orta- sında, hınçkırıklarla sarsıla sarsıla ağlar buldular. Rıfat Galip > : Geçen hafta Londrada ortalığı mütbiş bir sis kaplamış, gündüzün her taraf kapkaranlık olmuştur. Karanlık © derecedeydi ki her tarafta lâmbalar yakılmış, şehir tamamen bir gece manzarası arzeti Resmimiz tamam öğle vakti, yani saat onikide çekilmiştir. Bu saatte ortalık gecedcu hiç farklı değildi

Bu sayıdan diğer sayfalar: