13 Teşrinisani 1992 Milyonlar dolandıran banker İnsull'ün macerası Bankerin Atina istinaf mahkemesinde heyecanlı muhakemesi ve tevkif kararı Atina, 7 (Hasusi muhabirimiz. den) — Amerikada fakir halk tarafından bankasına yatırılan yüz milyonlarca doları dolandırmakla mazmun Amerika bankerlerinden Samuel İnsull, geçen gün tevkif edildi ve tevkif müzekkeresini tasdik etmek için Yunan usulü muhâkematı. cezaiyesi kanunu mu- cibince, istinaf mahkemesi huzu- runa sevk edildi. Evvelki mektuplarımdan birinde yazdığım gibi bu dolandırıcı ban- ker, buraya kapağı atar atmaz tevkifine teşebbüs edilmiş, fakat iki memleket arasında aktedilmiş olan mücrimleri iade muahedesini tastik ve teati edilmemiş olduğu cihetle; dolandırıcı bankerin vekâ- üzerine alan sabık yunan adliye nazırı M. Ladas, bizzat M. Venizelos nezdinde vuku bulan şebbüsü neticesinde tabliye ettirmişti. hükümeti,“ Tasullun iadesine büyük bir ehemmiyet cihetle, mücrimleri iade k ede nistana alelâcele rek 2 teşrinisanide y göndermiş ve bu muahedenin ab- kâmına istinaden de Insull'ün tev- kifini ve kendisine teslimini talep rikanın muahede abkâmına müs- tit bu resmi müracaatı. üzerine, Petit Palais otelinde hususi, bir dairede vaktini geçirmekte bulu- Ban bankeri tevkif ettirmiştir. nsuli'ün tevkif kararını tastik ettirmek için istinaf mahkemesi huzurunda alelusül çereyan eden muhakemesi tafsilâtina girişmez- den evvel, bu adi hakkında edindiğim bazı tafsilâtı yazmak isterim. Samuel nsull bugün yetmiş üç yaşındadır, aslen ingilizdir. genç bir zevcesi ve bir erkek çocuğu vardır. Kem disi, Amerikaya gelince İllincis eyaletinde, ufak tefek banka muamelâtına girişmiş, ez bi man zarfında, bankasının k rında, fakir halkın milyonlarca doların toplamağa muvaffak ol wuş, büyük işlere girişmiş, düm yanın en zengin adamları sırasına geçmiştir. lasull, iktisa: buhran metice- sinde, müthiş zararlara uğramış, fakir ve fukaranın bankasına yatırdıkları paraları kediye. yüke İletmiş, bir gün de kendisi ortu dan kaybolmuş ve nihayet kapağı Yunanistana atmıştır. Bu münasebetle, şunu da kay- dedeyim ki, Insull dolandırıcılıkla ittiham edilmesine rağmen Ame- rikada bayır işlerine büyük yar- dımı dokunmuş, 43 Amerika şeb- kendi rini, parasile, elektrikle tenvir etmiş, hastaneler açmış, Şikago şehrinin Filârmonik cemi” yetine de 500,000 dolar yani bizim paramızla teberru etmiştir. Amerika hükümeti, Insull'ün tevkif ve kendisine bir milyon lira yunan bükümet müracaatta, bankeri * ufak tefek hırsızlıklar ve başkalarının malına tasarruf ,, ile ittiham ediyor. Ufak tefek hırsızlıklar ihtimal ki Akşam karilerinin hayretini mucip olacaktır. Fakat düşünme- li kilnsullün Amerikadaki bankası bir tasarruf müessesesi idi ve yüz binlerce halkın yatırdıkları beş, on, yirmi dolar gibi ufak tef meblâğların terakümünden muaz- zam bir sermaye Amerika hükümeti, bu bankeri ufak tefek bırsızlıklarla İtbam ederek iadesini istiy toplamıştı. İş am. Samu: asull'ü pistinaf mahkemesi bu- Zurunda muhakemesi pek heyecanlı oldu. Mahkemenin dışı ve içi hıncahınç halkla dolmuştu. Dolandırıcı banker, beş pol memurunun muhafazası altında mahkemeye sevk edi Otomobilden indirildiği" zaman, yüzü sapsarı kesilmiş bir halde etrafına şaşkın şaşkın bakıyor, halkın mütecessis nazarları ara sında, avukatını arıyordu. Avukat, bankerin etrafına halkın çevirdiği çenberi güçlükle yararak yanına sokulabildi. Insull avuka- tını görünce yüzü "gülümsedi. Ve bir aralık fırsatını bularak pasa- portunu yanındaki polislere sez- dirmeden avukatına teslim etti. Çünkü Amerika hükümeti, öteden- beri dolandırcıda mevcut pasa portun istirdadını da istiyor, hattâ. kâfat vadettiği söyleniyordu. Muhakeme, dediğim gibi, pek heyecanlı oldu. Evvelâ müddei umumi söz alarak, oAmerika tarafından vaki olan resmi müra- caat üzerine verilmiş olan tevkif müzekkeresinin tastikini istedi ve bu hususta, iki memleket arasında abiren aktedilmiş olan mücrimleri iade muahedesinin ahkâmını ileri sürdü. Müddei umumiden sonra söz alan mazounun vekili, müddei umuminin bu iddia ve talebine şiddetle hücum ederek iki mem- İeket arasında münakıt mücrimleri de muahedesinin makabline şumulü olmaması ve Yunan adli yesinin, siyasi bir takım mülâhaza- lara alet edilmemesi lâzım geldi ini söyledikten sonra içki kaçak- çılarına. karşı mülâyim gayet davranan Amerika adliyesine şiddetle bücum ederek mücekkilin serbes bırakılmasını ve iade talebinin reddini istemiştir. Müddeiumum sine vaki olan isnat ve itti ları re: n sonra tevkif tale- binde ısrar etmiştir. Heyeti hakime, Amerikan Bankerin bir zamanlar meşhur «Bir primadonna olan ze: Sise | uzun bir müzakereden sonra m tantiklikçe verilmiş olan tevkif mürekkeresinin tastikine, evrakı İ ittihamiyenin Amerikadan vüru- dundan ve Yunan adliyesince de tetkikinden sonra mazmunun mem- leketine iadesine ve mazmunun | İ hastalığı hasebile, müddeiumumi- | likçe gösterilecek (bir hastanede | | tedavisine karar verdi. yapıyordum. karşı siradaki bir dükkânı tarassut İ etmekti... Dükkân güya sobacı Şunu da ilâve edeyim ki Şikago şehri müddeimmanid, kanla sel İlm için Roma tra ik va- purile alelâcele Avrupaya gelmek tedir, »»x» | | isterim. Na yadım, şöyle başladım: l — Tkinizden biri, altı aydır günümü nerede geçirdiğimi hiç merak ettiniz mi? Etmediniz değil mi? Amma hakkınız var, insan her #eyi düşünemez. Sizin de düşüne- cek bin türlü işiniz, meşguliyetiniz r.. Eenim de işim, meşguliyetim rd. İşte şimdi size bu işimi, bu meşguliyetimi anlatacağım. Kanapeye uzandım, arkamı dö- Büp yattım, Bir kolum yere sarktı. Halıyı tırmaklamıya baş adım. — Şu vaziyetimi görüyorsunuz. pek rahat değilim. Amma ben bu vaziyette kalmıyâ alıştım, buna tam yarım © sene | idman ettim. Hergün, bu vaziyette, beş altı saat kaldım. Beş altı saat, gözlerimi, kapalı bir pancurun aralıklarından ayırmadım. Kanepeden kalktım. Hatice ile Sağfura baktım. Sağfur tek göz lüğünü siliyor, Hatice hafiften esniyordu. — Biraz daha sabredin, dedim, vakaya geçiyorum... Bu vaziyette uzanıp, gözümü kapalı pancur aralığından bittabi burada, odam- da ayırmıyordum. Hayır, bu Beyoğlu cihetinde tuttuğum bir odada Maksadım, dükkâni idi; sahibinin ismi Bu- bari idi. Bu söz üzerine Sağfur gayrı ihtiyari ürperdi, Hatice göz bile kırpmadı; yalnız burun delikleri oynadı. — Buhuri efendinin titaretini, münasebette bulunduğu kimseleri size anlatayımda, O görürsünüz, bakın ne kadar enteresan. lik defa, bir pazartesi günü, saat dokuz buçukta pencerenin önüne geçtim. Sobacı çayını içiyor, ke- dilerine de ekmek içi atıyordu. Sonra dükkânında beş aşağı, beş yukarı dolaşmıya başladı. Saat onda saatine baktı. Sabırsızlan- Yarım saat daha geçti. Nihayet kolu çantalı, Yan bir zat geldi. Buhuri efendinin sesini duymadım, fakat yüzünden; Gelebildin!,, okudum. Adam hemen cüzdanını çıkar- dı, Buhuri efendiye para verdi ve gitti, Buhuri efendi paraları cebine yerleştirdi, cebinden küçük bir delter aldı açtı, bir şey çizdi Bizim de yemek zamanım” gel mişti Haticeciğim, eve gekim. Hatice oynuyordu. Sade, €svabının kıvrımlarile Çehresi sakin gözlerinin bebekleri bile özümün nereye varacağını bekliyordu. Sağfur fena asabileşiyordu. Yerinde duramıyordu. Sesime tatlı, munis, rakik bir — Yemekten sonra tekrar odama avdet ettim, pencerenin önüne geçtim. Tam zamanında gelmişim. Dükkândan güzel bir genç çıktı Elinde pırıltılı: bir anahtar vardı. Dükkânn yanın. | daki küçük kapıyı açıp girdi. | Ya, size bu kapıyı tarif etme dim. Eflâtün renge boyanmış bir kapı. Bu eflâtün, benim olduğu nizi boyasın gibi, sizin de gözl biraz tahmin Karı: Haj el. dedi. Sağlar: dedi. ! Selâmi İzzet — Anahtanı da anlatmadım değil mi? Tarif edeyim mi? Hatice cevap verdi: — Bstersen el Sağfur Sarârmışt. Amma nasıl sararmışt!,. Balmumu gibi olmuştu. Kendine şöyle bir soğuk kanlı tavur verebilesek için kordonu ile oynamıya başladı. Kordonun bir ucunda sadt, diğer ucunda anah- tarlar vardı. Bir kâğıda, eflâtün kapının anahtarının şeklini — Biblo gibi bir anahtardı. Zannedersem alındı gocuk girip kapıyı kapadı efendi bir şeyden mi şüphelendi, bir gürültü, bir ses mi duydu nedir, boyhunda havlu, elinde bir tabakla çatal, göründü, sokağın iki tarafına bakındı, kimseleri göremeyinte çekildi. Üç çeyrek sonra bir otomobil sesi duyuldu.. Ortaboylu, tıknaz bir kadın eflâ- tun kapının önüne geldi.1. Kapı kendiliğinden açıldı... Kadın girdi. Kapı kapandı? Akşam beşe kadar bir daha açılmadı. Buburi efendi, dükkânında, boyuna sigara ve konyak içiyordu... Dükkânın üs- tündeki iki pencerede, kapının renginde, eflâtün perdeler vardı.. Bir iki köre bu perdeler kıpır dadı. Ben, bunların esrarına nüfuz edebilmek için gözlerimi yoru- yordum. Sesimi perde perde kısmıştım; son cümlem, bir iç çekmesini, derin bir efesi andırdı.. Sağfurla karım uyüşmüş gibi, uyur gibi duruyorlardı. Birdenbire bağırdım: — Dinliyor musunuz? Yerlerirideti sıçradılat, Devam ettim — Saat beşte eflâtun kapı ara- landı, kadın çıktı, ildiler, peşine, sobacıdan çıkan, şişman, amele o kılıklı bir adam takıldı... Uzun bir zaman sonra, tekrar göründü, dükkâna girdi. Caketini çıkardı, dükkânın came- kânını tire koyuldu... Tanıdım, bu adam Buhuri efendinin bizzat i. Genç âşıkı takip et- Öğeyi, insan, kiracısının bilmelidir. Öyle de Sağfurun Sarıl Başını kâlditamıyordu. üzerine (Başinı* kaldırdı, aştı, bir gey söyleyemedi. Karım keridine hâkimdi. Dos- tumuzun imdadına yetişti. Ince, şaffaf bir tebessümle inci dişle rini gösterip gülümsedi: — Bu hikâye seni sinirlendiri yor, yarın akişam tamamlarsın. Bu sözlü işitmemiş gibi anlat- mıya devi ettim. Hafızamı ihlâl etmemek içi öyle yavaş konuşu- yordum, ki esimi kendim bile güç duyuyordum: — Genç ödam daha üç sefer eflâtun kapıyı açtı: Çarşamba, perşembe, cümartesi günleri. Arkasından kadın da geliyordu. Perşembe günü akşamı saat beşte, Buhuri efendi kadının pe- e düştü. Ondan sonra bir daba ve genci gördüm ne kadını... Ancak, on beş gün sonra genç adam bir gün, pürhiddet, bastonunu havrda sallayarak dükkâna girdi. Boku efendiyle ateşli ateşli konuştu. (Bitmedi) ağını 4