14 Teğrinievvel 1932 Ayam Tetrika No. 2 SUMER KIZI Yasan: ISKENDER FAHRETTİN — Iklibus ve tercüme hakkı mahıazdur — Nipur halkı, şehri felâketten kurtarmak için (Bilge)nin ölümüne razı olmuştu. Sirtellalılara bir haber gön- derdiler: “Bilge'yi ya siz aldırın, yahut Dünkü tefrikanın hülâsası: Sümerler mllttan beş bin sone evvel, L Böyle göç ) den sonra Dicle - Frnb havalisine gelerek yerleşmişlerdi. Si meriorin hükmet merkozi olan (Sirtela) gehrinde (Kimiz Azak) isminde bir he Kümlar vardı. Sümerlerin, bir gonçkiz oden (Almanlara azaları açılmıştı. Anası Türk olin Sumer, Akavlara itti ederek alman hakümdarma bir meklup gönderdiler: (Cen istiyorsanız, biz hatrı) Sama: hanedanı bu moksubu bekliyorlardı. Sonu aşağıda.) Kınık Azak, adaleti çok severdi. Alamlı. tacirin niçin ve nasıl öldürüldüğünü öğrendikten sonra, hasmına şu cevabı yazmıştı; * Yezeninizi ( Bilge ) isminde bir genç kız öldürmüştür. Mak- tulün başına attığı taşla nefsini müdafaa ettiği için kendisini ma- zur gördüm. Yoksa senden cuvel cezasını verirdim.Tehdide gelince: JAK koç, kara koç, geçit başında elli olur... Alam, Azak hükümdara bu cevabı / göndermekle beraber, (Akat) Kınığına da vaziyeti bik dirdi. Sirtella da Alamlar aley- binde yeni bir cereyan başlamıştı. Halk: » “Kelleyi veririz, (Bilge)yi vermeyiz! diye bağrışarak Otagın kapısında toplanmıştı, Herkes (Bilge) nin düşmana teslim edi- leceğini zannederek hiddet ve endişe ediyordu. Otağın kapısı açıldı. Belinde palası ile genç ve iri boylu bir cengâver, halka, ceylan der üzerine yazılmış olan şu Bitifi) yi okudu: “Bilge'yi isteyen Alamlılara kavğa meydanı gösterildi. Endi- seye lüzum yoktur. Eğer hasmı- mız silaklanır ve yurdumuzun sınırlarını, aşarsa, biz de o vakit silahlanırız. Hayvanın alacası dışında, insanın alacası içinde- dir. Şimdiden düşmanın vereceği kararı sezmek güçtür. Telâş etmeyiniz, Halk o gün sükünetle dağıldı. Bu. hadise Sirtellalıları çok #inirlendirmişti. Kıyıda bucakta kalen bazı ihtiyar Alamlılardan başka kimsenin yüzü gülmüyordu. Sumer gençleri, ticaretle meşgul bu bir avaç Alamlıyı şehir hududu haricine çıkarmak istemişlerse de, Sumer hükümdarı, gençlerin bu arzusuna şu cevapla mukabele etmişti: * Yurdumuzdaki yabancıların hayatına kendi. hayatınız. gibi sitine ve namusun kendi namu sunuz gibi vikaye etmek her erin vazifesidir... Sumer hanedanı, Bilge yi düş mana teslim etmemek icap ederse, Alamlar ile harp etmeğe karar. vermişlerdi... O günlerde, dostları Akatlarla eski ittifakı tazelediler. Sirtella'da harp için bütün ha- gırlıklar yapılmıştı. Alam hüküm- darı (Beklan) ın son ve kati cevabını bekliyorlardı. * Bu esnada Bilgenin bulunduğu (Nipur) şehrinde, ihtiyar bir kadın garip bir rüya görmüştü. Sirtella lilar rüyaya hiç ehemmiyet ver- medikleri halda, Nipur ahalisi medeniyet o merkezinden biraz daha geride yaşadıklarından, bil- dl Bi iz öldürelim!,, hassa ibtiyarların rüyalarından bin türlü manalar çıkarırlar, hattâ meşhur (A - SU) (2) lere bu rüya- ları tabir ettirirlerdi. kadın rüyasını şöyle Bu gece, şahinlerin ve kar- talların başında üşüştükleri bir ceset gördüm. (Bu ceset kimindi?) diy sordum. (Bilgenin cesedidir!) dediler. İki kartal, bu genç kızın vücudunu sabaha kadar yiyip bitirdiler. . Şahinler kemiklerini sürüklediler. Bir gecede Bilgenin v cudundan eser kalmadı. Kemiklerini de, sabahleyin tan yeri ağarırken, köpekler yiyip bitirdi . Gözlerimi Nipur'ın meşhur (A - Su) ların dan Koban, ihtiyar kadına sını şu suretle tabir etti: “Bilge'nin düşmanları bir ge ce kendisini tuzağa düşürüp öL dürecekler ve cesedini köpetler gibi sürüyerek ortadan kaldırı caklar. Fakat, Bilgenin ölümü (Nipur) halkını refaha irdirecek.., Nipurlların falcı (Kaban)a itimat ve hürmetleri vardı, Koban, şehirde yalmız rüya tabirile meş- gul olmazdı. Ayni zamanda da şehirdeki hastaları tedavi ederdi. Nipurlılar bu rüya üzerine Ko- ban'a koştular: Yurdumuza Bilge yüzünden bir felâket gelecekse onu derhal şehir amırlarından dışanya çıka- Kaban, Alamların dostu idi, Iki defa Alam hül darı tarafından çağınlmış, gördüğü züyalar kene disine tabir ettirilerek mal ve para ile taltif edilmişti. Nipur falcısı, Sumer büküm darına kalben kırgın. Kanık Azak onu bir defa bile Otağına ğarmamıştı. o hadi seden istifade etmek gârelerini düşünen (Kaban), şehi ibtiyarlarını el altından körükli- yordu. lge'yi | yurtlar dışarıya çıkarmak faydasızdır. Onu rüya- da gördüğünüz gibi parçalayıp öldürünüz. Diyordu. Temiz yürekli ihtiyar- lar, falcının bu sözüne inandılar. Bi m Bilge'nin haberi olma" dan evini bastılar. Fakat, Bilge, o gece evde yoktu. Şehir ibtiyarlarnın kendi aleyhinde — hazırladıkları tuzağa düşeceğini evelden hissederek, Mabut (Baal) in mezarına gitmişti. Nipurlular, şehir içinde, bu meşum kızı ararken, Bilge, Mabut Baale yalvarıyordu: — “ Yurdumuzu — boralardan, fırtınalardan © koruyan sensin, Tanrım! Alamlı bir müfsit, yurdu- muzun temiz yürekli ihtiyarlarını kandırarak, beni öldürmek isti- yor. Sen ki, fırtınalara ve kasır galara karşı parmağını kaldırdın ve: (Artık yeter!) dedin.. Fırtınam lar durdu... Kasırgalar durdu. Beni de bu felâketten kurtar, tanrım, Bilge o gece sabuha kadar mabudun mezarından ayrılmadı. ihtiyarlar onu sokak sokak ara- maktan usanmışlardı. Gece yarısı bir bahçede toplandılar, BA denek in, Bu Boya bakan, fal ne (Sumer) de hekim mana; sina da kullanılmıştır. A - Sirlar, kura ifere va suya bakarak hastalık teşbie derlermiş açtığım zaman korku ve heyecan | KARİ MEKTUPLARI Büyük adada günlerden beri caddeye akan bir lağım var! Büyük adada iskele başındaki gazinonun yan sokağında günler. den beri patlayan va havayı ihlal eden bir lağım var, Evvelce elektrik makinesinin bulunduğu depodan akan bu lağ yedi sekiz metro mürabbanı bir ıhayı temamile telvis etmi, Üstü açık olduğu için günlerden beri mliteaffün bir koku meşr eden bu lâğim o civar halkın izaç etmekte olduğu gibi oradan gelip geçen bizleri de rahatsız etmektedir. Lütfen Ada beledi- yesinin nazarı dikkatini celbetme- izi rica ederim efendim. Karilerinizden Dişci Naci Kabataşta birikmiş süprüntüler Kabataşta, Karaabalı sokağının setleri kenarına süprüntüler birik- miş, ahaliyi | edecek bir hal alısıştır. Belediye- nin bu Kara abalı sokağına dik- katini celbederiz. Galiba Sultan Mahmut zamanından beri tamir yüzü görmemiştir. | V. Nureddin Acaba sebebi ne? ırk şimendiferlerinde: ecir e kadar olan kısımda yolcular isterlerse üçüncü mevkie mahsus olarak köpeklerile bera- ber gidip gelebilirlermişl, Birli ve ikinci mevki için münasip gö rülmiyen bu hareket acaba 3 üncü mevki yolcularını neden lâyık görülüyor? Demokrat olan bir idarede ve cumhuriyet. devrinde bu kadar açık haksızlık olur mu? Kumpanya komseri beyefendinin nazarı dik- katini celbetmenizi rica ederim. Parayı alıyor su vermiyor Iki seneden beri Koca M. paşa ve Hacı kadın, Malcı karakolu civarına terkos suyu hiç akmıyor. Şikâyetler ve mazbatalar hiç bir faide vermedi. Terkos parasını alıyor. Kime şikâyet edelim? Bu semt yoksa İstanbuldan hariç midir? Ali EMLÂK SAHIPLERİİ Kira kontratları tecdit zamanı yaklaşıyor! Kiracılarla münakaşa ve pazarlık her vakit müşkil ise de bu sene ahval dolayı- sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaşalardan Kurtulmak isterseniz. EMLÂKiNiZİN iDARESİNİ 20421 -23d3 pi Taşkan Ni ymuklür İ UMUM EMLAK İ ACENTESİNE Bahçel TEVDİ EDİNİZ! TELEFON 20507 — Sirtellalılar Bilgeyi korumak istiyorlarsa, gelsinler, yurdumuz. dan alp götürsünler, Genç bir kız için yurdumuzun yeni bir İ #elâketle karşılaşmasına tahammtil edemeş Nipur şebrinin ileri gelenleri bu kararı verdikten sonra, Sumer Kınığına bir adam gönderdiler ve isteklerini bildirdiler. Bilge sabahlıyın Tan yeri ağa- nrken evine gelmişti, O gün ilk defa olrak, evinin kapını önünde İ toprağa düşen güneşin kızıl al lerimi gördü. Kapıdan © içeriye giremedi. Bilge Büyük Tanrıya tapmıyor, fakat ondan çok korkuyordu. O sabah, evinin. kapısında onun kızıl ışıklarını görünce şaşırmıştı. (Arkası var) Hasan, bir yatıyordu. Ot minderinden başını kaldırdı. Dehlizde bir ayak sesi vardı. Onun hücresine doğru geliyor- lardı. Ayak sesleri | hücresinin önünde durdu. — Bu saata zindan bekçici gelmezdi... - diye düşündü.. - Hayırdır. inşallah, Demir kapının ufak penceresi açıldı. Bekçinin palabıyıklı başı göründü: — Çay, kahve bir şey istersen Canın ne isterse zindan köşesinde Bu ne şafkat, bu ne mülaye- metl. Bu ızbandut gibi bekçi, ona, şimdiye kadar, hep fena muamele ederdi. İterdi, sümerdi. Halbuki şimdi, gece yarısından sonra, sabaha karşı, büyük büyük geliyor da, “çay, kahve İster mi- sin? Canın ne isterse haber veri, “Çay, kahve..., Hasann aylardır mevkuf olduğundan beri görmedliği şey... — Eksik olma, ağabeyi Bir kahve olsa içerim... - dedikten sonra, mevkuf düşündü. “ Bek- çinin bu şefkati hiçde hayr alâmet değil galiba. Dimağından müthiş fikri uzak laştırmak istiyordu. Fakat, fikir, at sineği gibi, ona musallat olu yordu: Bu adam tahliye edilece- ğimi e geliyor desem, Par dişahı öyle kızdırdım ki tabliye edilmeme imkân yok.. Hem, banu duysaydı, mutlaka gizliden gizliye haber verir; müjde hakkı isterdi. Demek ki Başını iki yana esefle salladı — Hem de sabaha karşı böyle... Hiç de hayra alâmet de- gil. Hiç de hayra alâmet deği Bir yordu. Sonra, fikirler, hücum ediyordu: “ — Acaba, bu sabah mı şey edecekler?.. Bir türlü, “ asacaklar... , diye- miyordu. Bunu dememek için, zihnini başka şeylerle meşgul etmeğe çabalıyordu. Zındanın duvarlarına bakıyordu. Orada bir örümcek görüyor ve bundan kötü fallar çıkarıyordu. “—Sabahleyin görülen örümcek fena akibet, Kahvesini içtikten telveye baktı. Orada sehpa şel leri, üç çizgi aradı, hayır. Üç çizgi yoktu.. Up uzun, direk gibi birşey vardı. Bundan ümide düştü: — Acaba “şey. , edilmeye cek miyim! Fakat, “şey, edileceğini çok geçmeden anladı su başının adamlarının ayak seslerini ve kılıç şakırtılarını dehlizde duydu. Kapıyı ardına kadar açtılar. Hasan'ın ellerini iple bağladılar. Hasan, nereye gideceğini çok- müddet dımağı boş kalır yine, ansızın, lamalıydı. Fakal | tandır bastırmak isteyenlerin bu Telefon: AKŞAM Matbaacılık şubesi Rekabet kabul etmez derecede ucuz fiatlerle iş yapar, Kitap, Mecmua etmelerini tavsiye ederiz. Bundan başka en müsait şeraitle kartvizit, mektup ve zarf başlıkları, makbuz, fatura, sirküler ve sair tap işleri yapılır. — Nereye? - diye sormaktan gene kendini menedemedi. Subaşının kaba muavini: ağa dımağında, birdenbire h oldu. Hasan'ın bir inş oh. Artık akibeti muayyendil... Akibetin muayyen olması, tered- düt içinde bocalanmaktan evladır... — Ebi... - dedi. Ne yapalım... Allah beterinden saklasın. Tevekkülle alâya katıldı Giderken, boyuna söyleniyordu: — Allah beterinden saklasın... Allah beterinden saklasın... Su başının muavini: — Delimisin sen 7... - dedi- bunun beteri ne olacak?... Asılma- ğa gidiyorsun işte... Hasan, gene tevekkülle: — Allak beterinden saklasın deye söylendi. Sehpa uzaktan göründü. — Allah beterinden saklasın. Kalabalık birikmişt Hasan sehpanın önüne geldi. — Allâh beterinden saklasın. Su başının muavini: — Delirdi herif! dedi. Hasan, sehpanın altına geldi ve ikemlenin üstüne çıktı: — Allâh beterinden saklasın. diyerek gene tevekkül gösterdi. İp boynuna geçti. / Çingene, iskemleye tekmeyi indirecekti. Allâh beterinden saklasın. Artık su başıların hepsi kız- maş, © — Ulan kârata... Bunun beteri olur mu? Asılıyosun işte. — Allah beterinden saklasm... O esnada, bir atlı, dört malla geldi, Elinde bir burulu kâğt.. Belli ki, bir ferma — Durun, durun... Asmayın.. Herkes: “— Acaba, tevekkülünden do- layı, affa mı mail oldu?,, diye söylendi. Hasan: “ — Acaba, kahve telvesinde sehpa ararken gördüğüm direk işareti, bir kurtuluş yolu mudur?,, diye ümitlendi. Ferman okundu: Padişah, Hasan'ı asdırmakla cezasının kâfi gelmiyeceğini an- lamış... İşkenceyle kazıklanmasını ferman ediyor! Hasan, su başınm muavinine döndü: — Allah beterinden saklasın dememiş miydim? (Hikâyeci) Hilâliahmer ve Yunanistan zelzelesi Atina 12 (A.A) — Dün Tür Eniş bey, Türk bil zelzeleye uğrıyanlara gönderdiği 600,000 Fransız fran- gın M. Mauredis'e vermiştir. Bu yardım çok iyi bir tesir yapışır. Gazeteler, bundan hararetle bahs- etmektedirler. ucuz fiatlerden istifade adres kartı, 21444