10 Teşrinievwel 1932. 24 Melo filme çekildi Almanca nüshası çok rağbet görüyor Meşhur fransız. muharriri Henry Brernsteinin Melo ismindeki eseri iştir. Fil “Hülyalı min almanca da dudaklardır., Filmin baş artistleri bizde şim diye kadar az tanınmış olan iki artisttir. Rudolf ve Bergner Elisa beth Forster.. Bu iki sanatkâr! Alman sahne- lerinin hemen en kuvvetli şahsiyetidir. Sesli filim onlar için yeni bir faaliyet yeri oluştur. Elisabeth Berner... Bu ince, hif kadında, çok kuvvetli bir ve yaradılış kudreti var. Onun her eseri, Almanyada en kıymetli eserlerden biri olmuştur. * Matodor Film ,, Şirketi tarafın: dan “ Bayeriscbe Film ,. şirketi hesabına — çevrilen Elisabeth Bergner'in “ Hülyalı dudaklar , filmi de çok güzel olmuştur. Rudolf Forster, şimdi Alman sabnelerinin, Verner Kraus ile beraber, en yüksek iki şahsiyettir. “Marcel Hellmann,, ın idaresinde Paul Ezinner'in rejisörlüğü ile çevrilen bu filmin esası “Melo, dan alınmakla beraber, teferruatı müstakil olarak işlenmiştir. Mevzu şudur Kemanci ile karısı Romaine, bir çitir. Erkek dın, ince, narin, gözlü bir mablül Bir konserde, kemancı eski bir gençlik arkadaşını tanıyor. Fakat © şimdi meşhur bir virtuoz olmuş” tar, Meşhur virtuoz ile Romaine derhal kalplerinin birbirine ne kadar yakm olduğunu anlıyor, ve sevişiyorlar. Erkek, arkadaş” lk bağı, dürüstlük ve aşkın tesiri altında mütereddittir. Fakat arı geçik! Geri geldiği zaman kemancı hasta yatmaktadır. Kadın kocasını bırakarak se: il Fakat daha tren kalkmadan, içinden canlanan bir hisse tutulan kadın, istas- yonu dolduran sisler arasında #renden kaçarak hiçbir şeyin farlında olmayan kocasını yanına dönüyür. Erkek saadetinden ağlıyor, fakat kadın. ilüyor. ahkahal gülüyor. Ertesi günü Romaine'nin mantosu Seine mehri kenarında bulunuyor. İşte bu mevzu ve artistler seyircilere, hakikaten unutulmaz saatler yaşatıyorlar. / 1 ri | Büyük Alman yılcızı Elisabeth Bergner ( sağdaki ) Hülya dudaklar filminde tül « Çe Bi lanan Iı Hollivutta deniz safaları devam ediyor. Iki bafta evvel büyük bir yüzme müsabakası yapılmış, Conchita Montenegro ile Miss Bond müsabaka, gelmişlerdi Rigaden Sinemaya intisabının 25 inci senesi Bir zamanlar sinema âleminde çok büyük şöhret kazanmış olan Rigaden harpten sonra filim çe- virmeği bırakmıştı. Rigaden, bu defa Prince namile Sahneye inlisap etmiş ve az za- manda çok büyük bir mevki yap- mıştır. Sesli filim çıktıktan sonra Prin- ceye tekrar filim çevirmesi teklif edilmiş, o Prince bir | müddet | düşündükten sonra Partir filinde ikinci derecede bir rol almışlır. Artist bu rolde okadar muvaf- fak olmuştur ki bu defa “En iyi müşterisi,, filiminde baş rolü al- mıştı Prince en eski sinema artisile- rindendir. Geçen hafta sinemaya intisabının 25'inci senesini tesi etmiştir. # On gün evvel vuku bulan ay. tutulması filme çekilmiştir yakında gösterilecektir. X Paristeki stüdyolardan birin- de meşhur muharrir Courtelinenin “Jandarma merhametsizdir,, eseri filme çekilecektir. | X Kontes Maritza aperetinin filme çekilmesi bitmiştir. yakında filim gösterilecektir. kazanmışlardır. Conehita birinci, Miss Bond ikinci Aslan aranıyor Hollivutta aslan kıtlığı var Hollivutta son zamanlarda aslan gok aranıyor. Buna sebep birçok filimlerde aslanlara lüzum g Bunlardan başlıcası “Bengali, , “Gaip ruhlar adası, “Haç işaret tan kralı ,, dır. Bu filim kâffesi | Afrika veya Asya içerilerinde geçirir. hepsi angaje hariçten aslan ge # Alphonse Dodenin meşbur eseri olan Tartarin de Tarascon filme çekileceletir. Filimde baş rolü meşhur artist Raim yapa caktır. » Viyanada “Jacgueline ve aşkı,, isminde fransizca bi çevirecektir filmin artistleri Bri- gitte Helm, Albert Prejean ve Jim Geralddır. * Any Ondra bir kaç sene evvel “Suzy Saseophane,, isminde bir filim çevirmişti. Bu filmi sözlü olarak yeniden çevirecek X Meşhur Fransız artisti Dra- nem, kral Stanislas isminde bir filim çevirecektir. ilim | Jar izlerini Nakili, Ahmet Hilâli Müthiş. teblikeyi, sağ ve salim atlatmıştık. Miss Both ağaçtan inerken, bize donerek dedi ki: — Bu defa hiç bir kir sahneyi sırk fillerile çevir: iddia edemiyecek. Carey de ilâve ettiz — Hahikaten bu fillerin, Asyada ehiileştirilmiş — heybetli fillörle hiç bir alâkaları yok. Sahneyi, istediğimiz. gibi filme çekmiştik. Artık çüceler diyarına idik, Cüceler diyarında Şimdi, Çengelistanın larından sonra cücelerin yaşadık- ları yerlere gelmiş bulunuyorduk. Bunların inlerini, keşif etmek yalnız bizim gibi yerleri iyi bil- meyen beyaz renkliler için, değil fakat bu tarafları karış karış bilen zenciler için de çok güçtür. memurlar ve yerli «leri, ancak tecrübeli bir kaç yerli klavuzun cücelerin inlerini oda bin zorlukla bula- bileceklerini söyleyip © duruyor- lardı. Cüceler, hiç kimseye em- niyet etmezler, ve son derece bilekârlıkla hareket ederler. Bun- belli etmemek için maymun gibi daldan dala atlarlar, ağaçların tepelerine urmanırlar, ve nehir boylarını takip ederek, ve eski ayak izleri üzerinde yür yerek dalma yer değiştirirler. Hakikat şudur ki, yerli zenciler le, cücelerin nereden geldikle- ve nereye gittiklerini bik mezler, Gücelerle alış veriş cücelerle münasebet tesis istedikleri | zam: yerli telgraf ve telefon. va: gören Tam tam denilen davul- larını gümbürdetirler. Wambouti denilen bu cücelerin, yerli zenci- lerle alış veriş yapmak için çok tuhaf bir usulleri vardır. Meselâ yerliler, cücelere kızart- ma veyahut şiş kebabı yapmak için bir geyiğin buduna ihtiyaçları olduğuna haber verirler. Cüceler, istenilen av parçalarını ormanda o muayyen bir | yere getirerek bırakırlar, sonra orti dan kaybolurlar. Cüceler, kendi- lerini kimsenin gözetlemediğine emin olmadık: mazlar ve görünmezler. Zenciler, ormana gelerek iste- dikleri etin bedelini de orada bırakırlar. Bedeli de ya tuz, ya kumaş ve yahut paradır. Zenciler, malın bedelini bıraktıktan sonra kalkıp giderler. İşte ancak o za- man cüceler, meydana çıkarlar. Eğer bedeli, hesaplarına gelirse, alıp giderler ve getirdikleri malı bırakırlar. Eğer fiati uygun çör- mezler ise, bedeline dokunmadan mallarını alıp ormana dalarlar. Zenciler de, ikinci defa ormana gelerek ya eti, veyahut bıraktık- ları bedeli alırlar. Bu alış verişte k sıkı bir namuskârlik hüküm sürmektedir. Hırsızlık yapmağa kalkışanların © cezasını, cüceler hedefinden asla şaşmaz zehi okları ile muhakkak surette ve- rirler. Cüceler ile nasıl görüştük? Bu şarait altında, zencilerle mi nasebet kurmak için zenci rei lerden birinin klavuzluğuna baş vurmağa mecbur kaldık. Zenciler, etmek Ben bu zenci hükümdarını, evvelki istikişaf hareketim es sında tanımıştım. Fakat bu de zenci hükümdar, cüceler ile ta- nışmak hususunda bize yardım etmek istemiyordu. Ken Afrikanın göbeginde .. |) asla ortaya çık” | — Sana tuz vereceğim dedim. — Çok mu? — Çok çok. Işte yanımızda bulunan tuzla dolu bu iki çuvalı Sana vereceğim. Zenci hükümdar biraz düşün dükten sonra bu pazarlığa aklı yattı v — Şimdi Vambotilerime - cüce- ler kabilesinin ismi - haber vere- ceğim dedi ve yanında duran zenciye yerli davulu çalması cm- rini verdi. Merakla zenci reisten sordum: — Benim Vamboutilerim diy: sun? Bu ne demek? Zenci reis cevap veri — Benim gibi kudretli büküm- darın cücelerden bir çok tebaası var zencinin gönlünü hoş etmek ve maksadıma varmak için ken disine şu komplimanı yaptım: — Siz buranın en büyük hü- kümdarı olduğunuz cihetle, diğer reislerden daha çok cüce tebaanız bulunacak. Bu ilüfat, zenci reisin kem disine verdiğim * tuzdan daha ziyade hoşuna gitti, çünkü yerli davulu çalan zenciye evvelkinden daha tafsilâtli bir emir ve Cüceler geliyor Ser bavalisinde — zenci arasında hüküm süren âdetleri bildiğimiz cihetle, kâh yavaş, kâh Sert çalınan davulun neticesini merakla beklemeğe başladık. Da- vulun muhtelif perdelerden ça- lınması, on dakika kadar sürdü. Davulcu işini birtirdikten sonra zenci reisin kulağına eğilerek ya- vaş sesle bir kaç söz daha fısıldadı. Yanımızda duran tercümana merakla sordum. — Acaba reise ne demiş? — Wamboutiler davet edildikle- rini anlamışlar, şimdi gelecekler. Yanım saat sonra cüceler kafile kafile gelmeğe başladıl gü Galiba karanlık yerlerden geli- yorlardı. Çünkü yanımıza gelir gelmez, » gözlerini, | karanlıktan çıkan adamlar gibi açıp kapıyorlardı. Bunların gelişi okadar ani, okadar gürültüsüz olduki, hayretimden dona kaldım. Cüce” ler hemen hemen çırılçıplaktılar. Bir avuç içi kadar bir kumaş ve yahut deri parçası kasık yerlerini örtüyordu. Erkek cüceler üzerinde elbise namma bundan başka bir şey yoktu. Kadın cücelerin ise, bu kumaş ve deri parçasından başka yavru- Tarımı taşımak için sırtlarında ge- nişce bir kemeride vardı. Boyları bir metro yirmi santimden yüksek değil Fakat vücutları çok mev- zun ve mütenasiplir. Öğleden sonrada cüce grupları gelmeğe devam etti. Her cücenin grubu nun başında, göğüsünneki kılları agarmış ihtiyar bir. çüce bulumu- yordu. Gücelerin dansı Gelen cücelere sigara, şeker ve toz ikram ettikden sonra yerli davulların gümbürtüleri, arası şaşılacak bir çeviklikle Shimmy'iy ve Black - bottomu dans etmeğe başladılar. Biraz sonra mikrofonlarımız ve filim çekme makinelerimiz işle- meğe başladı. Ne yazık ki, cüce lerin vücudundan etrafa dağılan iğrenç kokuları da zaptedecek bir aletimiz yoktu. Bir çok Avrupalılar ve Ameri- kalılar, biç su içmezler fakat ber yıkanırlar. Cüceler ise, tama- Yani çok su içerler, fakat vücutlarına hiç bir zaman su değdirmezler. Semliki mıntakasında, sayısız de- recede çok sihirbaz ve büyücü vardır. Bunlar çok tehlikeli ve korkunçtur. (Arkası var),