KA e 3 Eylül 1932 Sahife 6 mmm Akşam 2 Kitap panayırında bir saat.. —— Istanbulda en fazla kitap okuyanlar: Ihtiyar mütekaitler, genç kızlar.. Genç kadın paviyona yaklaşarak sordu: Sizde Besim | var mı? Serginin gündüzkü halile akşamki vaziyeti: Gündüz inlerle cinler top oynuyor, akşam Z — Kaça bu kitap?. — 75 kuruş. — Amma yaptınha yahu, elli sahife kitap 75 kuruş!..Ne bu artık, insaf.. Bir sahifesi 60 paraya ge- liyor. Ben 75 kuruşa - iki avucunu karşılıklı açıp büyük bir kitap cildi tarif etmek isteyerek - Nah işte, böyle kitap alıyoruml. Istanbulun bir çok tuhaf, garip acaip yerlerini bilirim. Fakat ne yalan söyleyeyim. Şu kitap sergisi Okadar beni saşırtan yer olmamıştı. OPanayıra bir kaç kerre gittim. Her defasında da hayretler içinde kaldım. Saat dörde hattâ dört buçuğa kadar bakıyorsunuz. Panayırda inlerle cinler top oynuyorlar. Fakat ak- şam üstü olunca, gezme zamanı seyran vakti gelince sergi tıklım tıklım doluyor. Eller arkasında dolaşanlar kitataplardan ziyade kalabalıkla meşyuller. Kâğıt hel- vası yiyenler, şam fıstığı çıtırda- tanlar. Kabak çekirdeklerinin ka- buklarını dudakları arasında püs- kürtenler, hattâ panayıra masa ve müskirat konulmadığı için şikâyet edenler... — Yahu burası ne safalı yer- miş, her gün gelsek!.. diyenler.. Tuhaftır işte, halbuki insan burada: — Ne istifadeli yer... Gibi bir söz bekliyor. Sergide dolaşanların çoğu: — Eh burada epice eğlendik, biraz da şöyle Beyazıt kahvelerine otursak... — Gel de şöyle havuzun etra- fında bir dolşalım.. Bari keyif tamam olsun... Hani nerede çıkıp ta: — Peki amma bu kitapları bu- ralara niçin koymuşlar! Diye çı- kışacak gibi geldi. Halbuki pav- yonlar ne itinalı yapılmış, kitaplar ne itina ile dizilmiş, kitapçılar ne- itina ile traş olmuşlar, pavyonların önlerinde kazaen duranlara büyük bir nezaketle muamele ediyorlar.. Onun için gönül istiyor ki insan burada “ne safalı yermiş, nede iyi eğlendik!, cümlesinin yirine “ne istifadeli yermiş.. iki üç ise bana biri iğne atsan yere düşmeyecek tane de kitap aldıkl, gibi bir söz işitsin, Kitaplara en fazla rağbet eden bağ ve bahçe meraklısı ihtiyar mütekaitler... Bunlar hemen he- men her paviyona girip soruyor- lar: — Sizde ameli ve nazari ta- vukçuluk var mı?. — Efandi oğlum burada “3 haftada bahçıvanlık,, namındaki kitap bulunur mu?. — Kümes hayvanları var mı?. İhtiyarlar bu kitapları kemali dikkatle karıştırıyorlar eviriyorlar çeviriyorlar,! Bazan paviyonlarda birbirlerine rast geliyorlar.. O zaman bahçe ve bahçıvanlık, ta- vuk ve tavukçuluk hakkında mü- şavereler, hafif tertip münakaşalar, hattâ birbirlerinin sakallarını ok- şıyarak şakalaşmalar... Â bakınız genç kızları unuttum. Onlar da olmasa kitap satışı berbat bir hale gelecek. Dünya buhranı, parasızlık ve saire gençleri hayal âleminden, meçhul ufuklardan, kalp ıztıraplarından çekip alamı- yor. Hoş bu fena bir şey değil... Cazband, çarleston ve saire tav- sadı, fakat bunlar tavsamadı.. Onun için zaman zaman pavyon- ların önüde ince bir ses işidiliyor. — Sizde Gönülden sesler var mı? — Bir Kalp ağrısı versenize. — Bir duraktan kalbe isteyorum. — “ Aşkım günahımdır,, bulu- nur mu? Ve şayanı hayrettir - hem de buhrana rağmen - pazarlık etmi- yorlar. İnce parmaklar çantalara giriyor, bozukluklar birer birer çıkıyor. Bazan paranın çıkışmaması ihtimalinden yüzlerde hafif, penbe bir heyecan dalgası dolaşıyor.. Paviyonlardan içeri girenler duruyor: — Fihrist var mi fihrist? — Kataloğ versene.. Fibriste bakıp bir şey alacaklar zannediyorsunuz. Fakat boş ümit.. Fihristi alan kendisini pavyondan dışarıya atıyor. Bunun için gezen- lere dikkat ettim. Çoğunun kol tuğunun altında demet demet fibristler, kataloğlar.. Hele çocuk- ların hepsinde birer tomar.. Eğer sergide fibrist, katalog vesaire almağı unutmamışsanız bir daha içeriye (Okadar girmeğe zah- met etmeyiniz... Sergiden çık- kınca Beyazıt havuzunun etrafın- daki koz helvacılardan, kâğıt helvacılardan bir helva alın kâfi... Çünkü helvacı alacağınız helvayı mutlaka bir fibriste saracaktır ve bu fihristlerin üstünde de meşhur eserlerin, meşhur ediplerin isim- lerini okuyacaksınızdır. Sergide fihriste gösterilen rağbetin sebehi de budur. Zavallı kitapçılar pavyonlarda alâka celbetmek için neler yap- mıyorlar, neler... (o Kitapçılar bir pavyonun önünden geçenlere bir lutap güsteriyor ve yüksek sesle bağırıyor : — Haydi efendim... Bu kitabı görüyor musunuz.. Bu kitabın mu- harririnin o kaleminden kandam- larl.. Sergide en hoşuma giden genç bir çift oldu.. Pavyonlardan birine yaklaştılar. Genç kadın sordu: — Sizde “yemek pişirme usul- leri,, var mı?... Genç hanıma “ahçı Tosun, ağanın çıkardığı kitaptan bir tane verdiler... Bunu aldı.. Sonra da sıkıla sıkıla sordu: — Bir de Besim Ömer paşanın “çocuk bakımı,, kitabını istiyorum. Onu da verdiler... Tlerliyorlardı. Genç adamın gözüne bir kitap ilişti: “Her koca neler bilmelidir!,, Hemen dönüp bu kitapı aldı.. Hikmet Feridun Padoue Darülfünunu talebelerinin sandal seyahatleri Oxford, 1 (A.A) — Bir aylık bir deniz seyahatından sonra kü- çük bir sandalla italyadan Ingil- tereye kadar gelen Padous darül- fünunu talebesinden beş kişi bu- rada fevkalâda alkışlanmışlardır. Bu talebeler tarafından katedi- len mesafe 1200 mildir. Talebeler seyahatları esnasında ve bilhassa Ren nehrini geçerken çok büyük müşkülleri iktiham etmek mec- buriyetinde kalmışlardır. Askeri hahisler Muhabere güvercininin kazandığı ehemmiyet Bir zaman bizde de muhabere güvercinlerinin ehemmiyeti hak- kında gazetelerde epi şeyler ya- zıldı, hattâ bir de cemiyet teşkil edildi, ordudan ve hariçteki me- raklı zevattan kbir çok kimseler dahil oldular. Son zamanlarda neşriyat ve faaliyetleri hakkında bir şey işitmiyorsak da içlerinde muvaffak olanlarını, iyi cins ve ordunun işine yarar güvercinler yetiştirmelerini çok temenni ede- riz. Çünkü başka memleketler bu vadide de durmayıp yürüyor. Güvercini omuhabere vasıtası olarak kullanmak çok eski zaman- dan beri malümdur. Muayyen yerlere — alıştırılan (O bu yurduna sadık hayvanlar, bir yerden bıra- kılınca ötekisine, ve tekrak beriki yere uçar, bu suretle de boynuna veya ayağına bağlanan muharreratı bir öteye bir beriye taşıyıp dururlar. Yalnız telli telsiz, yörünür, görümez şua: bu kadar muha- bere vasıtası muvcut olan bugünün fenni ordularında kurunu vustanın muhabere vasıtası olan bu hay- vancıkların ne hemmiyeti olabile- ceği akla gelebilir. Netekim umumi harpten evvel bu nokta düşünü- lerek omuhaberenin ( güvercinle yapılacağı asla akla gelmemişti. Muhabere güvercinleri, ancak bazı zamanlarda muhabere vasıta- larının, işliyemiyeceği meydana çıktıktan sonra ehemmiyet kesb- etti. Ve Şampanya muharbele- rinden itibaren tekmil seyyar orduların kadrosuna girdi. Şiddetli topçu ateşi bütün tele- fon, telgraf hatlarını kopardığı ve telsizlerin işlemediği, insanla- rın adım atmağa cesaret edeme- diği ohengâmda güvercinlerin muhabereyi çok sadıkane temin ettiği görülmüş ve 1918 senesinde yalnız Alman ordusunda 120,000 güvercinin hizmet ettiği tesbit edilmiştir. 1916 senesinde altı gün Vaux tabyesinde mahsur kalan fransız askeri güvercin sayesinde muha- beresini temin etmiş ve harpten sonra fransızlar bu güvercinleri Lejion oOdonör nişanile taltif etmişlerdir. Amerikalılar St. Michel muha- rebesinde hücum eden tanklardan 202 güvercin uçurmuşlar, bunlar- dan 22si topçu ateşile telef olmuş, omütebakisi (kendilerine verilen raporları icap eden yere götürmüştür. Amerikalılar bunlar namına bir abide dikmişler. Harp tarihi buna benzer bir çok misallerle doludur. Bugün havada, denizde ve karada gü- vercinden çok büyük istifadeler edilmektedir. Tayyareler havada kısa süren hareketleri (o esnasında ekseriya telsizle muhabereye imkân bula- mıyorlar. Beraberlerine aldıkları güvercinlerle ufuk raporlarını sür- atle gönderebiliyorlar. Hele bir kazâ veya mecburiyet neticesinde geride bir yere iner- lerse çok defa telsizleri bozulmuş olacağından haberleri yanlarındaki güvercinlerle gönderiyorlar, hattâ bu suretle bazen kendilerini kur- tarmağa imkân bulabiliyorlar. Denizde de aynı şeyi barp gemileri yapıyor. Hulâsa şuurlu insan dimağ ve asabı korku tesirile bir çok defalar faaliyetten mahrum kaldığı zamanlarda, şuursuz hayvan insiyakları pek âlâ hizmet görüyor. Yalnız bilinmek lâzımdır ki bu işi her güvercin cinsi yapmadığı gibi, müsait olen güvercin cinsle- rinde de tam hizmet görebilmek için muayyen bir talim, alışkanlık lâzımdır. Iyi bakım da şarttır. Gerek cinsin islâhı ve gerekse halkın da orduya yardım edebilmesi için bu husustaki bilgilerin “tamiminin, güvercin cemiyetimizin faaliyetin- den bekleriz. R Sai M. $ İmtihan veren prenses! Prenses bulaşık yıkamasını da muvaffakıyetle becerdi Isveçte kral hane- danına mensup kız- ların tekmil ev işle- rini, yemek pişirmek, çamaşır yıkamak, ütü ve saireyi bir de hasta bakıcılık bilmesi şart- tır. Bunun için pren- sesler ev idaresi ve | hasta bakıcılık mek- teplerine odevam | ederler ve buradan diploma alırlar. Isveç veliahtı Gustav Adolfun kızı prenses Ingrid son zamanlar- da bu mektepleri bi- tirerek diploma al- mıştır. Prenses ciddi bir mümeyyiz heyeti huzurunda hem na- , zari, hem ameli ola- rak imtihan vermiş * ve çok muvaffakıyet © göstermiştir. g Resmimizde prenses bulaşık yıkarken görülüyor. Şurasını ilâve edelim ki bu prensesin Ingiliz veliabtı ile evleneceği son zamanlarda kuvvetle rivayet ediliyor. e : e ER