1 Eylül 1932 mi — ——— — ——— Tarih sahifeleri Köprülü ve Kolber karşı karşıya Pariste türk merakı! Süleyman ağa ikramlara lakayt! Fransızlar türkle eğlenemiyor! Ve inkisarıhayal! “Mösyö dö Lâhenin elçisini,, iz'aç! Musteferraga! Bir operet resmikabulü! Süleyman ağa kendi bildiğinde Kandiyenin sukutudan sonra devletialiye ile Venedik arasında sulh akdolunmuştu. Giride gönderdiği fransız ordu- sundan beklediği neticenin aksi kasıl olduğunu gören XIV Lui artık Haçlı seferi fikrinin boşlu- ğunu ve Kolberin müsalemetper- verane projesine avdet lüzumunu iyiden iyiye takdir eyleyordu. Bir “ türk sefirinin! , gelmekte olması devletialiye ile kat'i ve müsmir bir barışıklığa rucuu teshil edecekti. Pekçok zamandanberi Fransada resmi bir, vazife ifasına memur bir türk görülmemişti. Bu defa bir “türk sefirinin,, gelmesi mün- tazar olmıyan bir hâdise idi. Bu yenilik fransız gururunu ok- şayor, parislileri meraka düşürü- yordu. Hazineihümayunca müteferrika Süleyman ağaya seyahat masrafı olarak verilen para ancak 2000 eküye baliğ oluyordu. - âzami 12000 altın frank - Vakıa bu gibi memurların iaşe ve ibatesi nezdine gittikleri devlet tarafın- dan temin edilmek mutat idi; ancak Fransanın bir elçi gibi ka- bul eyliyeceği bir zatin ihtiyar edex€ği Masarife bu paranın ye- tişmiyeceği “e aşikâr idi; Süley- man ağayı mefhsun etmek isteyen Mösyö dö Lahe bs miktara hayli /$ey daha ilâve etti. © Müteferrika Süleymaa ağa 20 kişilik omaiyetile 4 ağustu 1669 tarihinde Tulona ayak bastı, Süleyman ağa uzun ve İnie boyu, esmer teni, siyah sakalı; keskin ve ateşli gözleri, kuru ve sinirli vücudile bir şarklı tipini gösteriyordu; o hiristiyanları sev- meğe müsait olmayan dini taas- subu mütehevvirane gururu içinde münekkidane bir 'dikkat sahibi olmakla, sözünü , esirgememekle temayüz ediyordu. Fransada kendisine yapılan fevkalâde ikramlara, teşrifata hiç ehemmiyet atfetmiyor gibi görün- mek Süleyman ağanın azemetine pek mülâyim geldil Şirketler halkı kendisini istik- bâle çıkıyor, güzergahında toplar atılıyor, kendisine hediyeler gön- deriliyor, şerefine eğlenceler ter- tibediliyor, fakat o bunların hiç birinden müteheyyiç olmuyordu! Marsilya kapılarında şehir mu- teberanının ibtiramlarını at üstün- de kabul etti; diğer şehirlerde bu tavur ve muamelesini “değiş- tirmedi. Tulondan Parise kadar Fransayı fransızların rütehayyirane seyret- tikleri lâkaydane bir ciddiyet ve vekar içinde katetti. Fakat Fransanın kaba hareket- lerile kendilerine eğlence zerini teşkil (edeceğine pek ihtimal verdikleri o Türk memuru işte gözleri önüne serilen büyük debdebe ve zinete karşı küçük bir hayret eseri bile göstermi- yordu! Fransızlar evvelâ bunu taaccüple karşıladılar; sonra âdeta inkisarı hayale uğradılar; nihayet Süley- man ağanın bu tavırlarını küsta- hane bulmağa başladılar ! Fransa ahalisi kendisine ( Mös- & yö dö Lahenin elçisi!) unvanını taktılar, Süleyman ağa Liyondan itiba- ap ren hayli eza çekti. Mihmandar gibi peşine takılan Lasör isminde biri kralın verdiği iaşe tahsisatın- dan suiistimalde bulundu; muhak- kirane tavırlarile, maiyetini söğüp saymakla Süleyman ağayı pek ziyade oiz'aç etti; Lasör bazen geceleri mum bile tedarik ettir- miyerek yolcuları karanlıkta ya- tırıyor, bazı defada etsiz, ek- meksiz bırakıyordu. Süleyman tercümanı vasıtasile suiistimallerini yüzüne vuruyorsa da Lasör aldırmıyor, yolcurlara çürük meyvalar yedirmek derece- sinde taziplerine şiddet veriyordu. Süleyman ağa Parise takarrüp edince şehir içine sokulmadı. Civarda (Isi ) de kendisine konak gösterildi. Paris muteberanından bir çokları kendisini burada ziya- rete, daha doğrusu tetkik ve temaşaya geliyorlardı, çoğunun Musteferraga diye heceledikleri müteferrika ünvanına ağızlarını alıştırmak için talim ediyorlardı. Fransa sarayında teşrifat mese- lesi, osmanlı sarayında olduğu gibi, ince elenip sık dokunurdu. Süleyman ağa hakikaten siyasi sıfatı haiz bir murahhas mıydı, yoksa sadece bir “nâmeber, miydi? Kendisini taktim eden mektup- larda bu hususta iştibahı selbe- decek sarahat yoktu. Fransız ricali hem bir şikâyete meydan vermemek, hem hükü- metlerinin haysiyetine dokunacak bir imtiyaz ve istisna gösterme- mek arzusunda idiler. Bir çok tereddütten sonra niha- et büyük elçi payesini haiz ili fransız sefirlerinin sad- rıazândan gördükleri muamelenin aynını “Süleyman ağa hakkında tatbik etmek tensip olundu. Bu karar Fransa vükelâsına fevkalâde bir fanteziyiilt etti: Babıâlinin bütün âdetleri katle ve teferrüatına kadar kopye edilmek, her şey şark hayatına taklit olunmak istenildi | Bunun için Fransa ricalinden birisinin ve adamlarının türk kıya- fetine girmeleri lâzım idi. Süley- man ağayı ilkdefa evinde kabul edecek olan hariciye nazırı Mösyö dö Liyonun “sadrıazamlık,, rolünü ifa etmesi münasip görüldü; “Kâhya Bey - Kethüdayı sadrı âli- vazi- fesi de Mösyö dö Liyonun kâh- yası Mösyö de Rive (Rives) tevdi olundü! Türkiyede bir çok seneler geçir- dikten sonra şarka ait garip hikâ- yelerile (o eğlendirdiği kadınların himayesi sayesinde Fransa sara- yına giren sabık İzmir konsolusu Marsılyalı Şövalye d' Arviyö bu merasimin sahneye vaz'ı umurile iştigal etti. Bu suretle hazırlanan temaşada fransız ricali türk teşrifat mera- simini temsil eyleyeceklerdi! Müteferrika Süleyman ağa ara- badan inerken Kâhya Bey - Mösyö dö Riv - tarafından istikbal edildi, bir olaya götürüldü; kahve ikra- mından sonra “sarayı âsafide,, fransız murahhaslarına yapıldığı gibi uzun müddet beklettirildi. Kabul salonunda halılar, kumaş- lar, yastıklar tertibile sadrazam sofasını taklit hususunda büyük muvaffakiyet gösterilmiştir. Bir kaç defa talim ile rolüne hazır- Akşam İngiliz veliahtı Prens dö Gal nihayet evleniyor mu? 26 ağustos tarihile Stokholm- den Viyana gazetelerine şu telgraf çekilmiştir : Ingiltere veliahtı prens dö Gal gelecek teşrinievvel iptidalarında beraberinde biraderi prens Corç olduğu halde Iskandinavya devlet- lerinin paytahtlarını ziyaret ede- cektir. Prens döGal Kopenhagda ingiliz ihracat eşyası sergisinin küşat resmini yapacaktır. İsveç paytah- tını ziyareti brens dö Galin İsveç veliahtının kızı prenses İngrid ile nişanlanmasile alâdar görülmekte- dir. Isveç veliahtının kızı Prenses Ingrid şimdi 22 yaşında olup sarışın bir güzeldir. Prenses Ingrid Isveç veliahdı Prens Gustav Adolf'un yegâne kerimesidir. 1910 senesi 28 martında doğmuştur. Kızın pederi şimdi 50 yaşında bulunuyor. Kızın annesi vaktile Ingiltere prenseslerinden bulunan prenses Margrit idi. Prenses 1920 senesinde vefat ettiğinden 1923 senesinde prens Adolf gene İngiliz prerslerinden prenses Battenberg ile evlenmişti. Yeni Zelandada feyezanlar Wellington 30 (A.A) — ( Yeni Zelanda'da ) 480 mil murabbalık mahsuldar çayırlar Wairap ve Manawatu havalisinde vukua gelen feyezanlardan dolayı sular altında kalmıştır. Bir çok kasabalar ve binlerce kuzu suların tahdidine maruzdur. Kara ve demir yolları hasara uğramış ve münakalât tevakkuf lanan Mösyö dö n burada taht gibi döşenmiş bir köşede veziriazamın divandaki müteazzı- mane ve pürvekar tavrını takına- cak, şark lisanları ve adetlerile ülfet kespetmiş bir kaç fransız genci ve bir rum tercümanlık vazifesini ifa eyleyeceklerdi, asil- zadelerle kadınlardan mürekkep davetliler ise yakın bir galerideki aynalardan bu temsili temaşa edebileceklerdi! Müteferrika Süleyman ağa bü- tün bu sahne tertibatından biha- ber olarak (omaiyetile beraber kabul salonuna ithal edildi; oda- nın ortasına kadar ilerleyerek üç a eğildi, selâm verdi. ö dö Liyon serpuşunu ha- ı, sonra sofadaki me- kiişerefe otur ağa için-Şam Süleyman ağa aldığı kat'i talihrata göre nameihümayunu ancak Fran“ sa padişahına verebileceğini, bu- nun hilâfında hareket ederse' ba- şını (o kurtaramıyacağını söyledi; döLiyon iknaa çalıştı. Süleyman ağanın cevaplarında hürmetten ziyade inat hissedili- yordu; muhavere münakaşa şekline girmek üzereydi; fakat buna mey- dan bırakılmadı; “hüddam, getir- dikleri kâhya, şerbet ile buhuru - Sadrazam meclisinde olduğu gibi-diz çökerek dö Liyona, ayakta Süley- man ağaya takdim ettiler. Bu artık mülâkatın bittiğine delâlet eylediği! için Süleyman ağa çekildi “Sadrazamlık,, rolünü hüsnüifa oeylediğine kani olan dö Liyon teşyi için'bir adım bile atmadı. Kabul merasiminde hazır bulu- nanlar ile diğer devletliler Süley- man ağaya bahçedeiltihak ettiler; o ise merak ile etrafını kuşadan- lara hiç aldırmıyarak geziniyordu; vakti (o gelince intihabettiği bir yere bir seccade serdirdi ve namazını kıldı. Süleyman Küâni Tefrika numarası: 90 Yazan: Ceneral A. F. Oglander ÇANAKKALE muharebeleri Sahife 7 1 Eylül 1532 Tercüme eden: Muharrem Feyzi Ingiliz topçusu kendi kuvvetleri üzerine ateş ediyor Ceneral Baldwin ceneral Jo- hnston Cheshire sırtına kadar çaylâk dereyi takip eylemesini ve sonradan mezkür sırtı aşarak Ağıldereye girmesini ve oradan malüm çiftlik tarikile hedefine ilerlemesini tavsiye etmiştir. Bu tavsiyenin felâketli birşey olduğu muahharen sabit olmuştur. Hill tepesinin Ingilizler tarafın- dan zaptı ve zıyal Ceneral Baldwinin muahharen dört tabura inen küçük kolu beraberinde liva ceneralı Cooper ile 29 uncu fırkası ve kendisi- nin karargâhları olan Çaylâk derenin menbaaıma doğru orta- sında küçük bir sel yatağında tecemmü etmiş ve ortalık karar- dığı gibi ileri yürüyüşe başlamıştır. Yeni ordunun bu taburları gayet çetin ve ağır bir vazife karşısında bulunuyorlardı. Meçhul ve gayet arızalı arazide ogece yürüyüşü yapacaklar idi, büyük muharebe- nin başladığı ve ilerlediği 48 saat olmuştu. Esas sırtı tutan türklerin kuvveti saatten saate artıyor idi. Baskın yapmak ihtimali artık kalmamıştı. (1J Üçünçü defaki yeni hücum birinci teşebbüse iştirak edenlere nazaran adeden ve bedenen daha zayıf kuvvetler tarafından icra olunacaktı. Baldwin'in sağında ve solunda bulunan Johnston ile Cox'ua kuv- vetleri şimdiden son derecede yorgun bulunuyorlardı. Elindeki dört taburdan şimdiye kadar ancak biri - Damakçılıktan çelbo- lunan beşinci Wiltshire taburu - şimdiye kadar harbe girmiş ise de hepsi de halsiz ve mecalsiz idi. Bu yorgun ve takatsız askerin mevut telâkiden hareketini seyreden bazı erkânı harp zabitleri büyük mu- harebenin Obu son saatlerinde muvaffakıyet ümidinin zayıf ol- duğunu bissediyorlerdı. Kat'olu- nacak yolu istikşaf etmeğe vakit müsait değildi. Maahaza Yeni Ze- land livası bir kaç klavuz gön- dermişti. Bunların yolu bildikleri zannolunuyordu. Çaylâkderenin dar boğazı sahile gitmekte olan mecruhlar ile dolu idi. Bunların arasiüa da cenral Johnston koluna âit-bir çok ester “karışmıştı. Bu tıkanmış yolda kol raptu zaptını kaybetmiş ve cüzü tamları birbirinden “usuwjara . ayrılmıştır. Yolda bir çok defa yürüyüş teah- hüre uğramış ve sık sık mola verilmiştir, Kolun başı Rhsododeudron -Zak- kum- çıkıntısına giden esas yoldan sol tarafa ayrıldığı vakit gece yarısı olmuş ve geçmişti. Bir az sonra dar, boğaz bir uçuruma dayanmıştı. Etrafta yol yoktu. klağuzlar yolu (kaybettiklerini itiraf etmişlerdir. Yes içinde çeneral Baldwin bir mil geride Ağıl dereye gittiğini bildiği bir yola girmek için ters (1) Muahharen istihsal oluna- bilen malümata nazaran 9 ağustos sabahi fecir vaktinde büyük Ana- farta ile Battleship »zırhlı- tepesi arasında esas sirt 70) türk piya- desi tarafından tutulıauştu. Bun- ların ayrıca da ihtiyat kuvvetlleri vardı, ters dönmeğe karar vermiştir. Fakat o tamir edilemez yanlışlık artık olmuş bitmişti. Derin sel yolunda izdiham kolun hareketini büsbütün yavaşlaştır- mıştır. Gün doğduğu halde dört tabur dağınık ve uzun bir hat üzere bâlâ Ağıl derede yürüyordu. Binaenaleyh sabahleyin saat beşi çeyrek geçe bütün kuvvetler tara- fından müşterek bir hücum yapıl- ması plânı suya düşmüş ve son muvaffakıyet ümidi kaybolmuştur. Ceneral Godleyin niyeti Cox solda ve Baldwin merkezde ve Johnston sağda, olduğu halde aynı zamanda birden hücum icra etmekti. Plân mucibince ceneral Cox altıncı Gurkha taburunun birinci taburunu ve altıncı Sauth Lancashire taburu (o müfrezesini Hill O tepesi üzerine ve onuncu Gurkha alayının ikinci taburunu ve dokuzuncu Warwickshie taburunu çiftliğin şimalinden O ile Conk bayırı arasındaki esas sırtın bir noktasına hücuma tahsis etmişti. Bu iki hücuma 39 uncu livanın kalan iki taburu tarafından mü- zaheret edilecekti. Maahaza aşa- ğıdaki dağ çıkıntılarındaki kıtaata Baldwinin taburu hattına gelin- ceye kadar hareket etmeleri ten- bih edilmişti. Ceneral Johnston da ilerideki kıtaatına yukarılarındaki Türk si- perlerine hücum için sol cenahların- da Baldwin taburlarının yapacağı hücumun inkişafına intizar etme- leri yolunda tertibat aldırmıştı. Fa- kat bu plânların cümlesi ceneral Baldwin kolunun meş'um teahhürü ile altüst oldu. Sağ müntehayı cenahta Conk bayırının alt tarafında, ortalık ağarır ağarmaz Otago taburu ile Wellington tüfekendazları Türklerin (o şiddetli oObomba ve tüfek ateşi hücümuna uğramış- lardır. Türklerin siperleri ingiliz ihzari bombardıman sahasına ithal edi- lemiyecek kadar Conk bayırı zirvesine (yakındı. Bunun için bombardıman esnasında da ingi- lizlerin üzerine civardan tür ateşi bilâ mümanaat devam edip durmuştur. Binaenaleyh saat beşi çeyrek geçe bombardıman kesildiği 24- man Yeni Zeland kıtaatı hâlâ türklerin hararetli “ateşi altında bulunuyordu. Ceneral Baldwinin kuvyetleri de hiçbir tarafta gö- zükmiyordu.. Binaenaleyh hücum etmek varit değildi. Çiftliğin şimalinde (10 uncu Gurkha alayının ikinci taburu ve 39 uncu livamn kısmı âzamı hâlâ akşamki mevzilerinde idi. Bunlar ceneral Baldwinin kuvvetlerinin gelmesine intizaren hareket ema- resi göstermiyorlardı. Yalnız sol müntehada ingiliz bombardımanı . kalkar Okalkmaz hücum “için bir teşebbüs vaki olmuştur. Burada binbaşı Allanson 6ncı Gurkha alayının birinci taburu ve 6ıncı |. Lancashire müfrezesi ile geceyi Hill tepesinin alt tarafındaki ileri mevziinde geçirmiştir. Sırtın zirvesine hücum edebile- cek bir mesafede bulunduğundan binbaşıya gelen emir saat beşi çeyrek geçe yapılacak umumi hücuma iştirak (o eyletnesinden ibaretti, (Devamı var) AŞ