gi 30 Temmuz 1932 Tefrika No. 138 30 Temmuz 1932 SEBA MELİKESİ | BELEES Yazan: ISKENDER FAHRETTİN “ Ben nefret ettiğim erkeğin yüzüne bakamam. Yere atılan bir çiçek, tekrar eğilip alinmaktan ziyade, çiğnenmeğe lâyıktır. Bana ondan bahsetme, Tamara!,, Enverano yumruğunu sıkarak cevap verdi: — Mümkün olursa, öyle erkek- lerin kafalarını kırmak isterim... Roditin şakrak 'sesi yükseldi : — Halbuki ben seni: (Bana ıztırap verdiğin için seviyorum! Enverano ; parmağını ısırarak, bir müddet (hayretle (Roditin gözlerinin içine (o baktı. Sonra çekerek hayre- çalıştı, yavaş yavaş içini tini gizlememeğe — Ya işkence yapsaydım...?! Rodit gözlerini süzdü ve şairin elini avucunun içinde sıkarak: — O vakit sana taabbüt eder- dim, dedi, çünkü ben Samı da, boğaları yerden yere vuran kuv- vetli kolları arasında ezilip kay- bolmak için sevmiştim!!! Tamara (Belkıs) e neler anlatıyor..? — Süleyman, bütün kuşlarla, bütün cinler ve perilerle konuşan, onlara hükmeden bir hükümdar- dır, Melikem! O sizi hiç bir zaman rencide etmek istemez... Ona karşı bu derece şiddetli hareket etmeyiniz! — Bir insan misafirini düşmana teslime kalkışırsa, o kimse affe- dilir mi? — O, Moaplılara karşı bir nü- mayişten ibaretti, Melikem! Sü- leyman, sizi, bu vesile ile tecrübe etmek istemişti. Belkıs şaşaladı. Tamara sözüne devam etti: — Şimdiye kadar, hangi bü- kümdar, sevdiğini kendi elile düşmana teslim etmiştir? Süley- man, sizin için, bütün hazinelerini feda etmeğe hazırdır, Melikem! Onu affediniz. (Hükümdar on gündenberi size hasret çekiyor... Ona merhamet ediniz! Belkıs çok hiddetliydi. Tamara- nın sözleri kulağına girmiyordu. — Ben bir kaç güne kadar hazırlanıp Mısıra gideceğim, dedi, ecdadımın istilâ ettiği o memle- keti de görmek isterim. Tamara Süleymandan aldığı ve alacağı paralara mukabil bir iş görmek ve melikenin gönlünü yapmak istiyordu. (Yalan, hile, desise ve riyakârlık namına eli den geleni yapacak.. Melikeyi hükümdara imale etmeğe çalışa- caktı. — Mısıra gitmek istiyorsınız amma -diye gülerek tereddütle söze başladı - Mısırlılar ecdadınızın intikamını sizden almayı düşünü- yorlar. Bunun için Firaun'ın teşeb- büsleri bile vardır. Süleymana Mısırdan bu bususta kaç defa müracaat vaki oldu. Size mahrem olarak söyliyebilirim: Firaun, sizin Mısıra gelmenizi temin için Süley- mana on talant altın teklif etti, Eğer hükümdarın size temayülü samimi olmasaydı, Firaunun altın- larını alır ve sizi Mısıra gitmeniz için teşvik ederdi! Tamara Melikenin can damarı- na basmıştı. Belkıs canının kiymetini bilen bir kadındı. Süleymana hiddet ederek Fira- unun kucağına düşmekte mana yoktu. Sihirbaz kadının verdiği bu izahat Melikeyi düşündürmüştü. O halde ne yapacaktı? Mademki Mısıra gidemiyecek- ti... Süleymanla (barışmak mı Kizımdı? | Bu ikinci şıkkı kabul etmekten | başka çare yoktu. Jerüzalemden de ayrılmak istemiyordu. Fakat, izzetinefsi ona: Acele etme.. Hükümdar ayağına gelinciye kadar bekle! diyordu. Maamafih hükümdarın ayağına gelmesile izzeti nefsini kurtarmak mümkün olsaydı, Süleyman ona kaç defa haber göndermiş, ziya- retine geleceğini bildirmişti. O vakit hükümdarı kabul eder ve bu suretle gurur ve azametinden de bir şey kaybetmiş olmazdı. Belkıs Süleymana çok kırgındı. Ayağına gelmekle onu affedemi- yecek.. Hele (bu hakareti kolay kolay unutamıyacaktı. Tamara ikisinin arasını bulmak için bin türlü hile ve şeytanata baş vuruyordu. Bu aralık melikeye dedi ki: — Ne dedimse kabul etmiyor- sunuz, melikem! Hükümdara karşı çok zalimane kararlar verdiği- nizi anlıyorum! Maamafih, emin olunuz ki, Jerüzalemde sizi Süleyman kadar iyi anlayan ve seven bir erkeğe tesadüf edemi- yeceksiniz! Sizin de onu anlaya- bilmeniz için bir teklifim var. Eğer kabul ederseniz, kolayca, bütün şüpheleriniz zail olacak ve meraktan kurtulacaksınız! — Tamara sen beni yolumdan alıkoymak istiyorsun! Ben nefret ettiğim erkeğin yüzüne bakamam. Yere atılan bir çiçek, tekrar eğilip alınmaktan ziyade, çiğnen- meğe lâyıktır. Yere düşen bir şey, benim için, mahvolmuş demektir. Bana artık ondan bahsetme! Mısırda mademki tehlike var.. O halde, ben, (Seba) ya avdet edeceğim. Tamara, her zaman ele geçmi- yen bu fırsatı kaçırmaktan kor- kuyordu. — Teklifimi dinlemediniz, dedi, eğer Süleymandan büyük ve kıy- metli bir şey isteseniz, hazine- sindeki bütün altınlar mukabilinde dahi olsa gene diriğ etmiyecekti. Hem onu bu suretle imtihan etmiş olurdunuz! Size karşı gös- terdiği muhabbetin samimi olup olmadığını anlardınız | Belkıs bir lâhza düşündü. Bu, fena bir teklif değildi. Mademki izdivaç için yapılmış bir çok hazırlıklar vardı. Belkıs bu suretle Süleymanı imtihana çekerek, ayni zamanda bu hazır- lıkların da o mahiyetini (oanlamış olacaktı. — Peki, dedi, fakat Süleyman- dan ne istiyebilirim ? | Tamara derhal atıldı: — Meselâ bir saray... Bir ma- bet... Yahut (Arzı mevut) dahi- linde münbit ve mahsuldar bir çiftlik... birini satın alıp bana verebilir. Bu benim için mühim bir feda- kârlık sayılmaz. Mabet istemeğe hakkım yoktur. Süleyman'ın inşa Filistin'de ondan daha büyük bir mabet inşasina imkân yoktur. — O halde bir saray isteyiniz! Fenikeli usta mimarların hepsi memleketimizdedir. Bunlar dağıl- madan arzu ettiğiniz yerde yeni ve muhteşem bir saray inşasını teklif ediniz. Hükümdar bu teklifinizi kabul etmezse, o vakit derhal memleketimizden çıkıp gitmek hakkınızdır! — Böyle bir saray inşa edilse — Asılzadelerin çiftliklerinden | ettirdiği Büyük Mabet'ten sonra, | Akşam Kari'lerimizin | mükğfatlı fıkraları | Hırdavatçı ile müşteri pazarlık ediyorlardı ; Bu kaval kaç kuruş ? — Kırk beş kuruş. Müşteri kavalı biraz evirip çevirdikten sonra Üzerindeki delikleri görüp saydı ve sordu: — Yahu dokuz yerinden delinmiş bir sopa parçasına kırk beş kuruş istenir mi? diye haykırdı, Refik —:512 — Adamın biri ca- mide namaz erkâ- nına riayet etme- den alelâcele ya- sinin nazarı dik- ktini celbetmiş : — Bu nasıl namaz? demiş, yatmanla kalkman bir oluyor. Herif: — Ah, efendi, demiş; sen beni genç liğimde görseydin, tekbir almamla selâm vermem bir olurdu ! O.R. — 518 — Adamın biri ha mama gidiyormuş, yanına da balıkla yoğurt almış. Yolda bir arkadaşına rast gelir. Gittiği yeri ve yiyeceklerini arka- daşına söyler. Arkadaşı: — Yahu hamamda balıkla yoğurt yersen deli olursun! der. Bu, dinlemez, hamamda yoğurtla ba- lıkları yedikten sonra yıkanmağa başlar. Bakar ki kendisinde bir fevkalâdelik yok ! Öylece sabunlu, peştemallı koşar, arkadaşını kahvede bulur : — Hani ya, deli olmadım? der. Arkadaşı: — Deli olmadın da bu kıya- fetin nedir? der. Sermet — 514 — Bir liman me- muru ile limana gelen bir yelken- linin kaptanı ara- sında: Liman memu- ru: Nereden geliyorsun ? Kaptan Karabigadan ! — Geminin adı nedir? — Karakuş! — Hamuleniz nedir? — Kara üzüm! Nereye gideceksiniz ? Karadenize ! İsminiz nedir? Kara Malımut! — A birader zifir mi kesildin? Ziya Talât — 515 — Afrikada insan eti yiyen yam- yamlarla ahbap olan bir seyyah onları uzun uğ- raşmalar neticesi vaz geçirmişti. Yamyamlar bir gün dolaşırlarken ha- vadan inegelen bir tayyarenin efradını yerler. Seyyah bunu duyunca: — Nani siz bana insan eti yemiye- ceğinize söz vermiştiniz? demiş. — He bilelim, biz onu kuş zannettik! diye cevap vermişler. insan eli yemekten A. Enver Fıkra mükâfatları Fıkraları dercedilen kari'lerimizin idarehanemize müracaatla mükâfat larını almaları rica olunur. bile, benim onu görmem kabil olmıyacak... Çünkü ben nihayet bir kaç ay sonra behemehal (Seba) ya dönmeğe mecburum. Hiç merak etmeyiniz, Meli- kem! Filistinde yirmi binden fazla esir vardır. Saray inşasına başla- nırsa, istihkâmlarda çalışan bu esirlerin bir kısmı derhal oralar- tar, kalkarmışı Biri- | | dan alınır.. Fenikeli mimar dağları | devirip sütunlara kalbediyorlar. Hükümdarın sarayındaki mermer direkler, Hebron yamaçlarındaki kayalardan hem de o kadar sür- atle yapılmıştır ki... (Arkası var) — Hanım! bakın. Suat hanım, donakaldı. Kalbi duracak gibi oldu. Parmakları ipekli kumaş üzerinde takallus etti. Bacakları titriyordu. Düşecek gibi oluyordu. Geriye dönmeden, kendisini çağıran adamı aynada gördü. İri yarı, çıplak başlı, ciddi halli bir adam. Koyu renk elbiseler giymiş. Hafif bir tebessümle gülüyordu. Bu tebessüm, aynayı dolduruyordu. Sade aynayı değil,/ - aynanın çerçevesinden (taşarak - bütün dükkânı dolduruyordu. Artık tek- mil muhit silinmiş; Suat hanım için sadece bu adam ve zehirli tebessümü kalmıştı. — Buraya gelin. Bir şahadet parmağının kımıl danarak kendini çağırdığını gördü. Makineyle müteharrikmiş gibi ilerledi. — Arkamdan yürüyün. Erkek arkada, Suat hanım önde, kalabalık mağazada yürüdüler. Suat hanım, etrafında hareket eden elleri paketli kadın ve erkeklerin saadetlerine şaştı. Ken- disinin bu hale geldiği böyle bir anda mesut olabilsinler?.. Çıplak başlı adam, gizlice bir yerde küçük bir kapı açtı. İçeri girdiler. Burası bir yazıhaneydi. — Sakladığınız kumaşı bana verin. Titreyen parmaklarile, köğsün- den kumaşı çıkardı. Erkeğe uzattı. — Peki... Burada bekleyin... Kumaşı alan erkek içeriki oda- ya girdi. Orada, başka birile alçak sesle bir şeyler konuştu. Bir dakika bile geçmeden, kırbıyıklı, güler yüzlü, temiz kıya- fetli biri girdi. Tam bir beyefendi. Suade baktı. — Bu hanım mı? — Evet efendim... Bu adamın elbette karısı, çocuk- ları, hattâ torunları olacaktı Saçsız başlıya: — Teşekkür ederim Mehmet bey! Bizi yalnız bırakın!- dedi. Yalnız kaldıkları vakit: — Zannederim ki bu yaptığınız işin ne fena bir iş olduğunu bili- yorsunuz, hanım! - diye Suad'e döndü.- Hem, üstelik, siz, muhtaç bir halde de değilsiniz. Kıyafeti- nizden pek zarurette olmadığınız anlaşılıyor. Elbiseniz, şapkanız, ıskarpinleriniz mükemmel. Şimdi, polise haber vereceğiz. — Polise mi? — Niçin şaştınız?. Elbet.. Suat, bayılacak gibi oluyordu. Lâalettayin Obir yere tutundu. Yarabbi! Kocası.. Kocası bunu duyunca ne diyecekti? Evet, evliydi. Hem de yeni evli.. Bir senedir mesut bir ömür sürü- yorlardı. Yalınız paraları azdı. Yeni çıkan geniş çizgili ipek buyon atkılarına pek heveslen- mişti. Onlardan bir tane aşırmağı aklından kaç gündür geçiriyordu. Fakat, kendi kendine hâkim ol- mak istiyor, hattâ o tarafa yanaş- maktan bile çekiniyordu... Nihayet bugün... nefsine hâkim olama- mıştı... Bütün bunları anlattıktan sonra rahat bir nefes aldı, gayet beliğ, fasih ve candan konuşmuştu. Her halde tesiri görülecekti” Fakat, kır bıyıklı zat sanki söy- lenenleri dinlememiş gibi : — Hmmm... - dedi. Yazıhaneden bir kâğıt kalem çıkardı : — Isminiz ne? — Benim mi? — Evet. Sizin isminiz? Hanim! Buraya Hırsız kadin — Suat Sadullah... mİ Doğru söylediğinizi ispat için nüfus tezkereniz falan yanr- nızda mı? — Hayır... Fakat, gelen bir mektup... Âlâ... Adresinizi de kaydedelim.. Bir kâğıda bir şeyler yazdı. — Irzalayın. Kalemi titreyen eline aldı... Üç beş satırlık bir ibarenin altına imzasını attı. “Suat S...,, Kalemi durdu. Kocasının ismini böyle mülevves bir hâdiseye mi karıştıracaktı? — Atınız imzanızı diyorum size... Yoksa, şimdi tevkif edilir- siniz. Attı. Sonraş okudu. “Ben, aşağıda imzasını atan Fındıklıda, Salı pazarında, dör- düncü çıkmazda yirmi beş nu- maralı hanede sakin Suat Sa- dullah, 5 nisan 7932 salı günü Istanbul büyük manifatura ma- gazasından bir ipek kumaş çal- dığımı itiraf ederim., Kır bıyık adam: — Pek âlâ.. - diye ayağa kalktı. - gidebilirsiniz. Neticeyi bildiririz. Kapıyı açtı. Kadını savdı. Onu, nazarlarile, arkadan takip etti. Bu sirkat, kadının birinci sir- kati.. Bu ders, ona kâfi gelecek,. Omuz silkti ve odaya döndü. O akşam, Suat, kocasını mu- tadı üzere karşıladı. Içindeki heye- can ve endişeyi gizlemek için neler çekti neler... Acaba polis mi, yoksa adliye mi onu tuta- caktı ?.. Yarın mı? Öbür gün mü ?... Bir ay sonra mı?... işte bana Aradan aylar geçti. Suat, hâl& yüreği hoplıyarak bekliyor... Her kapı çalınışta ürküyor... Ömrünün en güzel mevsiminde, izdivacının en mesut senesinde hayatın tadını kaybetti... Mehtabın gümüşiliğini, semanın maviliğini gözü görmüyor. Korku içinde bekliyor... Dükkân sahibi, iyilik Oolsun diye onu polise vermemiş, bu küçük dersle iktifa etmişti. Fakat polise verilseydi, hapse girseydi bile, o ceza, bu cezanın yanında solda sıfır mesabesinde olacaktı... “Ha geldiler, ha tuttular, ha tutacaklar...,, Işte bu, tahammül edilir ıztırap değildi. Nakili: (Hatice Süreyya) Zonguldak maden dairesi müdürlüğü Istanbul sanayi müdürü Nafiz beyin, Zonguldak maden dairesi müdiriyetine tayini teeyyüt etmiştir. Zonguldak maden dairesi müdürü Refik bey de sanayi müdürlüğüne tayin edilmiştir. EMLÂK SAHİPLERİLİ Kira kontratları tecdit zamanı yaklaşıyor | Kiracılarla münakaşa ve pazarlık her vakit müşkil ise de bu sene ahval dolayı- sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaşalardan | kurtulmak isterseniz İEMLÂKiNiZiN iDARESİNİ Bahçekapı Taşlian No. 20-21 - 22de mukim UMUM EMLÂK ACENTESİNE TEVDİ EDİNİZ! TELEFON 20307