- m İni PM pen çer Me Men aşkin» ope veni lager ERE e GRE NMNMANNNN Sahife 8 am eme Çarşamba mektupları Toprağı çok mümbit ve şirin bir yer: Çarşamba Hayvanını satıp kasaptan et satın alan köylüler. Çarşambanın umumi manzarası Çarşamba 22 (Hususi) — Tre- nimiz Samsunun kumsal sahille- rinde bir müddet ileriledikten sonra göz alabildiğine geniş, yemyeşil bir ovaya daldi. Yolun iki tarafında boydan boya uzanan sonsuz, geniş bir ova; minimini yassı tepeciklerin eteklerinde küme küme meyva ağaçlarının aralarına sıkışmış bir sürü köyler.. Ilk bakışta, Obu kara ovanın ortasında bomboş duran geniş tarlaların manzarası derhal göze çarpıyor. Bu mümbit arazinin ekilmeyip boş bırakılmış olması hakikaten merakı mucip. Yanımda oturan yerlilerden bir yolcu izah etti. Buralar tütün tarlaları imiş. Yakın zamana kadar hepsi işleniyormuş. Fakat dünyayı saran iktisadi buhran neticesinde tütün alışveri- şinin durması bu altın toprakları böyle metruk bir bale getirmiş. Tren, iki tarafı sık meyva ağaç- larile çevrili daracık yolda bir buçuk saat ileriledikten sonra Çarşaraba istasyonunda durdu. Yeşil Irmağın iki tarafında bağ- lar, bahçeler arasına yerleşmiş şirin bir kasaba... Toprağının son derece mümbit- liği ve halkın çalışkanlığile Canik mıntakası dahilinde en mühim mevkii tutan bu güzel kasaba Samsun havalisinin yegâne erzak deposudur. Bu büyük kaza 244 parça köyden mürekkeptir. Mecmu nüfusu 40 bini müteca- vizdir. Nüfusun 6400 ü nefsi ka- sabada (oturmakta, mütebaki 33600 ünü köy halkı teşkil et- mektedir. Halk kâmilen ziraatle iştigal eder. Köylünün bir kısmı çoban- ve avcılıkda yapar. Toprağın kuvvei imbatiyesi fevkalâdedir. En mühim mahsulü mısır, fa- sulye, soğan ve sarmısaktır. Senede vasati olarak 350 bin çuval mısır, 70 bin çuval fasulye istihsal edilmektedir. Soğan, sarmısak istihsalâtı ye- künu senevi 75 bin liraya baliğ olmaktadır. Toprağın kuvveti etra- fında konuşurken bir bağcı güle- rek yerden bir avuç toprak aldı. — Efendi, - dedi - uzun tarife hacet yok, bu toprak o kadar kudretlidir ki, biz soğanı doğrudan doğruya tohumdan yetiştiririz. Izah etti. Soğanı tohumundan yetiştiren toprak az bulunurmuş. Bunun iiçin bir çok yerlerde soğan, fisil tabir olunan küçük başlar dikilmek suretile yetişti- rilmiş. Çarşamba, fazla miktarda soğan fisilide ihraç etmektedir. Bundan başka senevi 120 bin liraya yakın yumurta ve 50 bin liralık siyah havyar istihsal edil- mektedir. Halk tütün zeriyatına ehem- miyet vermemiştir. Bunun için toprağın müsait olmadığını yapı- lan teşebbüslerin müsbet netice vermediğini ileri sürenler varsa da tütünün iyi terbiye edilme- mesi yüzünden matlup netice alınamadığını iddia edenler pek çoktur. Ceviz kütüğü ihracatı da mübim bir yekün tutmaktadır. Av hayvanatından tilki, sansar, kurt, porsuk, tavşan ve saire gibi kürk deri ihracatı da mühim- dir. Bir çok yerlerde en mükem- mel şarap imaline mahsus siyah üzüm yetişmekte ise de maalesef halk buna ehemmiyet vermemek- tedir. Biraz gayret edildiği takdirde bundan da külliyetli | istifade temini muhakkaktır. Ekseri 'halkın ve bilhassa köy- lünün en mühim gıdası mısır ekmeğidir. Kasabada buğday yapan dört beş fırın vardır ki, köylüler kasabaya geldikçe bun- lardan buğday ekmeği alıp köye götürürler. Köylünün fazla miktarda et sarfiyatı vardır. Fakat eskidenberi garip bir âdet mevcuttur. Köy- lerde et için katiyyen hayvan kesil- mez. Her köylü kasabanın pazarı olan çarşamba (günleri hayvanlarını getirip (Okasaplara satarlar Ove mezbahada hayvan kesildikten sonra kasaptan para ile et satın alıp köye götürürler. Köyde bir kaç kişi ortak olarak bir hayvan kesip aralarında taksim etmek im- kânı varken bu şekilde kasabadan et alıp saatlerce mesafeye taşıma- ları hakikaten gariptir. Kasabada etin okkası 30-35 kuruştur. Fakat pazar günleri bizzat mezbahaya kadar gidildiği takdirde eti 20 kuruşa kadar almak mümkündür. Memleketin daha bir çok hususiyetleri ve halkın, temini imkân dahilinde bulunan bir takım ihtiyaçları da vardır ki, bunlardan da geleçek mektubumda bahsedeceğim. ununu İlân tarifemiz 71 Teşrinievel 1931 tarihin- den itibaren gazetemizin ilân tarifesi şu suretle tesbit edilmiştir: Santimi Sahife kuruş 1 400 2 250 3 200 4 100 İç sahifelerde 60 Son iki sahifede 30 Gül şehri Iktisadi buhrandan bu şehir de zarar görmüş Amerikada Californiada Port- lant isminde bir şehir vardır. Bu şehrin diğer bir ismi de Gül şeh- ridir. Filhakika bu şehir âdeta bir gül bahçesi halindedir. Evler kâmilen ikişer katlı ve bahçe or- tasındadır. Sokaklar, (bahçeler kâmilen gül fidanlarile doludur. Senenin her mevsinde Portland- da gül vardır, Bilhassa ilkbaharda şehir daimi bir gül kokusu için- dedir. Dünyanın her tarafında mevcut bütün güller Portlandda da mevcuttur. Güllerin renkleri ve * tenevvüü gözleri kamaştırır. Bu güzel ve sakin şehir iktisadi buhrandan çok müteessir olmuş- tur. Burada göşkleri bulunan zen- ginler buhran yüzünden bahçelerine bakamamağa, güllerini ihmal et- meğe başlamışlardır. Belediye de varidatı azaldığından meydanlarda, parklarda ve sokaklardaki güllerle eskisi kadar meşgul olamıyor. Bu sene Portland şehrinde gül bayramı pek sönük geçmiş, bir zamanlar olduğu gibi yeni cins güller meydana çıkarılamamıştır. Bu hal Amerikada adetâ bir heye- can uyandırmıştır. Gazeteler, Port- landın emsalsiz gül bahçelerini muhafaza için halkı, bilhassa zenginleri yardıma davet ediyor. Kadın Cokey! Bu sahada da erkeklere rekabet ediyorlar? Kadınlar her sahada erkeklerle boy ülçüşmeğe başladılar. Bir çok kadınlar en ağır işleri bile deruhte ediyorlar. Şimdiye kadar kadınların girmedikleri bir iş vardı: Cokeylik, son zamanda kadinlar cokeylik te yapmağa başlamışlar ve muvaffak ta olmuşlardır. Cokeylik yarış atlarını koştur- maktır. Bu iş zannedildiği kadar kolay değildir. Bir defa daimi surette çalışmak, uğraşmak lâ- zımdır. Sonra çok dikkatli (o hareket etmek icabeder. Küçük dikkatsiz- lik bir yarışı kaybettirebilir. Çokeylik ayni zamanda tehlikeli bir sanattir. Hele manialı yarış- larda düşüp ölen veya sakat kalan cokeyler çoktur. Maamafih bütün bu tehlikelere rağmen kadınlar cokeyliğe de başlamışlardır. e Pariste son at yarışlarında iki kadın cokey var- dı. Ve bunlardan birinin bindiği at birinci gelmiştir. Matmazel Warin ismindeki bu cokey çok alkışlanmıştır, Kadın cokeyler manialı at yarış- larına da girmeğe hazırlanıyorlar. Ottava konferansı Londra 28 — Ottavadan alınan haberlere göre imparatorluk ikti- sadi konferansı müzakelerine de- vam ediyor. Şimdiye kadar iptidai maddelerle erzaka ait bir çok meseleler müzakere edilmiştir. Imparatorluğa dahil hükümetler et ve tereyağlarının himayesi için bir rapor vermişlerdir. Rapor tetkik edilecektir. Fransız bahriyesi (Alman bahriyesine taziyet beyan etti Paris 29 ( A. A. ) — Bahriye nazırı M. Leygues, Fransanın Ber- lin ateşenavalini Alman babriye- sinin Niobe mektep gemisinin garkı dolaylsile duçar olduğu büyük matem münasebetile Fran- sız bahriyesinin taziyeilerini be- yana memur etmiştir, Tefrika No. 17 30 Temmuz 1932 30 Temmuz 1932 Ana - Kız Rakabeti Nakili: (Vâ - Na) Hayat, oOonun © yanındayken başka bir renk, başka bir lezzet iktisap ediyordu. Kendini Leylâ hanımefendiye terketmişti. (O ne emretmişse körükörüne yapmıştı. Lâkin, vardıkları bu ilk netice karşısında ( şaşalamıştı: Koridor meselesi üzerine, başını bir kayaya çarpmış kadar fena olmuştu. Vicdan azabı içindeydi. Başını yavaş yavaş yukarı kaldırdı. Kadına baktı: Onun için, (belki de bizzat kendi için ) (o bu derece akıl ve mantığın alamıyacağı şeyleri yapan ve yaptıran kadını her zaman- kinden daha güzel buldu. Itirafı onu O heyecanlandırmış, daha güzelleştirmişti. Gözleri, simsiyah olan gözleri ışıldıyordu. İçlerinde kıvılcımlar yanıyordu. Titredi. Leylâ hanimefendi, bir şikâra bakar gibi ona bakıyordu. — Hem, - dedi. - bu kadar söze, bu kadar izahata ne lüzum var? Seni kendime hasretmek, kendi yanimda alıkoymak istemiştim. Öyle yaptım. Sen benimsin... Hasan, tekrar titredi. Kadına yaklaştı. O günlük daha fazla konuşma- dılar.. Bunu, heyecanlı günler takip etti. Leylâ hanımefendi Palace Ak go'daki dairesinden - 217 numa- ralı odadan - ayrılmıyordu. Hiç dışarı çıkmıyordu. Meliha hanım, hastaneden çık- maktan bahis bile etmiyordu. Halbuki, iyileşme devresi hayli yaklaşmıştı. Hasanı sorarsanız, iki kadın arasında, bir saat rakkası intiza- mile gidip gelmekteydi. Bu hal Hasan'ın ne mantıkına, ne de hissine muvafık geliyordu. Anne de, kız da gayet ihtiyat- kâr davranıyorlar, Hasana mahut koridor hâdisesinden tek kelime söylemiyorlardı. Meliha her gün hastane oda- sında, kocasını nazikâne ve tatlı bir tebessümle karşılıyordu. Leylâ hanımefendiye gelince, damadı her sefer otele avdet ettiği zaman, onu, nazarlarile, âdeta yiyecek gibi isticvap ediyordu. Lâkin ağızla tek sual sormuyordu. Ve işte vaziyet bundan ibaretti, Etrafta, Roma, mutat hayatını yaşamakta berdevamdı. Şüphe yok ki, otelde olsun, hastanede olsun, bazı insanlar EEE esrara kısmen nüfuz edebilmiş- lerdi. Lâkin, Italyan'lar, pek ter- biyeli ve ihtiyatkâr insanlardır. Hiç kimse en ufak bir hayret ifadesi bile göstermemişti. Ancak bir hafta sonra - kap- lumbağa süratile ilerliyen bir haftadan sonra - Hasan, bu müthiş sükütu bozmak cesaretini göste- rebildi. Otelden çıktığı esnada Leylâ hanımefendi ona öyle hazin bir nazarla bakmıştır ki ve nazarla- rında öyle ıztırap ifade etmişti ki hastaneye gider gitmez, hattâ Melihanın elini sıkmadan, ona, dedi ki: — Anneniz. Hasan'ın cümlesi, ağzında yarı kaldı. Meliha, sarararak, tiz bir sesle haykırdı: — Sakın.. bahsetmeyin! Hasan, yutkundu. Sonra. Sakın ondan bana — Dinleyin. Peki amma, anne- niz öyle bedbaht, öyle bedbaht ki.. Bu sözün cevabı pek seri geldi. Bir kurşunun hedefe isabeti süratile... — Ya ben?... Ya ben bedbaht değil miyim?) Hasan, verecek cevap bulamadı. Sonradan bu muhavereyi dü- şündüğü zaman, hattâ manasız bir cevabın hiç cevap verme- mekten bu mevkide daha iyi olacağını düşündü. Mahcubane sordu : — Şu meseleyi anlamak ister- dim. Beni niçin kabul ettiniz ?... Beni kabul edip te annenize karşı niçin bu derece çekingen davra- nıyorsunuz | Meliha, Hasan'ı bir el işaretile susturdu ; — Bunun sebebini ben de pek az anlıyorum. Kendi kendime izah edemiyorum. İlk anda, kaç- mağı boşanmağı, her şeyi terket- meği düşündüm. Hattâ, babamın yanına gitmek aklımdan geçti. Babamın yarına gitmek ve ona, her şeyi, olduğu gibi anlatmak.. Sonra, aklıma Istan- bul'da şeyh Murat efendiye, anne- min şeyhine gitmek ve onunla konuşmak geldi... Fakat ondan ne istiyebilirdim!.. Hiç birini çıkar yol bulmadım.. Ölmek istedim. Sadece ve kısaca ölmek... Lâkin muvaffak olamadım... Başını iğdi. Erkek karısının sözlerini titre- yerek dinliyordu. Meliha devam etti. (Arkası var) Tayyareci Vecihi bey tayyaresile Anadoluda yaptığı bir seyahat- ten sonra şehrimize gelmiştir. Vecihi bey tayyaresile Uşakta uçuşlar yapmış ve sabık adliye vekili Mahmut Esat beyle Uşak belediye reisini tayyare ile İzmire götürmüştür. Resmimizde Vecihi beyle iki yolcusu tayyarenin önünde görülüyorlar.