25 Temmuz 1932 Tefrika No. 133 | SEBA MELİKESİ | BELEZIS Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Süleyman'ın tahtını kurtaran kahramanı diriltmek lâzımdı. Kâhin (Yazoma) , hükümdara son sözü söylemişti : “Ya kan... Ya mezar..!,, Yazoma akıllı bir adamdı. Sü- | leymanın dediklerini yaptı. Iki hükümdarın arasını açmak işine gelmiyordu. Ihtiyar Kâhin arasıra Jerüzalem'e gelir, Hebron bağ- larında günlerce istirahat ederdi. Süleymanla Hiramın arası açılırsa Yazoma bir daha Jerüzaleme gelemezdi. Sam'ın tedavisine başlandı. Sam, Zahlede yaralandığı zaman fazla kan zayi etmişti. Yazoma, Sebalı kahramanının ölümden kurtulması için kendisine “ mukaddes gıda kan ,, veril- mesini tavsiye ediyordu. Halbuki Süleymanın şeriatında kan içmek memnudu. Ibraniler arasında kan yalnız sibriyet tesisi için içilirdi. OO devirde bir çok vahşi milletler kanla tagaddi ettik- leri gibi Ibraniler ve Araplarda karabet tesisi için kan içilmesi de keza alemşümul bir itikattı. Birbirini seven iki şahıs vücut- larını Oyarıp birbirine (Otemas ettirmekle (1) ve yahut sadece yekdiğerinin kanını içerek tevellüt derecesinde kavi bir rabıtai ka- rabet tesis ederlerdi. Hattâ bu müşterek kan asırlar geçtikçe her kabilenin damarlarına akıtıl- mağa başlamıştı. o Ibraniler ve araplarda kabileden biri katledil- diği zaman “falanın kanı değil, kanımız dökülmüştür,, derlerdi. (2| İsrail arasında da - asilzadeler müstesna olmak üzere - bu itikat vardı. Fakat, Süleyman sara- yında kan içmek ve birbirinin damarlarına kan telkih etmek âdetlerini yavaş yavaş ortadan kaldırmıştı. Kan yalnız, sarayda, zebhedilirkek dökülürdü. Süleyman, insanın kanla yaşa- dığına kanidi (3) fakat halkın itikadı, bir misal ile de bozula- bilirdi. Ahali: —“Hükümdar Sam'ı kanla di- riltmiş...,, Diyerek, hastalarını taze kanla iyileştirmeğe kalkışacaklar ve bu kurban (1) Sami dinlerde kurban kanı: 247. (2) Israilin bütün sebatları Hebron'a, Davudun. yanına gelip, ona hitaben: «Işte biz senin kemiğin ve etiniz. > - Beşinci bap, 1- ve Davut cevaben: « Filhakika siz benim ve elimsiniz | > dedi. ( Tekvin, 29 uncu, bap, 14 ) kan içmenin de 3 telekkileri vardı mahalli Kan içenin müthiş bir kuvvete sahip olduğu ve ibtiyarları kuvvetlendirdiği muhakakktı, Afiikada bu kanaat ve iman elân mev- cut oldüğü gibi, Avusturalyad paslar hâlâ kandan kuvvet ve ilham alırlar, muayyen zamanlarda kan içmiyen pa- paslar aziz olamazlar ve mabetlere geti- rilen hiç, bir hastaya Şifa veremezler, (Kablen: State ef Cape. S: 203) Bir ır evveline kadar Hintliler izdivaç nda, muhtemel sadakatsizliklerini a anlıyabilmek 'maksadile, bir miktar kanlarını zevcelerine içirtirlerdi. Kanla tathir, yalnız şarki Hindistanda (ditraism ) dininde icra olunurdu. Ame- rika yerlileri de eskiden kanla tathir edilirlerdi. Mazay muharipleri ve Sudanın Kil sevahili kabilesi binlerce seneden beri taze kan içmektedirler, ( Hilmi Ömer - Sami dinlerde kurbanın mahiyeti İM, S: 9.) Lavilolar kanununda ise kan içen bir memnuiyet yoktu: « Lâşe yahut paralanmış olanı yiyen her kimse yerli olsun garip olsun eli kendisi de su ile yıkanacak ve a kadar mapak olup andan sonra olacaktır. > - Lavilolar - on yedinci bap, 15- (3) «... lâkin sakın ziyade kan içimi yesin! zira kan candır.» - Tesmiye - 13 ncü bap, 23 - yüzden şehirde ve köylerde bir çok fenalıklar yüz gösterecekti. Yazoma, kendi omezhebinde kan memnuiyeti olmadığı için, bir akşam, Süleymana vaziyeti açıkça izah etti: — Sam'a bu gecede taze kan içirtmiyecek olursanız, yarın sabah, Sebalı, kahramanı gömmek için bir mezar kazdırınız! Beni Israil hükümdarı çok müş- kül vaziyete düşmüştü. Sam kan içmezse ölecekti. Süleymanın tahtını tehlikeden kurtaran böyle bir kahraman, şeriat kurbanı olarak, gözleri önünde ölüp gidecek miydi? Yazoma son sözünü söylemişti : — Ya kan... Ya mezar... Süleyman o gece bunlardan birini © hazırlatmağa Sam'ın yanına sokuldu.. Yüzüne baktı.. Zavallının rengi ne kadar uçmuş, gözleri içine çökmüştü. Moap ordularını kaçıran bir kahraman, her ne bahasına olur- tarılmalıydı. Süleyman, Samın soluk çebresine baktıkça teessürü artıyordu. Ihti- yar Kâhin, hastanın başı ucunda duruyordu. Hükümdar, tüylerini ürperten bu dehşetli sahne karşısında daha fazla hissiz ve lâkayıt kalamazdı. Taht ve esaret endişesine, şimdi, vicdan azası da inzimam etmişti. Sam gözü önünde ölecek olursa, Süleyman, bu hadisenin verdiği ıztırabı ölünceye kadar çekecekti. Yazoma nın kulağına eğildi: — Sam'ı sen kurtaracaksın, koca halaskâr! Ve ellerini yüzüne götürerek göz yaşlarını sildi. Hükümdar o kadar çok müte- essirdi ki.. Sam ölürse, tahtı da beraber götürücek zannediyordu! Yazoma sordu: — Kan tedariki için emir ver- diniz mi? Hükümdar, (kapının önünde duran hassa nöbetçilerinden birini çağırdı: — Yazoma'nın istediklerini şim- di getir... Bu emri verdikten sonra, Kâhine döndü: — Ben çokrahatsızım.. İstirahat etmeğe gidiyorum.. Neticeyi bana bildiriniz! Yazoma bu emri alınca, derhal, nöbetçiye semiz bir Zahle keçisi bulmasını söyledi. Yarım saat bulup getirdiler. Sam son dakikalarını yaşıyordu. Ibtiyar kâhin, hastayı, ölümün pençesinden gurtarmak | için ne mümkünse yapıyordu. Evvelâ keçiden alınan taze kandan, hastaya, onar dakika fasıla ile, üç bardak içirdi. Ayak- larının altını kizgin demirlerle dağladı.. Sırtından ve ensesinden sülükle pis kanları çekti.. Zeytin yağile vücudunu uğuşturdu. Yazoma o gece sabaha kadar Sam ile uğraşmıştı. Ertesi sabah (OSam'ın gözleri açıldı. İştihası yerine geldi. Fakat kendisine taze kandan başka bir zarfında keçiyi şey vermediler. Sam: — Beni açlıktan öldürecek misiniz? Dedikce, zavallı (Okahramana mecburdu. | — a 25Temmuz 1932 n emir Alman milliyetperverlerinin 10 emri NE Almanyada intihap mücadelesi başlamıştır. Alman milliyetperver- leri, o bütün umumi mahallere, bütün mekteplere, bütün istas- yonlara, nasyonalistin şu on emrini talik eylemiştir. 1 — En küçük hadiselerde bile vatandaşlarının ve vatanının me- nafiini asla unutmamalısın. 2 — Bir ecnebi malı satın al- dığın vakit, vatanının servetini azaltmış oluyorsun. 3 — Paranı, yalnız Alman iş- çilerine ver. 4 — Ecnebi işçi istihdam et- mek suretile Alman evinin ve Alman atelyesinin şerefini kir- letme, 5 — Sıhhatını tehlikeye düşü- ren ecnebi etleri yeme. 6 — Yalnız Alman kâğıtları üzerinde yazı yaz ve yazılarını Alman sünger kâğıtile kurut.! I 7 — Alman mensucatından başka elbise giyme. | o 8— Yalnız Alman unu, Alman zahireleri, Alman birasiyle vücu- dunu besleyebilirsin. | O9— Alman kahve, kakao ve çikulatasından başka kahve içme ve kakao, çikulata yeme. sa olsun, mutlaka ölümden kur- | 10— Ecnebilerin söylediklerine aslâ inanma. Acaba doğru mu? Kuyumcu küpenin taşlarını mı değiştirmiş? Beyoğlunda (oturan omadam Flonani isminde bir kadın evvelki gün polis merkezine müracaatla bundan üç ay evvel 400 lira kı- ymetinde bir küpesini tamir et- tirmek üzere bir kuyumcuya verdiğini ve aradan üç ay geçtikten sonra dikkat edince küpenin üstündeki kıymetli taşla- rın adi taşla değiştirilmiş oldu- ğunu iddia etmiştir. (Bu iddia üzerine polis merkezi kuyumcuyu isticvap etmiştir. Kuyumcu ise küpeyi aldığı gibi iade ettiğini,taşların değişti- rilmediğini iddia etmiştir. Polis merkezi bu garip meseleyi tahkik etmektedir. Yerli mallar sergisi Sanayi birligi yerli mallar sergisi için hazırlıklara devam etmek- tedir. Bu seneki sergiye, geçen seneye nazaran daha çok firma iştirak edecektir. Sergide yer almak isteyen müessese sahipleri 25 temmuz akşamına kadar, bir- liğe müracaatta bulunacaktır. Yazmacılar kooperatifi Şehrimizde bulunan yazmacılar | bir kooperatif teşkili için ticaret müdüriyetine müracaat etmişler- i dir. Bundan bir kaç gün evvel, | dokumacı esnafı, bir kooperatif | teşkili hakkında, ticaret müdüri- yetine bir nizamname vermişti. iktisat vekâletine gönderilmiştir. | şarapla karışık kan şerbeti veri | yorlardı. Io Tecrübeli kâhin, üç gün, üç ! gece devam eden sürekli bir fa- | aliyet ve ibtimamdan sonra, Sü- leymana şu haberi göndermişti: — Müjdeler olsun âdil hüküm- İ dar, Sam ölümden kurtuldu.. * “» Halkın Samı görmek için yap- İ tığı tezahürat her gün bir az ! daha hararetli bir şekil alıyordu. Bu arzunun önüne geçmek ihti- | mali yoktu. | ( Arkası var ) | Bu nizamname tetkik edilerek, | Nermi Mahir beyin kâtibi dışarıki odada bağır bağır bağırıyordu: — Nafile yere ısrar edip dur- i ma! Beyefendi son derece meşguldür! Şeni içeri alamam... ! — Allah allah... Senne karı- şıyorsun be?... - diye ipince bir erkek sesi, haykırarak, kâtibe ce- vap veriyordu.. Nermi bey bizim arkadaştır... Bırak ulan içeri gire- yim, kendisile başbaşa verip ko- nuşacaklarım var... Ve, paldır küldür devrilmesi... Avukat Nermi Mahir, merak edip, başını kâtibin odasına uzattı. Kâtibile ufarak teferek külhan bey kılıklı bir adamla itişmekte, ka- kışmakta olduğunu gördü. — Heecey! Ne var? Ne oluyor orada?.. - diye haykırdı. Bu haykırma üzerine, kavga edenler durdular. Külhan bey kılıklı; — Bu ölüsü kınalı beni senin | yanına bırakmayor yahu Nermi bey ağa bey! - dedi. - beni tanı- dın, değil mi?... Mani Burgu Hü- seyin, canım... Meşhur kasa hır- sızı... Benim abukatlığımı yapmış- tın da cezamı yedi seneden iki seneye indirtmiştin... İşte müddetim | tamam oldu, çıktım.. Elini öpmeğe geldim, ağabeyciğim... Avukat o gölümsedi. ufak bir işaret yaparak, içeri bırakmasını bildirdi. Başbaşa kaldıkları vakit : bir şeyin Kâtibine adamı | — Sen yalnız el öpmeğe gel- mişe benzemiyorsun! -dedi.- Mutlaka gene bir iş üzerindesin. Burgu Hüseyin, taaccüple avu- kata baktı : — Nereden anladın be ?.. Olur adam değilsin. Kim söyledi sana yeni bir iş üzerinde olduğumu? — Hiç kimse.. Fakat mademki gelip beni aradın... Her halde başını yeni bir belâya sardın demektir... — Yok, ağabeyciğim, yok... Bu | seferki işin; öyle belâlı işlerden | Geğil.. Bilâkis, hayırlı bir iş... ! Çünkü delikte iki sene imanım gevredi... Adam olmağa karar verdim. | — Ne suretle bakalım? | — Kasaları hırsızlardan muha- faza ederek. — Ha! — Öyle ya, gözüm ağabey- ciğim! Biz bu işin mutahassısı değil miyiz? Ben evvelce az kasa açmadım. Kasaları kibrit kutusu gibi açmanın kolayını biliyorum. Şimdi de, hiç bir kasa hırsızı tarafından açılmamaları için ufa- cık bir marifet icat ettim. On dakika içinde bu marifeti kasaya | takıyorum. Bir daha açan olursa alnını karışlarım. Sizin kasaya da bundan bir tane takalım, ağabey! — Yok istemem. — Gel şunu iste, lâzım olur, ağabeyciğim! — Hayır! Ben kendi kasamın İ metanetinden eminim. En iyi cins | Amerikan kasasıdır. Onu hiç bir hırsız açamadığı gibi, ateşte ya- kamaz, su altında bir asır kalsa bile, ince bir damla rutubet sız- maz. Öyle müthiş kasadır. — Masal!.. Dinle beni ağabey- ciğim... — Dinlemem... Şimdi çok işim var... |. — Pek âlâ... Esasen bende | fazla perdah edecek değildim... Ay ağabeyciğim, sana adresimi bırakıyorum... Lâzım olursa beni çağırtırsın. en al; avukat Nermi Her akşam | > bir hikâye | Mahir bey, yazıhanesine girdiği vakit, bir çığlık koparmaktan kendini alamadı. Kasası ardına kadar açik. İçinde ne © esham kalmış, ne tahvilât, ne para... Sade evrak olduğu kılmış ... O gün, kâtibide izinliydi. Derhal kapısını kilitledi. Polis merkezine koştu. Meseleyi yana yakıla anlattı. Burğu Hüseyinin ismini söyledi. Adresini verdi. Ondan şüphelendiğini anlattı. Polisler kasa hırsızını tutmağa gittiler. O da, başka bir şeyi kaybol- du mu diye yazıhanesine döndü. Odasını birde açıp içeri girsin ki ne görse beğenirsiniz? Kasanın kapağı kapanmış; kilidi kilitlenmiş. Kendisi, anahtarla tekrar açmak istedi. Imkânı yok... Zira, kasaya, çelikten ayrı bir tertibat ilâve olunmuş... Aman bre... Bu ne biçim iş?... Nermi Mahir kasasını sarsıyor. Kasa açılmıyor... Çok geçmeden, polisler, burgu «Hüseyni yakalamışlar, vaka ma- halline geldiler. Nermi bey, hâlâ kasasile uğraşıyordu. Onu bu vaziyette gören burgu Hüseyin: — Müsaade buyur, ağabey!- dedi. Kasanın başına geçti. İnce ve mahir parmaklariyle seri hare- ketler yaptı. Kasa açılıyordu. Nermi Mahir, hayretle gördü. Bütün esham, tahvilât, paralar, dün akşam bıraktığı şekilde, yer- li yerinde... Polislere itizar etti. Hem de, iki sene evvel mahkeme karşısında oderece hararetle müdafaa etti- ği bir adamı tekrar müşkil mev- kie sokmak istemiyordu. Baş başa kaldıkları zaman: — Bu ne iş? - diye sordu. — Söyledim ya, ağabeyciğim! Ben omutahassısım... İşte senin kasana emniyet tertibatı yaptım... Artık bu meredi en usta kasa hırsızları bile açamaz... Bu mari- feti, oreklâm olsun diye sana bedava yaptım, ağabeyciğim... Eşine dostuna beni tavsiye et... Bütün zenginlerin emrine amâde- yim... İşte adresim: Sirkecide yerde bıra- Suadiye hanı 112 numarada burgu Hüseyin ve şürekâsı... Alaçam ormanları Bir Alman grupu, Kütahya - Balıksir arasındaki çam ormanla- rını işletmek için tetkikat yap- maktadır. Grup bu münasebetle, Ala çam ormanlarına bir kaç mühendis yollamıştır. Diğer taraftan yerli sermaye- darlardan mürekkep bir grup ta Ala çam ormanlarını işletmek için, bir şirket (o teşkiline teşebbüs etmişlerdir. EMLAK SAHİPLERİ! lt ici atle kiracı Li EMAKNIZ 00 Emlâkinizin kiralanaı muntaza- Emlâkinizin men tahsil edebilmek varıdatımı temin edebilmek hususatında mutehassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için EMLAK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLAK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi: Balıçekapı, Ti