— Tenezzüh mü? — Ne münasebet, kayınvaldeyle beraberiz! SÖYLEMEM Aman yarabbi ne kadar çirkindi. Yüzünü görenler âdeta korkuyorlardı. Bilhassa çocuklar ona hiç yaklaşmaz- lar, selâm bile ver- mezlerdi. Geçen gün süslenip püslenmiş, boyanmış mümkün olduğu ka- dar çirkinleşmiş, bize geldi. İzzet onu görünce bir köşeye sindi. O da inadına tut- turdu : — Beni nasıl bu- luyorsun. İzzet önüne baktı : — Söylemem. — Söyle diyorum, beni nasıl buluyor- sun? — Söylersem an- nemden dayak ye- rim | Hey gidi günler! Bey öfkelendi. Hanım durur mu? Hanım da hiddet etti, Kavga başladı. Birbirlerinin başlarına ellerine geçen tabak çanağı atmıya baş- ladılar. Bu aralık hanım hayıflandı, İçini çekti: — Hey gidi günler heyl.. Ne idi bir zamanlar, birbirimizin ba- şında billur oObardaklar, en iyi cins porsölenler kırardık.. Ne iyi günlerdi onlar. Sebebi Alış veriş etti. Parayı verdi. Satıcı lirayı muayene edince kızdı: — Bana emniyetsizlik gösteril- diğini istemem. — Efendim bazen lira yırtık ve numaraları yanlış oluyor. — Ben de bunun iiçin istemi- yorum yal KURUNTU Yeni evli idiler. Balayı geçirmek üzere Adaya gittiler. Bir gece Adada ka- lacaklar, sonra Yalo- vaya gidecekler, ora- dan Yakacığa geçe- cekler, velhasıl geze- ceklerdi. Ertesi sabah garson hesap pusulasını ge- tirdi. Adamın yüzü ekşidi, müthiş pahalı idi. Karısı sordu : — Nen var? — Hiç. — Yok, bir şeye canın sıkıldı. Bana artık her şeyi söy- lemelisin, ikimiz bir kişi sayılırız. — Bu senin hüsnü kuruntun, garson ge- ne iki kişilik hesap getirdi. Ee Kazazede bulunur mu? 21 Temmuz 1992 — Vapurda bana bir yer Serinliyenler Cehennemi görmedim amma, vapur kazanları ile, fırınları bi- lirim. Iki gündenberi, gökyüzü, fırın- larla kazanlara taş çıkartıyor. Iki gündür, kertenkelelere dön- dük, serinleyecek taş kovuk arı- yoruz. güneşe En afacan çocuklar - çıkmıyorlar. Emrazı asabiye hastanesinin sükkânı, ağaçların altlarına serik r. Herkes gölge arıyor. Bunalıyoruz. Sıcaktan şikâyet etmeyen yak nız Afrika zencilerine dönmüş olan plaj yıldızları. Abanoz tenliler: — A, diyorlar, hava sıcak mı? Biz hiç duymuyoruz. Her gün plajda serinliyoruz. Üstlerinde alev alev yanan güneşte, altlarında kızgın kav- rulmuş kumda serinliyenlere ne buyurulur ?.. Bektaşinin (o tahtakurusu (için dediği gibi: Ey Allahım, kokla- madan mı yarattın!.. Cehennemde serinliyenleri de, yaratırken, başlarının içine bak- madın mı? Teşekkü “Vakıt,, gazetesi Selâmi Izzet'le şakalaşırken “Akşam,ın Türkiyede en fazla okunan gazete olduğunu tasdik ediyor. En fazla okunan bir gazetenin muharriri olmakla iftihar eden Selâmi İzzet, mensup bulunduğu gazetenin en fazla okunan gazete olduğunu itiraf ve tastik eden “Vakıt, e teşekkür eder. Şarkı Bülbül sesi ah oldu bu yıl faslı baharda Gel ağlaşalım kollarını boynuma sar dal Bin bakirenin göz yaşı var gamlı sularda, Gel ağlaşalım kollarını boynuma sar dal | | Öksüz yuvalar saralı ellerle yıkılmış; Dillerde ölüm bestesinin coştuğu yılmış. Gördüm ki emel bağlarının ruhu kırılmış; Gel ağlaşalım kollarını boynuma sar da! — Kocan gene dalavera ile para kazanmış.. Nasıl kazandığını söyleyeyim mi? — Hayır, kaç para kazandığını söylel.. Serbest — Azizim gazetecilik serbest meslektir. Kayıt, kuyut yoktur. Meselâ ben, istediğimi yaparım. Sabahları sekizden evvel, istediğim saatte gelir, akşamları yediden sonra, istediğim saatte çıkarım! Yatak — Ben erken yatmağa alıştım. Köyde tavuklarla yatarım. — Bunu neden evvelden söy- lemedin, yatağını gümeste yap- tırırdım. I Doktor ameliyata karar verdi. Hasta sordu: — Ameliyat için ne vereceğim doktor? — Hiç. — Çok teşekkür ederim. — Parayı varislerinizden alı- rım. Mustafa Nafiz Korkulan Sineğin annesi — Budala ne- den titriyorsun ? Korkacak bir şey değil, arslan geçiyor. Sinek yavrusu — Çok korktum anne, serçe geliyor, beni yiyeçek zannettim... Dürüstr — Salamon, bir müşterimiz 500 lira fazla verdi. Ben dürüst ada- mım, al, 250 sini sana veriyorum! Ibtiyat Karı koca plâjda geziyorlardı. Ikisi de yüzme bilmedikleri için soyunmamıştı, Bir aralık kocası, lastik bir sandala binmeğe kalktı. Pek haklı olarak karısı itiraz etti: — Binme. — Korkma. — Korkarım boğulursun. — Boğulmam, bineceğim. — Öyleyse cüzdanına saatini bana ver. altın 'Tramvayda Bir hanım yanında iki çocukla tramvaya bindi. Biletci bilet istedi. — Onların ikisi de dört yaşın- dadırlar. — Nasıl olur? — Ikizdirler. Biletçi çocuklara bakar: — Nereli bu çocuklar? — Biri Izmirli, öteki Ankaralı! Değer Bir uçurumun kenarında gidiyo- ruz. Ben at üstündeyim. Rehpe- rim, atın sahibi önde yaya. — Ya maazallah atın ayağı sürçse de uçuruma yuvarlansa... — Ne zarar var, bir başka at alırım, buralarda ucuzdur!. Palavra — Hayatımda ilk dafa olarak buraya geliyorum. — Ben de — Yalan söyleme, ben seni burada geçen sene de gördüm! Gül arkadaş!.. Bakma şu günlerin yaslı rengine Bir beyaz gündüze bak - gül arkadaşl.. Her coşan türküyü, ber şen engine Bir uzun sel gibi ak - gül arkadaşl. Sevdiğin bir yüze ağlamak niçin?.. Herkesin fikrini çak - gül arkadaşl.. Her gece bir ışık yakmamak için Ver ateş gönlüne yak - gül arkadaşi. H. Adnan — Mügllüm oğı lu sun, diploman yok. — Şoför babasısın amma ehliyetnamen yok. va