Âşıkını öldüren kibar Dz kadını nasıl beraet etti ? Mahkeme kaza faraziyesini kabul etti, jüri heyeti kadına acıdı... Mayısın otuz birinci günü Londrada iyi döşenmiş apartımanda bir cinayet olmuş, Stephen itmizde genç ve yakışıklı bir delikanlı ölü olarak bulunmuştu. Apartıman madam Barney isminde 26 yaşında genç ve kibar bir ingiliz kadını- nın isticarında idi. Delikanlı da kadının tabancasından çıkan bir kurşunla ölmüştü. Bu vaziyet (karşısında polis genç kadını katil cürmile tevkif etmiş ve mahkemeye sevk eylemiştir. Mahkeme geçen hafta Lon- drada görülmüştür. Vak- anın Ge ettiği ye- rin tabi olduğu cinayet £ mahkemesi küçük pr bir binadadır. Mah- f keme salonu ancak 36 sami alabilir. Bunun için bu meraklı mahke- meyi dinlemek üzere akşam dan bir çok kim- seler sıraya girmişler ve en evvel girerek sıraları işgal etmek üzere bütün gece mahkeme dai- resi önünde nöbet beklemişlerdir. Bu gibi aşk ve ihtiras vaka- larının muhakemesi (Fransada gürültülü olur. Halbuki Londra- daki muhakeme, çok şayanı dik- kat olmakla beraber, sükünet içinde cereyan etmiştir. Genç kadının hayatı Genç kadın iki. seneden beri evlidir. Kocası as'eı Amerikalı- dır. Fakat izdivaçta mesut ole» mamışlardır. Kadının kocası haylaz, çapkın adamın biri imiş. Evlendikten 8onra da bir müddet bu hayata devam etmiş, sonra günün birinde karısını (o bırakarak (o Amerikaya hareket etmiş. Bir buçuk seneden beri Amerikada bulunuyor ve bir sefahat hayatı yaşıyormuş. Kadın bu vaziyet karşısında kendini avutmak için seyahate çıkmış. Pariste Stephen isminde bir gençle tanışmış Stephen yakı- şıklı, hali, tavrı kibar bir adam- dır. Yalnız para cihetinden biraz sıkıntıdadır. Genç ve güzel kadın bu adamla dost olmuş, ona para vermiş, birlikte gezinişler ve niha- yet gene birlikte Londraya gel- mişler. Küçük apartıman Madam Barney Londrada, kibar mahallelerinden uzakça bir yerde küçük bir apartman tutmuştur. Burada sık sık Stephen ile birleşir, bazen geceleri de bir arada ge- çirirlermiş. Fakat umumiyetle ini dın evinde, delikanlı da diğer Madam Barney bir apartmanda otururlarmış. Bir müddet mesut bir hayat devam etmiş, iki genç sevişmişler, istikbale ait bir takım hayaller kurmuşlar. Hattâ genç kadın, kocası aleyhine boşanma davası ikame etmeği ve ondan sonra Stephen ile evlenmeği aklına koymuş. Stephen de bu fikri ka- bul etmiş. Aradan aylar geçmiş. Midam ” rnevin başka bir resmi Meçhul kadın Bu sırada delikanlı, Madam Barneyin arkadaşlarından başka bir kadınla tarışmış, aralarında bir münasebet tesis etmiş. Diğer taraftan Stephen öteden beri kumar meraklısıdır. Yeniden kumara başlamış, bir çok para kaybetmiştir. Bu sebeble para için madam Barneyi sıkıştırmağa başlamıştır. Madam Barney, araya başka bir kadın girmese parayı seve seve verecek, fakat kıskanç- lik dolayısile hesabi davranmağa başlamış ve az para vermiştir. Bunun üzerine delikanlı genç kadını daha ziyade ihmal etmeğe başlamıştır. Bu yüzden 19 mayısta aralarında bir hadise olmuştur. O gece apartman komşuları kadı- nın: “Ateş edeceğim, ateş ede- ğim!,, diye bağırdığını işitmişler ve bir el silâh sesi duymuşlardır. a * Fakat hadise bu kadarla kalmıştır. Vaka nasıl olmuş? Vaka gecesi iki genç arasında gene bir münakaşa olmuştur. ç Kadının anlattığına göre kendisi bu münakaşa üzerine artık yaşa- mak istemediğini söylemiş, deli- kanlı da bir hadise olmaması için kadının silâhını almıştır. Kadın silâhı geri almak ister- ken birdenbire tabanca patlamış, çıkan kurşun gencin ölümüne sebep olmuş. Mamafi bu iddia şüpheli görük- müştür. Çünkü) dinlenilen adliye tabibi maktulün ellerini, beyaz gömleğini gayet temiz gördüğünü söylemiştir. Tabanca ile boğuşma olsa , eller ve gömlek bu derece temiz kalmazdı. Bir silâhçı da taban- canın o kadar kolay ateş alan cinsten olmadığını söylemiştir. Bn iddialar üzerine uzun mü- © nakaşalar olmuş, tabanca prova edilmiş ve tekrar muhakemeye devam olunmuştur. Madam Barney, 19 mayısta kom- şulardan işidilen sesleri şu suretle izah etmiştir : “O gece şiddetli bir münakaşa ettik. Ben tabancayı aldım, Ste- phen elime sarıldı. Ben namlıyı üzerine (o çevirmeğe O çalışarak “ ateş edeceğim, ateş edeceğim ,, diyordum. Fakat Stephen buna mani oldu, çıkan kurşun boşa gitti. , Beraet kararı Müddiiumumi mahkümiyet iste- miştir. Dinlenilen iki polis memu- ru da cinayeti müteakip apartimana gittikleri zaman kadının kendile- rine çok fena muamele ettiğini hakaret amiz şeyler söylediğini ifade etmişlerdir. Kadının vekili uzun ve parlak bir müdafaada bulunmuştur. Niha- yet jüri heyeti mürafaaya çekilmiş ve kadının beraatine karar ver- miştir. Mahkeme salonunda yer bulmak için bütün. gece nöhet bekliyenler 15 “Temmuz*1932 7 Tetrika No. 2 m er Temmuz 1932 Ana - Kız Rakabeti Nakill : Dünkü tefrikamızın hülâsası: Henüz fes giyildiği bir zamanda, zengin bir âile, Tokatliyan salonlarında bir izdivacı tesit ediyor. Muhaveresin- den deli fişek olduğu anlaşılan piyanist Orhan, bu düğünde gayet iyi çaldığı Marche nuptiale'yi (—izdivaç mar- şını) çalsın diye davet olunmuştur. Ar- kadaşı ressam Ahmet Ramiz, Orhan'a bu izdivaçta garip cihetler olduğunu anlatıyor: Gelin olan Meliha hanımı, işte bu yan masadaki genç - Pertev bey- severmiş. Halbuki kayin valide prenses Leylâ hanım Efendi şimdiki damadı Hasan Beyle sevişirmiş... Bu tafsilât, deli fişek Orhanı sinirlendiriyor. Ressam, şahadet parmağının, boğum yerini - pot kıranlara mah- sus bir tavurla - ısırdı; sonra, gene aynı manaya gelen bir hareketle ısırdığı parmağın elini, yanmış gibi, havada salladı. Orhan: — Haydi, söylesene... Niçin sustun ?.. - diye ısrar edip duru- yordu. Ahmet Ramiz, ta yanı başla- rındaki masada oturan gayet şık geyinmiş, yakışıklı bir genci arkadaşına işaret etti: — Pertev bey! - diye Orhanın kulağına fısıldadı. -tuh, be... Pertev bey buradaymış... Acaba konuştuklarımızı işitti mi ?.. Dinlemiyor gibi oturuyor amma... Orhan: — şittise ne olur ki?.. - diye Ahmet Ramizin yüzüne baktı. — Aman, benim gibi, yavaş konuş allahını seversen... Bu Pertev bey, bugün gelin olan Meliha hanıma öşıktı... Hattâ, kıza talip oldu... Vermediler... Halbuki, - doğrusu ya, - bence, Hasan beyden ziyade Meliha hanıma o denkti... Amma, anası, ah, anası Leylâ hanımefendi yok mu, kendi aftosunu kızına verdi. Musikişinas, siyah plastron bo- yun bağınını mendil gibi kullana- rak, ağzından çıkan hayret ve esef sayhası böylelikle kapattı. — Ne diyorsun be kardeşim?. Ne. diyorsun allahaşkınsa?.. olur şey mi bu?.. Tuh be... Tuh be... Allah belâlarını versin be.. Ayni zamanda, meseleyle alâ- kası olduğu için, yanlarındaki masada oturan delikanlının yüzüne dikkatle baktı. Pertev bey, mah- zundu.. Mahzun.. Adeta ağlayacak vaziyetteydi. Kendi âlemine dal- mıştı.. Sevdiği kızın dügünü olduğu için, âşıkının cenazesini teşyi için mi buraya gelmişti, yoksa tesa- düfen mi burada bulunıyordu?... Fakat, her halde, musikişınasın üzerinde, bütün bu muhavereden ve manzaradan kalan intiba düğün değil, felâket intiba oldu. Hatta garsonun getirdiği kah- vesini bile içmedi. Elinin tersile itti. İterken kahveyi sıçrattı; açık renk bonjurunun kolunu kirletti. Ona da büsbütün kızdı. Ressamın verdiği tafsilâtı din- lemiyordu bile.. Halbuki, Ahmet Ramiz, anlatıp durmaktaydı.. —.. Avrupa'dan bu gelişle- rinde, Bebek'teki yalılarına inme- diler.. Ana-kız Tokatlıyanda bir daire tuttular. (Burada nikâh kıydırdılar.. Eşi dostu Tokatlıyana davet edip izazediyorlar.. Derhal Avrupa'ya hareket edecekler... Balayı seyahatine... Bir eski düğünleri düşün, azizim, bir de şimdiki şu düğünü... Garple- laşmanın bu derecesine şaşılır... Tarabulusi zadelerle Tunuslu'ların torunu, alafrangalık diye, böyle otellerde evlensin.. Olur şey değil... Orhan, bu tafsilâtı dinlemiyordu. — Düğün günü değil, felâket (va - No) günü, Omeymenetsizlik ogünü...- diye mırıldanıyordu. Asabiyetle siyah plâstrondan boyunbağının ucunu yiyordu. Bu sırada, Tokatliyan kahveha- nesinde bir hareket oldu. Kapı- dan girenler çıkanlar çoğalmıştı. Davetliler arka salonlara doğru yürüyordu. Anlaşılan, düğün başlıyordu. Kapıda beliren Aleksi, gözlerile etrafı arandı. Orhanı görünçe onun yanına yaklaştı: — Aman virel Neredesin Allah askina?.. Haydi, sabuk, gel... — Ben gelmem!.. Böyle düğüne o. -ptiale (izdivaç marşı) çalmam... Ben artistiml... - diye Orhan ayak diredi. Ahmet Ramizle Aleksi, onu, adeta sürükler gibi kapıya götür- düler. Koridordan geçirdiler... Aleksi: — Delisin sen?.. Deli- sin senİ- diye birşey anlamadan tekrarlıyordu. Ahmet Ramiz ise: — Haydi, haydi kardeşim.. Deli olma.. Âlemin işi üzerinize ne vazife?,. Sen çikarına bak.. - diye- rek onu iknaa oğraşıyordu. Nihayet Orhan, Aleksi ile bir- likte, arka salonlara girdi. Çok geçmeden merdivenlerden altı kişilik bir kafile indi. Bunlarin dördü frak giymiş erkekler, ikisi beyazlara bürünmüş, başlarına tüller almış iki kadın.. Ramiz, iki kadının ana kız olduğunu tanıdı. Fakat bilmeyen, tanıyamazdı, onları, ikiz hemşireler sanırdı.| ; Girmişlerdi. Bu genç de damat Hasan bey. Delikanlı düşünceli, gelin hanım mağmum, sade Leylâ hanımefendi: bu düğünün içinde neşeli... Kafile salona girdi. Tam o esnada, bir piyano sesi yükseldi. Ressam Ramiz'in gözleri çeşim- hanelerinden az daha dişarı uğra- yazaktı. — Fakat bu ( —Izdivaç marşı) Marche nuptiale değil... Bu, bu.. - diye söylendi. Kulaklarının doğru işitip işitme- diğini anlamak istiyordu... — Bu, bu... -“ diye tekrarla- yarak etrafına bakındı. Gözüne Pertev bey ilişti. Per- tev bey de, pasta salonundan çıkmış, asansörün ve merdivenin bulunduğu koridora, elinde bas- tonu ve pardesüsü, gelmişti. Mah- zundu. Adeta bir tayf gebiydi. Ahmet Ramiz, onunla karşıla- şınca, dudaklarındaki hayret cüm- lelerini tekrarladı: — Bu çalınan ne, beyim? Pi- yanoda bu çalınan meşhur izdivaç marşı değil... Bu, bu...? Pertev bey, dikkatle dinledik- ten sonra: — Meşhur matem Omarşıl..- dedi. - sizin arkadaşınız çılğın galiba.. Matem marşı çalıyor... Hakikaten de, deli Orhan, al- dığı intibaların tesirinden kurtu- lamamış, izdivaç marşı yerine matem marşı çalmıştı. Pertev, gözünde bir damla yaş birikerek, bu marşı dinledi.'Şimdi salondan da bhayreti ifade eden. sözler işidiliyordu: — A, A.. Buda ne?.. a — Atın bu münasebetsiz herifi dişarıl — Divane.. Delikanlı, ressama: (Arkası var) j | | <