21 Haziran 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

21 Haziran 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“21 Haziran 1932 Tefrika No. 99 21 Haziran 1932 | SEBA MELİKESİ BELİELES Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Ertasi sabah, güneş doğarken, harem pencerelerinden acı bir feryat işidildi: “Ben Sam'ın karısıyım.. Beni nereye götürüyorsunuz?,, Belkis'in tüyleri ürpermişti. Davut, dirilmiş de, kulağının dibinde sanki ona hitap ediyordu. Derhal kitabı elinden bıraktı.. Oda hizmetine bakan cariyelerin- den birini çağirdı:” — Koş, şimdi buraya getir! Belkis, bu işi Rodit ile konuş- tuğuna çok pişman olmuştu. (Davut)un nasihatlerini okurken, vicdanına karşı hesabını vereme- diği bu müthiş cinayetin cezasız kalmiyacağına inanmıştı. » “» Rodit'in kapısı, hafifçe iki defa çalındı. Jerüzalem dilberi birdenbire Sam'ın geldiğine zahip olmuştu. Belkisin cariyesi dudağını kapıya yaklaştırarak: — Rodit, bekliyor.. değilim. Rodit bu sesi işidince yatağın- dan kıpırdamadı.. Kapıdaki cariye aynı sözü tek- rarladı ve odada kimse olmadı- ğına kanaat getirerek, Melikenin dairesine geçti. * Rodit'i bulup dedi, seni Melike Kapıyı aç.. Ben yabancı ”. Belkis, o gece, sabaha kadar uyuyamadı. Sebada kendisine ihanet eden adamlarını gözünün önünde boğ- durduğu zaman bile bu derece müteessir olmamıştı. Süleyman bu cinayetin failini ararken onun yüzüne nasıl baka- caktı? Sabah oluncaya kadar oturdu.. Rodit niçin meydanda yoktu? Prensesi zehirledikten sonra, Melikeye gelip haber vereceğini söylediği halde neden görünmü- yordu? Belkıste yeni bir şüphe uyandı: Acaba Rodit, Melikeyi aldatmış mıydı? Fakat, ortada acı bir hakikat vardı: Artık, Firaun'un kızı yaşa- mıyordu. Belkis, Seba'da, saltanatı tehli- keye düştüğü günlerde bile bu kadar çok ıztırap çekmemişti. * . Ertesi sabah güneş doğarken. Hükümdar o gece kendi cariye- lerinden dokuz kızı seçmişti. Sabahleyin kızlar nereye gidecek- lerini bilmeden hazırlanmışlardı. Biraz sonra, sarayın bahçesinde, cariyeleri götürecek bir hassa zabiti göründü. Bunun arkasından kafileye işti- rak edecek muhafızlar sıralandılar. Cariyeler sarayın bahçesine çık- tıkları zaman Sur kralına hediye edildiklerini | anlamışlardı. Genç kızlar yeis ve matem içinde ağ- laşıyorlardı. Sur kralının sarayında işkence ve ıztıraptan başka birşey yoktu. Hiram çok şiddetli bir erkekti. Senede bir defa bile Süleymanın iltifatına mazhar olmayan bu ke- lebek kadar ince ve sevimli kız- lar, Sur sarayında her gece sa- bahlara kadar şarap içeceklerdi. Filhakika, Hiram çok sefil ve aynı zamanda da çok haşin ve gaddar bir hükümdardı. Kızdığı zaman en fazla sevdiği cariyesi- nin bile başını kopartmakta te- reddüt etmezdi. Kızlar bahçede birbirlerine s0- kularak (o dertleşirken, Oharemin pençerelerinden acı bir feryat işitildi: | — Ben satılık bir cariye deği- lim... Benim kocam var... Beni nereye götürüyorsunuz? Bahçedeki cariyeler hayretle pençerelere bakıştılar. — Bu ses Rodit'in sesi... — Onu da bizimle beraber mi gönderiyorlar?! Atın üstünde bekliyen hassa zabiti, Rodit'i bir kaç dakika sonra haremin kapısında görünce, hayretinden küçük dilini yutacaktı. Rodit'i cariyelerin arasına getir- diler... Herkes şaşkın şaşkın biribirine soruyordu: — Rodit, hassa kumandanının karısı değil miydi? — Evet amma... — Rüya görmediğimize nasıl emin olabiliriz?! — Hayır canım, bu Rodit değil... Cna çok benziyen bir başka cariyedir... Bu esnada Rodit'in avazı çıktığı kadar haykırdığını gördüler. Rodit: —Kocamı nasıl aldatacaksınız? ona ne söliyeceksiniz? Diyerek saçlarını yolmağa baş- lamıştı. Süleyman bu manzarayı pence- reden seyrediyordu. Elile hassa zabitine hareket emri verdi. Ve kafile derhal kızları sedyelere bindirerek sara- yın bahçesinden uzaklaştı. Süleyman kendikendine düşüni- yordu: — Rodit'in hakkı var. ne söyliyeceğiz? Halbuki bu endişe bir sabah rüzgârı kadar bile devam etmedi. Hükümdar, Sam'a söylenecek sözü hazırlamıştı: “Karının ihanetini gördüm.. Ve senden evvel ben cezasını verdim. Onu sarayımdan ve memleketimden uzaklara sür- düm!,, diyecekti. Sam'ın bu söze inanacağı mu- hakkaktı. O gün öğleye kadar devam Sam'a eden kargaşalık, on cariyenin saraydan ouzaklaşmasile netice- lenmişti. Sam hâlâ meydanda yoktu. Yeni istihkâmları teftişe gittiği tahmin edilen hassa kumandanının şimdiye Okadar avdet etmesi lâzımdı. Sam'ın gaybubeti Süleyman'ın da nazarı dikkatini celbetmişti. Hükümdar merak ediyordu. Acaba istihkâmlarda çalışan amele (parasızlıktan isyan mı etmişti ? Sam'ın bu kadar gecikmesinde | muhakkak ki, mühim bir sebep | vardı. Süleyman ber tarafa askerler gönderterek, Sam'ı aratmağa baş- lamıştı. Sur kralından onbeş talant altın daha gelecek olursa, bütün bu endişeler zail olacak... Hüküm- dar para ile herkesi memnun edecekti. (Arkası var) YENİ NEŞRİYA Hristiyan Türkler Bu nam altındaki tarihi eser intişar (etmiştir. £ Karilerimize tavsiye ederiz. Holivut Memleketimizin yegâne sinema mecmuası olan Holivutun 2 ci sene 17 ci sayısı intişar etmiştir. | | ! — , Versay muahedesi İ tecavüzüne uğramıştır. Akşam Çırpıköy cinayeti Muallim Ahmet Hamdi beyin katilleri anlaşıldı | Izmir 19 — Bayındırın Çırpıköyü | muallimi Ahmet Hamdi bey, üç gün evvel üç şerir tarafından feci | | surette öldürülmüştür. Verilen tafsilâta göre cinayet şu suretle vuku bulmuştur : | Gece yarısından bir saat son- | raya kadar köy kahvesinde vakit geçiren muallim Ahmet Hamdi bey evine dönmüş ve avluda bir- denbire önüne çıkan üç şahsın Mütecavizler tarafından kendi- sine verilen emir “ kımıldamal ,, olmuştur. Muallim bu âni tecavüz karşı- sında birden bire ne olduğunu şaşırarak feryada başlamış ve feryadını işiten refikası ile baldızı ve çocuğu uykuda bulundukları | yukarı kattan (inerek Ahmet Hamdi beyle birlikte (meçhul | şahıslarla mücadeleye koyulmuş- | lardır. Bu sırada Ahmet Hamdi bey bıçakla birkaç yerinden yaralana- rak öldürülmüş ve baldızı hanım da ağır surette yaralanmıştır. - Yapılan tahkikat neticesinde | katillerin Süleyman, Mustafa ve | Halil oldukları tesbit edilmiştir. | Süleyman, Ahmet Hamdi beye | öteden beri muğber bulunmakta | imiş , Mustafa ile bir faiz meselesinden odolayı ve Halil ile de bir tarla işinden dolayı muallim Ahmet Hamdi bey ara- sında bir soğukluk ve hattâ dar- gınlık mevcut olduğu zabıtaca ve adliyece tesbit edilmiştir. Tahki- kata devam edilmektedir. Lozan konferansına bir tadil projesi gönderildi Viyana 19 (A.A.) — Avrupa ittihadı birliği reisi M. Kalerghi, Lausanne konferansının içtima münasebetile Fransa ve Almanya hükümetlerine Versailles muahe- denamesinin gerek galipleri ve gerek mağlupları taahhüt altına sokan Wilsonun meşhur 14 mad- desine müstenit Versailles mua- hedenamesinin yeniden tetkikine müteallik müsbet bir program göndermiştir. Hint altınının muhacereti Bombay, 19 (A.A.) — Bir kaç gündenberi Hindistandan harice fazla miktarda altın çıkmakta olduğu görülmektedir. Filhakika Ranchi ismindeki vapur dün, Londraya (nakledilmek üzere 10,000,000 rubi kıymetinde altını hamil olduğu halde hareket etmiştir. bulmak Emlâkinizin varıdatını temin Emlâk rın tecrübesinden istifade EMLÂK SAHİPLERİ! kiralarını muntaza- Emlâkinizin Silmek edebilmek için Emlâkiniz için süratle kiracı men tahsil edebilmek hususatında mutehassısla- A . . FNILAK, DARE umurunda kesbi ibtisas etmiş olan UMUM EMLÂK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi: Bahçekapı, Taş han No,20-21-22 Telefon: 20307 | türlü sarsılmıyordu. Zengin dükkân sahiplerinden Passer'le küçük maaşlı tezgâh- tarlardan Nikles gayet iyi arka- daştılar.. Hergün Tisk birahane- | sinde otururlardı ; kafaları tütsü- lerler, zil zurna sarhoş olurlardı. Derken efendim, edepsizliğe baş- larlar; kadeh kırarlar, camları çerceveleri indirirlerdi. o Ertesi gün, zenğin dükkân sahibi kırılan eşyanın bedelini vereceği için kimse bu zarar ve ziyana şim- dilik sesi çıkarmazdı. Yalnız, bu gibi hadiseler cereyan ettiği za- man, meyhane sahibi, gelene gidene şöyle anlatırdı: — Dün, tezkâhtar Nikles, tu- lum gibi içti, içti; buluta döndü, küfelik körkütük sarhoş oldu. Yapmadığı rezalet (o kalmadı. Mağaza sahibi gospodin Passer de eh, şöyle böyle oldukça neşeliydi. Tezgâhtar, bu müsavatsızlığa fena hâlde içerlerdi. Ne demek? ikiside aynı derecede sarhoş ol- | sunlar, ayni edepsizliği yapsınlarda | birine tahkiramiz sözler söylensin; öteki hakkında iltifatkâr ler kullanılsın!? Bir gün az içmeğe karar ver- di. Arkadaşı üç bardak dolusu vodka çektiği hâlde, kendisi an- cak yarım bardak içti. Bu sebeple hattâ, meyhanede çıkan kavğaya bile karışmadı; masaların üstünde hora bile tepmedi. Uslu uslu, sakin sakin, efendi efendi oturdu. Yalnız, şöyle, hafif tertip bir ma- kam tutturarak bir şarkıcık mırıl- dandı. Arkadaşı ise, gırtlağı ko- pana kadar bağırdı. Meyhane sahibi Tisk'e küfürler yağdırdı. Ertesi gün, tezgâhtar esefle öğrendi ki, meyhane sahibi, dünkü hadise hakkında şöyle söylü- yormuş. Haberiniz var mı?... Gene dün tezgâhtar Nikles tulum gibi içti, içti. Buluta döndü, küfelik, kör- kütük sarhoş oldu. Yapmadığı rezalet kalmadı. Mağaza sahibi Gospotin Passes de, eh, şöyle böyle oldukça neşeliydi. Patlar mısın patlatır mısın? Çat- lar mısın, çatlatır mısın? Tezgâhtar butün bu sözlerin müsavatsızlıktan neşet ettiğini anlıyordu. Ne yapsa nafileydi. Kendisi kabahatli gö- rünmekten kurtulamıyacaktı. Arka- daşı ise, okıyametleri koparsa, rezaletleri ayuka çıkarsa, gene göze batmıyacaktı.. Birinin suçu öbürüne yüklenecekti. Halbuki, ah... Ah ne kadar istiyordu ki şöyle desinler : — Tezgâhtar, eh, şöyle böyle, oldukça çakır keyifti, neşeliydi. Dükkân sahibine gelince, tulum gibi içmişti. Küfelik, körkütük sarhoştu. Amma, bu arzusu, bir türlü tahakkuk edemedi. Mağaza sahi- bine karşı olan hürmet köyde bir Herif okka- larla da içer, gene ona “neşeli, yahut “çakır keyf, diyorlardı. Kendisi ise, iki kadehcik parlatsa, adı “tulum gibi,, yahut “zil zurna serhoş,, çıkıyordu. Asıl içerlediği şey: Ne zaman zil zurna serhoş olsalar, dükkancı, ertesi sabah bunu itiraf etmez: — Dün azıcık keyifdim! - derdi. cümle- Günün birinde, dükkâncı da, tezgahtar da hakiki manasile zom oldular, zom.. Tezgâhtar, hem içiyor, hem de düşünüyordu ki, adı mademki edebsiz sarhoşa çık- mış bulunuyor, kendisi için, nasıl olsa korkacak birşey yok. Esasen bir kadeh içse bile ayni sıfatı Oona veriyorlardı. Onun için, içebildiği kadar içmekte hiç mahzur görmedi. Üstelik dükkâncıyı da içmeğe ve sarkın- “mahkemeye tılık yapmağa teşvik etti. Belki bıçak kemiğe dayanır da onun hakkında da efkârı umumiye de- ! gişir diye umdu. Nihayet, içki tesirile başları öyle havalandı ki, meyhanede duramaz oldular. Köyün yolların- da bağıra çağıra şarkı söyliye, yalpalıya (o yalbalıya (odolaşmağa başladılar. £ Gölün Okenarindan geçerken, orada, üniformalı bir adam gördüler. Onu, yakaladıkları gibi suya attılar. Esasen bu, mu- tad tuhaflıklarından biriydi. Kö- yün bekçisine daima ayni şakayı yaparlardı. Sonra, ertesi gün, gönlünü almak için, dükkâncı, bekçiye oşarap, sigara ikram ederdi". Lâkin, meğerse bu sefer göle attıkları üniformalı adam, köy bekçisi değilmiş te 81 inci alay jandarmalarından biriymiş. İşler çatallaşmıştı. Derhal dükkâncı ile tezgâhdarın aleyhine “Resmi bir şahsiyeti tahkir, davası açıldı.,, Bir hafta sonra, kasabadaki çağırıldı. Ikisi de, maksadın tahkir olmadığını sarhoş vaziyetinde bulunduklarını, daima bekçi ile böyle şakalaştıklarını, bu sefer de © üniformalı adamı bekçi sandiklarını hakima anlat- tılar. Bunun üzerine şahitler dinle- nildi. Ilk dinlenilen şahit meyhane sahibi Tisk oldu. Hâkim ona: Söyleyin, şahit (efendi, - dedi. - Nikles, sizin lokantadan çıktığı esnada ne vaziyetteydi? — Hâkim efendi hazretleri, müsaade buyurunuz da anlatayım. Sözüm meclisten dışarı; Nikles tulum gidi içti, içti... Buluta döndü. Küfelik körkütük sarhoş oldu... Lokantamdan çıktığı vakit kendini bilmiyecek derecede sarhoştu. — Mağaza sahibi Passer ne haldeydi ? Tisk, hürmetkâr bir nazarla zengin mağaza sahibine baktı. Dedi ki: — Efendim, o, azıcık neş'eliydi. Şöyle, hafifçe keyif olmuştu. Bütün bu sözlerin resmen zabtı tutuldu. Diğer bütün şahitler de mey- haneci tarzında idarei kelâm ettiler: “Tezgâhtar bulut gibi ve kendini bilmiyecek derecede sar- hoştu; dükkân sahibi ise azıcık neş'eliydi! ,, dediler. Hâkim nazarında mesele gün gibi ayan olmuştu. Mademki ( tezgâhtar (kendini bilmiyecek oderecede sarhoştu; reşmi bir şahsiyeti tahkir onun maksadı olamazdı. Olsa olsa, üniformalı adamı daima şakalaş- tığı bekçi sanmış, jandarmayı o sebeple suya atmıştı. Binaenaleyh, beraetine karar verdi. Bilâkis, dükkân sahibi sarhoş değil, sadece neşeliydi. Bu, mü- şahedelerin ( ifadesile tahakkuk ediyor. Öyle ise, üniformalı adamı daima şakalaştığı bekçi sanmasına imkân yok. Onu tahkir etmiş. Biray hapse ve kendisinden yüz ruble cezayı nakti tarhına karar. Bu kararı dinledikten sonra, dükkân sahibi : — Aman efendim... Vallahi ben de körkütük sarhoştum... Bulut gibi, tulum gibiydim ! - diye haykırdı. Fakat para etmedi. Hüküm ve- rilmiş bulunuyordu. Tezgâhtarın (o keyfine yoktu. Kurtulduğuna mı sevinsin, arka- daşının körkütük ( sarhoşluğunu kendi ağzile itiraf ettiğine mi ? Mütercimi : (Vâ-Nü) payan

Bu sayıdan diğer sayfalar: