21 Haziran 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

21 Haziran 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Istanbuldan Kavak tepelerine.. “Huuuu” efendi... Ayol sepeti yan tutuyorsun... Zaten dolma tabağı iğreti... Şimdi devrilecek..,, Garip bir müsabaka.. Şehirden Kavak tepelerine Kavak tepelerinden boğazın görünüşü ve gazinolarda aileler Yeni mahalleye yaklaştığımız zaman otobüsümüz vapuru geçti. Yeni mahalle çarşısına harp ara-. basına binmiş birer muzaffer kumannan gibi girdik. Bize Istan- bulda: — Rumeli kavağından daha yakın!. Demişlerdi. Birer bilet aldık. iskeleye yanaşan vapura atladık. Meğer ne çok kavak yolcusu varmış... Hepisi de sepet- lerle gelmişler. Bir ailede kârı- kadim bakır sefertasıda var... Kavağa kafile halinde çıktık... Ve ,.bep, birden sırtı tırmanmağa baş- İadık... Yolda şarkı söyleyenler, kovalamaca oynıyanlar koca koca kadınlar, elini boru gibi yapıp ağzına koyarak aşağıya sahile doğru bağıranlar ve nihayet bir birlerine sıkı sıkı tenbihatta bulu- nanlar: — Kız Haykanuş. Öyle aylak aylak etrafına bakınmasana, Plak kotusunu bir kenara çarpıp kıra- caksın... — Huvu efendi... Ayol sepeti yan tutuyorsun... Zaten dolma tabağını iğreti koydum, şimdi helvaların içine karışacak... — Aman bu seccadeyi taşı- maktan kollarım koptu... Sanki orada hasır bulamazmışız gibi. Al bey al şunu allah aşkına... Bittabi çift çift gelen âşıkların bu gibi dertlerle hiç bir alâka- ları yok... one plâk kutusu, ne yemek sepeti, ne de yere sermek için hasır.. Kavağın en tepesine çıktığımız zaman kendimi meşhur bir res- samın tablosunun karşısında zan- nettim... Boğaz belki Istanbulun en güzel yeridir. Fakat burası da boğazın en nefis yeri... Buraya çıktığınız vakit boğazı tayya- reden o seyrediyor ( gibisiniz... Aşağıdan, ayaklarınızın altından geçen Romanya vapurunun, Rus şilepinin güvertesinin üstündeki her şeyi teker teker görebiliyor- sunuz... Fakat tepeden... * . Tepelerden sendeleye sendeleye bir şarkı o yükseliyor... Salkım PR ağaçlarının arasında çiftler dola- şıyor... o Delikanlıların (ceketleri ellerinde, beyaz gömleklerin arka- ları adam akıllı gerilmemiş birer yelken gibi şişip kabarmış.. Öyle bol gülüyorlar ki hayret ettim... Burası kahkaha tepesi gibi bir şey.. Bir aralık önümüze garip bir tezgâh çıktı. Yere iki küçük fıçı koymuşlar. Fıçıların üstüne uzun bir tahta koymuşlar... Tahtaların üstünde sıra sıra küçük destiler... Bir kenarda bir: tepsinin içinde de kalın kalın bardaklar.. Bu acayıp tezgâhın önü yaz akşamları, Gala- tada ayaküstü içilen bira tezgâh- ları gibi hıncahınç... — Oldu 7... — Benim 9... —ıu. — 10. — Ben doğrusu mahcubum... Henüz 5.. Bu 7,9,11,10,5 de nedir?. diye düşündüm... Testilere yaklaştım. Tezgâhın önünde hararetli bir müsabaka vardı.. Bardaklar müte- madiyen olup boşalıyor, mideler şiştikçe şişiyordu.. Kendi kendime: — Acaba içmelere mi gelmi- şim?... Dedim... Fakat sonradan öğrendim.. Meğer bu su Sarıyer suyu imiş... Eh Istanbuldan, bunca yoldan gelip de bu sudan hiç değilse bir düzüne bardak içme- mek reva değilmiş.. Ben doğrusu bir buçuk bardaktan fazlasına çıkamadım.. Allah £taksiratımı affetsin... * .. Tepedeki gazino kalabalık.. Gazinoya çikan yolun başında bir darbuka.. Buranın en belli başlı hususiyetlerinden biri de taze Obalık mezesi. Aşağıda, denizde büyük balık dalyanları var.. Deniz üzerinde kakılı büyük sırıkın üzerinde oturan dalyan bekçisinin söylediği şimal vilâyet- deri havası kulağınıza kadar geliyor: “Denize dalayım mı? “Bir halık alayım mı? gidinciye kadar neler görülür ? “Ay battı, şafak attı, “Ay battı, şafak attı, “Daha yalvarayım mı?, “Daha yalvarayım mı?, Arasıra gazino müşterilerinden biri gatsona sesleniyor: — Yahu inde dalyana bir bak. Şimdiye kadar bir parti çıkar- mışlardır. Yarım okka barbunya al getir.. Garson eline bir tepsi alıyor, bir müddet sonra tekrar dön- düğü zaman tepsinin içinde taze- likten oynayan barbunyaları gö- rüyorsunuz. Barbunyalar hemen tavaya atılıyor ve boğazın tam kaşısındaki masanın üstü adam akıllı tanzim ediliyor. Cacıklar, domates salataları, çiroz. salataları, bir kenarda su içinde kirazlar, bir tarafta, soyulup dörder dilim dörder dilim kesilmiş hıyarlar.. bir kenarda testilerin içinde Sarı- yer suları.. * .. Otobüs Mecidiye köyüne ge- lince herkes şoföre seslendi: — Dur oğlum.. Şu çilek tarla- sının önünde dur... Otobüs durunca Anadoludaki şimendüfer istasyonlarında olduğu gibi etrafımızı ellerinde sepetler bir sürü satıcı sardı: — Haydi 35 kuruşa bir sepet... — Mevsim sonu.. 35 kuruşa... — Haniya.. Mal bu.. 40 kuruşa... Çilek sepetlerile otobüs yarı- yarıya doldu. Biraz sonra da meşhur dutluğun önünde durduk.. Orada da aynı manzara.. Çilek sepetlerinin yanına da kâğıt kâğıt dut dolduruldu,. Taksim yolunu tuttuk.. Hikmet Feridun İlân tarifemiz 7 Teşrinievel 1931 tarihin- den itibaren gazetemizin ilân tarifesi şu suretle tesbit edilmiştir: Santimi Sahife kuruş 1 400 2 250 3 200 4 100 iç sahifelerde 60 8 Son iki “sahifede 30 mâ rem Tefrika numarası: 18 Yazan: Ceneral A. F. Oglander ÇANAKKALE muharebeleri Tercüme eden: Muharrem Feyzi Ceneral Hamilton tekke tepenin zaptı zaruri olduğunu kumandanlara söyledi Ceneral Stopford verdiği ce- vapta vakit kaybetmemenin büyük ehemmiyeti oOolduğunu O lâyıkile takdir ve idrak ettiğini ve lâkin asker istirahat etmedikçe ve ka- raya daha ziyade top çıkarılma- dıkça ileriye hareket etmek müm- kün olmadığını söylemiştir. Kolordu kumandanı o askere yeniden ilerlemek için ertesi günü emir vermek niyetinde olduğunu da miralay Aspinall'e anlatmıştır. Kolordu kumandanının ilerle- mek için emir vermemekte gös- terdiği bu ısrar karşısında miralay Aspinall şaşırmış ve derhal amiral gemisine gitmiştir, Miralay Aspi- nall, donanma kumandanı amiral De Robeck ile erkânı harbiyesi- nin de karadaki ingiliz kıtaatının ilerlememesine bir mana vereme- diklerini ve endişe ve ıztırap hissettiklerini görmüştür. Dokuzuncu kısım General Hamilton Suvla'da Baş kumandan ceneral Hamilton 1915 ağustosunun sekizinde öğle- den sonra saat altıda İmrozdan Suvla körfezine muvasalat etmiş- tir. Kendisini karşılayan kolordu kumandanı ceneral Stopford baş kumandana her şeyin yolunda gitmekte olduğunu söylemiş ve lâkin yeniden hücuma başlamak için karaye daha ziyade topçu kuvvetlerinin çıkarılması ve askere bir gece daha istirahat verilmesi iktiza ettiğini anlatmıştır. Kolordu kumandanı ileri harekete ertesi günü başlamak niyetinde olduğu- nu dahı ilâve etmiştir. Başkumandan ceneral Hamilton kolordu kumandanının izahatını dinledikten sonra ileri hareketin yarın başlaması çok geç olacağını ve hiç olmazsa Tekke tepenin gece geçmezden evvel zaptedil- mesi zaruri ve mübrem bulunduğu- nu söylemiş ve sormuş: —Ceneral Hammersley fırkası şim- diden derhal ilerliyerek bunu yapamaz mı? ceneral Stopford verdiği cevapta onbirinci fırkanın geceliyin bir ileri hareket yap- masının kabil olmadığı mülâhaza- sında olduğunu söylemiştir. Ceneral Hamilton ise fikrinde ısrar etmiş ve demiştir ki: —Gündüz aydınlığından evvel hiç | olmazsa Tekke tepe zaptedilme- lidir. Muhakkaktır ki mumaileyhin kumandası altındaki onaltı tabu- rile birlikte bulunan bazı ibtiyat kuvvetlerile hayati (oehemmiyeti haiz bu sırtın zaptı için ileri İ hareket yapabilir. Bunun için mübrem bir ihtiyaç vardır. Gayet tehlikeli bir anda bulunuyoruz. Umum Çanakkale muharebesinin atisi ihtimal önü- müzdeki bir kaç saat içinde ce“ ingilizler ağır toplarını naklediyorlar ME EŞ reyan edececek hâdisata bağlı bulunuyor. Baş kumandanın emri Baş kumandanin bu ısrarı kar- şısında nihayet fırka kumandanı ceneral Hâmmersley, Sulacık ci- varında az çok tahşit ettiğini zanneylediği otuz ikinci livanın Tekke tepeyi zaptetmeğe teşeb- büs edecek bir vaziyette olduğu yolunde mütalâa beyan etmiştir. Ceneral (Hamilton alelâcele cevap vererek demiştir ki: “O halde bu livanın taburların- dan hiç olmazsa biri, gündüz olmadan evvel tepe üzerinde olmalıdır. Bir taburun gündüz olmazdan &vvel bu yüksek arazide bulunması kolordu bakıyesi için yarın sabalı ilerlerken takdir edi- lemiyecek kadar büyük kıymeti ve ehimmiyeti haiz olacaktır.,, Büyük fırsat kaçmıştı! Öğleden sonra saat 7 de emir istar edilir edilmez binbaşı Duncar otuz ikinci livanın karargâhına yetişmişti. Liva kumandanı miralây Minogue bu emri aldığı vakit, tam bu sırada taburlarından iki- sinin Tekke tepe sırtı üzerine acil bir ilerleme hareketi yap- mağa müsait bir mevkide bulun- duğunu bilmiyordu. Bunun için mumaileyh tabur postacıları ile dört taburun cüm- lesinin badezzeval saat on buçukta Sulacıkta tecemmü ve tahaşşüt etmeleri için emirler göndermişti. Bu tecemmü bittikten sonra mu- maileyh ileri hareketi için emir verecekti. Bu tedbir felâket enğiz olmuştur. Postacılar sık sık fun- dalıklar içinde yollarını kaybet- mislerdir. West Yorkshire taburu Sulacığa gelmeğe *başladığı vakıt saat takriben “iki idi. Fakat West Yorkshire taburundan henüz bir âlâmet ve haber yoktu. Miralay Minogue takriben daha iki saat beklemiştir. Nihayet daha ziyade beklemeğe vakit (olmadığından saat üç buçukta - yani fecirden yarım saat evvel - ileri hareketi için emir vermiştir. Bu hareket tam iki saat geç olmuş, büyük fırsat artık kaçmıştı. Tekke tepesine türkler yetişti Bulayırdaki türk takviye kıta- atının yürüyüşü ceneral Hamilto- nun Suvla ihracı plânını hazırla- dığı ovakitte Oyapmış oldugu tahminden lâakal on iki saat daha uzun sürmüştür. Fakat Ingilizler için gayet mü- him olan bir ande türkler hücum için ilerliyorlardı. Türk kuvvetle- rinin ileri kıtaatı Tekketepesinin zirvesine yetişmişli. Binaenaleyh ağustosun yedisin- deki ve sekizindeki tereddüt ve teehhürün neticesi olarak, Suvla- daki nagihani ihraç hareketinin temin ettiği faidelerin cümlesi ber- hava“ olmuştu. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: