m mmm MN MMMMMMMMMMMM Tefrika No. 95 17 Haziran 1932 | SEBA MELİKESİ | BELES Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Sur kralı, Sam'ın zevcesi olan Rodit'i para ile satın almak istemişti. Kralın elçisi, Süleyman'a son sözü söyledi: Ya Rodit, ya harp ! (Rodit) in çılgınlıkları.. Jerüzalem dilberinin endişesi zail olmamıştı. Belkıs Seba ya avdet ederken (Sam) ıda götür- meğe kalkışırsa ne yapacaktı? Uzun müddet Sam ile beraber yaşaması için bir çare vardı: Belkıs'ın Süleymanla evlenmesi.. O vakit, ne Belkıs, nede Sam memleketlerine dönemiyeceklerdi. Zaten Rodit bunu çoktan beri düşünüyordu. Fakat arada müt- hiş bir engel, Rodit'in endişesini gittikçe arttırıyordu. o Firaun'un kızı ne olacaktı? Hastalığı henüz tamamile geç- memiş olmasına rağmen, Mısırlı prenses, saraydan Belkıs'in ayağını kaydırmak için neler yapmıyordu?! Rodit, o gece, Sam'ın şehri teftişe (| çıktığına zahip olarak, odasında kendikendine düşündü. Sam'a tamamile malik olmak için (Belkıs) in kudüste kalmasını ve Süleymanla bir an evvel evlenme» sini temin etmek lâzımdı. Firaun'un kızını öldürmek için - kimsenin haberi olmaksızın - yaptığı teşebbüslerin hepsi de akim kalmıştı. Son günlerde, saraydaki yüz- lerce cariyenin mütecessis nazar- ları altında kendikendine bir şey yapamıyacağını anlamıştı. Sam'ı çılgınca seviyordu. Onu (Seba) ya göndermemek için ne mümkünse yapacaktı. Beni İsrail erkekleri arasında Sam gibi heybetli ve cesur bir kahramana tesadüf etmemişti. Hassa askerleri (o arasındaki gösterişli delikanlılar bile yeni kumandanları yanında cılız bir çocuk gibi kalıyorlardı. Rodit iki günden bori Melikeyi görmemişti. — Ne olursa olsun, dedi, bu hususta bir defa da onun fikrini öğrenceğim. ve Belkıs odasında yalnızdı. Rodit; Melikenin dairesine gir- diği zaman, Süleyman, Sur Kra- lının elçisile konuşuyordu. Süleyman, zaten evvelce de Sur kralı Hiram'a bir kaç cariye gön- dermişti. On beş talant altın mukabilinde bu kadar hafif bir taleple karşılaşağını ümit etme- mişti, — Ben zaten saraydaki cariye- lerimin bir kısmını asilzadelere hediye etmek suretile yanımdan uzaklaştıracaktım. o Hiram'in bu arzusunu derhal isaf ederim. Elçi, hükümdarın bu müsbet cevabına teşekkürle mukabe et- tikten sonra: — Bir noktayı daha söylememe müsaade ediniz, âdil hükümdar! Dedi ve on beş talant altın mukavelesini Süleymana imzala- tarak ayağa kalktı: — Yarın cariyeleri hemen yola çıkartırsınız! Biz de göndereceği- niz emin adamlara altınları teslim ederiz. Yalnız şunu da ilâve edeyim ki, cariyelerinizden Rodit ismindeki kızın, bu on cariye meyanında bulunması şarttır. Beni İsrail hükümdarı bu ismi işidince, gözlerini açarak hayretle elçinin yüzüne baktı. — Sur kralı, başkasının karısını elinden alabileceğimi nasıl tahmin ediyor? — Başkasının karısı mı dedi- niz?! — Evet. Rodit, yeni kumandanımın zevcesidir. — Bu izdivaçtan kralın haberi yoktu. Ne vakit evlendiler? — Henüz izdivaç merasimi ya- pılmamıştır. Fakat, Sam, Rodit'i halka zevcesi olarak ilân etmiştir. — O halde bu izdivacın akim kalması sizin elinizdedir. — Ben Sam'ı darıltmak iste- mem. — Eski ve vefakâr bir dostu- nuz olan Sur kralını, Sebalı kö- leye feda mı edeceksiniz? Süleyman'ın cesareti kırılmıştı. Elçiye müsbet, menfi, hiç bir cevap veremiyordu. Sur kralının elçisi israr etti: — Hiram'dan bu cariyeyi esir- giyecek olursanız, mali ve askeri hassa Ze A mukaveleler, maalesef feshedile- altın daha gönderirse, ona (Galile) a Me sizi li divarından istediği araziyi vere- | tebdit ettikleri şu sırada, bir ceğim. cariye için Sur kralını gücen- — Kral hazretleri bu parayı dirirseniz, bu işden siz zararlı vermeğe âmadedir. Fakat, sizden çıkarsınız! ği on tane cariye hediye istiyor. (Arkası var) BL Fakir çocuklara yardım Kasaba Himayei Etfal cemiyeti geçen ders senesi zarfında mek- teplerdeki fakir çocukların iaşele- rini temin ederek kıymetli yardım- larda bulunmuştur. Tatil müna- sebetile bu yardıma nihayet veril- | miştir. Mektepler açılınca tekrar iaşelerine devam edilecektir. Bu münasebetle iaşe edilen mektep çocuklarından bir guru- bun fırka mahfeli (o bahçesinde çekilen resimlerini gönderiyorum. X işaretli yetimler babası diye anılan çemiyet reisi Hasan Şevki beydir. Sağındaki Kasaba ticaret odası | başkâtibi Rıza ve solunda muallim Ali beyler bulunuyor. Bunlar da heyeti idare azasındandırlar. | gün herkes Lemi,tam on senedenberi haya- tını alnının terile kazanıyordu. İşte hayatının hiç de tufeyli ol- mıyan böyle bir devresinde Kadri efendi ile Koca Emine'ye rasgeldi. Bir milli bayram gecesiydi. O tatil olduğu için, sokaklarda ve meyhane önlerinde pek fazla sarhoşlara raslanıyordu. Koca (OEmine, Nuruosmasiye civarındaki meyhanelerden birinin yakınında bir kaldırıma oturmuştu. Midesi (o bulandığından şikâyet ederek iki yana sallanıyordu. Odan beş on adım ötede, kısa boylu, artist şapkalı, geniş plâs- tron boyunbağlı, hafif sakallı adam, sırtını büyük bir ağaca dayamış duruyordu. Koca Emine'yi tetkikle meşguldu. Elinde bir kitap vardı. İşte, Lemi, onlarla böyle bir vaziyette tanıştı. Lemi, sarhoş kadını süzdükten sonra, kitaplı adama: — Siz artistsiniz galiba... - dedi, Artist kılıklı adam: — Hayır, - cevabını verdi. - hiç de artist değilim. Galiba, kılığıma kıyafetime bakarak bu hükmü verdiniz. Halbuki ben filosofum. Lemi, yüreğinde hafif bir heye- can duydu. Zira, artistleri büyük gördüğünden | filosofları (daha büyük görürdü. Fakat, Lemi, ağır başlı olması icap eden bir filosofun sokakta aylak aylak durmasına hayret etti. Bereket, bizzat filosof mese- leyi anlattı. — Insan filosof olunca sarhoş bir kadını seyretmek cidden hoş manzara teşkil ediyor. Tefekkü- rata dalıyorum. Filosoflar, hayatta rasladıkları manzaralar karşısında düşünürler. Lemi, bu yüksek sözler karşı- sında kendi seviyesizliğini idrak etti: Ve “şüküt altındır!,, fehva- sınca susmak mevkiinde kaldı. Filosof Kadri efendi : — Insanın bu kadar içebilmesi için, her halde epice parası olmak lâzım! -dedi. - oMetelik tutmıyanlar sarhoş bile olmak hakkından mahrumdurlar | Sesinde filosofane bir makam vardı. Hakikatte, bu filosofana makam sahteydi. Amma Lemi buna dikkat etmedi. Bu sırada, Koca Emine, azıcık ayılır gibi olmuştur. İçtiği şarap- ların dumanı hâlâ dimağını yak- maktaydı. Epice çatlak bir sesle; — Vay anasını! - diye bir kü- für savurdu.- Ayaklarım tutmuyor! Lemi, ona yardım için koltuğuna girdi. Kadın, ayağa kalkıp duvara dayandı. Gayet iri yarı, fakat güzel mütenasip bir kadındı. Gözleri kayıyor; başı yana düşüyordu. Mamafih konuşabiliyordu. — Bende de turpa sürecek akıl yok!- diye o serhoşluğuna eseflendikten sonra karşısındaki erkeklere (o bakip onlarla kırk yılık ahbapmış gibi anlatmağa başladı: Daimi surette günahkâr kadın hayatı yaşarmış. Her rasgeldiği erkekle gider ve para alırmış. Bütün bu sözlerden şu neticeyi çıkardı: Çok yazık bel Ömrüm böyle geçiyor. Talihim yok. Belki çok kadınlardan daha güzelim. Birik- miş param da var. Amma, gene de, istediğim gibi hayat süremi- yorum. Bir gün vaktim geçecek, kafama vurup döğüneceğim; lâkin nafile | Içini çekti. llâve etti: — İstediğim şey, bana sözünü | geçirebilecek, beni istediği gibi idare edecek bir erkeklir.. m — — Açıkça söylemek istiyordu ki, bu erkek kendisi olabilir.. Lâkin, Koca Emine onu tersledi : — Senin gibi çirkin herifi ne yapayım be?! Haydi ordan, altı karış Beberuhi ! Ben yakışıklı bir delikanlı isterim ! Gözlerini Lemi'ye çevirerek gülümsedi, Lâkin, Lemi, kadının söylediğini hâlâ anlıyamadı. Bilmem bana sözünü geçirecek misin? Şapkanı da, kadınların hoşuna gidecek bir tarzda yan giyiyorsun amme... Kadri efendi, acı acı: — Öyleyse, - dedi. - bugün is- tiklâl ve hürriyet bayramı olduğu halde, sen, kendini esarete sok- mak istiyorsun, hanım! Lemi, kendisine kadın tarafın- dan yapılan teklifi ve muhtemel netayicini düşünüyordu. Sabah- leyin de erkenden kalkarak işe gidecekti. (Halbuki, bu kadın, fabrikaya geç kalmasına sebebiyet vermez miydi ? — Haydi şuraya girip birer bardak bira içelim! -dedi.- Sokak ortasında durulmaz a... Hem meyhane, hem de kahve gibi bir bahçeye girdiler. Koca Emine, bir bardak bile içmeden, masanın üzerine abandı ve uyu- mağa başladı. Lemi: — Rahat bırakalım da azıcık dinlensin ! - dedi. — Dinlensin... Zaten benim de acele işim yok... — Peki, burada ne yapacağız? Bir parti cimdallı oynamakta müttefik kaldılar. Filosof, kitabını çebine yerleştirdi. Yüksek bir paraya oyun oynamağı, gayet tabii bir şekilde teklif etti. Oyun, ilk önce gayet soğuk cereyan etti. Lâkin, sonra, iki oyuncu da heveslendiler. Saat üçte, koca Emine uyandığı vakıt Kadri iki buçuk lira kaybediyordu. Kadri, parayı kaybettiği için sinirlenmişe benziyordu. Lemi, bunu anladı; bira parasını verdi. Kadri, kitabını açtı; okumağa başladı. Koca Emine, Lemi'ye çıkıştı. — Hem oyunu okaybetsin, hem de içilen biranın parasını sen verl... - dedi.- Bu, görülmemiş işl... Doğrusu seni daha iş bilen bir adam sanırdım. O günden itibaren, hemen her akşam aynı birahanede bulunmağa başladılar ve her akşam Lemi, bir buçuk ilâ üç lira kaybetmeğe başladı. Koca Emine, artık delikanlıyı kendine dost tutmuştu. Onun için, bu kayıplardan dolayı pek sıkılıyordu. Kadri efendinin aley- hinde bulunuyordu; Lemi'ye; onu çekiştiriyor, onunla görüşmemeği tavsiye ediyordu. Her halde, ha- yırlı, meymenetli bir adam olma- dığını söylüyordu. Hakikatta, Kadri efendinin ha- yatına dair biç bir şey bilmiyor- lardı. Her halde, Lemi'den kazan- dığı paralardan başka da bir maişet vasıtası olsa gerekti. Filesof, o muhavere ortasında, pek yüksek tahsilli olduğunu, şimdi de büyük bir eser hazırladığını söylüyordu. Akşam üzerleri, bir kadeh içki içip azı- cık da cimdallı oynayarak dinle- niyormuş. Koca Emine, Lemi'ye: — Her gün senden para kazan- ması şaşılacak şey değil! - diyordu. Her halde, kitabının içinde cim- Nasıl girmişler? Yunan güzellik kraliçe- sinin Aynaroz seyahatı Matmazel Diplaraku 1932 senesi yunan güzellik kraliçesi Alis Diplarakunun erkek kıyafetile ötedenberi dişi mah- lükların oOgirmesi yasak olan Aynaroza (o girmeğe omuvaffak olduğu yazılmıştı. Son gelen yunan gazeteleri Aynaroz papaslarını fena halde kızdıran bu hadise hakkında şu tafsilâtı yazıyorlar: Yunan güzellik kraliçesi, fran- sız muhabirlerinden Pol Moranın zevcesi de Yunan milyonerlerin- den Embirikonun yatına binmiş- ler ve Aynaroza gitmişlerdir. Kadınların Aynaroz manastırla- rına girmeleri şöyle dursun karaya bile ayak basanları şiddetle memnu olduğu cihetle yunan güzellik kraliçesile (| fransız muharriri karaya çıkmak ve manastırlar gezebilmek için bir hile düşün- müşler Ove tayfa (kıyafetine girerek böyle karaya çıkmışlar, en büyük Vatopedi manastırına girmişlerdir. Fakat iki genç kadının kıyafet- lerini tebdille karaya çıktıkları ve manastırları gezmekte bulun- dukları şayi olunca keşişler ayak- lanmışlar ve kadınları koğmuş- lardır. Bu hadise Yunanistanda hara- retli dedikodulara sebebiyet ver- mektedir. dallı oyununa dair faydalı malü- mata rast geliyordur! Âlim adam. Lemi: — Haydi sende oradanl...» diye cevap veriyordu. Felsefe ile cimdallı arasında ne münasbet var?.. İnsan istediği kadar felsefe bilsin, cimdallıda gene kaybede- bilir. — Ne olursa olsun.. seni semiz kaz bulmuş, yoluyor. Içki parala- rını da, yemek paralarını da biz- den çıkarıyor.. Kendisile tanıştı- ğımız günden beri, bize çok pahalıya oturdu, Lemi, sevgilisine, lakırdıyı fazla uzatmaması için rica ediyordu ve kavga, (bu kadarla kalıyordu. Ne de olsa, bu kumar meselesi, ikisini de üzüyordu. Hele, Lemi, oyuna mani olacak diye, oyun esnasında Emine'nin orada bulun- masını istemiyordu. Kadının gay- bubeti esnasında oynamağı tercik ediyordu.. Bir akşam, gene iki kumarbaz başbaşa oyun oynadıkları sırada, Koca Emine, ansızın içeriye girdi; Kadri efendinin sağ tarafına, iskemleye oturdu; Filosof, bundan dolayı, şaşırmış gibi göründü. Bir iki cümle ile kadına “safa geldiniz!, filân dedi. (Sonu yarına) Nâkili: (Hatice Süreyya) m m