17 Haziran 1932 Akşam Eskişehir mektupları Haftada bir pazar, Onu da yağmur bozar! Eskişehirde pazar günleri ve muvaf- Ti Ğİ O fakiyetli bir sünnet düğünü «41. Eskişehir pazar mahatl; Eskişehirde Eskişehir 14 (Hususi) — Eski- şehirde her hafta çarşamba günleri pazar kurulur. Pazar yeri Hamam yolu denilen ve Yediler parkına kadar uzanan dar ve uzun bir caddededir. Her pazar arifesi bu yolun üzerinde hummalı bir faaliyet başlar ta uzak köyünden kalkarak yumurta, süt, yoğurt, yağ satmak için gelen köylüler bakkal mani- fetıracı velhasıl her neviden esnaf bu dar yol üzerinde kendisine bir yer ayırır ve ertesi günü mallarını buraya koyarak satmağa çalışır.. Yer için kavga edenler de yok değil. Birisinin bir gün evvel hazırladığı yeri güneş doğmadan bir diğeri zaptedip biribirlerine ağız dolusu lâkırdı söyleyenler pek çoktur. Nihayet çarşamba günü pazar yerinde hummalı bir faaliyet baş- lar. Her satıcı kendi malını met- heden bir sesle avaz avaz bağırır. Ortada bir gürültü ve o nisbette de müthiş bir kalabalık vardır. Buranın, .eski ibtiyarları bir mısra söylemişlerdir: Haftada bir pazar Onuda yağmur bozar! Bu sözler pazar günleri bir hakikat olur. Bütün bir bafta berrak bir sema altında yaşayan Eskişehirliler salı günü ufuklarda bulutlar görürler ve bu sözleri tekrar ederler: Haftada bir pazar, Onu da yağmur bozar! Hakikaten salı günü bulutlar Eskişehirin üzerini kaplar ve bir- denbire yağmur yağmağa başlar. İşte pazar yerinin asıl görülecek zamanı bu vakittir. Eşyalarını bırakıp saçak altına kaçan satıcı- lar birbirlerini çiğneyecek dere- cede bir kapalı yer altına sığınmak isteyen halk.. pazar yeri Eskişehirde herkes bir haftalık erzakinı pazar günü temin eder. Çünkü o gün her şey ucuzdur. En iyi yağın okkası 100, peynirin okkası 25 - 40 kabağın beşyüz dirhemi beş kuruş, yumurtanın dördü beşe, sütün okkası 15 kuruş, dört okkalık bir bakraç yoğurt 50 kuruş, piliçler, tavuklar, horozlar, kuzular ucuz, adeta yok pahasına gider... Eskişehirde pazar günleri her şeyden fazla meyva ve çiçeğe rast gelinir. Bilhasa çiçekler kar- şısında kendini bin bir gece ma- sallarında gibi gül bahçesinde zanneder ve geçerken derin derin nefes alarak gayri ibtiyari oh! der. Bugün salıdır bu satırları yazar- ken yanıma ibtiyar bir köylü geldi ve elindeki zarfı uzattı oku- dum ve bu vesile ile sordum: — Baba yarın pazar... Süt yo- ğurt, yumurta falan satacak mısın? Gök yüzüne bakarak cevap verdi: — Haftada bir pazar onuda yağmur bozar! Oğlum.. Allaha çok şükür bize bol bol yağmur versin de başka bir şey istemeyiz yağmur olmadıtan sonra neydeyim ben pazarı... Kendisine sordum: — Yağan yağmurlardan köyü- nüz de istifade etti mi? — Yağan yağmurlardan kö- yünüz de istifade etti mi? — Eh oğlum biraz yağdı ve ekinlerimize faydası dokandı. Anladım ki ihtiyar köylü baba her şeyden evvel | tarlasındaki arpa ve buğdayı ve onun gıdası olan yağmuru düşünüyor. Buğday düştü Burada buğday fiatleri epice düştü. Perşembe günü buğday günü 195 kuruşken cumartesi 173 kuruşa düşmüştür. Ragıp ANKARA MEKTUPLARI Süt meselesi Hayvanlarımız ümidin fevkinde netice veriyor Ankara, 13 (Hususi) — Geçen günkü mektubumda, fena bir çam devirmişim.. Ankara yüksek ziraat mektebinde, faydalı ilmi tetkikat yapan genç türk mütehassıslarımız- dan bahsetmiş, sütçülük laboratuvarı şefi Ekrem Rüştü beyin, yerli ineklerimiz hakkında yaptığı bir tetkiki yazmıştım. Bu tecrübeler, karasığır denen orta Anadolu ineklerimizin (hakiki (kıymetini tesbite matuf idi. Hakikaten bun- lar içinde kendisine beş paralık yem verilmediği, hiç tımar ve itina edilmediği halde 1033 kilo süt verenler olmuştur. Avrupa ineklerinin ne kadar fazla itina ve ihtimama muhtaç oldukları düşünülürse bu kadar sütün hemen de yok pahasına elde edilmiş olduğu, binaenaleyh çok daha iktisadi bulundukları anlaşılır. Fazla süt miktarına gelince, Avrupa inekleri, çok fazla süt vermektedirler. (Meselâ Alman ziraat cemiyelinin mecmuasinın bu seneki 23üncü sayısında bazı ineklerin verdikleri süt mıktarı vardır. İneklerin ve sahiplerinin isimleri yazılı olan bu listede, se- nede, on bin kilodan fazla süt veren inekler vardır. Demek ki, bizim sütçülük laboratuvarının tec- rübe hayvanları içinde en fazla süt verenin on misli fazla... Halbuki bundan daha çok süt veren Avrupa inekleri de vardır.. Lâkin bu tecrübenin kazandır- dığı netice şudur : Bir kerre bizim inekler içinde, şimdiye kadar zannedildiğinden, bir kaç misli fazla süt verenler vardır. Sonra: sütü, hiç bir masraf ve itinaya lüzum göstermeden vermişlerdir. Nihayet bu hayvanlara iyi ba- kılır, ve istifa edilirse sütleri çoğalacaktır. Elde o bulunan bu neticeler, memleketimiz (için (fevkalâde iktisadi ehemmiyette şeylerdir. İnekler bu merkezde olmakla beraber, koyunlar yüzümüzü daha fazla ağartmaktadır. Meselâ bul- garistanda, bir sağım mevsiminde 80 kilo süt veren koyun fevkalâde addedilirken, sütçülük laboratu- varının tecrübe koyunları içinde yüz kilodan fazla süt verenler bulunmuştur. Sonra gene bizim koyunlar içinde, ilk kuzusunda olan bir koyunun 3 okka 100 dirhem yün verdiği vakidir. Hattâ geçen sene şubat, mart aylarında doğumsuz olan bazı kuzulardan, 14-15 aylık iken 3 okka yün alınmıştır. Halbuki vasati yün miktarı 1 1,5 okka sayılır. Bütün bu rakkamların ifade ettiği mana, kendi hayvanları- mızın zannedildiği gibi kötü olma- dızıdır, üzerinde e işlendikleri takdir- de, çok iyi hattâ ümidin fevkinde iyi netice almak mümkün olabi- lecektir. Adanada bir hırsızlık muhakemesi Adana 14 — Şehrimiz ağırceza mahkemesinde sırkat suçundan maznun ve mevkuf Nazmiye is- minde bir kadının muhakemesi başlamıştır. Genç bir kadın olan Nazmiye jandarma muhafazasında mahkemeye getirildi. Nazmiyenin muhakemesi Ada- nanın kibar aileleri arasında pek ziyade merak uyandırmıştır. Işin şayanı dikkat tarafı Nazmiye Kıbrısta kız orta mektebini bitir- miştir. Tefrika numarası:14 Yazan ; Ceneral A. F. Oglander ÇANAKKALE muharebeleri Sahife 7 17 Haziran 1932 Tercüme eden: Muharrem Feyzi İngilizler geceleyin ilerlemeğe ve DESTROYER ; ğ a 8 TepESi ingilizlerin taarruz Istikametlerini ve harp sahasını gösterir harita Burada Canterbury taburu ile birleştikten sonra bütün kol evvel- den tayin olunan hedefin üzerine bee birlikte ilerliyecekti. > Bu hedefe öğleden sonra saat Tile 2 arasında yetişileceği ümit olunuyordu. Buradan da Conk bayırına hareket edilecekti. Conk bayırının Türkler tarafından işgal edildiğini Ingilizler zannetmedik- lerinden oraya gitmek için Rho- dodendron zirvesi boyunda kat- olunacak 1000 yardalık mesafe- nin binnisbe rahat bir seyahat ile geçeceği ümit olunuyordu. ingilizler karanlıkta rahatça ilerlediler İngilizlerin: şimal kolu bati ve lâkin devamlı surette Çaylak deresinin yukarısına doğru ilerle- miştir. Kol, türklerin hiç bir muka- vemetine tesadüf etmiyordu. Lâkin kol, kablezzeval saat lde Table top -düz tepenin- şimal yüzüne yetiştiği vakit tepenin üzerinde türklerin mevcut olduğuna delâlet eden bariz alâmetler görülmüştür. Daha ziyade ileriye gitmezden evvel vaziyeti tenvir ettirmek artık zaruri idi. Saat 2 buçukta ceneral Johns- ton kuvvetinin şimal kısmı pro- gramın icrasında çok geç kal- makla beraber tekrar harekete iptidar etmişti. Lâkin şimdi ay doğmuş ve yükselmiş olduğundan daha seri ilerliyordu. Türklerin mukavemetine tesadüf edilmiyordu. Liva ceneral Tem- perley bu hareketteki hatıratında diyor ki: Türk hatlarının içinde ve çok derinlerinde -parlak bir mehtapta vadi boyunda ilerledi- gimiz halde Türklerin hiç bir mukavemetine tesadüf etmemek- liğimiz bize merak ve heyecan veriyordu. Tam bu sırada pişdar müfrezemizin önüne bir türk çıkı- verdi. Derhal rovelverimi çektim ve üzerine ateş ederek kendisini devirdim. Geceliyin gördüğümüz yegâne türk bu adam olmuştur., Bir ingiliz taburu dağlarda kayboldu Bu esnada Canterbury taburu dağın arasında yolunu kaybederek felâkete uğramış ve Conk bayı- rının kolayca zaptı ihtimali gittikçe azalmağa başlamıştır. Sol hücum kolunun vazifesi ise ceneral Johnstona tevdi olunan işten daha çetin ve zahmetli olmuştur. Sol kolun geçeceği yol daha karışık ve şaşırtıcı idi. Bu yolun uzunluğu sağ kolun geçeceği yola. nisbetle iki mislinden fazla idi. Bundan başka bu yolun ev- velce ancak cüz'i bir kısmında istikşaf yapılmıştı. Sol kolu teşkil eden kuvvetler şunlardı : Liva ceneralı Monshın kuman- dası altında bulunan dördüncü Avusturulya livası, ceneral Coxun kumandası altında bulunan yirmi dokuzuncu Hint livası, (bir takımı noksan) yirmi birinci (Kohat) Hint dağ bataryası, Yeni Zelant istihkâmlarına (mensup (Sabra bölüğü.. Kola ancak beş gün evve' Anzaka gelen ceneral Cox kumande ediyordu. 971 rakımlı tepenin zirvesine muayyen bir müddet zarfında geceleyin çıkmak teşebbüsü, ha- zeri manevralarda sıhhati mükem- mel olan kıtaat için bile çok yorucu bir iş olurdu. Tepeye çıkmak için tayin olunan müddet gayet kısa olduğundan yolda askerin (oyapacağı (yanlışlıkları telâfi etmeğe müsait değildi. Ingiliz askeri mecalsiz Halbuki dördüncü Avustralya livasının 1915 ağustosunda sihhi vaziyeti (o nisandanberi Gelibolu şibhiceziresinde diğer kıtaat gibi çok fena olup mukavemet kuvveti ve kudreti pek az idi. Bu hali Ingiliz tabur kumandan- larından biri hatıra defterinde söylece tasvir etmiştir: Taburun bedeni kuvvet ve kud- reti gayet zaif idi. Efrat çok ağır yük taşımak mecburiyetinde idi. Askerin arasında henüz talim ve terbiye görmemiş yeni efrat pek çok idi. Acemi efrat ateşin ve istekli olmakla beraber kıt'anın vahdeti ruhiyesini teşkil etmiyordu Efradımın çoğu çok halsiz ve mecalsiz bulunuyordu. Bunlar ilerlemek için kendiles rine gösterilen mesafeyi i olunan müddet zarfında, gündüz bile rehberlerin delâleti olduğu ve düşman mukavemet göster- mediği takdirde dahi katedecek takati yok idi, Çanakkale muha- rebelerinde bu kadar fena iki gün geçirdiğimi hatırlamayorun., (Devamı var)