15 Haziran 1932 Tefrika No. 93 vi Akşam Sahife 9 15 Haziran 1932 YENİ NEŞRİYAT: mama | SEBA MELİKESİ | BELES Yazan: ISKENDER FAHRETTİN “Benim çocuğumu onlar doğmadan öldürdüler. Çünkü ben onlar nazarında bir piçim. Babamın hükümdar ailesine mensup olduğunu ispata muktedir değilim! ,, Enverano kitabı kapamıştı. Sam düşünmeğe başladı: Birkaç satırı kendisini bu derece düşün- düren bir kitabı baştan sonuna kadar okusa ne yapacaktı? Sebalı kahraman, Davutun çok ince hisli bir hükümdar olduğunu öğrenmişti. losanları bu derece yakından tetkik eden, kalplerini aynaya bakar gibi okuyan Davut, insan- ların zaaf ve kuvvetini, iyilik ve fenalığını da nekadar güzel ve doğru keşfetmiştil Sam yatağın kenarına oturdu: — Mesut ve bedbaht insanla- rın iztiraplarından bahseden bu esrarengiz kitabı Davudun oğlun- dan nasıl alabildin? — Abşalom babasile harb eder- ken parasız kalmıştı. Bir gün yolda kendisine rastladım ve pek az bir para mukabilinde bu kitabı elinden aldım. — Babası vermişti? — Evet.. Okusun da hayatı anlasın diye vermiş. Fakat Abşa- lom saltanat hırsile daima baba- sına karşı isyan etti ve onun sözlerini dinlemedi. — Sen bu kitabı başından sonuna kadar ukudun mu? bu kitabı onamı — Hemde on defa. Yirmi defa.. — Davut, mesut ve bedbaht insanların ıstırapları arasında bir fark görmüyor mu? — Hayır.. Onun için esasen mesut ve bedbaht insan yoktur. Her kes güler ve her kes tariptir. — O haldeinsanları “mesut ve bedbaht, diye neden ikiye ayırmış..? — Kendisini mesut ve ya bed- baht addedenler bu fasılları dik- katle okusunlar diye.. — Sen de bu fikirde misin? —Şüphesiz.. Bazen sebepsiz gü- lerim. Bazen de gine hiç bir sebep yokken ağladığım vakidir. Fakat, ne gülüşüm saadetin akis- leridir. Ne de göz yaşlarıma bir felâket müessir olmuştur. — Herkes senin gibi düşüne- bilir mi... Herkes hayatı senin gibi görebilir mi, Enverano? mus- — Süleymanın sarayile benim kulübem arasında bir fark görme- digin zaman kendini mesut adde- debilirsin! Bu fark, ihtiraslarını kmçıladığı müddetçe daima bed- baht ve muztarıpsın, Sam! — O halde sen ölünceye kadar dağdan şehre inmemeğe karar vermiş bir adamsın! Insan dünyada, ancak mesut olmak © gayesile yaşayabilir. Ben Seba harabeleri arasında, Melikenin ecdadı tara- fından yazılmış bir kitabe oku- muştum. Bu kitabede, Kahtaniler- den biri diyor ki: “Üs? üste yas- lanan dağları birbirinden ayırıp koparan; toprakları altına kalbe- den kudretli bir el, hayatta yürü- yeceği” yollara emin bir istikamet Bu adam hedefine vasıl verir. olduğu zaman kendini mesut addetmelidir!,, — Çok güzel bir söz... — Sadece güzel demek, öyle mi? — Doğru olduğunu iddia ede- mem... — Ben bu sözün doğruluğuna iman ettim, ' — yam maa — Insanlar ekseriya böyle par- lak sözlere inanmak ihtiyacını hissederler. — Sen Davudun sözlerine nasıl iman ediyorsan, ben de bu kita- beye öyle inanıyorum. — Hakkın var, Sam! Ve sen bu bahisde de Muzaffersin! Çün- | kü benim sana bu kocaman kita- bın muhteviyatını anlatmama im- kân yoktur. Benim manasız gö- rünen itikadatımı sana zaman anlatabilir. Halbuki sen şu kısa kitabe ile bana en kuvvetli imanlarından birini anlattın? Ba- husus ki, sen, aynı zamanda da hedefine vasıl olmuş bir kahra- mansın! Kendini mesut addede- bilirsin! Haydi gel, birer şarap daha içelim.. Sam kitabın sakifelerini karıştı- rıyordu. Enveranoya gülerek dedi ki; — Davut bedbaht insanların ıztıraplarını yakından dinlemeğe muvaffak olmuş mudur; yoksa bunları, sarayında otururken, bir takım muztarip insanlar tahayyül ederek mi yazmıştır? — Ben Davudun nasihatlarını tetkik ettim. Hükümdar bunları halk ile temas ettikten sonra yazmıştır. — Sen kendini bedbaht mı addediyorsun ? — Ben cemiyet haricinde yaşa- yan bir adamım, Sam! Bedbaht olmuşum, mesut olmuşum.. Bunun ne ehemmiyeti var?! Geceleri başını bir taşa dayayarak, dağ- ların kucağında uyuyan bir mah- luk, saadet ve ıztırabı hissedermi? Samın tahammülü kalmamıştı. Dağların oğluna her şeyi anlat- mağa karar verdi: — Üzümcünün kızından bir çocuğun dünyaya gelseydi, gene böyle hissiz mi kalacaktın? Enverano birdenbire şaşaladı: — Benim çocuğumu onlar doğ- madan öldürmeğe mecburdurlar. Çünki ben onlar nazarında bir piçim.. Babamın hükümdar ailesine mensup olduğunu isbat etmeğe muktedir değilim. Onlar ise o derece mutaasıptırlar ki, kızlarının beni sevdiğini anladıkları için, bir daha sevgilimi bana göndermedi- ler... — Sana bu kızın birkaç günden beri meydanda olmadığını söyler- sem müteessir olmazmısın? Enverano bu habere inanmak istemedi. Samın kolundan çekerek: — Sahimi söyliyorsun? dedi, sen onları tanıyormusun? — Tanıyorum.. Dün evlerine gittim. Kızları üç gün evvel or- tadan kaybolmuş. Babası ve anası matem içinde inliyorlar. Dağların oğlu sarıldı: Samın boynuna — Hakikati benden saklama, | Sam! Ben hayatta yalnız onu sevdim. Günün birinde tekrar onu göreceğimi ümit ediyordum. — Sevğilin dokuz aylık gebe olarak kaçmış... Ve dün (Doğum mabedi) nde metruk bir çocuk bulmuşlar. Üzümcü bu çocuğu gördü ve kızına çok ben- zediğini söyledi. (Arkası var) sabah | Ticaret ve sanayi odası mecmuası Istanbul ticaret ve sanayi odası | mecmuası, balkan haftası müna- sebetile fevkalâde bir nüsha çıkarmıştır. Bu nüshada, oda umumi kâtibi Vehpi bey, balkan ticaret odasının maksadı teşek- külü ve ehemmiyeti hakkında bir | yazı yazmıştır. Bundan başka, ticaret odası ! salonunda toplanan, Balkan odası oda ikinci | | tıkları sırada: içtima münasebetile, reisi Habip zade Ziya bey, ve | Yunan, Bulgar, Sırp murahhaslarının | irad ettikleri nutuklar bulunmak- tadır. Bir ressamımız Paris sergisinde oldu muvaffak Genç ressam- larımzdan Halit beyin bir çok ; tabloları bu defa ; Pariste — açılan Exposition | İn- ternationale des * baux artse ka- bul ve geçen mayısta dünya- $ nın her tarafın- # dan gelen tab- lolar arasında bu vatandaşı- mızın da eser- z leri teşhir Ressam Halit B. edilmişti. Bu sergi 1632 tarihin- den beri her sene ilkbaharda açılır. Bu sene de Grand Palaiste açılmıştır ve elan da devam et- mektedir. Mütehassıs ve büyük sanatkâr- lardan müteşekkil olan jüri heyeti tarafından eserler tetkik edilmek- tedir. Bu jüri heyeti Halit beyin iki çerçive dahilinde on iki eserini sergiye kabul etmiş ve İstanbul ve Mısıra ait olan eserlerini çok enteresan bulmuştur. Halit beyin evvelki sene eski Türkocağı bina- sında kendi eserlerini teşhir etmişti. Bu genç ressamımızın kazandığı muvaffakiyet şayanı tebriktir. Acıbademde bir köşk yandı Kadıköyünde Acıbademde mer- hum Süreyya beyin Çifte köşk- lerinden dün gece yangın çıkmış köşkün birisi temamile yanmıştır. Yandaki köşk te tutuşmuşsada söndürülmüştür. Yangının sebebi tahkik ediliyor. EMLÂK SAHİPLERİ! Emlâkiniz için süratle kiracı bulmak Emlâkinizin kiralarını muntaza- men tahsil edebilmek Emlâkinizin varıdatım temin edebilmek hususatında mutehassısla: Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için EMLAK. İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLÂK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDiNiZI Adresi Bahçekapı, Taş han N Telefon: 20307 Bugün de Diyorlarki... Edebiyat Anketleri Muharriri: Hikmet Feridun Neşreden : Remzi kütüphanesi “Yakında çıkıyor | Alelâcele otomobile atladı. | ramağı | Aldığı kara haberin tesirile ser- Her akşam bir hikâye Ikindi zamaniydi. Ahmet Ferit bey, sahip ve müdürü bulunduğu fabrikada, işlerini nihayete erdirmek üzereydi. Kâ- tibine bazı emirler verdi. Acele ediyordu. Yarım saat kadar klüpte kalacaktı. Orada mühim bir randevusu vardı. Sonra da, evine erken dönecekti. Bunu, | karısına vadetmişti. Feriha, öğle yemeğinden kalk- — Rica ederimş geç kalma! - demişti.- Bu akşam Haşim bey- lere davetli olduğumuzu unutma.. — Her halde erken gelirim. Merak etme, güzelelim! Amma sen de erken gelmeği unutma.. — Benim Faika Mahirle rande- vum var. Taksim de buluşacağız. Fakat eve vaktinde gelmemem icin hiç bir sebep yok. — Peki, allaha ısmarladık, Nonoşum... Yine şamamalığın pek üstünde!,. Haydı, gel seni yana- Zından öpeyim. Muhabbetle öpüştüler. Ahmet Ferit, : hayatt.. memnun olarak karısından ayrıldı. Sürdüğü hayatı gayetle emin görüyordu. Sekiz senedenberi evli oldukları hâlde, karısiyle aralarından en ufak bir şüphe yolunu bile geçmemişti. Ferit bey, kâtibine: — Meseleyi iyice anlatabildim mi kiikmet efendi? - diye sordu.- Bu evrakı... Cümlesi yarıda kaldı. Zira, masa üzerinde duran tele- fon çalmağa başlamıştı. Ahmet Ferit bey, abizeyi aldı. Konuşmağa başladı: — Evet, benim... Siz kimsiniz?. Adam, hayrette kaldı. Telefonun oöteki tarafından, hizmetçisi konuşuyordu. — Ne?... Ne dedin Emine?... Ne oldu, ne oldu?... — Ah efendim, felâket! Felâ- ket!.. Bir kaza oldu... Hanım efendinin başından bir kaza geçti. Ahmet Ferit, sendeledi. Başı döndü. Bayılacak gibi oldu. — Kaza mı?.. Ne kazası?.. Ağır bir kaza mı?.. Hanım nerede şimdi? — Hastanede efendim... Yedi- kulede, Balıklı rum hastanesinde... Şimdi oradan telefon ettiler. Oto- mobil kazası bu hastanenin civa- rında olduğu için hanımefendiyi de oraya kaldırmışlar. Kendini kaybetmiş. Adresile telefon nu- marasını çantasında bulmuşlar... Ah efendim, çıldıracağım... Zavallı hanımefendi... Ferit bey: — Şimdi yanına gidiyorum! - | dedi. Fakat bir kere daha sordu: — Hangi hastaneye dedin? — Yedikule de (Balıklı rum | hastanesi... Hanım efendinin oto- mobili Yedikulede çarpışmış da... Adam, çektiği ıztırabın şidde- tine rağmen bayretede düştü. Yedikulede mi?.. Allah Allah.. Fe- rihanın Yedikulede ne işi vardı? Telefonu kapatır kapatmaz der- hal şapkasını kaptı. Kâtibine bir kaç söz söyledi. Yuvarlanırcasına merdivenleri indi. Hususi otomobili, önünde, kendisini fabrikanın bekliyordu. Müt- sıkı- hiş bir heyecan, gırtlağını | yordu. Feriha, ağır surette yaralan- mıştı, öyle mi?.. Ihtimal ki ölüm halindeydi.. Müthiş hakikati kav- bir. türlü istemiyordu... semlemişti.Maamafih, şu hotbinane | şeyleri düşünmekten de kendini alamadı. “Eğer karım ölürse ben ne yaparım ?.. OnSuz nasıl yaşa- rım?...,, Feriha onun bütün hayatı, bütün mevcudiyetiydi. “Ya hastaneye gidince onu ölü bulursa ?,, diye düşünüyordu. Dehşetten dona kalıyordu. Perişanlığı ortasında, hayreti büyüyordu: Ferihanın Yedikulede bulunmasına sebep ne olabilirdi? Oraya niçin gitmişti! Ahmet Fe- rit biliyordu ki, Feriha o semtte kimseyi tanımaz; asla oraya git- mesi icabetmez... Bu âni otomobil seyahatinin sebebi ne olabilirdi?. Bittabi, genç kadın, gününü nasıl geçirdiğini, bütün tafsilâtile kocasına anlatmazdı. Ahmet Ferit te, kendi gününün tafsilâtını an- latmağa ihtiyaç duymazdı. Ikisi de, bir mütekabil aşk itimadı içinde yaşarlardı. Lâkin, o gün zarfında zikre şayan ehemmiyetli bir vaka zubur etmişse, anlatmaktan geri durmazlardı. Bugün, öğle yemeğinden sonra, Feriha ne söylemişti ki: sade taksim de, bir arkadaşile, Faika Mahir banımla, randevusu oldu- ğunu söylemekle iktifa etmemiş miydi?... Öyleyse, o sırada, yedi kule'ye gideceğini ( bilmiyordu. Yoksa, bilyordu da, bunu Ferit'e söylemek mi istemişti?... Bu sü- kütun manası neydi?.. Genç kadın, kocasından ne saklamıştı? Ferit, yüreğinde müthiş bir şüphenin uyanıp (büyüdüğünü duydu. Feriha, yalan söylemek kabiliye- tinden mahrumdu. Hayır, o, alçak- lık da edemezdi; bir hata işliye- mezdi. Ahmet Ferit, kalbinde doğar şüpheleri, büyük bir haysiyet ve vakarla reddetmeğe uğraşıyordu. Dimağındaki fikirler, onu gale- yana, isyana sevkediyordu. Karısının belki de ölüm anında bulunduğu bir sırada, böyl: bir şey düşünmek cinayetti ! (Yarın bitecek) Nâkili: (Hatice Süreyya) AY Belediyede muamelâtın çabuk görülmesi için tedbir Son günlerde belediye şubele- rinden (o bazılarında (o muameleli evrakın geç çıkmasından dolayı şikâyetler vaki olmaktadır. Şimdiye kadar riyaset maka- mına verilen evraka tarih kon- mamakta ve bu evrak riyaset makamı tarafından imzalanırken . tarihi de ilâve edilmekte idi. Tarihin bu suretle konması, işleri bir an evvel bitirmiyerek riyasete sevketmeyen memurların mesuliyetini hafifletiyordu. İşlerin sürüncemede kalmaması için bun- dan sonra masalardan çıkan ev- rakın üzerine tarih konulması hakkında belediyece bir tamim yapılmıştır. Yiyecek maddeleri temiz satılacak Şehrimizde yiyecek ve içeceğe dair bir çok maddelerin temizliğe riayet (edilmeksizin satıldıklari görülmektedir. e Belediye (o bunu nazarı dikkate alarak yakında umumi bir teftiş yapmağa karar vermiştir. Teftiş neticesinde temiz- liğe riayet etmeyenlere cezalar ve- rilecektir. Görülen (o noksanların izalesi için yeniden bazı tedbirler alınması da düşünülmektedir. (Yiyecek satan esnafın bu tedbirlere riayet etmeleri mecburi addedilecektir,