Sahife 6 kd <a 2Â Mayıs 1932 Şirketi hayriye vapurunda.. Delikanlı kese kâğıdına elini soktu.. Iki kiraz alarak sevgilisine uzattı «Hani ya.. Nane.. Limon..», «Kahve.. Limonata buuuuuuuz... Limonata..» Bence bir yaz gününün en iyi eğlencesi şöyle öğleden sonra köprüden Şirketi hayriye vapu- Tuna atlamak, Kavaklara kadar akmak, sonrada ayni vapurla şehre dönmektir. Ben yazın gel- diğini vapurların üst güğertesinde hiç değilse Beykoza kadar gitti- gim, yahut Bostancıya kadar bir sefer yaptığım gün anlarım. Her yaz yapmak istediğim bu eğlence bana ancak iki senede bir filân nasip olur.. Dün şehrin boğucu havasından kurtulmak için kendimi şirket vapuruna dar attım. Doğru üst güğerteye.. Aman ne serin.. Gü- gerte yıkanmış.. Hafif rüzgârdan güğertenin tentesi pat pat vuru- yor.. Deniz ve yosun kokusu soğuk bir limonata gibi insanın içine ferahlık veriyor. (Vapur bağlandığı için hiddetlenmiş gibi iskeleye sürtündükçe gıcır gıcır ötüyor. Üst kamara adam akıllı kala- balık. — Bir de şu ikinci mevki tara- fına bakayım! dedim. Vapurun baş kısmina geçtim. Burası daha nefis. Tahta iskemlelerden birinde güneşe karşı iri yarı palabıyıklı bir itfaiye neferi ve baş örtülü bir genç kız oturmuş. Genç kız mü- temadiyen gerideki ustabaşısın- dan arkadaşlarından bahsediyor. Iki de bir: — Bugün beni görürlerse hapı yuttum. diyor. Ortalarında bir kese kâğıdı kiraz var, Iki sevgili bir yandan konuşuyorlar, bir yan- dan da yarış ederlercesine kiraz atıştırıyorlar. Delikanlı kirazların çekirdeklerini ağzından üfleyerek bırtlatıyor. genç kızın çekirdek filân çıkardığı yok. Nihayet sev- gilisinin bu hali genç adamın nazarı dikkatini celbetti : — Gız Zehra dedi, kirezin çekirdeğini yutma be.. Ayıptır ulan.. Bunun üzerine Zehra hareket- lerine bir kibarlık verdi. Çekir- deklerin her birini teker teker ağzından çıkarmağa başladı.. İşte samimi bir aşk sahnesi.. Biraz sonra delikanlı elini kese kâğıdına daldırdı.. Kâğıttan iki tane kiraz alarak sevgilisine uzattı : — Çek bakalım.. Kimi alacak- sın... Ben artık sevgilililerin birbirle- rine kiraz tuttukları zamanın geçtiğini zannediyordum. Öyle ya şimdi erkekler, sevgililerine bir çift kiraz yerine bir çek uzatı- yorlar ve: “Çek bakalım..,, diyorlar.. Demek hâlâ kiraz uza- tanlar da varmış... Genç kız meğerse itfaiyeyi değil, rakibi Mehmedi çekmiş... aralarında iyi bir atışma oldu. Sonra gene barıştılar.. Beykoza paça yemeğe gidiyorlarmış.. Biraz geçince Zehranın jkese kâğıdının etrafına yığdığı çekirdekleri fiske- lerle denize atarak eğlenmeğe başladılar... İleride boş bir sıraya boylu boyuna bir adam uzanmış, iki elini yastık gibi başının altına koymuş, güneşten muhafaza için şapkasını burnunun ucuna kadar indirmiş horul horul uyuyor.. Bir kenarda bir hoca efendi... Kaloş- larını döşemenin üstüne bırakmış, f | i | < > Şirket vapurundan ikisi sıraya bağdaş kurmuş.. Havanın dehşetli bir sıcağına rağmen ayağında kırmızı çiçekli beyaz yün çoraplar var... Güverteden arasıra şıngır şıngır bardaklarını şakırdatarak 32 dişe muzika çal- dırdığını avaz avaz ilân ederek sucu geçiyor.. Arasıra koltuğu- nun altındaki kavanozile beyaz önlüklü bir adam: — Nane. Limon... Nane..Limonl. Nane şekercinin elinde mini mini beyaz külâhlarda çocuklardan ziyada ihtiyarların iştihasını ka- bartıyordu... İşte vapurun orta- sındaki etrafı çamlı mazbut yerde oturan ihtiyar bir hanım “Nane.. Limon!,, diye bağıran satıcıyı çağırdı. Hararetli bir pazarlık: — A üstüme iyilik sağlık. Şu- kadarcık külâh için bir çeyrek verilirmi imiş hiç? Kırk para. Kırk par... Midem kabardı da onun için alıyorum yoksa Nihayet yüz paraya sulh... Bi- rinci mevki güvertede daha ziyade gençler. Çiftler var.. En arkada bayrağın yanındaki sırada bir çift, erkek elini genç kızın arka- sına atmış... Yanlarına yaklaştığı- nız zaman kulağınıza yarı buçuk mısralar çalınıyor: “Ufuklarda biz gün gibi... “Kalbimde bu dem..., Aşağıda birinci mevki salonun- da daha kâmilce, sıhhatine daha itinalı kimseler oturmuş... Hemen hepsi kellifelli... Burada elindeki tepsiye bir bronz on kuruşu vurarak ve: — Kahve... Limonatam buuuz.. Kahve... o Limonatam buuuuuz.. Diye dolaşan bir garson. Bir kenarda 15/20 senelik Boğazlılar iskelelere dair, vapurlara dair, Boğaza, Boğaz hayatına dair ko- nuşuyorlar: — Yahu Şeref kaptan hasta imiş.. Bir yoklıyalım... — Hey gidi Şeref hey.. Yahu onun yalılardan baklava aldığını bilir misin? — Nasıl bilmem acanım.. — Bugün iyi.. Geçenki poyraz neydi öyle? — Fakat azizim, balık yok balık.. — Ben dün biraz kalkan bu dum.. Eh fena değil. — Yaha kiraz zamanı geldi. Bir gün hep birlikte Beykozda |' toplanalım da şöyle Polonez kö- yüne uzanıverelim.. Kiraz zamanı oranın zevkine doyum olmaz. — Ne dersin birader.. Köye o kadar alışmışım ki canım hiç Istanbula inmek istemiyor. Biraz da aşağı kamaraya inecek oldum.. Daha ikinci merdivende öyle bir horultu ki sormayın.. Her kanapeye bir adam yatmış.. Bir koro heyeti gibi hep bir ağızdan inceli kalınlı uyuyorlar. Burası mükemmel bir yatakhane halinde.. Vapurun en şayanı dikkat tarafı birinci mevkiin etrafında kadınlara mahsus koridor halindeki uzun güverte.. Burada oturanların çoğu çarşaflı hanımlar.. Bir aralık vapu- run bir kısmından bir gürültüdür koptu: — Tutun! — Eyvah! — Kaçtıl — Yakalayın! — Huuu... Biletçi.. Bizim yu- murcağın balonu uçtu ayol.. Havada sallana sallana yükselen kırmızı bir balon... Güvertede bir çocuk feryadı.. Ve: — Tutun.. Yakalayın.. Sesleri.. Hikmet Feridun Kumar oynarken kavga Dün gece Beyoğlunda, bir kah- vede kumar oynayan Fahri ve Mahmut arasında kavga çıkmış, Fahri eline geçirdiği bir demir parçasile Mahmudu yaralamıştır. EMLÂK SAHİPLERİ! Emlâkiniz Emlâkinizin Emlâkinizin için süratle kiracı bulmak kiralarını muntaza - men tahsil edebilmek varıdatını temin edebilmek bususatında mutehassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için EMLAK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLÂK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi: Bahçekapı, Taş han No.20-21-22 Telefon: 20307 Haftalık siyasi icmal “4 Almanyada siyasi vaziyet karıştı. - Japonyayı Rusyaya karşı harbe sürüklüyorlar.. Almanyanın beşte üçünü teşkil eden ve Alman devlet kabinesi- nin daima istinatğahı bulunan Prusya hükümetinde Landtağ yani mahalli parlamento intihabatında Hitler taraftarlarının (o hükümet fırkalarının heyeti oumumiyesine müsavi rey kazanmış olması Al- manyadaki siyasi (o müvazeneyi altüst etmiştir. Bunun her gün fena tesirleri daha ziyade tebarüz ediyor. Al- man devlet kabinesinin dayandığı Prusya kabinesi istifaya mecbur olduğundan burada - faşistler bir hükümet teşkil edeceklerdir. Şu kadar var ki faşistler kendilerine fikren yakın olan milliyetperver- lerle (birleştikleri © takdirde de ekseriyeti mutlâkayı temin ede- miyeceklerinden şimdiye kadar gerek Prusya gerek Alman devlet kabinelerinde en mühim âmil bulunan merkez fırkasile anlaşmak mecburiyetinde bulunuyorlar. Merkez fırkası faşistlerin ulu orta yürümelerini ve müfritane hareketlerini tadil etmek ümidile Faşistler ile anlaşmak istiyorlar. Fakat bu sırada Almanyada devlet kabinesinin vaziyeti fena- laşmıştır. Evvelâ Iktisadiyat nazırı mali meselelerde rüfekası ile uyu- şamıyarak istifa etti. Fakat Al- manya başvekili M. Brüning ha- rici siyasete dair iki defa beya- natta bulunarak Almanyanın harici siyasetine tam faşistlerin istediği şiddeti vermiş, bunların tesirini karşılamış ve kırmıştır. Başvekil teslihat meselesinde Almanyanın diğer büyük devlet- lerle her hangi surette müsavat talebinde ısrar edeceğini ve tami- rat için tediyeye devam edemi- yeceğine kat'i bir lisan ile anlattı. Harici siyasetteki bu şiddet ve vuzuh devlet parlamentosu olan Rayhiştag'da kabineye 30 rey ekse- riyet ile itimat kararı temin etti, Tam bu muvaffakiyetin aka- binde Odevlet kabinesinin M. Brünnigden sonra en mühim rüknü ve adeta demir eli olan ceneral Gröner'in mevkii fena halde sar- sılmıştır. Mumaileyh kabineye müdafaai milliye nazırı olarak girmiş idi. Fakat sonradan Almanyanın dahili asayiş ve intizamı tehlikeye düş- tüğünden dahiliye nezareti ilâveten mumaileyhe tevdi edilmişti. Hakikaten mumaileyh ordunun manevi kuvvet ve nüfuzuna isti- nat ederek asayişi temin ediyordu. Lâkin Prusya intihabatindan biraz evvel Prusya hükümetinin talep ve teşvikile (o faşistlerin hücum kıtalarını dağıttığından hem faşist- lerin hem de bunların teveccüh- kârı olan ordu ve donanma zabi- tanının infialini tabrik etmişti. Hücum kıtaları 800.000 mev- cutlu bir nevi sivil ordu idi. Hu- susi kışlalarda oturan ve) geceli gündüzlü askeri talim gören ve kâmilen (o gençlerden mürekkep olan ve ekseriya gizli silâhları olan bu kıtalar adeta milli ordu- nun ihtiyat kuvveti idi. Fakat gayri mesul ellerde olduğundan daima devlet otoritesini tehlikede bulunduruyordu. Ceneral Gröner asıl vazifesi olan müdafaai milliye nezaretin- den birden bire istifasını vermiş- tir. Orduya istinaden Almanyada l nizam ve intizamı ve rejimi mu- hafaza eden bu nafiz zatin ordu idaresinden ayrılması hariçten ve dahilden ordu ümerasının tazyik ve icbarına atfolunmuştur. Zaten müdafaai milliyenin daimi müs- teşarı ve nezaretin bilfiil amiri Ceneral Von Seleicher O(( Fon Şlayher ) ile ordunun / bilfül kumandanı ceneral Hammersteinin ceneral oOGrönerin (o idaresinden memnun olmadıkları ve bunu neza- retten uzaklaştırmağa çalıştıkları ötedenberi şayi idi. Şimdi nazırın birden bire ordu- nun idaresinden çekilmesi isimleri geçen iki ceneralın Almanyada askeri diktatörlük tesis edeçekleri yolunda tevil edilmiştir. Bu ihtimal Almanyanın harici vaziyetine daha tesir etmiştir. Fransada son intihabatta ekseri- yet temineden sol fırkalar ve bilhassa radikal sosyalistler bile Almanyanın alacağı vaziyetten endişeye düşmeğe başlamışlardır. Askeri diktatörlük ilân edilmese bile Faşistlerin Almanya devlet kabinesinde nafiz bir mevki ala- cakları ihtimali kuvvet buluyor. Japonyadaki suikastlar Son zamanlarda muhtelif mem- leketlerde suikastlar ve cebrü şiddete müstenit hareketler gö- rülmüştür. Fransa Reisicumhuru M. Doumer'in katledilmesi ve Almanya müdafaai milliye nazırı- nın gayri mesul kuvvetlerin zoru üzerine mevkiinde uzaklaştırılması cihan siyaseti üzerinde mühim tesirler bırakmıştır. İl Şimdi de Japonya başvekilinin katledilmiş olması bu devletin siyasetini ve Aksayı şark ahvalini büsbütün karıştırmış ve hattâ cihan sulhunu tehlikeye düşür- müştür. Japonyadaki son;suikast ve rovelver ve bombalarla: yapılan kanlı nümayişler Japon devletini Rusya ve Çin ile derhal harbe girişmek maksadını istihdaf edi- yor. Ordu ve donanmanın genç za- bitleri arasında bir çok taraftarı olan müfrit milliyetperver teşkilâtı Rusyanın şimdiki dahili vaziyetini harp için gayet müsait gördüğün- den bu fırsatın kaçırılmaması için vakit kaybetmeksizin harbe giri- şilmesini istiyor ve bu maksadın husulune mani olan devlet rica- lini ve maliye erkânının vücutlarını ortadan kaldırıyor. Japonyanın Sovyetlere o karşı harbe hazırlandığı siyasi ve askeri harekât ve tedabirinden anlaşıl- maktadır. Fakat devlet ricali gayet teenni ve ihtiyatla hareket ederek hata etmemeğe çalışıyor- lar. Lâkin iktisadi sıkıntı Japon halkını sıkıştırmakta ve asabiyete düşürmekte (olduğundan halk sabırsızlanmaktadır. Müfrit fırkalar halkın bu hale- ti ruhiyesinden istifade ederek devleti bir an evvel harbe sürük- lemek istiyorlar. Japonyadaki bu ceryanlar Rusların da nazarı 'dik- katini celbetmiştir. Ruslar Japon- yada askeri diktatörlüğün * ilân edilerek harbin başlıyacağını bek- liyorlar. Velhasıl iktisadi ve siyasi ger- ginliklerin oObüyük bir harbe müncer olması ihtimali çok kuv- vetlenmiştir.