- 18 Mayıs 1932 7 EL e aka 0 Di Sahife 9 Tefrika No. 62 18 Mayıs 1932 Tam faşist ği giy ağ ——mu —— mü Se — bir hikâye || Kusursuzluk... | SEBA MELİKESİ | BELES Zaplon yaptığı cinayetin mesuliyetini şairin sırtına yüklemeğe muvaffak olduğunu zannediyordu. Zındancılara tel kamçılarını almalarını emretti.. Amonlu cariyenin katili olarak kimi göstersindi? Bu hadiseden istifade etmeği düşünen Zaplon, birdenbire göğ- sünü kabartarak, büyük bir sevinçle cevap verdi: — Amonlu (o cariyenifi katili şair Enveranodur, hükümdar! Zoplon'un verdiği cevap haz- reti Süleymanı hayrete düşür- mekle beraber, Belkıs ı da telâş ve heyecana düşürmüştü. Seba melikesi, ertesi gün, ne yapıp yapacak, bu tok sözlü dağ şairini bulup konuşacaktı. Zaplon: — Katili buldum.. Deyince Melikenin tüyleri ür- perdi. Süleyman: — Hâini zındana atınız! Diye bağırdı ve Belkısın elinden tutarak: yakalayıp — Buyurunuz, dedi, içeriye gi- relim. Bu geceki eğlence - hiç (arzu etmediğim halde - bir facia ile bitti. Süleyman saraya girdikten sonra davetliler de birer birer gitmeğe başladılar. Bağçedeki halk zaten hassa askerlerinin hücumuna ma- ruz kalarak dağılmıştı. Yarım saat sonra, Süleyman, Zaplonu isticvap ediyordu: — Anlat bakalım, Zaplon! Bu vahşi adam, benim Amonlu cari- yemi nasıl öldürdü? Zaplon bir az düşündükten sonra şu yalanı uydurdu : — Âdil hükümdar 1 dedi, Beni Israil kadınları için daima bir tehlike olan bu vahşiyi sarayın harem merdivenleri önünde gör- müşler. Yukarıdaki pencerelerden bakıyorlarmış. Haremin iç kapı- sına kadar sokulmuş ve o esnada elinde bir tepsi ile size muz şerbeti getirmekte olan Amonlu cariyenin boynuna atılarak, bir anda zavallı kızcağızın başını yere düşürmüş... — Cariyemden anlıyamadın mı ? ne istediğini —Hiç kimse birşey işidememiş.. Cariyenin vücudu ikiye bölününce, kızlar (o pençerelerden (o korkup kaçmışlar.. — Dağda yaşayan vahşi ruhlu bir adamın cariyelerimden ne istediğini (o öğrenmek (isterim. Tetrika No: 30 Küçük Hanımın Kısmeti — Faik'i de takdir edersiniz. O, bu takdire lâyıktır... Hem merak etmeyin, bundan sonra Faik'i biraz daha fazla himaye edeceğim, ona söz geçireceğim, nefsine itimadı telkin edeceğim. | Benim sözlerimi (o dinliyeceğine eminim. Size istediğiniz gibi bir koca olacaaktır; — Düşüneyim efennim. Faik, Basiret hanıma da gitmiş, Ferhunde ile de görüşmüş, Belma ile evlenmek istediğini söylemişti. Basiret hanımla Ferhunde de bu izdivaca taraftardılar.! Fakat Belma bir türlü izdivaca yanaşmıyordu. Basiret hanım yanıp yakılıyordu Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Enveranoyu işkence ile söyletmeğe | ve bu cinayetin mahiyetini anla- | mağa çalış! * .. Zaplon yaptığı cinayetin mesu- | liyetini başkasının sırtına yükle- meğe muvaffak olduğundan emin- | di. Süleymanın huzurundan çıkınca | doğruca Enveranonun yanına gitti. Zından kapısı açılırken, Zaplon, şairin feryadını işitmişdi: | — “Taşlar.. Topraklar.. Kanlı duvarlar, siz söyleyin! Ben, altın saçlı, zarif ve güzel bir kızı -hayatıma kast etse dahi- öldü- rebilirmiyim? ,, Zaplon, bu derece masum ve bu kadar heyecanlı bir gencin yanına girip ne yapacaktı? Süleymanın öğrenmek istediği hakikatı Zaplon şairden mi öğre- necekti? Enverano bu cinayet karşısında o kadar çok masumduki... Zaplon zindanın kapısı önünden bir adım daha atarak içeriye | giremiyordu. Zindan nöbetçileri korkularından titriyordu. *Zaplon sordu: — Tel kamçılarınız nerede? | Nöbetci, duvardaki göstererek: — Burada asılı, kumandan! Dedi - emir ederseniz yanımızda ki koğuşdanda ayrıca tedarik edebiliriz. — Hacet yok.. Iki kamçı kâ- fidir. İ Nöbetciler aldılar. — Kimi döğeceğiz, kumandan? nöbetcilerden birine kamçıları kamıçıları ellerine — Daglı şâiri.. Nöbetcilerden biri hiddetle diş- lerini gıcırdattı: — Hükümdarın cariyesini niçin öldürmüş..? Zaplon, nöbetçilerin, şaire diş gıcırdattıklarını görünce gülüm- sedi: — Işte ben bunu öğrenmek istiyorum. Katilin kolları bağlı, değil mi? — Yalnız kolları değil, bacak- ları da bağlı.. — Haydi, kapıyı açınız! Nöbetçi ilerledi. Kapı açılırken, Zaplon geride kalmıştı. (Arkası var ) 18 Mayıs 1932 Selâmi İzzet | — Bu kız ayağına gelen kısmeti | tepiyor. Fena ediyor. Bir taraftan patronla Basiret hanımın ısrarları, diğer taraftan | Faik'in mütemadi kurları Belmayı yumuşatmıya başlamıştı. Söylenen tatlı sözler, verilen güzel ümitler karşısında, her an | çatık kaş ve somurtkan bir yüzle | durmak kabil midir? İ Belmanın kalbinde sevda kanat | çırpıyordu. Ertesi sabah neşeli (o uyandı. | Kararını vermişti. Faike güzel | yüz gösterecek, terslemiyecek ve.. | İzdivaca razi olacaktı. Ferhundeye seslendi: | — Çıkıyor musun? | M. Musolini bunu nasıl tarif ediyor? Faşist darülfünun darülfünunu ile diğer talebeleri (o arasında yapılan müsabaka oyunları müna- sebetile Romada tertip olunan | bir gençlik içtimaıda M. Musolini mükemmel faşist olmanın şeraitini izah etmiştir. M. Musolini irat ettiği kısa bir | nutukta demiştirki: “Garibaldının hatırası münase- betile Italya gençliğinin zihni ve adalesini tenbih ve teşvik için faşist oyunları tesis (edildi. Faşist inkilâbının onuncu senei devriye- sirde bizim |düsturumuz daha zi- yade ne olmalıdır... M. Musolinin Oburada (o sözü keserek pencereye doğru gitmiş ve berkes ne oldu diye hayret içinde kalmıştır. Çok geçmeden sinyor Mussolini bir elinde bir tüfek ve diğerinde büyük bir kitap olduğu halde şiddetli alkışlar arasındabalkona gelmiş ve de- miştir ki: Işte mükemmel Faşist olmanın rümuzları bunlardır. Musolini mü- kemmel faşistliği atideki şark kıtası ile tarif etmiştir. “ Libro, moschetto; Foscista gerktto. , Tahsil ve nişancılık ile insan mükemmel Faşist olur. Bir hapishanede isyan Atina, 16 (A. A.) — Atina yakınında kâin Syrgros hapisha- ! nesinde mevkuf bulunan 67 ko- | münist, tabi oldukları rejimin çok | sertolmasını protzsto etmek üzere isyan etmişlerdir. Hapishane gardiyanları, silâh | istimali mecburiyetinde kalmışlar- dır. Birkaç yaralı vardır. Italyada işsizlik Roma, 17 (A.A.) — Mart ayı nihayetinde 1.053.016 ya baliğ olan işsizlerin miktarı nisan s0- nuda 766.346'sı erkek ve 233.678 i kadın olmak üzere 1.025.000e düşmüştür. > Bunlardan 282.000 isi hükümet tarafından muavenet görmekteydi. YENİ NEŞRİYAT: Buhran nedir? Iktisat müderrislerinden Niza- meddin Âli bey, bubran nedir? Diye bir eser neşretmiştir. Bu eserde iktisadi buhranın şekil ve mahiyeti, ve tarihçesi, Tür- kiyeye olan tesirleri izah edil- mektedir. Istanbul vilâyeti ziraati Ziraat Tahsin bey, Istanbul vilâyetinin zirai vaziye- tine dair bir kitap çıkarmıştır. Bu kitapta vilâyetimizin sebzeci- lik, tavukçuluk, sütçülük yetine dair malümat vardır. müdiri vazi- — Çıkıyorum... Iki genç kız kolkola yürüyor- lardı. Bundan memnundu. Arka- daşının bu sevinci Ferhundenin hoşuna gidiyordu. Sordu: — Faiki sevmeğe (başladın galiba... Belma itiraf etti: — Evet, — Memnun oldum Belma. Faik çok iyi çocuk, seni de çok sevi- yor. Mesut olacağına kaniim. — Ben de artık kanaat getiri- yorum. Köşede ayrılacaklardı. Bu esna- da Ferhunde durdu: — Sahi bak unutuyordum; dün Mürüvvet hanıma rasgeldim. — Mürüvvet hanım da kimdir? | — Hidayet beyin ablası canım.. Belmanın kaşları çatıldı. — Ha. — Hidayet bey Tutak'taymış.. kimseler bildiklerini anlattılar. Şayet ! dürüst | zile hanım efendi, bir etajere da- | görünce şaşırdı: —Hissin sapıtması, ahlâkın doğru yoldan inhiraf etmesi affoluna- maz!... “Ne yapayım! nefsime hakim olamadım! ,, diyerek bi mazzeret (o gösterilemez... Çiftini aldatan alçaktır... Para çalmış gibidir... Beni hali ile kali başka bir ahlâkıyatçı telâkkı edemez- | siniz... Ben, doğru bir adamım... Saadeti doğrulukta ( bulurum... Insan, çiftile artık yaşamak iste- medi mi, onu aldatmak ihtiyacını duydu mu ona bunu açıkca söyle- meli. Talâki teklif etmeli. Hiç bir aile ve evlât bağı, bunu yapma- mak için maazeret olamaz... In- san hiyanetinde hiç bir suretle mazur değildir. Bu sözleri, doktor Kemaleddin beyin evindeki misafirler arasında bulunan Hayri bey söyliyordu. Samimi olduğunda kimse şüphe edemezdi. Hayri bey, namusu mücessem, istikameti tamme ola- rak tanınınış bir o şahsiyetti. Hayır ! Elbette ki karısını aldat- mamıştı... Karısı da onu... Mükem- mel bir aile kurmuşlardı... Hayri beyin yukarki sözlerindeki doğruluğunu mecliste hazır bulu- nan herkes tasdik etti ve onun samimiyetine de kail oldu. Derken, o hiyanetten (o doğan fecaatlere, dramlara ait bir çok Hayri beyin dediği gibi insanlar bir aşk siyaseti takip etseydi, bütün bunlara hacet kalmiyacaktı. Insanlık, faziletkâr açık alınlı... ilh... Yalnız Hayri beyin karısı Fa- yanmış, düşünüyordu. Fazıle ha- nım efendi, Hayri bey gibi cid- den tasavvursuz, cidden hari- kulâde bir kocaya malik olduğu için memnuniyet va iftihar duy- malı değil miydi? Fakat, her nedense, düşünüyor, düşünüyordu da, yüreğinde bir burkulma seziyordu. Hayır, izdi- vaç hayatmdan memnun değildi. hâlinden memnun değildi. Sevki tabiisile bunu anlayordu. Lâkin memnuniyetsiliğinin sebebini ken- di kendine de izah edemiyordu. Hayri bey, belki ilk gençliği esnasında bir iki günah işlemişti. Fakat, o zamandan sonra, tabiatı istikrar etmişti. Artık, Hayrinin içile dışı birdi. Fazıle hanım kocasından niçin memnun olmadığını, etajerin ke- narında dayalı durduğu vaziyette düşünüyor, düşünüyorduda, bir türlü tayin edemiyordu. Hayri bey, emsalsiz bir koca değil miydi? Herkese karşı olduğu ibi, ona karşıda mütehalik, dik- — Bana ne canım.. — Hiç, lâf olsun diye söyledim.. Filvaki lâf olsun diye söylemişti, fakat fena etmişti. Belma, başı dönerek yazıha- neye girdi. Patron yüzümü — Neniz var Belma hanım, neden sarardınız..? — Biraz başım ağrıyor da.. — Rahatsızsanız gidin. — Hayır, çalışamıyacak kadar hasta değilim. Masasının başına oturdu. Biraz sonra, elinde bir küçük demet gülle içeri Faik girince Belma kalktı ve genç adamın güzüne bile bakmadan patronun odasına girdi: — Bu gün çalışamıyacağım, hastayım, müsaadenizle gideyim, dedi. Ve, izin aldıktan sonra, Faik'e katli, sadık, ciddi, neşeli, tatlı, azimli, kibar, cömert (ifrat clmayan bir cömertlikle cömert!), samimi (kaba manasına samimi değil! ) davranmamış midi? Evet, Fazılenin böyle bir kocaya düştüğü için memnun olması icap etmez miydi? m Öyleyse, içindeki gizli ve anla- ! şılmaz memnuniyetsizlik hissinin sebebi neydi? Genç kadın, bil- hassa niçin şimdi, kocasının son sözlerini müteakip onu, şayanı nefret bir tenkit hissile tenkide başlamıştı? Zihninden bu fikri uzaklaştırmak istedi. Muvaffak olamadı. Hattâ: — “ Ben deliyim! - diye kendi kendine söylendi.. Benim son derece mesut olmaklığım icap eder. Kocalar en iyisi benimki!,, Lâkin, o şurası muhakkaktı: kocasının birşeyini için için be- genmiyordu. Onu kusurlu buluyordu. Kusurlumu?... Yoksa Hayrı bey sahtekârın birimiydi?... Kusuru vardı da iki yüzlülük, mürailik ediyor saklıyormiydi? Fazıla hanım, kocasının iki yüz- lülüğe mürailiğe ihtimal verebilir- miydi? Bu fikri sabit, günlerce, dima- ğını işgal etti. Kâbus halinde... Içinden bir türlü çıkılmaz, sıyrı- lınmaz bir kâbus halinde. Hattâ, daha ileri de vardı. Ahbaplarından iki kişiyi memur etti : Kocasını takip ettirdi. Acaba bir hiyaneti var mıydı ?.. Onu yakalıyacaktı... O zaman, işte o zaman, ne acı bir zevkle Hayri beyin kabahatlerini yüzüne vura- caktı... Kalbi çarparak, neticeyi hafta- larca bekledi. Nihayet, tetkikatın neticesini ona bildirdiler : Hayri bey, melekler kadar temiz... Pak, saf... Fazıla hanım, asıl o zaman, yüreğinin cızladığını hisetti: Ko- casını artık sevmediğini anladı. Ve başka bir şey'in daha far- kına vardı: Hayrı Beyin kusursuz olması onun nazarında bir kusur teşkil ediyordu. Deruni memnu- niyetsizliğinin o sebebi asıl bu cihettil Korkusuz , endişesiz, yürek çarpıntısız, “ ha şimdi aldattı, ha şimdi aldatacak ,, sız bir hayat, ona saman gibi zevksiz, manasız geliyordu. Bu sükün ve emniyet içinde bedbahttı, bedbaht... âkili: (Hatice Süreyya) allaha ısmarladık demeden, çıkıp gitti. —3— Hidayet Muhlis, emirberinin elinden mektubu aldı ve bayretle zarfın yazısını oxudu:' Binbaşı Hidayet bey Hudut komiserliği Tutak Adresin oOmakinede (yazılmış olması Hidayetin garihine gitti. Ablası mektuplarını elile yazardı. Bu mektup kimden geliyordu ? Açtı ve evvelâ imzaya baktı: Beyza Ümit: Ameli trikotaj fab- rikası, İstanbul. Allah allah !-. Bu da ne de- mekti? Bu kız veya kadında kimdi?... Mektup ta makinede yazılmıştı” “Istanbul 8 şubat 19.. “Beyfendi , (Bitmedi)