4 ananın tan Âşık Rin Üçü de dünya; bu şairlğ Adana 17 ( Hususi ) — Vakit akşamdı... Kepenkleri indirilmiş, yalnız camlı kapısı açık olan Meh- met ağanın kahvesinden içeri girdim. Hamal, işçi, kalender, âvare insanların saatlerini öldür- dükleri bu kuytu kahvede coşkun bir neşe vardı. Aş en büyük sahtek Zİ .yoner Kreugerin çevirdi Üç âşık, üç saz şairi sanki bir divanda oturur gibi yanyana, | üç masanın üzerlerine bağdaş kurmuşlar, sazlarını söyletiyor, z z kalplerinden doğanları döküyor- i Saray gibi evi ve meclisi lardı. Kahveye kirli bir ışık ? eden dağılmıştı ii Ihtiyar âşıkların koşma ve des- ', bri tan dağıtan sazları bu dar kah- sali venin kalabalık müşterilerini vecde /” getiriyordu. Hlefter ? Âşık Serbetsi söylüyor: see Bu Sazı çalmadan yoruldu destim, zaten. cengetmiye vardı kastim, ei Tuttuğum âşığın kulağın kestim, J! umu- İştahından çeken gelsin buraya. Fısıltılar eksik değil e girerek & ie — Serbesti bu taşı âşık Selâ- miye attı... Serbesti açıktan açığa taarruzda: Göstert kemalin, nedir revişin, Böyle budala mı senin her işin? Kıbrıstan mı sapsız, yularsız gelişin, Ayda on liraya tuttum çobanı. Serbesti de her âşık gibi haya- lindeki güzele bakıyor: Cümleyi yaradan kanı lemyezel, Hatıratile yandım ezelden ezel, Ömrümde görmedim böyle bir güzel, Maşallah ün verdi Frengistana. Nur dökülür bu dilberin yüzünden; Konuştukça dür dökülür sözünden; Bu yüzünden, o yüzünden, Gülcemalin benzer huri gılmana. Buyur gel yanıma gonca fidan, Seni görmiyeli halim pek yaman, İşveyle yanımdan geçtiğin zamalı, Bir fitne bıraktın Acemistana, Serbesti iyiden coşmuştur. Yâ- rini tavsif ediyor: Benden selâm söyle gül yüzlü yare, İnce belli, suna boylum; arı kız, Şayet ölsem: vasiyetim budur ki; Cenazemi zülfün ile sarıver. Kalk seninle gezek bahçeyi, bağı, Şu nazik dudağın çiçek yaprağı, Elma yanakların Etzurum: yağı, Koynunda beslemiş çifte narı kız. Yaktın ciğerimi yosma kıyafet, Bu görüş, bu cilve, bunca letafet, Son günler zarfında Bahri muhiti atlaside buzlar çoğalmıştır. miştir. Bermut adaları civarında Prenses Davis isminde büyük bir vapur denizin altında bir buz kütlesine çarparak batmıştır. Resmimizde bu vapurun batması ve bir buz kütlesi görünüyor. Sana feda ettim her bir varı kız. Kalın, iş görmekten siyahlanmış eller birbirini dövüyor : — Yaşa, âşık Serbesti. Yaşal. 55 yaşında olan âşık Serbesti Adanalıdır. 16 yaşında öâşıklığa başlamıştır. Ümmidir, halı tüccarı Süleyman ağanın oğludur. Saçlı Hamit Omahallesinde oturuyor. Rusyaya kadar uzanmış, bir çok seneler Tifliste yaşamıştır. Rindi'nin şiirleri sazında çok güzeldir. Bilhassa şu parçalarda Rindi'nin büyük şairlik kabiliyeti ne kadar görünüyor: Çeşmi ahuların yavru süzerek, İlâhi, Kız oradan, bakmaz olaydin. Salınıp nâz ile hayli gezerek, Beni ateşlere yakmaz olawdin Kirpiklerin cam evime: iğ atar, Serinde ebrular sırmalar satar, Simü: zerler sırasıra bir katar, Bayaz gerdanına takmaz olaydin. Biçare Rindi'yi nare bıraktın, Bir sühan atardım, lâkin ırakta, Nasıl düşünmeden ; başına taktın, O mor sümbülleri takmaz olaydın. Âşık Mustafa Rindi 72 yaşında Adanalıdır. Ümmi değildir, Ağa Memet mahallesinde oturuyor. Meşhur âşıklardan Himmeti baba- mın oğludur. Rindi Mısır, Mekke Sirer birer meydana çıkıy Bu yüzden vapurların seferleri güçleş- idarenin toplanma salonu i kurondan ibaret bulundu yine Kreugerin emrile el muhtelif banka ve şirketi maye olarak gösterilmiş seseden müesseseye de Kreugerin yaptığı büyü kârlıklardan biri de şudi senesinde. Kreuger şeriki yanına çağırarak kendisi: irketin defterleri edineyi e li | yıllarca yaşamış bir âşıktır. Şa- irliğe 15 yaşında başlamıştır. * .. Âşık Selâmi söylüyor: Feleğin sineme vurduğu oktur, Âşikliktan bizim karnımız toktur, Sazdan başka âşığın hiç malı yoktur, Sazdır âşıkların çifti sapanı. Bu merakım bana verdi bir cünun,, Yakacak yok evde, ne kömür, odun, Bulgur ele geçmez, ne bir okka un, Bekleriz baykuş gibi viranı. Cuş edip meydandan her dem akarım, İnce mânalardan hisse çakarım, Kızdığım: âşığa yular takarım, Çekerim; ahıra (veririm samanı. Aşık Selami 74 yaşında, ümmi, Adanalıdır. Sugediği mahallesinde oturuyor. Bakırcı Ali ağanın oğ- ludur. 15 yaşında âşıklığa başla- mıştır. . .. Yarı aç bir halde kahve köşe- lerinde ömürlerinin son günlerini yaşamakta olan bu zavallı âşık- ların bir çok destanları, koşma- ları mevcut. Bu eserler arasında çok değerlilerint bulmak müm- kündür. Belki memleketin köşe bucağında daha bir çok Rindiler, Selâmiler, Serbestiler vardır. Fa- kat göze görünenleri olsun. hima- ye edebilsek, küçük yardımlar olsun esirgenmesel... Burhan Sadık ben beş milyon frank kı bir esham iri vermiş, 22 Nisan 1932 Tetfrika No 2 — a 22 Nisan 1939 emmi BEŞ YÜZ MİLYON İNSANA HÜKMEDEN KADIN Tariht aşk, ve Ressamı : Cemal Nadir Dünkü kısmın hülâsası Ye - Ho, Çin imparatorunun sarayına odalik olarak girmiştir. Lâkin, aylardan- beri imparator onun: yüzüne bakmıyor. Nihayet, odasına, günün birinde bir delikanlı giriyor. Konuşuyorlar. Fakat birdenbire, hayret içinde kaldı! İnziva içinde oturduğu odanın kapısı aralanmıştı. Gençkız, aralıktan bir delikan- lının mütebessim yüzünü gördü. Ne güzel, ne ince, ne zeki bir yüz... Ye-Ho kalbinin son derece şid- detle çarptığını hissetti. Yoksa, bu gelen erkek bizzat Semanın Oğlu muydu?.. Bütün usul ve nizamların hilâfına olarak, odalı- ğını kendi yatak odasma çağırt- mıyordu da, bizzat onun ayağına mı geliyordu? Ne garip bir macera.. Tarihe geçmesi lâzım gelen maceralardan biril.. Eşikte beliren delikanlı, odaya girmişti bile... Tavurlarında hiç bir çekingenlik yoktul Ye-Hoyu büyük bir nezaketle selâmladı. Yüzüne merak ve alâkayla bakı- yordu. Halbuki, bu tarz bakışlar, Çin'deki asilzade adabı muaşeret kaidelerine asla mutabık değildir. Ye-Ho, son derece şaşırdı. Kendine hâkim olmak için, müte- vazıane, göz kapaklarını eğdi. Bu delikanlıyı gerçi pek hoş bulu- yordu ama, az buçuk ta müteca- viz olduğunu görüyordu. Delikanlı, garip bir sesle şu sözleri söylemeğe başladı: — Küçük hanım efendimiz | Vali- dei imparatori hazretleri tarafından seçilmeniz, cidden isabetli bir intihap eseri olduğunu görüyo- rum. simanızda asilâne bir şule var.. Kaşlarınız, efsanevi ejderi- mizin kaşları gibi inhinalı.. gözle- riniz, gecenin sinesindeki yıldız- lar gibi parlayor.. dişleriniz inci parlaklığında.. elleriniz hakkında kullanılan en atai tabir, onların fil dişinden nakşolonmuşa ben- zediğini söylemektir. Evet, impa- ratorumuzun validesi, sizi seçmekle büyük bir isabet göstermiş... Bu sözleri söyleyen delikanlı, girişeceği teşebbüs için cesaret almak ister gibi öksürdükden sonra, gayet tabii bir surette dediki: — Şimdi de, güzel vücudu. nuzun göze görünmeyen kısım- larına dair bir fikir edinmeme müsaade ediniz. Onun: için küçük hanımefendim, tepeden tırnağa kadar soyunmak lütufkârlığını gösteriniz | Ye - Ho, böyle bir teklife mu- macera romanı Nakıli: (va -Nay hatap olmağı hiç te beklemiyordu. Cayetle şaşalamış bir halde: — Aman efendim?... - dedi. Bu nasıl söz böyle?.. Siz kimsiniz?.. ne suretle bana böyle bir teklifte bulunabiliyorsun ? Bu sözler üzerine, delikanlı, belirsiz bir tebessümle güldü : — Ben kim miyim ?... Küçük hanrmefendimiz... Farketmiyor musunuz ki, güneş battı. Mor Şebr'i koyu bir sis tabakası kapladı. Genç kız, bu sözlerin ne demek olduğunu anlıyamadı. Delikanlı, devam etti : — Ben kim olabilirim ?... Bu saatte, Mor Şehir'in surları içinde Mukaddes Adam'dan (1) başka hiç bir erkek kalamaz... Yolunu bilmiyor değilsiniz | İmparatorun ismi ve unvanı her geçtiği sefer, adabı muaşeret kaideleri mucibince, o odalığımn “Ben onun cariyesiyim | ,, demesi lâzım geliyordu. Ye-Ho, kaideye riayet etti: — Ben, onun cariyesiyim! dedi. — Ben de, imparatorumuzun en muti bir kölesiyim. Kendileri- nin hizmetinde hattâ geceleri de bulunmak vazifesile ; mükellefim. Bilhassa vazifem, gece hizmetilir. Şimdi, kim olduğumu anlamış olmanız lâzım gelir... Bu izahat üzerine, Ye - Ho'nun gözleri önünde hakikat belirir gibi oldu. Elinde olmıyarak, mırıldandı. — Ne yazıkl... Sizin gibi gü- zel bir delikanlı! Delikanlı, kizim söylediklerini memiş gibi, sözünde devam — Imparatorumuzun validesi, beni, saray bekçisi olan harem ağalarının reisliği için lütufkârlığını gösterdiler, Ben, baş hadim ağası Ngan-Teyim.... Genç kız, annesinden bu meş- hur ve zinufuz ismi nice nice | defalar işitmişti. Bir çok şark saraylarında olduğunu gib, bu sarayda da, baş hadım ağası, en nüfuzlu insanlardandı. Bunu anladığı içim, Ye-Ho gayet mera simperverane bir rükü hareketi icra etti. Gayet mahviyetkârane itizar- larda bulunmağa, haremağasını tanıyamadığı için, ona, daha ilk andan itibaren lâzım gelen hür- meti yapamadığını o söylemeğe başladı. Ngan-Te, kızın sözlerini bir el hareketile kesti, (Arkası var) (1) Mukaddes Allam, mvanlarından biridir. imparatorun Emlâk sahipleri! Üzüntü ve zahmet çekmeden Çok irat almak isterseniz Emlâkinizin idaresini UMUM EMLÂK ACENTESİNE tevdi ediniz! Bahçekapı, Taş han No. 20-21-22 Telefon : 20307 — Posta kutusu: 558 İstanbul