*p 15 Nisan 1932 << Alışan Tefrika No. 35 15 Nisan 1932 SEBA MELİKESİ | BELIEİIS (Ölüm geçidi) nde vakit Yazan: ISKENDER FAHRETTİN geçirmek için bir fotograf makinesine ihtiyacım vardı. Sanada Cemile'nin evine gittiğim zaman pencereden bir gürültü koptu. Şeyh Abdürrahman itilâfnameyi imzalarken, Imam Yahya, şeyhin gururunu okşamak için : — Şeyhim, dedi, yer yüzünde sizden büyük kim var? Şeyh Abdürrahman başını sal- lıyarak mağrurane cevap verdi : — Benden büyük Allah var.. Hamiri şeyhi okadar çok mağ- rur bir adamdi ki, dünyada ken- dinden büyük ve kuvvetli bir kimse tasavvur etmiyordu. Halbuki Imam Yahya için, bu havalideki OHamirileri bir kaşık suda boğmak işten bile değildi. Imam Yahya ufak bir iltifat ve makul bir siyasetle yirmi bin kişi- lik bir kuvveti kolayca avlıyıver- mişti. Maamafih, bu fikir, Imam Yah- yaya Yemen valisi Mahmut Nedim bey tarafından telkih edilmişti. Harbi umumide Türk bayrağını San'anın burçlarında ( senelerce temevvüç ettiren bu kıymetli idare adamı, Yemende kalan bir avuç Türkün hayatını ve şerefini mu- bafaza etmek o emelile Imam (Yahya) yi bu mesele üzerinde iknaa muvaffak olmuştu. Ben bu haberi aldığım zaman, Imam Yahyanın zaviyesinde bu- lunuyordum. Artık, vaziyetten tamamile emindim. Ne Hamiri- lerden ne de Zeydilerden bir tehlike gelmesi ihtimali yoktu. Bu esnada Imam Yabya Seba- dan Sanaya avdet etmişti. Artık iki kabile arasında bir mücadele ve ihtilâf çıkmak ibtimali uzak- laşmıştı. Imam Yabya Sanaya döner dönmez beni görmek istemiş. Şeyh Abdürrahmanla imzalanan mukavele tarihinden henüz bir bafta bile geçmemişti. Bir sabah bizim ufak kaleye bir sai geldi ve beni bir kaç gün için Sanaya, Imamın yanına götüreceğin söyledi. Kalede yetiştirdiğim adamların icabında kaleyi müdafaa edebi- leceklerinden emindim. Vazifemi (Hüseyin)e terkederek ogün sai ile birlikte Sanaya hareket ettim. : va” Sanada yirmidört saat.. Imam Yahya'nın bana ne söy- liyeceğini tabmin ediyordum. Şafiilerle o Zeydiler arasındaki mezhep ibtilâfları, zaman zaman, tarafeynin bir çok kurbanlar ver- mesine sebep olan kanlı mücade- lelerle neticelen Imam her ne Tetrika No 62 Aşk, macera ve fen romanı Nakili: oO(Vâ- Nü) Z meşgule benziyordu. Kendisini ziyaret edenlerin miktarı pek azdı. Akrabası, bazen müstantik Pertev bey... Onlarla taati ettiği sözler davaya ait değildi. Alelâde sözlerdi. Yukarıya naklettiğimiz mülâ- katın cereyan ettiği günün ferdası, Tal'at bey, hastaneye müracaat etti ve hasta ile yalnız kalmak arzusu gösterdi. Hani, mum, söneceğine yakın bir canlanma' bir parlama alâmeti gösterir; işte, Ahmet Ferit,de öyle olmuştu. Dımagında bir uya- Bıklıkk vardı, Konuşmasıda açılmıştı, 15 Nisan 1932 avukatı ve | kadar Şeyh Abdürralımanla yeni bir mukavele akdetmişse de ur- banın günün birinde bir ibtilâf çıkararak çarpışması ihtimaline karşı, bana gizlice bir talimat vermeği de ihmal etmemişti. Beni görünce : — Seni buraya kadar çağırmağa mecbur oldum, dedi, fakat vaziyeti sana bildirmek mecburiyetindeyim. Şeyh Abdürrahman çok mağrur bir adamdır. Yarın, öbür gün aklına eser de bir meseleden do- layi mukavele metnine riayet etmezse, ona karşı yapacağımız iş, kendisini ve tevabiini (ölüm geçidi ) nden geçirmemek olacak- tır. Bu boğazın sureti daimede bizim elimizde bulunmsa için başka bir şeye ibtiyacın var mıdır? — Müsterih olunuz, Emir haz- retleril Mermi, barut, kurşun, zahire.. Her şey mebzulen var. Hiç bir şeye ihtiyacım yok. Yal- nız bir arzum var: Bir fotoğraf makinesi. Bunu, vakit geçirmek için arıyorum. Imam Yahya ile uzun boylu konuşmadık. Birbirimizi tatmin ve temin ettikten sonra yanından ay- rıldım. Adamlarından birine: — Cemal beyin neye ihtiyacı varsa, birlikte çarşıya gidiniz, alınız. Yarın sabah hareket ede- cek... diye emir vermişti. Bu emir benim o gün fazlasile temine kâfi geldi. Bir musevi mağazasından güzel bir Sayis makinası ile lâzım olan eczayı, camları aldım. Bu, Sebada benim yegâne eğlencem olacaktı. Sanaya gelmişken siyasi ahvali de ihmal etmedim. Hükümet erkâ- nından bir kaç kişiyi gördüm. Bana: Harp gittikçe büyüyor, şümulleniyor, (o dediler. | Ame- rika da İngilizlere yardım ede- cekmiş. Demek ki bütün dünya baştan başa ateş içinde yanıyordu. Vaziyeti kavrayınca İstanbula dönmeyi bir dakika için bi şünmedim. Kapısı duvarla ö bir evin içinde, kaçmaktan ziyade orada nasıl yaşamak lâzım geldi- ğini düşünmeğe mecburdum. Akşam üstü işlerimi bitirince, gece yatacağım yeri hazırlamak mecburiyeti karşısında kaldım. Saw'a bıraktığım gibi değildi. Imamla valinin itilâfından sonra şehir kalabalıklaşmıştı. Birdenbire hatırıma geldi: — Halil efendinin mağazasına uğrasam nasıl olur acaba ?).. Uzun boylu düşünmeden kara- rımı verdim: (Cemile)yi çok özle- miştim, Geceyi onlarda geçirmek en doğru bir hareket olacaktı. Halil efendiyi mağazasında bu- Meşhur avukat, usuletle, hastayı istifsar etti. Sonra, ona: — Size söyliyecek bir çok şey- lerimiz var! - dedi. - Bunlar, size fena, hem de iyi tesir edecek, lâkin bu sözler, size, bir hanım tarafından söylenilmesine muvafık gördük. Ahmet Ferid'in gözleri, istif- hamkâr bir tarzda avukata çev- rildi. — Pakize hanım sizinle görü- şecek. İstermisiniz? - diye avukat sordu. İ Ahmet Ferid'in yüzünü bir kır- İ mızılık kapladı. Pakize'nin ismi anılması üzerine, aklına, İzmir'den vapurla Berut'a gitmesi, orada Vesimeyle tanışması gelmişti. Sonra o ilânı aşk safhaları, bal ayı demleri.. Bütün bu mesut tabloların s0- nunda o kanlı manzara zuhur edeceğini kim aklına getirirdi. | “ Samsun Mektupları ,, | altındaki yazının ( Vezirköprü'nün ihtiyaçlarımı | Vezirköprü postası Matbuat umumi müdürlüğünden: Gazetenizin 20 mart 932 tarihli nüshasının 6 ıncı sahifasının 4 ve 5 inci sütunlarında (o neşredilen | başlığı | mühim bir derdi vardır: Posta...) diye başlıyan kısmı taalluk itiba- rile posta, telgraf ve telefon umum müdürlüğüne gönderilmişti. Bu kere cevaben gelen tezkerede: “ Vezirköprü ( kasabası yaylı araba ile nakledilmek üzere haf- tada üç posta ile Havzaya bağ- lıdır. Araba bu mesafeyi, Yazın 4 kışın 5 saatte kestirir. Posta seferleri trenlerin Havzaya geliş ve gidişine göre tanzim edilmiş olduğundan posta günlerinde sa- bahleyin köprüden hareket eden posta akşam üzeri Samsuna ye- tiştiği gibi kezalik Samsundan | gönderilen müraselâtta aynı günde Vezirköprüye varır. Posta günlerine tesadüf etmiyen müraselâtın da - haftada üç posta itibarile - bir günden fazla teahbur etmiyeceği aşikârdır. Binaenaleyh Samsuna gelen bir gazetenin sekiz gün sonra Vezirköprüye varmakta olduğuna dair olan neşriyat hakikate mutabık değildir. Nakliyatın otomobille yapılma makta olduğu hakkındaki şikâyete gelince; bu her şeyden evvel | bütçe ve tahsisat meselesinden doğmuş bir zarurettir. Maamafih mesafenin azlığına ve postaların günü gününe yetiştirilebilmekte olduğuna göre nakliyatın otomo- bil veyabut araba ile yaptırılması arasında haizi ehemmiyet bir fark olmadığı bildirilmekte ve keyfi- yetin bu suretle tavzihi talep edilmektedir. lamayışım çok iyi oldu. Mağaza- dan biraz evvel çıkmış.. Sular kararırken eve doğru yürümeğe başladım. Içimde büyük bir se- vinç vardı. Ne de olsa, Cemile Yemende ilk göz ağrımdı. Cebel yamaçlarında aylardanberi dört fellâhtan başka bir insan yüzü görmeyen benim gibi ateşli bir erkek için, oCemileyi uzaktan görmek bile bir saadetti. Evin kapısını çalarken kalbin koparcasına çarpiyordu. Cemilenin bana yaptığı iyiliği Yemende hiç kimse yapamazdı. Beni imama tanıtmamış olsaydı, Sana sokaklarında bir serseri gibi dolaşacaktım. Gerçi arkadaşları- mın her biri yavaş yavaş memle- ketin müdafaası için birer işle | tavzif edilmeğe (başlanmışlardı. Fakât, bana tevdi edilen vazife o kadar rahat ve kolaydı ki, yal- nızlığından başka bir sıkıntısı yoktu. Bunun için Cemileye te- şekküre borçlu idim. Kapıyı bir hizmetçi açtı. — Halil efendi evde mi? ( Arkası var ) Ölümün yaklaşması, bilhassa Ahmet Ferit gibi insanların ruhu üzerinde, büyük bir vakar ve cid- diyet yükselişi tevlit eder. Ahmet Ferit, avukat beye: — Velid'in zevcesini görmek beni bahtiyar edecektir! - dedi. Talât bey, bir memnuniyet göstermekten kendini menede- medi. Pakize, “M...,, Zade Mehmet | beyle, o zevcesile ve oğullarile görüştükten ve Profesörün rapo- runun mahiyetini onlara anlattık- tan sonra, onlardan, aile namına Ahmet Ferid'le görüşmek salâhi- yetini aldı. Diğer cihetten, avu- kat, müvekkillerinin bütün huku- kunu temsile salâhiyettar bulunu- yordu. Ertesi gün, ikisi birden, hastâ- haneye gittiler. Hasta bakıcılar, Ahmet Feridin yüzünü, yatakta, mümkün olduğu Talât | mavga. olmadı amma, uyuşamadık. Anlaşamadık. Tabiat- Her akşam bir hikâye Muhterem beyefendi, Feriha hanım ile bendenizin aramda tekrar tavassut etmenizi rica edebilir miyim? Kendisine doğrudan doğruya müracaatı mu- vafık bulmadım. Mesele şudur efendim: Iki aile- nin de noteri siz olduğunuz için hatırlarsınız ki, efendim, Feriha hanımla nişanlandığımız zaman merasimimiz son derece şatafatlı olarak yapıldı. Ikimizin de serve- timiz büyük olduğu veseviştiğimiz için, hiç bir fedakârlıktan geri durmadan ilk zamanlarımızda hoş geçti. Bu devreye dair ne silinmez | hatıralarımız vardır. Feriha, gayet neşeli bir ahlaktaydı. Ben de son derece nikbindim, O vakıtlerdeki Obâleti ruhiye- mizin nasıl olduğuna dair size bir misal göstereyim ki, bu, size karşı bana bu mektubu o yazdırtan sebeble sıkı suretle alâkadardır. Izdivaç merasimimizden bir kaç gün evvel, bir çok kıymettar hediyeler aldık. Feriha, amcala- rından birinden, fevkalâde güzel havlu halkaları da aldı. Bu Amca beyin bu halkaları bizim için bususi olarak yaptırmadığına emi- nim. Bunları, elbette bir dükkân- dan hazır almıştı. Zira bu halka- ların üzerinde bizim isimlerimizin baş harfleri yazılı değildi. Birinin üzerinde Monsieur ( — Mösyö) diye, ötekinin üzerinde de Madame (— Madam ) diye yazılıydı. Nişanlım, bana : — Bunlar ne pratik havlu hal- kaları! - dedi. - şayet karı ile koca boşanırsa, herkes kendinin- kini alır; gider! Halbuki girift markalarımızın yapıldığını düşün... Bittabi, markalar, evlilik ismime göre yapılacaktı. O zaman, ayrı- lırsak, ben, kendi halkamdan isti- fade demiyecektim. Bu sözleri söyledikten sonra, bir kahkaha attı. Şaka, bana ap- talca ve hoş görünmesine rağmen, ben de nişanlımla beraber güldüm. Heyhat, efendim, insan nişanlı iken başka bir şahsiyet, evli iken başka şahsiyet oluyor. Biz, nişanlı iken gayet iyi geçinirken, evlilik hayatımız tahammülfersa bir man- zara Aramızda kavga ahlâkan arzetti. larımiz zıt mı zıt... Nihayet, gü- nün birinde, arkadaş gibi görü- şerek ayrılmağa karar verdik. O andan itibaren, ta talakımı- zın tahakkuk edeceği zamana kadar, aramızda harikulade bir anlaşma husule geldi. Mahkeme- de bütün kabahatleri üzerime derecede hastahanenin bahçesine doğru çevirdiler. Bahçede, çiçek- ler, güzel kesilmiş ağaçlar, kuşlar. Şayet insanın gönlü ferah olsa, hoş bir manzara... Pakize ile Talat bey girince, ohastabakıcılar içeri çekildi. Fakat çağırırlarsa derhal içeri gir- mek üzere koridorda beklemeğe başladılar. Pakize ile Ahmet Ferit, hiç bir şey söyliyemeden, yekdiğer- lerinin ellerini sıktılar. Ve gözle- rinden gayri ihtiyari yaşlar aktı. Bizzat Tal'at bey de, - mesleği esnasında bu gibi hadiselere alı- şık olmasına rağmen, - heyecan- lanmaktan kendini menedemedi. Pakize: — Ferit bey! - diye söze başladı.- Avukat Talât beyle ben, iki aile- nin de mümessili olarak size geliyoruz: Hem sizin ailenizin, hem benim ailemin... Müşterek olan hissiyat ve düşünceleri size Havlu haller! Noter Ahmet beyefendiye aldım. Tekmil maddi zararları takabbül ettim. Vesime, benim$ gıyabımda son derece lehimde bulunuyordu. Talakimizi müteakip, (dostça ayrılmak üzere bir kere daha buluştuk. Öyleya: Biribirimizi asla kırmamıştık, Dostça ayrılmamağa ne lüzum vardı. Bu buluşma esnasında, müşterek eşyamız arasında herkes hoşuna gideni aldı. Feriha, birdenbire haykırdı: — A... Havlu halkaları.. Bunları, kirli havlularından çı- kararak masanın üzerine koydu. Bunların talaktan sonra da işe yarayacağını size söylememiş mi idim? Siz kendinizinkini alın, ben kendiminkini.. Benim halkamı, bana uzattı. Nihayet, oyekdiğerimize saadet temenni ettikten sonra ayrıldık. * Hürüyetime kavuştuğum için mesudum ki, bir şehre bile sığamadan ; dünyanın beş kıtasını dolaşmağa başladım. Seyahat, seyahat... Ve bu seyahatlar esna- sında şunu anladım : Ben, izdivaç için yaradılmış bir insan değildim. Tekrar İstanbul'a (yerleştim. Kendime bir bekâr evi düzdüm. Evim de ilk yemek yediğim es- Dada, karşımda havlu halkamı gö- rünce büyük bir heycan duyduğumu itiraf ederim, beyefendi. Aklıma ikinci havlu halkasının sahibesi geldi, Onun güzel yüzü dimağımda can- landı. Iki sene iftiraktan sonra, bende ona deir kalan hisler, an- cak güzel hislermiş.. Fakat, havlu halkasına bir kere daha bakınca ne göreyim? Üstünde Madame diye yazıl! Feriha, halkayı bana (yanlış vermiş. Şüphesiz, sonradan müracaat ederek değiştirmeğe de sıkılmış. Rica ederim, beyefendi, bu halkaların değiştirilmesi için ta- vassut ediniz. Bunun için Feriha hanımla benim görüşmem için bir randevu alınız. Hörmetler efendim. Nihat beyefendiye Mubterem efendim, Emriniz üzerine Vesime hanıme- fendinin adresini arattım ve buldurdum. Fakat arzunuzun isafı maalesef mümkün olamadı. Zira, Feriha hanımefendi, havlu halkasını yeni zevcine hediye etmiş. Bu sebeble randevu vermesine de lüzum (kalmamıştır zannederim efendim. Hürmetler. Noter i Ahmet Nakili: (Hatice Süreyya) size, Vesimeyi sevenlerin aflarını tebşire geldim. Bu affın ne büyük bir kıymeti haiz olduğunu şimdi anlıyacaksınız | Sözlerimi bitirme- den beni istintak etmeyin! Bey- hude yere yorulmanızı istemi- yorum. Azıcık bekledikten sonra, Pakize devam etti: — Ferit bey! Şayet o zaman orada, Vesimeye ilâmaşk ettiğiniz vakit, Vesime, başından bizzat mesul olmadığı fena bir macera geçmiş olduğunu size itiraf etseydi, eski günlerini size anlatsaydı, biçare yeğenimin ne büyük vic- dan azabı içinde kıvranmakta olduğunu ve mazisine karşı nasıl nefret beslediğini görecekdiniz. Vesime, sizi birdenbire o derece sevmişti ki, şayet mazisini size anlatsa, kendisine karşı muhab- betinizi ve dolayısile sizi kaybe- deceğinden korktu. (Arkası var) Mi why ün 4